Teknolojik gelişme sayesinde hayatımız her gün yeni bir değişikliğin etkisi altında kalıyor. Teknolojiyi takdim edenler açısından, bürokrasiyle boğuşulmuyor, zaman kaybı önleniyor, hayat hızlanıyor!
Bu “muhteşem gelişme” sadece müşterilere bu kadar pozitif yansıyamıyor. Onun dışında her şey mükemmel ilerliyor.
Geçen gün yurt dışından dönünce 0532’li kartımı telefonuma yerleştirdim.
Olmadı… Cihaz “kartınızı takın” diye uyarıyor.
Sabah bir telefon bayiine giderek yeni kart aldım. Yerleştirdim, cihazı açtım, ama ekranda “kart aktif değil” yazısı çıktı. Satış elemanı “bugün pazartesi olduğu için yoğunluk var, yarım saat sonra açılır” dedi. İçim rahatladı. Çünkü bir ay önce de bir telefon kaybı yüzünden aynı yere gelmiş, kartı taktığım anda dünyaya bağlanmıştım.
Yarım saat geçti, bir saat geçti, iki saat geçti, hala bağlantısızlık durumum sürüyor. Açtım konuşma merkezini anlattım derdimi. Sakin sesli Eylem, beni hiç dinlemeden “aradığınız için teşekkürler” diyerek telefonu kapatıverdi.
Yılmadım tabii… Yine çevirdim 444’le başlayan dijital labirentin kapı girişini. Bu sefer “buyurun size nasıl zorluk çıkartabilirim” sırası Hülya’daydı:
-24 saatten önce işlem yapamayız!
-Ama bir an önce 1 dakikada içinde yapabilmiştiniz?
-Hayır, 24 saatten önce olmaz…
-Belki kartı aldığınız bayii işlemi sisteme girmemiştir!!!
Bu şekilde 10 dakika boğuştuktan sonra Hülya lütfedip, önündeki bilgisayarın tuşlarına dokundu, “evet, işleminiz sisteme girmiş” dedi. Ama bunu niye 10 dakika boğuştuktan benim kan değerlerimi yüksek seviyelere ulaştırdığını izah edemedi. 24 saat sonra da direnerek telefonu kapattı.
Üçüncü kez hayatı kolaylaştıran kapının önündeydim.
-Ben Aydın buyurun, size nasıl yardımcı olabilirim?
-Aydın, telefonumu açın ben de hayata bağlanayım!
Durumu en baştan tekrar anlattım, Aydın beni anladı:
-Sizin için ACİL kodlu bir bilgi notu atabilirim, ilgili servise…
-Ne zaman atarsın?
-Gün içinde efendim.
-Gün başında atsan olmaz mı?
-Nasıl?
-Şimdi atarsan ilgili arkadaşlarınızın önünde telefonumu açmak için 6-7 saat zaman olur, ama 16.00’da atarsan iki saate sıkışırlar değil mi?
-Evet.
-……?
-…….!
Bu karşılıkla anlamlı beklemeden sonra sessizliği bozdum:
-Aydın bu acil çağrıyı şimdi yaz lütfen!
-Nasıl?
-Oğulum önünde ekran açık değil mi?
-Açık!
-Nazım Alpman telefonunun acil olarak açılmasını istiyor, lütfen ilgilenin…De!
-Tamam efendim, şimdi yazıp yolladım!
-Teşekkür ederim.
Telefonumu böylece halledemedikten sonra, bankayı arayıp gönderdikleri yeni ATM kartına şifre oluşturma işlemini için cehennem azabı için telefonun tuşlarına dokundum. Kart numarasını, son kullanım tarihi, arkasındaki üç rakamın son ikisini de tuşladıktan sonra müjdeli anonsa ulaştım:
-Sizi müşteri temsilcisine bağlayacağız!
Mekanik sesli kızımız ahret sorularına başladı:
-Adınız, soyadınız, doğum tarihiniz ay-gün-yıl olarak…
Geldik baraj sorusuna:
-Annenizin kızlık soyadının ilk iki harfini söyler misiniz?
-S ve I…
-Maalesef bizdeki bilgiyi doğrulamıyor, bu söyledikleriniz.
-Ne yapacağım?
-Bir şubemize gidip, bilgilerinizi güncelleyeceksiniz. İyi günler. Küt!
Annemin kızlık soyadını banka biliyor ama ben bilmiyordum. Bir de bir yanlış bütün doğruları silip atıyordu.
Bir şubeye gittim. Girişteki görevliye derdimi anlattım, ekrandan kontrol etti. Sonra Rıza bey sizinle ilgilenecek dedi. Rıza Bey’e gittim, ilgilendi, ekranı açtı, baktı, tuşlara dokundu. Sonra bana döndü:
-Çarşı içinde büyük şubemiz var, orada Tülay hanıma gidin veya yukarıda Altıyol’daki şubemizde Neşe hanımı görün… Onlar yaparlar.
-Neden siz yapamıyorsunuz?
-Aslında bu işlemi yapacak arkadaş şu anda yok, benim de bilgilerinize girecek yetkim bulunmuyor. İsterseniz iki saat sonra gelin. Ama zaman kaybetmeyin diye söylüyorum.
Her şeyin “tek tuşla” halledildiği sistemlerin arasında bütün gün dolaşmış, sonra da kentin bir bölümünü yaya olarak gezinmiştim. Ulaştığım olağanüstü sonuç karşısında eli-kolu bağlı çaresiz biçimde kalakalmıştım. Dünyanın başka yerlerinde insanların hayatlarını kolaylaştıran teknolojik gelişme bize bunu armağan ediyordu:
-Hayatı zehreden kolaylıklar!
Nazım ALPMAN
nazim@internethaber.com
Bu “muhteşem gelişme” sadece müşterilere bu kadar pozitif yansıyamıyor. Onun dışında her şey mükemmel ilerliyor.
Geçen gün yurt dışından dönünce 0532’li kartımı telefonuma yerleştirdim.
Olmadı… Cihaz “kartınızı takın” diye uyarıyor.
Sabah bir telefon bayiine giderek yeni kart aldım. Yerleştirdim, cihazı açtım, ama ekranda “kart aktif değil” yazısı çıktı. Satış elemanı “bugün pazartesi olduğu için yoğunluk var, yarım saat sonra açılır” dedi. İçim rahatladı. Çünkü bir ay önce de bir telefon kaybı yüzünden aynı yere gelmiş, kartı taktığım anda dünyaya bağlanmıştım.
Yarım saat geçti, bir saat geçti, iki saat geçti, hala bağlantısızlık durumum sürüyor. Açtım konuşma merkezini anlattım derdimi. Sakin sesli Eylem, beni hiç dinlemeden “aradığınız için teşekkürler” diyerek telefonu kapatıverdi.
Yılmadım tabii… Yine çevirdim 444’le başlayan dijital labirentin kapı girişini. Bu sefer “buyurun size nasıl zorluk çıkartabilirim” sırası Hülya’daydı:
-24 saatten önce işlem yapamayız!
-Ama bir an önce 1 dakikada içinde yapabilmiştiniz?
-Hayır, 24 saatten önce olmaz…
-Belki kartı aldığınız bayii işlemi sisteme girmemiştir!!!
Bu şekilde 10 dakika boğuştuktan sonra Hülya lütfedip, önündeki bilgisayarın tuşlarına dokundu, “evet, işleminiz sisteme girmiş” dedi. Ama bunu niye 10 dakika boğuştuktan benim kan değerlerimi yüksek seviyelere ulaştırdığını izah edemedi. 24 saat sonra da direnerek telefonu kapattı.
Üçüncü kez hayatı kolaylaştıran kapının önündeydim.
-Ben Aydın buyurun, size nasıl yardımcı olabilirim?
-Aydın, telefonumu açın ben de hayata bağlanayım!
Durumu en baştan tekrar anlattım, Aydın beni anladı:
-Sizin için ACİL kodlu bir bilgi notu atabilirim, ilgili servise…
-Ne zaman atarsın?
-Gün içinde efendim.
-Gün başında atsan olmaz mı?
-Nasıl?
-Şimdi atarsan ilgili arkadaşlarınızın önünde telefonumu açmak için 6-7 saat zaman olur, ama 16.00’da atarsan iki saate sıkışırlar değil mi?
-Evet.
-……?
-…….!
Bu karşılıkla anlamlı beklemeden sonra sessizliği bozdum:
-Aydın bu acil çağrıyı şimdi yaz lütfen!
-Nasıl?
-Oğulum önünde ekran açık değil mi?
-Açık!
-Nazım Alpman telefonunun acil olarak açılmasını istiyor, lütfen ilgilenin…De!
-Tamam efendim, şimdi yazıp yolladım!
-Teşekkür ederim.
Telefonumu böylece halledemedikten sonra, bankayı arayıp gönderdikleri yeni ATM kartına şifre oluşturma işlemini için cehennem azabı için telefonun tuşlarına dokundum. Kart numarasını, son kullanım tarihi, arkasındaki üç rakamın son ikisini de tuşladıktan sonra müjdeli anonsa ulaştım:
-Sizi müşteri temsilcisine bağlayacağız!
Mekanik sesli kızımız ahret sorularına başladı:
-Adınız, soyadınız, doğum tarihiniz ay-gün-yıl olarak…
Geldik baraj sorusuna:
-Annenizin kızlık soyadının ilk iki harfini söyler misiniz?
-S ve I…
-Maalesef bizdeki bilgiyi doğrulamıyor, bu söyledikleriniz.
-Ne yapacağım?
-Bir şubemize gidip, bilgilerinizi güncelleyeceksiniz. İyi günler. Küt!
Annemin kızlık soyadını banka biliyor ama ben bilmiyordum. Bir de bir yanlış bütün doğruları silip atıyordu.
Bir şubeye gittim. Girişteki görevliye derdimi anlattım, ekrandan kontrol etti. Sonra Rıza bey sizinle ilgilenecek dedi. Rıza Bey’e gittim, ilgilendi, ekranı açtı, baktı, tuşlara dokundu. Sonra bana döndü:
-Çarşı içinde büyük şubemiz var, orada Tülay hanıma gidin veya yukarıda Altıyol’daki şubemizde Neşe hanımı görün… Onlar yaparlar.
-Neden siz yapamıyorsunuz?
-Aslında bu işlemi yapacak arkadaş şu anda yok, benim de bilgilerinize girecek yetkim bulunmuyor. İsterseniz iki saat sonra gelin. Ama zaman kaybetmeyin diye söylüyorum.
Her şeyin “tek tuşla” halledildiği sistemlerin arasında bütün gün dolaşmış, sonra da kentin bir bölümünü yaya olarak gezinmiştim. Ulaştığım olağanüstü sonuç karşısında eli-kolu bağlı çaresiz biçimde kalakalmıştım. Dünyanın başka yerlerinde insanların hayatlarını kolaylaştıran teknolojik gelişme bize bunu armağan ediyordu:
-Hayatı zehreden kolaylıklar!
Nazım ALPMAN
nazim@internethaber.com
Yorum