Genelkurmay yeraltından çıkan silahları envanterde bulamadı... Son belgeyi "orijinal" bulmadı... Tuhaf işler bunlar!
***
AKP, benzeri ancak Tek Parti Dönemi'nde, Demokrat Parti yıllarında, bir de belki tam teşekküllü olarak "12 Eylül devri" nde rastlanacak türden bir "iktidar" imkânı buldu.
Tek başına cumhurbaşkanı.
Tek başına hükümet.
Tek başına Meclis çoğunluğu.
***
Lakin, "savcı, mahkeme, hukuk" dışında; başbakana ve hükümete bağlı olması gereken bir kurumda olan bitenleri seyrediyor...
Meclis çoğunluğu olarak da bu temaşaya bir tribün tadı katıyor.
***
Elbette, memleketin belki en az yarısı için "bu kadar iktidar" bile fazla olabilir...
Lakin, Başbakan "bir mayın uğruna" muhalefeti toptan aşağılayıp aynı sepete koyarken, farkında mı acaba, bizatihi Meclis'i küçültüyor...
Lakin, iş Silahlı Kuvvetler'e geldi mi, herhangi bir müştekiden daha öteye fazla adım ve laf atmıyor.
Muhalefetle tartışmak bir yana, onları toptan küçük görmesini sağlayan "kibirli ayna", iyi kötü bir demokratik rejimin "siyasi partileri"ni kolayca harcarken...
"Demokrasiye karşı komplo" üretenleri yargıya ve de askeri yargıya bırakmakla kifayet ediyor.
Bu tür meselelerin sadece hukuk konusu olmadığını; bir "devlet" içinde "komple komplo" girişimleri mevcutsa, "komple devlet yönetimi"nin de "komple sorumluluk" taşıdığını, Meclis'in araştıracak, soruşturacak, söyleyecek bir şeyleri olması gerektiğini hatırlamak için, yeri geldi mi azarlamak üzere havalanan parmaklara ip mi bağlamalı?
***
Askeri yargının bir komplo belgesi etrafında yayın yasağı koymasından Bülent Arınç da şikâyetçi.
Böyle zamanlarda "özgürlük aşkı ve sansüre tepki" başımızın tacı.
Lakin, neredeyse Suudi Arabistan veya Çin çapında, dünyanın çok yanında çok sayıda internet sitesine erişimin de "devlet eliyle" engellendiği bir ülkede, "özgürlük ve sansüre tepki" ilkesi bulunabilir mi?
Sanki özgürlükler mükemmelmiş de, "yayın yasağı" anormalmiş gibi yapılıyor...
Oysa; sivillerin de sansür neferleri olduğu bir memlekette, askerler mükemmel bir hava, böyle oynamaya çok müsait bir zemin buluyor!
İktidarsanız ve demokrasi ile özgürlüklere içten inanıyorsanız, bu zemini değiştirin!
***
Bir kısmı "Ergenekon davası" kapsamına girmiş, bir kısmı sonradan fırlamış bir alay "komplo" iddiası ve belgesi varsa; hukuk, mahkeme, iddianame bir yana; "devlet idaresi" bakımından, Genelkurmay başkanlarına da ciddi sorular sorulur, ciddi cevaplar beklenir...
"Meclis iradesi" açısından da.
İktidarsanız; sizi hedef almış olsa bile, olan bitenden siz de sorumlusunuz.
Bu kadar çok komplo cüretinin hesabını Meclis'e ve millete vermesi gerekenler, sadece mahkemelerdeki sanıklar değil; esas onların askeri ve sivil amirleri olanlar, olduklarını varsaydıklarımızdır.
Hiçbir Genelkurmay başkanı, bilmese bile, "bilmiyormuş" yapmakla yetinemez...
Hiçbir başbakan, sadece mağdur veya müşteki olarak ıslık çalamaz!
Bu hal, tepeden tırnağa "devlet zaafı" dır!
Çürümüşlüktür.
***
AKP, benzeri ancak Tek Parti Dönemi'nde, Demokrat Parti yıllarında, bir de belki tam teşekküllü olarak "12 Eylül devri" nde rastlanacak türden bir "iktidar" imkânı buldu.
Tek başına cumhurbaşkanı.
Tek başına hükümet.
Tek başına Meclis çoğunluğu.
***
Lakin, "savcı, mahkeme, hukuk" dışında; başbakana ve hükümete bağlı olması gereken bir kurumda olan bitenleri seyrediyor...
Meclis çoğunluğu olarak da bu temaşaya bir tribün tadı katıyor.
***
Elbette, memleketin belki en az yarısı için "bu kadar iktidar" bile fazla olabilir...
Lakin, Başbakan "bir mayın uğruna" muhalefeti toptan aşağılayıp aynı sepete koyarken, farkında mı acaba, bizatihi Meclis'i küçültüyor...
Lakin, iş Silahlı Kuvvetler'e geldi mi, herhangi bir müştekiden daha öteye fazla adım ve laf atmıyor.
Muhalefetle tartışmak bir yana, onları toptan küçük görmesini sağlayan "kibirli ayna", iyi kötü bir demokratik rejimin "siyasi partileri"ni kolayca harcarken...
"Demokrasiye karşı komplo" üretenleri yargıya ve de askeri yargıya bırakmakla kifayet ediyor.
Bu tür meselelerin sadece hukuk konusu olmadığını; bir "devlet" içinde "komple komplo" girişimleri mevcutsa, "komple devlet yönetimi"nin de "komple sorumluluk" taşıdığını, Meclis'in araştıracak, soruşturacak, söyleyecek bir şeyleri olması gerektiğini hatırlamak için, yeri geldi mi azarlamak üzere havalanan parmaklara ip mi bağlamalı?
***
Askeri yargının bir komplo belgesi etrafında yayın yasağı koymasından Bülent Arınç da şikâyetçi.
Böyle zamanlarda "özgürlük aşkı ve sansüre tepki" başımızın tacı.
Lakin, neredeyse Suudi Arabistan veya Çin çapında, dünyanın çok yanında çok sayıda internet sitesine erişimin de "devlet eliyle" engellendiği bir ülkede, "özgürlük ve sansüre tepki" ilkesi bulunabilir mi?
Sanki özgürlükler mükemmelmiş de, "yayın yasağı" anormalmiş gibi yapılıyor...
Oysa; sivillerin de sansür neferleri olduğu bir memlekette, askerler mükemmel bir hava, böyle oynamaya çok müsait bir zemin buluyor!
İktidarsanız ve demokrasi ile özgürlüklere içten inanıyorsanız, bu zemini değiştirin!
***
Bir kısmı "Ergenekon davası" kapsamına girmiş, bir kısmı sonradan fırlamış bir alay "komplo" iddiası ve belgesi varsa; hukuk, mahkeme, iddianame bir yana; "devlet idaresi" bakımından, Genelkurmay başkanlarına da ciddi sorular sorulur, ciddi cevaplar beklenir...
"Meclis iradesi" açısından da.
İktidarsanız; sizi hedef almış olsa bile, olan bitenden siz de sorumlusunuz.
Bu kadar çok komplo cüretinin hesabını Meclis'e ve millete vermesi gerekenler, sadece mahkemelerdeki sanıklar değil; esas onların askeri ve sivil amirleri olanlar, olduklarını varsaydıklarımızdır.
Hiçbir Genelkurmay başkanı, bilmese bile, "bilmiyormuş" yapmakla yetinemez...
Hiçbir başbakan, sadece mağdur veya müşteki olarak ıslık çalamaz!
Bu hal, tepeden tırnağa "devlet zaafı" dır!
Çürümüşlüktür.