Başbakan ile Genelkurmay Başkanı'nın, herhalde "yanılıp" milleti de yanılttıkları bir husus var.
Bunu dün de "Komple komplo" başlıklı yazıda vurgulamaya çalıştım.
Bir daha:
Şu "konuyu mahkemeye götürme" meselesi!
Sicil ya da askeri; sözde bağımsız yargı hevesi.
***
Elbette "komplocu, şantajcı, tezgâhçı" ve ille de "darbeci" yargıda yargılanır.
Bulaşıkların bulaşık makinesinde, çamaşırların çamaşır makinesinde yıkandığı gibi.
Yani yer orasıdır.
Lakin;
"Yürütme" görevlisi olan, "idari sorumluluk" taşıyan...
Sanıkların üstü konumundaki Genelkurmay Başkanı ile onun bağlı bulunduğu varsayılan Başbakan, "devlet içindeki komplo ve darbe tasavvuru" meselelerini, bir arazi anlaşmazlığı imişçesine, çokça başvurdukları birer "hakaret iddiası ve davası" imişçesine, "yargıya götürmekle" kifayet edemezler. "Bağımsız yargı kararı"nı bekleyerek duramazlar.
***
1. Hesap soracaklar;
2. Hesap verecekler.
***
Cumhuriyet, demokrasi ve hukuk devleti üstüne bol keseden sivil veya askeri laf edebilenler yukarıdaki iki maddeyi bilmezden gelemez.
G1. Genelkurmay Başkanı emri altındaki birim ve kişilerle ilgili hesap soracak.
G2. Genelkurmay Başkanı, öncelikle Başbakan'a hesap verecek.
B1: Başbakan kendisine bağlı Genelkurmay Başkanı'na hesap soracak;
B2: Başbakan TBMM'ye ve millete hesap verecek.
***
Onbinlerce "ast"ın, kıdemleri ve yaşları da küçük olduğu zaman bile sadece rütbeleri daha büyük diye "üstler"in iki dudağı arasında, bazen en entipüften sebeplerle bile, sorgusuz sualsiz ve de yargısız, günlerce, haftalarca "oda hapsi, göz hapsi" alabildiği bir orduda...
İnsanların, şu solda veya o sağda olduğu gerekçesiyle, yargısız ordudan atılabildiği bir kurumda...
Demek ki her şey ille de yargı, bağımsız yargı, adaletin tecellisi meselesi değildir!
Genelkurmay Başkanı ne derse desin; "hukuk mezunu" olsalar bile "ast"subayları bünyesine sokmayan, omzunda rütbelerle insanların üst veya ast olabildiği "askeri yargı" kurumunun "hiyerarşi" bağımsızlığı izafidir.
Yine de...
Hepsi bir yana...
Komplo, darbe, tuzak, tezgâh gibi meselelerde, her şey yargı değildir.
Ne darbeler yargı kararı bekler...
Ne de darbe, komplo önlemesi gerekenler ilk adımda bunu beklemeli.
***
Elbet, "karşı komplo" şüphelerinin aydınlatılması, gerçeğin tam manasıyla ortaya çıkarılması açısından "yargı" hayati...
Ama "Çürümüş bir şeyler varsa Danimarka Krallığında", bu koku Başbakan'ın da, Genelkurmay Başkanı'nın da üstüne feci halde siner.
Hem de anında.
Her ikisi de...
Bizim gibi yorumcu...
Belki sizin gibi dikkatli izleyici...
Herhangi biri gibi mahkeme kararı bekleyen davacı...
Öylesine müşteki...
Veya merhamet ile adalet isteyen mağdur olmakla yetinemezler.
O makamlar "yan gelip yargı kararı bekleme makamı" mı!
***
Öyle de komplo varsa, şöyle de komplo varsa, her ikisini de bağlar...
Onun dışında...
Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar!
Madem cumhuriyet, demokrasi ve hukuk devletine bağlısın...
İşinizi iyi yapın hocam, artık anamız ağlamasın!
Bunu dün de "Komple komplo" başlıklı yazıda vurgulamaya çalıştım.
Bir daha:
Şu "konuyu mahkemeye götürme" meselesi!
Sicil ya da askeri; sözde bağımsız yargı hevesi.
***
Elbette "komplocu, şantajcı, tezgâhçı" ve ille de "darbeci" yargıda yargılanır.
Bulaşıkların bulaşık makinesinde, çamaşırların çamaşır makinesinde yıkandığı gibi.
Yani yer orasıdır.
Lakin;
"Yürütme" görevlisi olan, "idari sorumluluk" taşıyan...
Sanıkların üstü konumundaki Genelkurmay Başkanı ile onun bağlı bulunduğu varsayılan Başbakan, "devlet içindeki komplo ve darbe tasavvuru" meselelerini, bir arazi anlaşmazlığı imişçesine, çokça başvurdukları birer "hakaret iddiası ve davası" imişçesine, "yargıya götürmekle" kifayet edemezler. "Bağımsız yargı kararı"nı bekleyerek duramazlar.
***
1. Hesap soracaklar;
2. Hesap verecekler.
***
Cumhuriyet, demokrasi ve hukuk devleti üstüne bol keseden sivil veya askeri laf edebilenler yukarıdaki iki maddeyi bilmezden gelemez.
G1. Genelkurmay Başkanı emri altındaki birim ve kişilerle ilgili hesap soracak.
G2. Genelkurmay Başkanı, öncelikle Başbakan'a hesap verecek.
B1: Başbakan kendisine bağlı Genelkurmay Başkanı'na hesap soracak;
B2: Başbakan TBMM'ye ve millete hesap verecek.
***
Onbinlerce "ast"ın, kıdemleri ve yaşları da küçük olduğu zaman bile sadece rütbeleri daha büyük diye "üstler"in iki dudağı arasında, bazen en entipüften sebeplerle bile, sorgusuz sualsiz ve de yargısız, günlerce, haftalarca "oda hapsi, göz hapsi" alabildiği bir orduda...
İnsanların, şu solda veya o sağda olduğu gerekçesiyle, yargısız ordudan atılabildiği bir kurumda...
Demek ki her şey ille de yargı, bağımsız yargı, adaletin tecellisi meselesi değildir!
Genelkurmay Başkanı ne derse desin; "hukuk mezunu" olsalar bile "ast"subayları bünyesine sokmayan, omzunda rütbelerle insanların üst veya ast olabildiği "askeri yargı" kurumunun "hiyerarşi" bağımsızlığı izafidir.
Yine de...
Hepsi bir yana...
Komplo, darbe, tuzak, tezgâh gibi meselelerde, her şey yargı değildir.
Ne darbeler yargı kararı bekler...
Ne de darbe, komplo önlemesi gerekenler ilk adımda bunu beklemeli.
***
Elbet, "karşı komplo" şüphelerinin aydınlatılması, gerçeğin tam manasıyla ortaya çıkarılması açısından "yargı" hayati...
Ama "Çürümüş bir şeyler varsa Danimarka Krallığında", bu koku Başbakan'ın da, Genelkurmay Başkanı'nın da üstüne feci halde siner.
Hem de anında.
Her ikisi de...
Bizim gibi yorumcu...
Belki sizin gibi dikkatli izleyici...
Herhangi biri gibi mahkeme kararı bekleyen davacı...
Öylesine müşteki...
Veya merhamet ile adalet isteyen mağdur olmakla yetinemezler.
O makamlar "yan gelip yargı kararı bekleme makamı" mı!
***
Öyle de komplo varsa, şöyle de komplo varsa, her ikisini de bağlar...
Onun dışında...
Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar!
Madem cumhuriyet, demokrasi ve hukuk devletine bağlısın...
İşinizi iyi yapın hocam, artık anamız ağlamasın!