Fatih Altaylı
Çark
18.06.2009 07:24:21
BAŞBAKAN Erdoğan, İlker Başbuğ'la bir görüştü, herkes çark etme yarışına girdi. Tarafın haberi yapan muhabiri bir gün önce "Bunun kurumsal bir hazırlık olduğuna dair Genelkurmay Başkanlığı'nın kapısından dönen bir orgeneralden bilgi aldım" diye yazdı; dün ise Habertürk'e "Bu belgeyi TSK hazırlamış olamaz" demeye başladı.
Yandaş diye adlandırılan medyada da durum çok farklı değil.
Orada da müthiş bir dönüş var. Beni şaşırtan ise Deniz Baykal oldu.
Yıllardır askerle birlikte siyaset yapmasına alıştığımız Deniz Baykal, çok doğru bir duruş sergileyerek demokrasiye sahip çıktı.
Konuyu bir adım daha öteye taşıyarak "Eğer bu belge bir ordu mensubu tarafından hazırlanmışsa, bu Genelkurmay Başkanı'nın bilgisi dışında hazırlanmış bile olsa sorumluluk Genelkurmay Başkanı'ndadır" dedi.
Baykal'a katılıyorum.
Bu belge, Genelkurmay Başkanı'nın bilgisi dışında, TSK mensubu bir grup tarafından hazırlanmışsa, iki gündür sürekli vurguladığım gibi TSK içinde bir "cunta" veya bir "çeteleşme" söz konusu demektir.
Genelkurmay Başkanları eli silahlı adamların, üzerlerinde üniforma bile olsa çeteleşmelerine izin vermemek durumundadır.
Bu belge TSK içinde birileri tarafından hazırlanmışsa, sadece hazırlayanlar değil, bunu bir gazeteden öğrenenler de sorumludur.
Genelkurmay Başkanı'nın şahsen sorumlu tutulmasından yana olmamakla beraber Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı'nın bu işte önemli bir eksiği vardır.
Orada da ciddi bir inceleme gerekir.
Sincan'da yasalar farklı mı?
GEÇEN hafta Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin doğalgaz dağıtım şirketinin özelleştirme ihalesini kazanan Termikel şirketinin ödemeyi yapmadığını ve belediyenin irat kaydetmek istediği 50 milyon dolarlık teminat mektubunun, Kuveyt Türk Bankası tarafından nakde çevrilmediğini yazdım. Aynı gün Kuveyt Türk Bankası söz konusu ödemenin yapılacağını duyurdu.
Daha sonra da ödeme talimatının verildiği ve paranın pazartesi günü Ankara Büyükşehir Belediyesi hesabına ulaşmış olacağını açıkladı.
Paranın dün Ankara Büyükşehir Belediyesi hesabına ulaşmadığını öğrendim.
Bunun nedenini araştırdığımda ilginç bir sonuç çıktı.
Teminat mektubunun sahibi olan Termikel, İstanbul ve Ankara'da açtığı iki ayrı davayla bu ödemeyle ilgili "ihtiyati tedbir" kararı istemiş, ancak bu iki mahkeme bu talebi reddetmişti.
Termikel bu kez Sincan 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne başvurarak aynı talebini 3. kez tekrarlamış.
Sincan 1. Asliye Hukuk Mahkemesi de, daha önce iki kez verilmeyen bir karara imza atarak
"Teminat mektubunun nakde çevrilmesiyle ilgili olarak ihtiyati tedbir" kararı almış.
Bu kararı da Kuveyt Türk'e ibraz ederek ödemeyi durdurmuş.
Bunun üzerine Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'i aradım.
Gökçek, ödemenin durdurulmasının Yargıtay içtihadlarına aykırı olduğunu söyledi.
"Ne yapacaksınız?" diye sordum.
Kuveyt Türk'ü BDDK'ya şikayet edeceklerini, yargıya başvurarak parayı tahsil etmeye çalışacaklarını ve yine yargı yoluyla Kuveyt Türk'ün Merkez Bankası'ndaki parasına tedbir koyduracaklarını söyledi. Yargıtay içtihadları ile ilgili bir fikre sahip değilim.
Kuveyt Türk'ün de sonuç olarak bir yargı kararını uyguladığını düşünüyorum.
Anlamadığım, aynı delillere bakarak, aynı yasaları uygulayan üç mahkemenin nasıl olup da böyle farklı kararlara imza atabildikleri.
Böyle bir yargıyla "Yasa karşısında herkes nasıl eşit olacak"
anlayamıyorum.
Dış politikada büyük zafer
Günde üç kere değişen gündem içinde bilmem hatırlıyor musunuz?
Kısa bir süre önce NATO Genel Sekreteri ile ilgili bir kriz yaşanmıştı.
Danimarka Başbakanı Rasmussen NATO Genel Sekreteri olacaktı.
Başbakan Erdoğan ise buna karşı çıkıyordu. Hem karikatür krizi, hem de ROJ TV yayınları nedeniyle Rasmussen'in NATO Genel Sekreteri olmasını kabul etmiyorduk.
Sonra devreye Abdullah Gül girdi. Bazı tavizler karşılığında Türkiye Rasmussen'in genel sekreterliğine yeşil ışık yaktı.
Bize açıklandığı kadarıyla Türkiye üç konuda başarı elde etmişti:
1. Rassmussen karikatür krizi için özür dileyecekti.
2. ROJ TV yayınları kesilecekti.
3. NATO'da bir Türk, Genel
Sekreter Yardımcısı pozisyonuna gelecekti.
Rasmussen'ın genel sekreterliğinin onaylanmasından sonra Rasmussen bir açıklama yaptı ve "Karikatür krizi için özür dilemesinin söz konusu olmadığını" bildirdi.
Birinci şartımız gerçekleşmemişti.
İkinciyi, ROJ TV'nin kapatılıp kapatılmayacağını beklemeye başladık.
Rasmussen bununla ilgili de konuştu, "Bu hükümetin alacağı bir karar değildir. Yargı karar verir" dedi. ROJ TV yayınları kesilmek bir yana, bu televizyon Diyarbakır'dan üç gün canlı yayın yaptı.
Kala kala kaldı, genel sekreter yardımcılığına getirilecek bir Türk.
Bir iki ay içinde bu da netleşir. Büyük ihtimalle orada da avucumuzu yalarız.
Bu büyük dış politika zaferinde emeği geçen herkesi canı gönülden kutluyorum.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Liderlerin sorumluluğu atan değil, üstlenen insanlar olduğunu unutmadığımız zaman
Çark
18.06.2009 07:24:21
BAŞBAKAN Erdoğan, İlker Başbuğ'la bir görüştü, herkes çark etme yarışına girdi. Tarafın haberi yapan muhabiri bir gün önce "Bunun kurumsal bir hazırlık olduğuna dair Genelkurmay Başkanlığı'nın kapısından dönen bir orgeneralden bilgi aldım" diye yazdı; dün ise Habertürk'e "Bu belgeyi TSK hazırlamış olamaz" demeye başladı.
Yandaş diye adlandırılan medyada da durum çok farklı değil.
Orada da müthiş bir dönüş var. Beni şaşırtan ise Deniz Baykal oldu.
Yıllardır askerle birlikte siyaset yapmasına alıştığımız Deniz Baykal, çok doğru bir duruş sergileyerek demokrasiye sahip çıktı.
Konuyu bir adım daha öteye taşıyarak "Eğer bu belge bir ordu mensubu tarafından hazırlanmışsa, bu Genelkurmay Başkanı'nın bilgisi dışında hazırlanmış bile olsa sorumluluk Genelkurmay Başkanı'ndadır" dedi.
Baykal'a katılıyorum.
Bu belge, Genelkurmay Başkanı'nın bilgisi dışında, TSK mensubu bir grup tarafından hazırlanmışsa, iki gündür sürekli vurguladığım gibi TSK içinde bir "cunta" veya bir "çeteleşme" söz konusu demektir.
Genelkurmay Başkanları eli silahlı adamların, üzerlerinde üniforma bile olsa çeteleşmelerine izin vermemek durumundadır.
Bu belge TSK içinde birileri tarafından hazırlanmışsa, sadece hazırlayanlar değil, bunu bir gazeteden öğrenenler de sorumludur.
Genelkurmay Başkanı'nın şahsen sorumlu tutulmasından yana olmamakla beraber Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı'nın bu işte önemli bir eksiği vardır.
Orada da ciddi bir inceleme gerekir.
Sincan'da yasalar farklı mı?
GEÇEN hafta Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin doğalgaz dağıtım şirketinin özelleştirme ihalesini kazanan Termikel şirketinin ödemeyi yapmadığını ve belediyenin irat kaydetmek istediği 50 milyon dolarlık teminat mektubunun, Kuveyt Türk Bankası tarafından nakde çevrilmediğini yazdım. Aynı gün Kuveyt Türk Bankası söz konusu ödemenin yapılacağını duyurdu.
Daha sonra da ödeme talimatının verildiği ve paranın pazartesi günü Ankara Büyükşehir Belediyesi hesabına ulaşmış olacağını açıkladı.
Paranın dün Ankara Büyükşehir Belediyesi hesabına ulaşmadığını öğrendim.
Bunun nedenini araştırdığımda ilginç bir sonuç çıktı.
Teminat mektubunun sahibi olan Termikel, İstanbul ve Ankara'da açtığı iki ayrı davayla bu ödemeyle ilgili "ihtiyati tedbir" kararı istemiş, ancak bu iki mahkeme bu talebi reddetmişti.
Termikel bu kez Sincan 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne başvurarak aynı talebini 3. kez tekrarlamış.
Sincan 1. Asliye Hukuk Mahkemesi de, daha önce iki kez verilmeyen bir karara imza atarak
"Teminat mektubunun nakde çevrilmesiyle ilgili olarak ihtiyati tedbir" kararı almış.
Bu kararı da Kuveyt Türk'e ibraz ederek ödemeyi durdurmuş.
Bunun üzerine Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'i aradım.
Gökçek, ödemenin durdurulmasının Yargıtay içtihadlarına aykırı olduğunu söyledi.
"Ne yapacaksınız?" diye sordum.
Kuveyt Türk'ü BDDK'ya şikayet edeceklerini, yargıya başvurarak parayı tahsil etmeye çalışacaklarını ve yine yargı yoluyla Kuveyt Türk'ün Merkez Bankası'ndaki parasına tedbir koyduracaklarını söyledi. Yargıtay içtihadları ile ilgili bir fikre sahip değilim.
Kuveyt Türk'ün de sonuç olarak bir yargı kararını uyguladığını düşünüyorum.
Anlamadığım, aynı delillere bakarak, aynı yasaları uygulayan üç mahkemenin nasıl olup da böyle farklı kararlara imza atabildikleri.
Böyle bir yargıyla "Yasa karşısında herkes nasıl eşit olacak"
anlayamıyorum.
Dış politikada büyük zafer
Günde üç kere değişen gündem içinde bilmem hatırlıyor musunuz?
Kısa bir süre önce NATO Genel Sekreteri ile ilgili bir kriz yaşanmıştı.
Danimarka Başbakanı Rasmussen NATO Genel Sekreteri olacaktı.
Başbakan Erdoğan ise buna karşı çıkıyordu. Hem karikatür krizi, hem de ROJ TV yayınları nedeniyle Rasmussen'in NATO Genel Sekreteri olmasını kabul etmiyorduk.
Sonra devreye Abdullah Gül girdi. Bazı tavizler karşılığında Türkiye Rasmussen'in genel sekreterliğine yeşil ışık yaktı.
Bize açıklandığı kadarıyla Türkiye üç konuda başarı elde etmişti:
1. Rassmussen karikatür krizi için özür dileyecekti.
2. ROJ TV yayınları kesilecekti.
3. NATO'da bir Türk, Genel
Sekreter Yardımcısı pozisyonuna gelecekti.
Rasmussen'ın genel sekreterliğinin onaylanmasından sonra Rasmussen bir açıklama yaptı ve "Karikatür krizi için özür dilemesinin söz konusu olmadığını" bildirdi.
Birinci şartımız gerçekleşmemişti.
İkinciyi, ROJ TV'nin kapatılıp kapatılmayacağını beklemeye başladık.
Rasmussen bununla ilgili de konuştu, "Bu hükümetin alacağı bir karar değildir. Yargı karar verir" dedi. ROJ TV yayınları kesilmek bir yana, bu televizyon Diyarbakır'dan üç gün canlı yayın yaptı.
Kala kala kaldı, genel sekreter yardımcılığına getirilecek bir Türk.
Bir iki ay içinde bu da netleşir. Büyük ihtimalle orada da avucumuzu yalarız.
Bu büyük dış politika zaferinde emeği geçen herkesi canı gönülden kutluyorum.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Liderlerin sorumluluğu atan değil, üstlenen insanlar olduğunu unutmadığımız zaman