Başrolde Jim Carrey'in oynadığı ve Peter Weir'in yönettiği 1998 yapımı "The Truman Show" filmini belki görmüşsünüzdür.
Filmin konusunu hatırlatayım.
Bir televizyon şirketi, terk edilmiş bir bebeğe Truman Burban adını verir ve onun çevresinde sanal bir kasaba yaratır.
Denizle kuşatılmış bu kasabada Truman'ın büyümesi, yaşamı, aşkı, mesleği ve her şeyi canlı yayınla kitlelere izletilir.
"Seahaven" adı verilen bu sanal kasabada Truman dışındaki herkes, senaryoya uyan oyunculardır.
Truman ise bir televizyon showunun baş karakteri olduğunu bilmeden, gerçek hayatını yaşadığını zanneden bir zavallıdır.
Truman sonunda deniz yoluyla kasabadan kaçmayı dener ve stüdyonun duvarına çarpınca gerçeği anlar. Acaba dünyanın bazı ülkelerinin insanları da böyle bir senaryonun figüranları ve aktörleri konumundalar mı? Çünkü yıllar, mevsimler hatta çağlar değişse bile, bu ülkelerin insanlarının gündemleri değişmiyor.
Bıktıran süreç
Önceki gün Adem Yavuz Arslan, Bugün'deki köşesinde şöyle yazmıştı:
- Geçtiğimiz günlerde Arap dünyasının ünlü haber kanalı El Cezire'nin Ankara temsilcisi Yusuf El Şerif ile son belgeyi konuşurken ilginç bir anekdot anlattı. El Cezire yönetimi tek kelimeyle bıkmış. Şerif'in editörü "Bu nasıl ülke anlamadım. Darbe günlükleri, muhtıralar, ebildiriler, davalar, eylem planları. Türkiye'den gelen tüm haberler böyle" diye şaşkınlığını yansıtmış. Şerif "ne yapalım gündem böyle" dese de editörü kararlı bir şekilde "İstemiyorum böyle haberler. Ne zaman normal bir şeyler olursa o zaman haber yaparsınız" demek durumunda kalmış.
Acaba bir televizyon yapımcısı hepimizi Truman yaptı da bunun farkında olmadan kendi hayatımızı yaşadığımızı mı zannediyoruz?
Yeni Şafak yazarı arkadaşım Mehmet Şeker'den alıntı yapmalıyım bu noktada:
- Yavru balık annesine sormuş: "Deniz nedir anne?" Günün birinde böyle bir soruyla karşılaşacağını hesap etmemiş olan anne balık cevap vermiş: "Valla yavrucuğum, hep söylenir, çok duydum ama ben de bugüne kadar hiç görmedim."
Bu ülkenin insanları "Obama ne yapmak istiyor", "İran'da ne oluyor", Berlusconi neden azdı", "Kuzey Kore kimi tehdit ediyor" benzeri sorulara cevap ararken, bir türlü "Biz bu kısır döngüden neden çıkamıyoruz" sorusuna cevap aramayı düşünmüyorlar.
Kim bize benzer?
Diyelim ki "Derin Devlet" laiklik tehlikede olduğu için "böyle şeyler" yapmak hakkını kullanıyor.
Peki ama Adnan Menderes veya Süleyman Demirel de mi şeriatı getirmek istedikleri için devrildiler?
Bülent Ecevit veya Deniz Baykal laikçi ve Atatürkçü değil miydiler de, bu nedenle onlar da "Siyasi Yasaklı" oldular 12 Eylül döneminde?
Tamam... Biz bize benzeriz...
Peki ama Tayland, Nijerya, Şili, Cezayir gibi ülkeler de bize benzemek için mi zaman zaman darbelere sahne oluyorlar?
Hani adama "Hiç âşık oldun mu" diye sormuşlar... O da "Tam âşık oluyordum, üstümüze jandarma geldi" demiş ya...
Bu hikâye hep böyle mi sürmeli?
Üç tarafı denizlerle çevrili bir "Seahaven" mi bu ülke yani?
Filmin konusunu hatırlatayım.
Bir televizyon şirketi, terk edilmiş bir bebeğe Truman Burban adını verir ve onun çevresinde sanal bir kasaba yaratır.
Denizle kuşatılmış bu kasabada Truman'ın büyümesi, yaşamı, aşkı, mesleği ve her şeyi canlı yayınla kitlelere izletilir.
"Seahaven" adı verilen bu sanal kasabada Truman dışındaki herkes, senaryoya uyan oyunculardır.
Truman ise bir televizyon showunun baş karakteri olduğunu bilmeden, gerçek hayatını yaşadığını zanneden bir zavallıdır.
Truman sonunda deniz yoluyla kasabadan kaçmayı dener ve stüdyonun duvarına çarpınca gerçeği anlar. Acaba dünyanın bazı ülkelerinin insanları da böyle bir senaryonun figüranları ve aktörleri konumundalar mı? Çünkü yıllar, mevsimler hatta çağlar değişse bile, bu ülkelerin insanlarının gündemleri değişmiyor.
Bıktıran süreç
Önceki gün Adem Yavuz Arslan, Bugün'deki köşesinde şöyle yazmıştı:
- Geçtiğimiz günlerde Arap dünyasının ünlü haber kanalı El Cezire'nin Ankara temsilcisi Yusuf El Şerif ile son belgeyi konuşurken ilginç bir anekdot anlattı. El Cezire yönetimi tek kelimeyle bıkmış. Şerif'in editörü "Bu nasıl ülke anlamadım. Darbe günlükleri, muhtıralar, ebildiriler, davalar, eylem planları. Türkiye'den gelen tüm haberler böyle" diye şaşkınlığını yansıtmış. Şerif "ne yapalım gündem böyle" dese de editörü kararlı bir şekilde "İstemiyorum böyle haberler. Ne zaman normal bir şeyler olursa o zaman haber yaparsınız" demek durumunda kalmış.
Acaba bir televizyon yapımcısı hepimizi Truman yaptı da bunun farkında olmadan kendi hayatımızı yaşadığımızı mı zannediyoruz?
Yeni Şafak yazarı arkadaşım Mehmet Şeker'den alıntı yapmalıyım bu noktada:
- Yavru balık annesine sormuş: "Deniz nedir anne?" Günün birinde böyle bir soruyla karşılaşacağını hesap etmemiş olan anne balık cevap vermiş: "Valla yavrucuğum, hep söylenir, çok duydum ama ben de bugüne kadar hiç görmedim."
Bu ülkenin insanları "Obama ne yapmak istiyor", "İran'da ne oluyor", Berlusconi neden azdı", "Kuzey Kore kimi tehdit ediyor" benzeri sorulara cevap ararken, bir türlü "Biz bu kısır döngüden neden çıkamıyoruz" sorusuna cevap aramayı düşünmüyorlar.
Kim bize benzer?
Diyelim ki "Derin Devlet" laiklik tehlikede olduğu için "böyle şeyler" yapmak hakkını kullanıyor.
Peki ama Adnan Menderes veya Süleyman Demirel de mi şeriatı getirmek istedikleri için devrildiler?
Bülent Ecevit veya Deniz Baykal laikçi ve Atatürkçü değil miydiler de, bu nedenle onlar da "Siyasi Yasaklı" oldular 12 Eylül döneminde?
Tamam... Biz bize benzeriz...
Peki ama Tayland, Nijerya, Şili, Cezayir gibi ülkeler de bize benzemek için mi zaman zaman darbelere sahne oluyorlar?
Hani adama "Hiç âşık oldun mu" diye sormuşlar... O da "Tam âşık oluyordum, üstümüze jandarma geldi" demiş ya...
Bu hikâye hep böyle mi sürmeli?
Üç tarafı denizlerle çevrili bir "Seahaven" mi bu ülke yani?