TÜİK'in açıkladığı son verileri, çalışanlar için değerlendirdiğimizde karamsar bir tabloyla karşılaşıyoruz. Türkiye 2009'un ilk çeyreğinde tarihinin en kötü küçülme rakamını gördü. GSYH 2009 yılının ilk üç ayında, geçen yılın aynı dönemine oranla sabit fiyatlarla yüzde 13,8 azaldı. Öte yandan mevsimsel fırsatlara rağmen, Mart 2009 döneminde, geçen yılın aynı dönemine göre resmi işsizlik oranı yüzde 15,8'e yükseldi. İşsiz sayısı son bir yılda 1 milyon 244 bin kişi artarak 3 milyon 776 kişiye yaklaştı. Fiili işsizlerin sayısı ise rakamın iki katı civarındadır. Giderek daralan ekonomi ve artan işsizlikle birlikte reel ücretler düştü. Artık ücretlerin nominal olarak da küçüldüğünü görüyoruz. Rakamlar çalışanlar için krizin teğet geçmediğini gösteriyor.
Bu şartlar altında memura yüzde 4,5'lik zam müjdesi verildi. Bir yandan krizden çıkmak için talep canlandırıcı bazı önlemler alınırken, hükümetin memur maaş zamlarını bu düzeyde tutması anlaşılır bir şey değil. Başlangıçta salt arz yönlü politikalar uygulayarak krizden çıkış aranmıştı. Neyse ki bu yaklaşımın yanlışlığı fark edildi ve talep yönlü politikalara geçildi ama bu zam oranı yürütülen politikayla tutarlı değildir.
80 öncesi ithal ikameci iktisadi politika uygulandığı için içerde talebi canlı tutmak adına işçi ve memura yüksek ücretler veriliyordu. 12 Eylül Darbesi sonrası liberal ve ihracata dayalı açık ekonomi modeline geçilince reel ücretlerde de hissedilir bir gerileme oldu. Bunun bir sebebi rekabet gücünü arttırmak idi. Bir diğer sebep ise tasarrufların artırılmasıyla sermaye oluşum sürecini hızlandırmaktı. Son bir sebep olarak da gerileyen sendikal hareketlerin bu düşük ücret politikasına karşı direnememesi sayılabilir.
Yukarıdaki grafiği Merkez Bankası verilerinden elde ettim. Reel ücret serisini elde edebilmek için imalat sanayi kazanç endeksini enflasyon serisine bölüp 1993'ün son çeyreğindeki reel ücret endeksi 100 olacak şekilde tüm seriyi aynı sayıya böldüm. Grafik açıkça 1994 ve 2001 krizlerinden sonra reel ücret seviyesindeki keskin düşmeyi göstermektedir. 1994 krizinden sonra yaklaşık yüzde 40 azalan reel ücretler 2000 yılına kadar toparlanıp neredeyse eski seviyesine gelmiş fakat patlak veren 2001 kriziyle beraber tekrar hızlı bir erime sürecine girmiştir. 2003'ün son çeyreğinde dip yapan reel ücretler tekrardan toparlanmaya başlasa da bu toparlanmanın çok keskin seyretmediği görülüyor. Yapılan IMF anlaşmalarında verilen sıkı maliye politikası sözüne reel ücretler açısından uyulduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
2003'ün son çeyreğinde yaklaşık 67 olan endeks, 2007'nin son çeyreğinde ancak 80 rakamını yakalamış ve yeniden erime sürecine girmiştir. Dr Seyfettin Gürsel ve Onur Altındağ tarafından yapılan araştırmaya göre; sanayide brüt ücret endeksi 2009'un 1. çeyreğinde, bir önceki yılın aynı dönemine oranla reel olarak yüzde 11,4 oranında, nominal olarak ise yüzde 4 oranında düşmüştür.
Sonuç olarak, bu tabloya bakınca çalışan kesimlerin krizlerin bedelini ödediği net olarak görülmektedir. Ne var ki düşük ücret politikaları, yoksulluğu derinleştirmiş fakat krizlerden çıkışı sağlayamamıştır. Krizler işsizliği artırırken ücret gelirlerini de aşağı çekmektedir. Halbuki içinde bulunduğumuz kriz ancak talebin canlandırılmasıyla bertaraf edilebilir özelliktedir. Öyleyse kazancının büyük bir bölümünü tüketime ayırmak durumunda olan ücretlilerin gelirlerini artırmak; hem talebin canlanmasını hem çalışanların bir nebze de olsa rahatlamasını sağlayacaktır. Aksi halde bu sürecin sonunda sadece ekonomik olumsuzlukların değil, sosyal olayların da yaşanabileceğini söylemek için kahin olmaya gerek yok anırım. Artık yapay gündemler yerine ekonominin gidişatına odaklanmak herkesin hayrınadır. Günü kurtarmak uğruna yarını harcamayalım.
Bu şartlar altında memura yüzde 4,5'lik zam müjdesi verildi. Bir yandan krizden çıkmak için talep canlandırıcı bazı önlemler alınırken, hükümetin memur maaş zamlarını bu düzeyde tutması anlaşılır bir şey değil. Başlangıçta salt arz yönlü politikalar uygulayarak krizden çıkış aranmıştı. Neyse ki bu yaklaşımın yanlışlığı fark edildi ve talep yönlü politikalara geçildi ama bu zam oranı yürütülen politikayla tutarlı değildir.
80 öncesi ithal ikameci iktisadi politika uygulandığı için içerde talebi canlı tutmak adına işçi ve memura yüksek ücretler veriliyordu. 12 Eylül Darbesi sonrası liberal ve ihracata dayalı açık ekonomi modeline geçilince reel ücretlerde de hissedilir bir gerileme oldu. Bunun bir sebebi rekabet gücünü arttırmak idi. Bir diğer sebep ise tasarrufların artırılmasıyla sermaye oluşum sürecini hızlandırmaktı. Son bir sebep olarak da gerileyen sendikal hareketlerin bu düşük ücret politikasına karşı direnememesi sayılabilir.
Yukarıdaki grafiği Merkez Bankası verilerinden elde ettim. Reel ücret serisini elde edebilmek için imalat sanayi kazanç endeksini enflasyon serisine bölüp 1993'ün son çeyreğindeki reel ücret endeksi 100 olacak şekilde tüm seriyi aynı sayıya böldüm. Grafik açıkça 1994 ve 2001 krizlerinden sonra reel ücret seviyesindeki keskin düşmeyi göstermektedir. 1994 krizinden sonra yaklaşık yüzde 40 azalan reel ücretler 2000 yılına kadar toparlanıp neredeyse eski seviyesine gelmiş fakat patlak veren 2001 kriziyle beraber tekrar hızlı bir erime sürecine girmiştir. 2003'ün son çeyreğinde dip yapan reel ücretler tekrardan toparlanmaya başlasa da bu toparlanmanın çok keskin seyretmediği görülüyor. Yapılan IMF anlaşmalarında verilen sıkı maliye politikası sözüne reel ücretler açısından uyulduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
2003'ün son çeyreğinde yaklaşık 67 olan endeks, 2007'nin son çeyreğinde ancak 80 rakamını yakalamış ve yeniden erime sürecine girmiştir. Dr Seyfettin Gürsel ve Onur Altındağ tarafından yapılan araştırmaya göre; sanayide brüt ücret endeksi 2009'un 1. çeyreğinde, bir önceki yılın aynı dönemine oranla reel olarak yüzde 11,4 oranında, nominal olarak ise yüzde 4 oranında düşmüştür.
Sonuç olarak, bu tabloya bakınca çalışan kesimlerin krizlerin bedelini ödediği net olarak görülmektedir. Ne var ki düşük ücret politikaları, yoksulluğu derinleştirmiş fakat krizlerden çıkışı sağlayamamıştır. Krizler işsizliği artırırken ücret gelirlerini de aşağı çekmektedir. Halbuki içinde bulunduğumuz kriz ancak talebin canlandırılmasıyla bertaraf edilebilir özelliktedir. Öyleyse kazancının büyük bir bölümünü tüketime ayırmak durumunda olan ücretlilerin gelirlerini artırmak; hem talebin canlanmasını hem çalışanların bir nebze de olsa rahatlamasını sağlayacaktır. Aksi halde bu sürecin sonunda sadece ekonomik olumsuzlukların değil, sosyal olayların da yaşanabileceğini söylemek için kahin olmaya gerek yok anırım. Artık yapay gündemler yerine ekonominin gidişatına odaklanmak herkesin hayrınadır. Günü kurtarmak uğruna yarını harcamayalım.
Yorum