Necati Doğru Yazara ulaşmak için : ndogru@gazetevatan.com İşveren yağcısı yasa da gece çıktı!
Emeği bu kadar aşağılayan, çalışanın onurunu haince küçülten, sinsice sıkıştıran, çaresizleştirip işçiyi işçiye kırdıran düzen bundan 250 yıl önce “sanayi devrimlerini” ilk yapan İngiltere’de, Almanya’da, Fransa’da yaşanmıştı. Ekonomi tarihçilerinin “vahşi kapitalizm periyodu” dedikleri o dönemde “işçi simsarlığı” vardı. İşçileri, işverene komisyon karşılığı kiralayan “aracılar” türemişti.
Haksız, hukuksuz.
Sendikasız, sigortasız.
Güvencesiz, sahipsiz.
Çalışma ortamı doğmuştu.
İşçiler ve hatta yaşları 10 ile 12 arasındaki çocuk emekçiler, günde 18-20 saat, çok ucuza bir deri-bir kemik çalıştırılıyorlardı.
Emek istismarı korkunçtu.
Eziciydi, yıkıcı, ölümcüldü.
Emeğe karşı bu korkunç aşağılamayı durdurmak için ilk harekete geçen İnglitere’de işçilerin oy desteğiyle kurulan partiler oldu ve 1909 yılında “işçi simsarlığı büroları” kapatıldı. Yerine devletin eşitlikçi ve tarafsız gözetiminde “İşçi Bulma Kurumu” uygulamasına geçildi. 1919 yılında da ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) kurulunca, bütün dünyada işçilerin işe yerleştirilmelerine “iş ve işçi bulma kurumlarının aracılık etmesi” benimsendi, yaygınlaştı. Bizim ülkemizde de ilk İş ve İşçi Bulma Kurumu 1946 yılında kuruldu.
Eksik-fazla çalıştı.
İş arayan emekçileri, işçi arayan fabrika sahipleriye bizdeki İş ve İşçi Bulma Kurumu, 57 yıl boyunca buluşturdu. 2003 yılında İş ve İşçi Bulma Kurumu, “Türkiye İş Kurumu”na dönüştürüldü.
Ve geldik bugüne.
25 Haziran 2009’a.
25 Haziran gününün gecesinde saat 03.00’te iktidar partisinin hamlesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden “Özel İstihdam Bürosu” kurma yasası çıkartıldı. 250 yıl önceki “vahşi kapitalist dönemin işçi simsarlığı bürolarının” verniklenmiş, cilalanmış yeni türüne geçit veren yasa bizim Meclis’imizden geçti.
Sendika, sigorta!
Güvence!
Rafa kalkıyordu.
Bu yasaya göre 12 bin 800 lira parayı bankaya teminat olarak yatıran birisi “Özel İstihdam Bürosu” açabilecek ve topladığı emekçileri işverenlere, belli bir kâr marjı sağlayacak şekilde, kiralayacaktı.
Türkiye nasıl ülke?
İşsizi korkunç ülke!
İş bulmak için asgari ücretin yarısına, sigortasız, sendikasız, ikramiyesiz çalışmaya razı milyonlarca insanı olan ve okumuş üniversite mezunu işsiz genç kızların bile belediyede itfaiyeci olmak için sıraya girdikleri ülke... Böyle bir ülkede Meclis, son tahlilde “fabrikadaki işçiyi, sokaktaki işsiz işçiye kırdıracak kiralık emekçi büroları kurulması” yasasını çıkarttı. İşverenler, memnun oldu. Çünkü daha ucuza işçi çalıştırabilecek, sendikayla-sözleşmeyle uğraşmayacak ve istedikleri zaman, ihbar ve kıdem tazminatı ödemeden işçiyi bürosuna geri gönderebileceklerdi. Türkiye çalışma hayatını 250 yıl geriye götüren bu “işveren yağcısı ve patron yardakçısı” yasa gece saat 03.00’te çıkartıldı. Cumhurbaşkanı’nın önünde, onay bekliyor.
Onaylanır mı?
Villada oturanın çıkardığı yasa, Köşk’te oturana gidecek.
Eli kulağındadır.
Dün, Türk-İş üyesi işçiler, emeklerinin değerini korumak için eylem başlattılar. İktidarı, parti binalarının kapısında protesto ediyorlar. İşçiler aslında seslerini, diğer işçilere, memurlara, çalışanlara, emeklilere ve işçi olmayan sağduyu sahiplerine de duyurmak istiyorlar.
İşçiye kulak verelim!
Çünkü bugün Türkiye’deki işçiler; emeği aşağılayan, çalışanın onurunu haince küçülten, sinsice sıkıştıran, iş bulmuş işçiyi, işsiz işçiye kırdıran 250 yıl önceki “vahşi kapitalizm dönemi” şartlarında çalışmaya mahkûm ediliyorlar.
250 yıl geriye düştük.
Emeği bu kadar aşağılayan, çalışanın onurunu haince küçülten, sinsice sıkıştıran, çaresizleştirip işçiyi işçiye kırdıran düzen bundan 250 yıl önce “sanayi devrimlerini” ilk yapan İngiltere’de, Almanya’da, Fransa’da yaşanmıştı. Ekonomi tarihçilerinin “vahşi kapitalizm periyodu” dedikleri o dönemde “işçi simsarlığı” vardı. İşçileri, işverene komisyon karşılığı kiralayan “aracılar” türemişti.
Haksız, hukuksuz.
Sendikasız, sigortasız.
Güvencesiz, sahipsiz.
Çalışma ortamı doğmuştu.
İşçiler ve hatta yaşları 10 ile 12 arasındaki çocuk emekçiler, günde 18-20 saat, çok ucuza bir deri-bir kemik çalıştırılıyorlardı.
Emek istismarı korkunçtu.
Eziciydi, yıkıcı, ölümcüldü.
Emeğe karşı bu korkunç aşağılamayı durdurmak için ilk harekete geçen İnglitere’de işçilerin oy desteğiyle kurulan partiler oldu ve 1909 yılında “işçi simsarlığı büroları” kapatıldı. Yerine devletin eşitlikçi ve tarafsız gözetiminde “İşçi Bulma Kurumu” uygulamasına geçildi. 1919 yılında da ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) kurulunca, bütün dünyada işçilerin işe yerleştirilmelerine “iş ve işçi bulma kurumlarının aracılık etmesi” benimsendi, yaygınlaştı. Bizim ülkemizde de ilk İş ve İşçi Bulma Kurumu 1946 yılında kuruldu.
Eksik-fazla çalıştı.
İş arayan emekçileri, işçi arayan fabrika sahipleriye bizdeki İş ve İşçi Bulma Kurumu, 57 yıl boyunca buluşturdu. 2003 yılında İş ve İşçi Bulma Kurumu, “Türkiye İş Kurumu”na dönüştürüldü.
Ve geldik bugüne.
25 Haziran 2009’a.
25 Haziran gününün gecesinde saat 03.00’te iktidar partisinin hamlesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden “Özel İstihdam Bürosu” kurma yasası çıkartıldı. 250 yıl önceki “vahşi kapitalist dönemin işçi simsarlığı bürolarının” verniklenmiş, cilalanmış yeni türüne geçit veren yasa bizim Meclis’imizden geçti.
Sendika, sigorta!
Güvence!
Rafa kalkıyordu.
Bu yasaya göre 12 bin 800 lira parayı bankaya teminat olarak yatıran birisi “Özel İstihdam Bürosu” açabilecek ve topladığı emekçileri işverenlere, belli bir kâr marjı sağlayacak şekilde, kiralayacaktı.
Türkiye nasıl ülke?
İşsizi korkunç ülke!
İş bulmak için asgari ücretin yarısına, sigortasız, sendikasız, ikramiyesiz çalışmaya razı milyonlarca insanı olan ve okumuş üniversite mezunu işsiz genç kızların bile belediyede itfaiyeci olmak için sıraya girdikleri ülke... Böyle bir ülkede Meclis, son tahlilde “fabrikadaki işçiyi, sokaktaki işsiz işçiye kırdıracak kiralık emekçi büroları kurulması” yasasını çıkarttı. İşverenler, memnun oldu. Çünkü daha ucuza işçi çalıştırabilecek, sendikayla-sözleşmeyle uğraşmayacak ve istedikleri zaman, ihbar ve kıdem tazminatı ödemeden işçiyi bürosuna geri gönderebileceklerdi. Türkiye çalışma hayatını 250 yıl geriye götüren bu “işveren yağcısı ve patron yardakçısı” yasa gece saat 03.00’te çıkartıldı. Cumhurbaşkanı’nın önünde, onay bekliyor.
Onaylanır mı?
Villada oturanın çıkardığı yasa, Köşk’te oturana gidecek.
Eli kulağındadır.
Dün, Türk-İş üyesi işçiler, emeklerinin değerini korumak için eylem başlattılar. İktidarı, parti binalarının kapısında protesto ediyorlar. İşçiler aslında seslerini, diğer işçilere, memurlara, çalışanlara, emeklilere ve işçi olmayan sağduyu sahiplerine de duyurmak istiyorlar.
İşçiye kulak verelim!
Çünkü bugün Türkiye’deki işçiler; emeği aşağılayan, çalışanın onurunu haince küçülten, sinsice sıkıştıran, iş bulmuş işçiyi, işsiz işçiye kırdıran 250 yıl önceki “vahşi kapitalizm dönemi” şartlarında çalışmaya mahkûm ediliyorlar.
250 yıl geriye düştük.