Bizim siyaset anlayışımızda garip şeyler olduğu muhakkak. Batının en gelişmiş ülkelerinin sahip olduğu demokratik kurum ve kuruluşlar bizde de var.
Ama düzgün gitmeyen bir şeyimiz de var… Örneğin, Türkiye kadar her vesile ile “anayasa mahkemesine” başvuran başka ülke var mı?
Anayasa Mahkemesine yapılan başvurular hakkında elimizde istatistik olmadığı için geniş matrisli karşılaştırmalar yapamıyoruz. (Bu da işin bir başka hatalı yanı…)
Tek parti çoğunluklu demokrasilerde sık rastlandığı söylense bile, Türkiye dolaylı vergiler konusunda özgün örnektir. Benzeri yoktur.
Akaryakıt ürünlerine “fahiş” zam yapıldı. Bu fahiş sözcüğü tehlikelidir. Fahiş, “yoldan çıkıp işi aşırıya kaçırma” anlamındadır. Fuhuş da işi aşırıya kaçırma kökünden anlam kazanarak kullanılır.
İşte bu tehlikeli fahiş zammı değerlendiren “Tüketiciler Birliği”, vergisiz perakende fiyatı (1 lira olan) benzinden (yüzde 236) vergi alınmasının, insafla ve izanla izah edilemeyeceğini söylemiş.
Fahiş zammı anayasaya aykırı bulan Tüketiciler Birliği, konuyu Anayasa Mahkemesine götürecekmiş. Bu bir adalet arayışıymış… Çünkü bu zam, anayasaya göre devletin vergi salma hakkının “mükellefin gelirine göre” olması ilkesine aykırıymış…
Kararın ne olacağını bugünden kestirmek mümkün değil. Ama eğer olumlu bir karar çıkarsa, bu durum, anayasa mahkemesini her vesileyle yol haline getirmiş olan
siyasi partiler için ciddi bir ayıp tescili olacaktır.
Dolaysız vergi istismarı düzelir mi?
Hayır düzelmez… Çünkü Türkiye'de dolaylı vergi baskısını kuran “büyük kudret” IMF'dir.
1960'lı yılların başında dolaysız vergilerin (Gelir Vergisi, Kurumlar Vergisi) ağırlık kazanmasını plan ilkesi haline getiren kişi Türk solunun önemli ismi Aslan Başer Kafaoğlu idi. Değerli bir hesap uzmanıydı. Sonra Sadullah Aygün aynı anlayışı sürdürdü. O da hesap uzmanıydı. Her ikisi de vergi pratiğini en iyi bilen ustalardandı. Hizmetleri büyük olmuştu.
Kalkınmamış ekonomilerde vasıtasız vergi artışı sağlamak zordur. “Sabırlı ve tesirli önlemler” yerine dolaylı vergiler yoğunlaşmasıyla durumu idare edilir. Hatta usul haline getirilir. Biz de böyle yaptık. Mükellefi sömüren bir “dolaylı vergi” sistemi yarattık. Buna vergide haksızlığın canavarını yaratmak denir.
Türk Planlama Teşkilatının (modelinin) en büyük ayıbı IMF'nin kaynak arttıran baskılarına karşı koyacak gücünün olmamasıdır.
IMF heyetlerinin Maliye'den taleplerine bakın; dolaylı vergilerin arttırılmasını istediğini göreceksiniz. Yani 50 yıldır planlı ekonomide adam edemediğimiz en önemli vergi zaafımızı sömürmeye devam ettiklerine şahit olacaksınız…
Eğer Anayasa Mahkemesi, Cumhuriyet bu 80 yıllık illetine çare bulursa inanın en büyük devrimi yapmış oluruz.
Ama bu işin fantezi başvuru olduğu ortada… “Ayıp-1” derken, “Ayıp-2” ortaya çıkıyor.
http://www.haberkapisi.com/yazi/ayip...p-2ye-5248.htm
Ama düzgün gitmeyen bir şeyimiz de var… Örneğin, Türkiye kadar her vesile ile “anayasa mahkemesine” başvuran başka ülke var mı?
Anayasa Mahkemesine yapılan başvurular hakkında elimizde istatistik olmadığı için geniş matrisli karşılaştırmalar yapamıyoruz. (Bu da işin bir başka hatalı yanı…)
Tek parti çoğunluklu demokrasilerde sık rastlandığı söylense bile, Türkiye dolaylı vergiler konusunda özgün örnektir. Benzeri yoktur.
+
İşte bu tehlikeli fahiş zammı değerlendiren “Tüketiciler Birliği”, vergisiz perakende fiyatı (1 lira olan) benzinden (yüzde 236) vergi alınmasının, insafla ve izanla izah edilemeyeceğini söylemiş.
Fahiş zammı anayasaya aykırı bulan Tüketiciler Birliği, konuyu Anayasa Mahkemesine götürecekmiş. Bu bir adalet arayışıymış… Çünkü bu zam, anayasaya göre devletin vergi salma hakkının “mükellefin gelirine göre” olması ilkesine aykırıymış…
Kararın ne olacağını bugünden kestirmek mümkün değil. Ama eğer olumlu bir karar çıkarsa, bu durum, anayasa mahkemesini her vesileyle yol haline getirmiş olan
siyasi partiler için ciddi bir ayıp tescili olacaktır.
+
Hayır düzelmez… Çünkü Türkiye'de dolaylı vergi baskısını kuran “büyük kudret” IMF'dir.
1960'lı yılların başında dolaysız vergilerin (Gelir Vergisi, Kurumlar Vergisi) ağırlık kazanmasını plan ilkesi haline getiren kişi Türk solunun önemli ismi Aslan Başer Kafaoğlu idi. Değerli bir hesap uzmanıydı. Sonra Sadullah Aygün aynı anlayışı sürdürdü. O da hesap uzmanıydı. Her ikisi de vergi pratiğini en iyi bilen ustalardandı. Hizmetleri büyük olmuştu.
Kalkınmamış ekonomilerde vasıtasız vergi artışı sağlamak zordur. “Sabırlı ve tesirli önlemler” yerine dolaylı vergiler yoğunlaşmasıyla durumu idare edilir. Hatta usul haline getirilir. Biz de böyle yaptık. Mükellefi sömüren bir “dolaylı vergi” sistemi yarattık. Buna vergide haksızlığın canavarını yaratmak denir.
+
IMF heyetlerinin Maliye'den taleplerine bakın; dolaylı vergilerin arttırılmasını istediğini göreceksiniz. Yani 50 yıldır planlı ekonomide adam edemediğimiz en önemli vergi zaafımızı sömürmeye devam ettiklerine şahit olacaksınız…
Eğer Anayasa Mahkemesi, Cumhuriyet bu 80 yıllık illetine çare bulursa inanın en büyük devrimi yapmış oluruz.
Ama bu işin fantezi başvuru olduğu ortada… “Ayıp-1” derken, “Ayıp-2” ortaya çıkıyor.
http://www.haberkapisi.com/yazi/ayip...p-2ye-5248.htm