Bazı hakim ve savcılarımızı 'Adalet Bakanlığı'nın koruması altındaymış gibi göstermekten' kaçınmalıyız.
Bu doğru, fakat yetmez.
Başka meslektaşlarını da 'Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun sempatisine sahip gibi sunmaktan' sakınmalıyız.
Adalet dağıtmalarını beklediğimiz hakim ve savcılarımızı 'HSYK ile Adalet Bakanlığı arasında sıkıştırmış' durumdayız.
'Yargı iki parçaya bölünmüş gibi bir algı' oluşturuluyor.
Burada bir 'mühendislik ve prodüksiyon' faaliyeti seziyorum.
Devlet sistemimizi aşındıracak bir kurgu.
Hukuk adamlarımıza sağlamamız gereken, 'tam bağımsızlık' ve 'hakim güvencesi' ilkeleridir.
Onları 'ikileme' düşürmeyelim.
'Acaba bir karar verirsem Adalet Bakanlığı'nın hışmına uğrar mıyım' veya 'HSYK'nın koruma zırhından mahrum kalır mıyım' endişesine düşmemeliler.
Günlerdir, HSYK'nın bitmek bilmeyen zirvelerine kilitlendik.
Ortaya çıkan, 'hukukun siyasallaşması' görüntüsüdür.
Hükümetten de yargıdan da, nereden gelirse gelsin hukuka her türlü müdahale 'siyasallaşma' anlamı taşır.
'YARGI, YARGIYA MÜDAHALE ETMEZ'
HSYK'da gerçekten Ergenekon savcı ve hakimlerinin değiştirilmesi tartışmaları yapılmış. Konu, sonradan 'savcılarla ilgili şikayetlerin işleme konulmamış olması' noktasına gelmiş.
Bu bilgiye ulaşmadan önce Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'le görüşmüştüm. HSYK'daki tıkanmanın neyle ilgili olduğu hakkında hiçbir bilgisi yoktu. 'Sormadım, yanlış anlaşılır' dedi. Yargının zirvesi böylesine dikkatli.
HSYK'da müzakerelerin bazen 'özellikle büyükşehirlerle ilgili atama ve tayinler nedeniyle' uzayabildiğini anlattı. Yürüyen davalarla ilgili hakim-savcı değişikliği hakkındaki 'ilkesel' görüşünü, 'güncel olaylardan bağımsız' olarak paylaştı:
'Bu olmamış bir şey değildir, bazen yapılır ama çok somut birtakım gelişmelerin yaşanması, mesela adil yargılama konusunda net bazı ihmallerin görülmesi gerekir' dedi. Tekrar ediyorum, bu sözler Gerçeker'in, tamamen benim anlamaya dönük sorularım karşısındaki 'ilkesel bazda yaptığı' bilgilendirmeyi yansıtıyor.
Gerçeker'le asıl sohbet konumuz 'askeri yargı-sivil yargı' tartışmalarıyla ilgiliydi. Basın ona ciddi haksızlık yaptı, bambaşka bir şekilde sundular sözlerini.
Gerçeker'in yanından çıktığımızda Yargıtay Genel Sekreteri ile karşılaştık, selamlaştık, gülümsedi ve 'Yargı yargıya müdahale etmez' dedi. Yargıtay Başkanı'nın sözlerinin 'yargıya müdahale' diye yorumlanmasına gönderme yaparak. Haklılar. Öyle zannediyorum, Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan, Gerçeker'le konuşunca onun 'ilkesel tutumu ile mevcut mevzuat arasındaki çelişkiye işaret eden' itirazına hak vermişlerdir.
Ergenekon süreci toplumda kutuplaşmaya neden oldu, buna kuşku yok. Bütün umudumuz yargı sürecinin sonunda 'toplum vicdanına uygun', 'herkese güven duygusu verecek' bir kararın çıkması.
Süreç içerisinde bazı hatalar olmuştur. Bir kere daha 'usul ve esas tartışmasına girecek' değiliz. Görüşlerimiz ortada. Gelinen noktada görülmekte olan davalar var. Beğenelim beğenmeyelim, sevelim veya kızalım o davaların yargıçları-savcıları görev yapıyor.
Herkesin yargıya güvenmesi lazım. Diyelim bütün heyet değiştirildi, çıkacak karar kimi tatmin eder?
Dışarıdan müdahale görüntüsü, 'üzerinde titrediğimiz bağımsız yargı ilkesine' aykırı olmaz mı, yargının imajına zarar vermez mi? Yargının hatası varsa onu giderecek yollar bellidir. Çare 'müdahale' değil, 'hukukun işlemesi'dir. Bölünmüş yargı görüntüsü Türkiye'ye zarar verir.
Bu doğru, fakat yetmez.
Başka meslektaşlarını da 'Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun sempatisine sahip gibi sunmaktan' sakınmalıyız.
Adalet dağıtmalarını beklediğimiz hakim ve savcılarımızı 'HSYK ile Adalet Bakanlığı arasında sıkıştırmış' durumdayız.
'Yargı iki parçaya bölünmüş gibi bir algı' oluşturuluyor.
Burada bir 'mühendislik ve prodüksiyon' faaliyeti seziyorum.
Devlet sistemimizi aşındıracak bir kurgu.
Hukuk adamlarımıza sağlamamız gereken, 'tam bağımsızlık' ve 'hakim güvencesi' ilkeleridir.
Onları 'ikileme' düşürmeyelim.
'Acaba bir karar verirsem Adalet Bakanlığı'nın hışmına uğrar mıyım' veya 'HSYK'nın koruma zırhından mahrum kalır mıyım' endişesine düşmemeliler.
Günlerdir, HSYK'nın bitmek bilmeyen zirvelerine kilitlendik.
Ortaya çıkan, 'hukukun siyasallaşması' görüntüsüdür.
Hükümetten de yargıdan da, nereden gelirse gelsin hukuka her türlü müdahale 'siyasallaşma' anlamı taşır.
'YARGI, YARGIYA MÜDAHALE ETMEZ'
HSYK'da gerçekten Ergenekon savcı ve hakimlerinin değiştirilmesi tartışmaları yapılmış. Konu, sonradan 'savcılarla ilgili şikayetlerin işleme konulmamış olması' noktasına gelmiş.
Bu bilgiye ulaşmadan önce Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'le görüşmüştüm. HSYK'daki tıkanmanın neyle ilgili olduğu hakkında hiçbir bilgisi yoktu. 'Sormadım, yanlış anlaşılır' dedi. Yargının zirvesi böylesine dikkatli.
HSYK'da müzakerelerin bazen 'özellikle büyükşehirlerle ilgili atama ve tayinler nedeniyle' uzayabildiğini anlattı. Yürüyen davalarla ilgili hakim-savcı değişikliği hakkındaki 'ilkesel' görüşünü, 'güncel olaylardan bağımsız' olarak paylaştı:
'Bu olmamış bir şey değildir, bazen yapılır ama çok somut birtakım gelişmelerin yaşanması, mesela adil yargılama konusunda net bazı ihmallerin görülmesi gerekir' dedi. Tekrar ediyorum, bu sözler Gerçeker'in, tamamen benim anlamaya dönük sorularım karşısındaki 'ilkesel bazda yaptığı' bilgilendirmeyi yansıtıyor.
Gerçeker'le asıl sohbet konumuz 'askeri yargı-sivil yargı' tartışmalarıyla ilgiliydi. Basın ona ciddi haksızlık yaptı, bambaşka bir şekilde sundular sözlerini.
Gerçeker'in yanından çıktığımızda Yargıtay Genel Sekreteri ile karşılaştık, selamlaştık, gülümsedi ve 'Yargı yargıya müdahale etmez' dedi. Yargıtay Başkanı'nın sözlerinin 'yargıya müdahale' diye yorumlanmasına gönderme yaparak. Haklılar. Öyle zannediyorum, Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan, Gerçeker'le konuşunca onun 'ilkesel tutumu ile mevcut mevzuat arasındaki çelişkiye işaret eden' itirazına hak vermişlerdir.
Ergenekon süreci toplumda kutuplaşmaya neden oldu, buna kuşku yok. Bütün umudumuz yargı sürecinin sonunda 'toplum vicdanına uygun', 'herkese güven duygusu verecek' bir kararın çıkması.
Süreç içerisinde bazı hatalar olmuştur. Bir kere daha 'usul ve esas tartışmasına girecek' değiliz. Görüşlerimiz ortada. Gelinen noktada görülmekte olan davalar var. Beğenelim beğenmeyelim, sevelim veya kızalım o davaların yargıçları-savcıları görev yapıyor.
Herkesin yargıya güvenmesi lazım. Diyelim bütün heyet değiştirildi, çıkacak karar kimi tatmin eder?
Dışarıdan müdahale görüntüsü, 'üzerinde titrediğimiz bağımsız yargı ilkesine' aykırı olmaz mı, yargının imajına zarar vermez mi? Yargının hatası varsa onu giderecek yollar bellidir. Çare 'müdahale' değil, 'hukukun işlemesi'dir. Bölünmüş yargı görüntüsü Türkiye'ye zarar verir.
Yorum