Eğitim tarihimiz, hep bir ıskalama tarihi olmuştur.
En çok değişen ve tutmayan sistem; eğitim sistemimizdir, desek abartmış olmayız.
Gelen her bir bakan sayısı kadar eğitim sistemi sayısı vardır, herhalde.
Eğitimin başındaki kişiler, bir eğitimci kafasıyla düşünmeyip, at gözlüğü ile bakan, tribünlere oynayan, popülist, Türkiye’nin güncel sosyal ihtiyaçlarını görmekten uzak bürokrat kafalı insanlar oldukça; böyle olmaya devam edecektir.
Eğitim ile, eğitimin sorunlarıyla, öğrenciyle, öğretmenle, sınıfla, dersle hiçbir ilişkisi olmayan, bu ortamların havasını teneffüs etmemiş, bu meselelere sadece tepeden bakıp ahkam kesen insanların oluşturacağı sistemin, 30 bin öğrencisi ÖSS’de 0 (yazıyla; sıfır) çeker.
Bu sistemde, ne başarılı öğretmenlerin bir tuzu var ne de başarılı öğrencinin biberi.
Öğretmen ve öğrencilerin istekleri dikkate alınmayan bir eğitim sistemi; gerçeklerden kopuk olur.
Göstermelik, sadece görüntüye, niceliğe yönelik yapılan çalışmalar var ama eğitimin özüne, kemikleşmiş hantal yapısına, kalitesine yönelik adımlar ne zaman atılacak?
Bırakın bunu, devlet özel okulları bile devletleştirmeye çalışıyor.
Türkiye’de özel okulların eğitim politikaları üzerinde ne kadar etkisi ve ağırlığı var?
Devlet, bu okullarda bile o kadar katı davranıyor ki özel okullar dünyadaki yenilikleri uygulamanda zorlanıyor.
Düşünebiliyor musunuz; devlet, özel okullarda bile Milli Eğitimin bastığı görsellikten ve sistematikten uzak, çocuklara yönelik hiçbir çekiciliği olmayan, bilgilerin adeta tıkıştırıldığı itici ve sıkıcı kitapları okutmayı zorunlu koşuyor.
Sayın Başbakanımız da; “Bu kitapların nesi var, bunu da uzmanlar yazıyor diğerlerini de” diyor.
Elbette, başbakandan bunun tersini söylemesini bekleyemeyiz, ama öğrencilerin ve öğretmenlerin de MEB ders kitaplarının diğerlerinin kalitesinde olmasını beklemek en doğal hakkıdır.
1930-40’lı yılların eğitim anlayışıyla, değişen ve gelişen eğitim mantığını yakalayamayan, ha bire çocukların kafasına samanlığa saman tıkar gibi bilgi tıkıştırmaya çalışan sistem, küçücük yuvarlak boşlukları taşırmadan doldurmaya hayatını bağlayan çocuklarımızı; sınav robotu haline getirdi.
Çocukların, hedefleri, inançları, duyguları, hayalleri, özgüvenleri, motivasyonları, konsantrasyonları bu sistemi hiç ilgilendirmedi.
Zekayı geliştirmek bir yana; ezberci anlayışla çocuklarımızın zekasını körleştirdi; duygusal zeka zaten okulun bahçesinden bile giremedi.
Bilgiyi kullanmak yerine onu sınavlara kadar akılda tutmayı; Maarifin yapacağı büyük bir marifetmiş gibi sunan bir mantıkla, çocuklarımızın beyin güçleri gitgide daha çok sınırlanıyor.
Çocukların bu kısır anlayışla yeni şeyler öğrenme, keşfetme, merak etme, okuma; analitik düşünme, kritik yapma gibi yetenekleri donuklaştırılıyor.
Eğitimde, sahada ter döken, emek veren öğretmenden ve öğrenciden kopuk, ayakları yere basmayan, yapabilmeyi değil; sadece bilmeyi hedefleyen, sınıfla hayatın arasında uçurumular oluşturan politikalar, hep sosyal ihtiyaçları karşılamaktan uzak olacaktır.
Sonuçta, tolumdan uzak, psikolojisi sınavlar tarafından harap edilmiş, kendisi ile bile ilişim kuramayan; zihinsel hurda haline gelmiş, eğitim zayiatı gençlerin vebalini kimler ödeyecektir.
Her alanda ıskalama şansınız olabilir. Ekonomide ıskalarsanız; birkaç yıl sonra toparlanırsınız.
Ama eğitimde ıskalamak, geleceği ıskalamaktır.
Toparlaması kuşaklar alır.
En çok değişen ve tutmayan sistem; eğitim sistemimizdir, desek abartmış olmayız.
Gelen her bir bakan sayısı kadar eğitim sistemi sayısı vardır, herhalde.
Eğitimin başındaki kişiler, bir eğitimci kafasıyla düşünmeyip, at gözlüğü ile bakan, tribünlere oynayan, popülist, Türkiye’nin güncel sosyal ihtiyaçlarını görmekten uzak bürokrat kafalı insanlar oldukça; böyle olmaya devam edecektir.
Eğitim ile, eğitimin sorunlarıyla, öğrenciyle, öğretmenle, sınıfla, dersle hiçbir ilişkisi olmayan, bu ortamların havasını teneffüs etmemiş, bu meselelere sadece tepeden bakıp ahkam kesen insanların oluşturacağı sistemin, 30 bin öğrencisi ÖSS’de 0 (yazıyla; sıfır) çeker.
Bu sistemde, ne başarılı öğretmenlerin bir tuzu var ne de başarılı öğrencinin biberi.
Öğretmen ve öğrencilerin istekleri dikkate alınmayan bir eğitim sistemi; gerçeklerden kopuk olur.
Göstermelik, sadece görüntüye, niceliğe yönelik yapılan çalışmalar var ama eğitimin özüne, kemikleşmiş hantal yapısına, kalitesine yönelik adımlar ne zaman atılacak?
Bırakın bunu, devlet özel okulları bile devletleştirmeye çalışıyor.
Türkiye’de özel okulların eğitim politikaları üzerinde ne kadar etkisi ve ağırlığı var?
Devlet, bu okullarda bile o kadar katı davranıyor ki özel okullar dünyadaki yenilikleri uygulamanda zorlanıyor.
Düşünebiliyor musunuz; devlet, özel okullarda bile Milli Eğitimin bastığı görsellikten ve sistematikten uzak, çocuklara yönelik hiçbir çekiciliği olmayan, bilgilerin adeta tıkıştırıldığı itici ve sıkıcı kitapları okutmayı zorunlu koşuyor.
Sayın Başbakanımız da; “Bu kitapların nesi var, bunu da uzmanlar yazıyor diğerlerini de” diyor.
Elbette, başbakandan bunun tersini söylemesini bekleyemeyiz, ama öğrencilerin ve öğretmenlerin de MEB ders kitaplarının diğerlerinin kalitesinde olmasını beklemek en doğal hakkıdır.
1930-40’lı yılların eğitim anlayışıyla, değişen ve gelişen eğitim mantığını yakalayamayan, ha bire çocukların kafasına samanlığa saman tıkar gibi bilgi tıkıştırmaya çalışan sistem, küçücük yuvarlak boşlukları taşırmadan doldurmaya hayatını bağlayan çocuklarımızı; sınav robotu haline getirdi.
Çocukların, hedefleri, inançları, duyguları, hayalleri, özgüvenleri, motivasyonları, konsantrasyonları bu sistemi hiç ilgilendirmedi.
Zekayı geliştirmek bir yana; ezberci anlayışla çocuklarımızın zekasını körleştirdi; duygusal zeka zaten okulun bahçesinden bile giremedi.
Bilgiyi kullanmak yerine onu sınavlara kadar akılda tutmayı; Maarifin yapacağı büyük bir marifetmiş gibi sunan bir mantıkla, çocuklarımızın beyin güçleri gitgide daha çok sınırlanıyor.
Çocukların bu kısır anlayışla yeni şeyler öğrenme, keşfetme, merak etme, okuma; analitik düşünme, kritik yapma gibi yetenekleri donuklaştırılıyor.
Eğitimde, sahada ter döken, emek veren öğretmenden ve öğrenciden kopuk, ayakları yere basmayan, yapabilmeyi değil; sadece bilmeyi hedefleyen, sınıfla hayatın arasında uçurumular oluşturan politikalar, hep sosyal ihtiyaçları karşılamaktan uzak olacaktır.
Sonuçta, tolumdan uzak, psikolojisi sınavlar tarafından harap edilmiş, kendisi ile bile ilişim kuramayan; zihinsel hurda haline gelmiş, eğitim zayiatı gençlerin vebalini kimler ödeyecektir.
Her alanda ıskalama şansınız olabilir. Ekonomide ıskalarsanız; birkaç yıl sonra toparlanırsınız.
Ama eğitimde ıskalamak, geleceği ıskalamaktır.
Toparlaması kuşaklar alır.