Mutluluğun resmini çizmek daha kolay olmalı Nâzım!
Bir bebekte bir gülüş, bir kadında bir bakış, bir erkekte bir huzur yakalarsın belki.
Ömre bedel denenlerden bir an.
Gel de adaletinkini çiz.
Adalet anlara sığmaz; anlar adaleti sağlamaz.
***
Burası Dipsiz Kuyu ya...
Karınca kararınca işte...
Yüreğindeki haksızlık yarasını alan, bir tutam hüzün, kararınca acı, kâfi miktarda hayal kırıklığını kuyunun içine atıyor...
Onunki berikine, şununki ötekine karışıyor.
En hayret verici şu:
Karışıyor, buluşuyor ama kendindeki bir başkasını, bir başkasındaki kendini, her ötekindeki bizi farkındalık... zor dostum zor.
Oysa, mesele cumhuriyetin cumhuriyet olmaması... demokrasinin demokrat kılınmaması... hukuk devletinin adaletsiz harcı.
Mesele, güç, kudret, kuvvet, servetin; onca laf ardında daha hakiki olması; hakikatin bu olması, tahakkümün, dayatmanın, gündelik korku ve baskının adres sormaması.
***
"Sevgili Abi; 10 yılı aşkın süredir otomotivde teknik personel olarak çalışıyorum. Maaşım maalesef 1000 TL.
2008'in son aylarından itibaren firmamda eksik çalışma uygulaması yapıldığından maaşlarımız yüzde 30 düzeyinde azaltıldı.
Eksik çalışma ödeneği olarak bir miktar İş Kur'dan alabildik ama yasal sürecin dolmasıyla son 3, 4 ayda firmamızın 'Biraz daha anlayış gösterin' talebine evet demek mecburiyetinde kaldık. Tabii işsiz kalmamak adına.
Benim ücretim ortalama; hele asgari ücretli arkadaşlar. 350 lira civarında maaşla geçinmek zorunda kaldılar.
Belirtmek istediğim, maalesef üst yönetimler kendi imkân ve özlük haklarından taviz vermek istemediler. Kiralık lüks araçlar, limitsiz yakıt tüketimleri, bol masraflı yurtiçi, yurtdışı seyahatler, ek prim ve ödenekler.
Üst yönetimlerin kriz dönemi tavrı, tabiri caizse, 'Tasarruf olsun ama ***fim bozulmasın' şeklinde oldu. Çalışandan bekledikleri fedakârlık ve anlayışı kendileri göstermemekte ısrar ettiler.
Çevre firmalarda da durum aynı."
***
Bu insana "adalet"i, işsiz kalan onca kişiyi örnek gösterip bir de şükretmesini tavsiye ederek de anlatabilirsiniz tabii.
Bir tür "ahlak", hep bunu anlatır zaten.
Rengi pembe olur, yeşil olur, mavi olur; fark etmez.
Ama başka türlü de anlamak mümkündür adaleti.
Ucundan çeke çeke önce o yönetime, sonra şu yönetime, derken "yönetim"e ulaşırsın.
***
En güzeli şudur:
O "üst yönetimler" mesela; kamu üniversitelerinde harçların artırılmasını piyasaya çok uygun bulur. "Herkes bedelini ödesin" felan derler.
Onların, nüfuslarıyla orantısız nüfuzu, sayılarından öte ideolojik hükümranlığıyla, işte o işsiz kalmış ya da maaşı koparılmışların evlatları yüzde 100 zamlarla kırbaçlanır.
Tersanelerde işçilerin kolayca ölmesi de normaldir; bunun işçinin kendi iradesiyle yaptığı bir seçim olduğunu anlatırlar.
Size onca yazıyla askeriyeyi anlatmaya çabaladım. İnanın "adaletsizlik" orada ne müthiş bir yaradır. Lakin mesleğin bilerek yapılmış seçim olduğu ve tüm adaletsizliklerin normal sayılması gerektiğini anlatır yönetenler.
Bankalardan plazalara, onca modern işletme, aşırı çalıştırma, eksik ücret, itirazsız kabullenme, sessizliğe mahkûmiyet, kölelik şartları dayatan sözleşmeler ile çarkları döndürürken...
Liberal ya da muhafazakâr sözcüleri; demokrat veya cumhuriyetçi yönetimleri, bize hep "adalet masalları" anlatır.
Koskoca yargı insanları, derin adaletsizlik üstüne tek kelime etmeden, çocukların katsayıları üstünde tepinir.
Rejim simgeler üstünden korunur. Simgelerle zorlanır.
Adaletsizliğin dipsiz kuyuları, o derin çürüme; büyük akılların, kudretli kalplerin yanına zor yaklaşır.
Yaklaşırsa...
İktidar veya komutan, yüksek yargı ya da büyük patron...
Azarlarlar, kovarlar, sürerler, süründürürler gülüm!
Adalet henüz öyle resme gelmez...
Zorlarsan belki bir vesikalık fotosunu bulursun!
Zaten "vesikalı yarim"dir adalet...
Elinde terazisi, bir köşe başında, için için onurlu belki, ama elden ele, perişan işte!
Bir bebekte bir gülüş, bir kadında bir bakış, bir erkekte bir huzur yakalarsın belki.
Ömre bedel denenlerden bir an.
Gel de adaletinkini çiz.
Adalet anlara sığmaz; anlar adaleti sağlamaz.
***
Burası Dipsiz Kuyu ya...
Karınca kararınca işte...
Yüreğindeki haksızlık yarasını alan, bir tutam hüzün, kararınca acı, kâfi miktarda hayal kırıklığını kuyunun içine atıyor...
Onunki berikine, şununki ötekine karışıyor.
En hayret verici şu:
Karışıyor, buluşuyor ama kendindeki bir başkasını, bir başkasındaki kendini, her ötekindeki bizi farkındalık... zor dostum zor.
Oysa, mesele cumhuriyetin cumhuriyet olmaması... demokrasinin demokrat kılınmaması... hukuk devletinin adaletsiz harcı.
Mesele, güç, kudret, kuvvet, servetin; onca laf ardında daha hakiki olması; hakikatin bu olması, tahakkümün, dayatmanın, gündelik korku ve baskının adres sormaması.
***
"Sevgili Abi; 10 yılı aşkın süredir otomotivde teknik personel olarak çalışıyorum. Maaşım maalesef 1000 TL.
2008'in son aylarından itibaren firmamda eksik çalışma uygulaması yapıldığından maaşlarımız yüzde 30 düzeyinde azaltıldı.
Eksik çalışma ödeneği olarak bir miktar İş Kur'dan alabildik ama yasal sürecin dolmasıyla son 3, 4 ayda firmamızın 'Biraz daha anlayış gösterin' talebine evet demek mecburiyetinde kaldık. Tabii işsiz kalmamak adına.
Benim ücretim ortalama; hele asgari ücretli arkadaşlar. 350 lira civarında maaşla geçinmek zorunda kaldılar.
Belirtmek istediğim, maalesef üst yönetimler kendi imkân ve özlük haklarından taviz vermek istemediler. Kiralık lüks araçlar, limitsiz yakıt tüketimleri, bol masraflı yurtiçi, yurtdışı seyahatler, ek prim ve ödenekler.
Üst yönetimlerin kriz dönemi tavrı, tabiri caizse, 'Tasarruf olsun ama ***fim bozulmasın' şeklinde oldu. Çalışandan bekledikleri fedakârlık ve anlayışı kendileri göstermemekte ısrar ettiler.
Çevre firmalarda da durum aynı."
***
Bu insana "adalet"i, işsiz kalan onca kişiyi örnek gösterip bir de şükretmesini tavsiye ederek de anlatabilirsiniz tabii.
Bir tür "ahlak", hep bunu anlatır zaten.
Rengi pembe olur, yeşil olur, mavi olur; fark etmez.
Ama başka türlü de anlamak mümkündür adaleti.
Ucundan çeke çeke önce o yönetime, sonra şu yönetime, derken "yönetim"e ulaşırsın.
***
En güzeli şudur:
O "üst yönetimler" mesela; kamu üniversitelerinde harçların artırılmasını piyasaya çok uygun bulur. "Herkes bedelini ödesin" felan derler.
Onların, nüfuslarıyla orantısız nüfuzu, sayılarından öte ideolojik hükümranlığıyla, işte o işsiz kalmış ya da maaşı koparılmışların evlatları yüzde 100 zamlarla kırbaçlanır.
Tersanelerde işçilerin kolayca ölmesi de normaldir; bunun işçinin kendi iradesiyle yaptığı bir seçim olduğunu anlatırlar.
Size onca yazıyla askeriyeyi anlatmaya çabaladım. İnanın "adaletsizlik" orada ne müthiş bir yaradır. Lakin mesleğin bilerek yapılmış seçim olduğu ve tüm adaletsizliklerin normal sayılması gerektiğini anlatır yönetenler.
Bankalardan plazalara, onca modern işletme, aşırı çalıştırma, eksik ücret, itirazsız kabullenme, sessizliğe mahkûmiyet, kölelik şartları dayatan sözleşmeler ile çarkları döndürürken...
Liberal ya da muhafazakâr sözcüleri; demokrat veya cumhuriyetçi yönetimleri, bize hep "adalet masalları" anlatır.
Koskoca yargı insanları, derin adaletsizlik üstüne tek kelime etmeden, çocukların katsayıları üstünde tepinir.
Rejim simgeler üstünden korunur. Simgelerle zorlanır.
Adaletsizliğin dipsiz kuyuları, o derin çürüme; büyük akılların, kudretli kalplerin yanına zor yaklaşır.
Yaklaşırsa...
İktidar veya komutan, yüksek yargı ya da büyük patron...
Azarlarlar, kovarlar, sürerler, süründürürler gülüm!
Adalet henüz öyle resme gelmez...
Zorlarsan belki bir vesikalık fotosunu bulursun!
Zaten "vesikalı yarim"dir adalet...
Elinde terazisi, bir köşe başında, için için onurlu belki, ama elden ele, perişan işte!