ON - ON BEŞ KARINCA YÜZLERCE FİLİ NASIL YENDİK
Türkiye kritik ve ağır günlerden geçiyor. Son yıllarda birçok olay atlattı.
İlerleyen günlerde bizi neler bekliyor?
Yazıma girmeden Çin’deki çatışmalar için birkaç cümle söyleyeyim, Filistin İsrail’in toprağı değil işgaldir, İsrail’in havadan karadan nasıl acımasız katliamlara girdiğini tüm dünya biliyor.
Çeçenistan Rusya toprağı değil işgaldir, sadece hava saldırılarıyla iki ayrı savaşta yüz binlerce insan nasıl katledildi gördünüz.
Sincian’da olanlar büyük bir kışkırtma ve katliam olarak görünüyor.
Irak Afganistan Amerika toprağı değil işgaldir, milyonları nasıl öldürdüler gördünüz.
Anadolu toprakları ise sizlerin öz toprağıdır ve bugün askerimiz köylerde kimlik dahi sorsa tüm Avrupa ayağa kalkıp bas bas bağırıyor.
Sincian’da, ne Birleşmiş Milletler ne Avrupa dinlediler. Ama sizler öz toprağınızda Avrupa, Amerika markalı mayınlara dahi ses çıkartamıyor, silahları kim veriyor uluslararası arenada tek soru soramıyorsunuz.
Aksine tüm Avrupa ve insan hakları kurumları birkaç vakayı bahane edip dünyanın en faşist en insanlık dışı vahşileri bizlermişiz gibi bildiriler yayınlıyor. Bunun adı ‘güçtür’ ve bu katliamları yapanlara karşı hiçbir dünyalı ‘ambargo’ koyamaz, gerçek budur.
İnsan hakları, hukuk, ne anlama geliyor bir daha düşünün. Sonra devam ederiz, hemen yazıma gireyim.
ANCAK MASALLARA SIÐACAK KAVGALAR VERDİLER
Anlattığım tarih değil masal değil, bizim hikâyemiz, biz, eşi benzeri görülmemiş dev orduları nasıl dize getirdik.
Dinle, çocuklarına torunlarınıza anlatırsın. Böyle adamlar vardı, gözümle gördüm tanıdım onları.
Bu ülkede yaşadılar, itilmiş kakılmıştılar, imkânları hiç yoktu, ‘büyük’ medyası, ‘büyük’ partileri onları yok etmek için otuz yıl geceli gündüzlü uğraştı,
içeri attı, dergilerini bastı, görmezden geldi, sansürler koydu, hala onlarcası içerde tutuklu,
ama bu insanlar eşi benzeri olmayan tarihin en büyük ordularına karşı akıl almaz,
ancak masallara sığacak kavgalar verdiler ve KAZANDILAR…
Başlayalım hikayemize tane tane.
1. KÜRSELLEŞMEYE İMAN EDENLER
1980’li yıllarda medyayı ele geçiren hâkim güçler kayıtsız şartsız ‘küreselleşmeye’ iman ediyordu.
Onbinlerce yazı milyonlarca konuşma, partiler, toplantılar, her şeyleri küreselleşmeydi.
Şüphesiz ülkemiz İpek Yolu’dur, binlerce kavim bu topraklara ticari yollarla geldi ve karıştık ve en çok karışan ülke biziz ve tabii ki bundan sonra da tüm dünyayla karışarak ticaret yaparak ve komşularımızın hepsiyle kapılarımızı açarak ilerleyeceğiz.
Ancak, sizin küreselleşme dediğiniz, Amerika’nın sömürge Planı’dır, işte ülkemizde ‘sömürge tarımı’ uygulanıyor, işte başkaları topraklarımıza istediği gibi girip çıkıyor alıyor ve bizler çaresizce seyrediyoruz,
siz, bir İŞGAL planının adına küreselleşme diyorsunuz.
Ve bugün ne oldu, sömürge planları açığa çıktı.
Tabii ki dünyayla ticaret yapacağız ve tabii ki sınırlarımızı her komşumuza açacağız, ama bu ül***i ‘peşkeş’ çektirmeyeceğiz düşüncesi sonunda galip geldi.
Artık halkımız ‘küreselleşme’ planlarına inanmıyor, Reegan’la başlayıp Theacher ve Özal’la devam edip tüm dünyayı Amerika’nın bahçesi yapmayı hedefleyen bu plan suya düşdü.
2. ÖZELLEŞTİRME SON OTUZ YILIN EN ÇOK KONUŞULAN KAVRAMI
Hakim medya tam otuz yıl aralıksız ‘özelleştirme’ diye diye beyin yıkadı.
Sadece beş-on adam, karlı değilse, işimize gelmezse satarız, ama karlıysa niçin satalım, üstelik stratejik yerleri üstelik bir gün dara düştüğümüzde bize ihtiyaç olan malları kurumları niçin satalım, diye karşı çıktılar.
Hâkim medya özelleştirme konusunda öyle beyin yıkadı ki, tüm partiler tüm halkımız inandı, kahvelerde, bu ülke nasıl kalkınmalı dendiğinde, ‘satacaksın kardeşim, satacaksın’ lafları halkın sağduyu görüşü oldu.
Hâkim medya otuz yıl beyin yıkarken bu köhne devlet bu küflü bürokrasiyle iş olmaz deyip, elde ayakta ne varsa
KAYITSIZ ŞARTSIZ SATILMASINI emretti ve öyle oldu.
Yüzlerce işletme satıldı, kimi sembolik bir liraya kimi bedavaya.
Ve bu işyerlerini bedavaya kapanlar işi geliştirip karlılık üretim getireceklerine tam tersi tüm işçileri işten atıp aldıkları işletmelerin sadece arazisine oturdular.
Ve bugün bunlardan hesap dahi soran yok.
Arap Yahudi demeden herkese satıldı, en verimli en karlı işletmeler satıldı, Türkiye halkının yüzlerce yıllık emeğiyle oluşturduğu her şey gözlerinizin önünde herkes sustu,
bir biz ayaktaydık ve aralıksız savaş verdik.
Dün yüzde doksanlara varan kitleler ‘özelleştirmeye’ kayıtsız şartsız inanıyordu, bugün inanan kalmadı.
Ve şimdi halkın yüzde doksan dokuzu ÖZELLEŞTİRME’nin bir yağma talan planı olduğuna nihayet iman edip inandı.
3. AB’YE GİRMELİYİZ YAYGARALARIYLA TÜRKİYE’DE YER GÖK OYNADI
Son yirmi yıl geceli gündüzlü sabahlara kadar AB’ye girmeliyiz yaygaralarıyla Türkiye’de yer gök oynadı.
Yüzlerce yazar büyük hakim güçleri kullanarak beyin yıkadılar.
Ve halkımız 2003 öncesi yüzde yetmişe varan bir oranla AB’ye girelim düşüncesine getirildi.
Kaç kez, girdik, oldu, bitti, diye manşetler çekildi. Beş-on adam ısrarla, federasyon, azınlık, Yunan ve Ermeni tavizleri koparmadan yanaşmazlar tezini işledik ve bizim dediğimiz oldu, AB rüyası, aynen Yunan ve Ermeni ve azınlık ve federasyon tavizleriyle büyük kandırma planı ortaya çıktı ve çöktü.
Yirmi yıl aralıksız ülkemizi değerlerimizi aşağılamaktan yorulmadılar. Akla gelmeyecek her küfrü aşağılık lafı sarf ettiler ve sonu hüsranla bitti.
Evet, inatla ısrarla yorulmadan beş-on adam büyük bir kavga verdi, çoğu şimdi hala içerde.
Halkımızın yüzde yetmişi girelim diyordu, 2003’ten bugüne tamamen değişti ve yüzde halkımızın büyük çoğunlu yüzde yetmişi girmeyelim düşüncesine geliverdi.
Neye rağmen, bu dev medyaya bu büyük propagandalara, manşetlerin sabahlara kadar bitmez tek yanlı tartışmaların gücüne rağmen, bunları unutmayacaksın.
4. 2003 YILINDA IRAK SAVAŞI BAŞLARKEN TÜRK MEDYASI ABD BAYRAÐI DALGALANDIRDI
Mesela Habertürk ekranlarında bir ay süreyle ve gazete köşe yazarlarını oturduk saydık,
500’ün üstünde köşe yazarı Türk Ordusu’nun Irak’a savaşa girmesini destekliyordu ve 500’ün üstünde bu yazarlar Amerikan Ordusu’nu teşvik yazıları yazıyordu.
Bizleri ise Saddamcılıkla suçluyorlardı. İnatla yorulmadan Türk Ordusu savaşa giremez, Müslümanlara el kaldıramaz,
ABD’nin köpeği olamaz, Batı’nın Haçlı Ordusu’na katılamaz deyip Batılılar’ın Nato döneminde olduğu gibi ileri karakolu olamaz düşüncesini gücümüz yettiğince savunduk.
Bugün hala Türk Ordusu’nu Afganistan’da muhabereye sokmaya çalışıyorlar, Türk Ordusu, Lübnan’da Irak’ta ve Afganistan’da savaşsın diye sıkıştırmalar sürüyor.
Niçin savaşalım. Biz deli miyiz?
Ve Irak’ta bir buçuk milyon Müslüman öldürüldü. Bizimle dalga geçenler nerde?
Hem Türk Ordusu’na savaşa gir teşvik yazısı yazanlar hem Amerikan Ordusu’na övgüler düzenler
(ABD’NİN DEV GÜCÜNE KİMSE KARŞI ÇIKAMAZ, GÜÇLÜNÜN YANINDA OLMALIYIZ, tezini işlediniz) bugün nerdeler?
Elinde ayağında hiç imkanı olmayan beş-on kişi işte bu karanlık günlerde amansız bir kavga verdi.
Suçlamalar, iftiralar, tutuklamalar, ithamlarla yıpratılmak kirletilmek için hâkim güçlerin saldırılarına maruz kaldılar,
ancak yılmadılar, Türkiye halkına gece gündüz çalışıp yorulmayıp durmayıp gerçeği gösterdiler.
Ve bugün Ergenekon darbesinin amacı da Amerikan köpekliğine yanaşmayan Türk Ordusu’nu cezalandırmaktır, bunları unutmayın.
Genç Arkadaş, hakim medya bu kısa yazıda ana başlıklarıyla kısaca geçtiğimiz ama detaylarıyla binlerce sayfa tutacak tüm bu tartışmalarda rezil oldu, hüsrana uğradı ve yenildi.
5. ERGENEKON TEZGÂHI
Bugün yine yüzlerce yazar diline ERGENEKON ve DARBE kelimelerini dolamış sabah akşam ekranlarda beyin yıkıyor,
gerçekleri ters yüz etmeye çalışıyorlar, yaygarayla bir yalan fikri hâkim kılmaya çalışıyor.
İşte bir avuç İşçi Partili, Ergenekon kelimesine yasak koydu,
yüzlerce yalan belgeyi ifşa etti ve çok geçmeden ERGENEKON’un bir YALAN SAHTE belgeler düzmece iddialarla ortaya çıktığını halkımız yeni yeni görmeye başladı.
Türkiye halkının bugün yarısı ama tümü bir yıla kalmaz Ergenekon yalanıyla nasıl kandırıldığını da hiç şüpheniz olmasın kayıtsız şartsız anlayacak.
Gördünüz işte masal değil gerçek hepinizin gözleri önünde beş-on karınca dev fillere, egemenlere, holdinglere, medyalara, Avrupa’ya, Amerika’ya ve bunların tüm para ve ajan güçlerine
ve bunların fonladığı vakıflara karşı amansızca mücadele edip perişan etti, bunları unutmayın.
Yazımın sınırları elverdiği ölçüde ancak bu kadar, küçük bir yekün topladım,
yarın bu yekünü daha detaylı bir haritada tane tane anlatır, savaşın tüm cephelerindeki iftiraları ithamları yalanları beyin yıkamaları inciğine cinciğine kitaplaştırıp yeni nesillere bir ZAFER anıtı olarak emanet ederiz.
Toplam sonuç şudur, bugün, yirmi-otuz yıldır Özelleştirmeyi, Küreselleşmeyi, AB’yi ve ABD ordusunu savunup destekleyenler ARTIK BU DESTEKLERİNİ ortaya koyacak gücü cesareti en önemlisi suratı bulamıyor.
BÜTÜN SAHALARDA YENİLİP HÜSRANA UÐRADILAR
Halkı kandırdılar, aldattılar, sahtekârlık düzen dümen tezgâh ve ajanlıkları ortaya çıktı, bunları unutmayın.
Ellerinde kalan tek tartışma, tek yazı yazma konusu, yalan iftiralarla ithamlarla ve cemaat ve emniyet gücüyle oluşturdukları YALAN BELGELER.
Bu sahte cin belgelerle otuz yıldan beri sindiremedikleri, kandıramadıkları, ikna edemedikleri bu YERLİ YAZARLARI işte bu yüzden alt etmek istiyorlar, hiç kolay olmayacak.
BİR BÜYÜK HEZİMET DAHA BEKLİYOR İŞBİRLİKÇİLER, kolay değil. .
Yalan, dolan, yağma, talan, işbirliği, vakıf, holding, cemaat, şeyh, nereye kadar, işte BURAYA KADAR.
Daha neler göstereceğiz, henüz film başlamadı ve doksan yıllık cumhuriyetimiz nedir ki ana karnında dokuz ay on gibi,
henüz doğmadık, siz, sadece tekmeleri gördünüz, bekleyin sabırsızlıkla sahtekârların kaçıştığı filmin sonunu.
Yeryüzünün en büyük en tartışılmaz hakiki değerleri, bağımsızlık, ahlak ve bölüşüm yani insanlıktır.
Holding vakıf cemaat ekran güçleriyle, insanlığın tarih öncesi günlerinden beri inşa ettiği bu büyük insanlık değerlerini yenemezsiniz,
yok edemezsiniz, birkaç ajanvari taktik beş on yazarı satın almakla bu ül***i teslim alamayacağınızı artık anlamış olmalılar
Sahne sahne, ekran ekran, sokak sokak, dağ bayır, gazete dergi, İŞBİRLİKÇİLERİ, SATILMIŞLARI, KÖPEKLERİ nasıl susturduk,
nasıl kovaladık ve şimdi, NEREYE KAÇACAKLAR, hep birlikte göreceğiz, film şimdi başlıyor.
Beş paramız zaten yoktu, telefonlarımız hep dinlendi, faşist liberallerin ithamları, iftiraları ve emirleriyle sabahın dördünde evlerinden yaka paça alındılar ve dev TV’ler sessizliğe geçip gizlice aydınların tutuklanmalarını kutladılar ve şimdi…
Neyi izlesin, bir memleketi ancak en yoksul en çaresiz çocukları bağımsız kılar, ayakta tutar, evet, burjuva medya kimleri destekledi, paralarını reklamlarını kimlere verdi, ekranlarını kimlere açtı ve şimdi,
KAZANAN KİM?
TOPRAKLARIMIZIN YİÐİT EVLATLARI
BU TOPRAKLARIN GÜZEL ÇOCUKLARI…
Doksan yıl aradan sonra BİR DAHA SAHNEYE ÇIKIYORLAR
Yalan iftira ve ajanlarla Türkiye’ye saldırıldığı parçalandığı bugünlerde herkes sustu,
sindi, tırstı, SADECE ONLAR KORKMADAN CEPHEDEN CEPHEYE ATILDI…
alıntı - Nihat Genç - aydınlık
ALINTIDIR
saygılar
Türkiye kritik ve ağır günlerden geçiyor. Son yıllarda birçok olay atlattı.
İlerleyen günlerde bizi neler bekliyor?
Yazıma girmeden Çin’deki çatışmalar için birkaç cümle söyleyeyim, Filistin İsrail’in toprağı değil işgaldir, İsrail’in havadan karadan nasıl acımasız katliamlara girdiğini tüm dünya biliyor.
Çeçenistan Rusya toprağı değil işgaldir, sadece hava saldırılarıyla iki ayrı savaşta yüz binlerce insan nasıl katledildi gördünüz.
Sincian’da olanlar büyük bir kışkırtma ve katliam olarak görünüyor.
Irak Afganistan Amerika toprağı değil işgaldir, milyonları nasıl öldürdüler gördünüz.
Anadolu toprakları ise sizlerin öz toprağıdır ve bugün askerimiz köylerde kimlik dahi sorsa tüm Avrupa ayağa kalkıp bas bas bağırıyor.
Sincian’da, ne Birleşmiş Milletler ne Avrupa dinlediler. Ama sizler öz toprağınızda Avrupa, Amerika markalı mayınlara dahi ses çıkartamıyor, silahları kim veriyor uluslararası arenada tek soru soramıyorsunuz.
Aksine tüm Avrupa ve insan hakları kurumları birkaç vakayı bahane edip dünyanın en faşist en insanlık dışı vahşileri bizlermişiz gibi bildiriler yayınlıyor. Bunun adı ‘güçtür’ ve bu katliamları yapanlara karşı hiçbir dünyalı ‘ambargo’ koyamaz, gerçek budur.
İnsan hakları, hukuk, ne anlama geliyor bir daha düşünün. Sonra devam ederiz, hemen yazıma gireyim.
ANCAK MASALLARA SIÐACAK KAVGALAR VERDİLER
Anlattığım tarih değil masal değil, bizim hikâyemiz, biz, eşi benzeri görülmemiş dev orduları nasıl dize getirdik.
Dinle, çocuklarına torunlarınıza anlatırsın. Böyle adamlar vardı, gözümle gördüm tanıdım onları.
Bu ülkede yaşadılar, itilmiş kakılmıştılar, imkânları hiç yoktu, ‘büyük’ medyası, ‘büyük’ partileri onları yok etmek için otuz yıl geceli gündüzlü uğraştı,
içeri attı, dergilerini bastı, görmezden geldi, sansürler koydu, hala onlarcası içerde tutuklu,
ama bu insanlar eşi benzeri olmayan tarihin en büyük ordularına karşı akıl almaz,
ancak masallara sığacak kavgalar verdiler ve KAZANDILAR…
Başlayalım hikayemize tane tane.
1. KÜRSELLEŞMEYE İMAN EDENLER
1980’li yıllarda medyayı ele geçiren hâkim güçler kayıtsız şartsız ‘küreselleşmeye’ iman ediyordu.
Onbinlerce yazı milyonlarca konuşma, partiler, toplantılar, her şeyleri küreselleşmeydi.
Şüphesiz ülkemiz İpek Yolu’dur, binlerce kavim bu topraklara ticari yollarla geldi ve karıştık ve en çok karışan ülke biziz ve tabii ki bundan sonra da tüm dünyayla karışarak ticaret yaparak ve komşularımızın hepsiyle kapılarımızı açarak ilerleyeceğiz.
Ancak, sizin küreselleşme dediğiniz, Amerika’nın sömürge Planı’dır, işte ülkemizde ‘sömürge tarımı’ uygulanıyor, işte başkaları topraklarımıza istediği gibi girip çıkıyor alıyor ve bizler çaresizce seyrediyoruz,
siz, bir İŞGAL planının adına küreselleşme diyorsunuz.
Ve bugün ne oldu, sömürge planları açığa çıktı.
Tabii ki dünyayla ticaret yapacağız ve tabii ki sınırlarımızı her komşumuza açacağız, ama bu ül***i ‘peşkeş’ çektirmeyeceğiz düşüncesi sonunda galip geldi.
Artık halkımız ‘küreselleşme’ planlarına inanmıyor, Reegan’la başlayıp Theacher ve Özal’la devam edip tüm dünyayı Amerika’nın bahçesi yapmayı hedefleyen bu plan suya düşdü.
2. ÖZELLEŞTİRME SON OTUZ YILIN EN ÇOK KONUŞULAN KAVRAMI
Hakim medya tam otuz yıl aralıksız ‘özelleştirme’ diye diye beyin yıkadı.
Sadece beş-on adam, karlı değilse, işimize gelmezse satarız, ama karlıysa niçin satalım, üstelik stratejik yerleri üstelik bir gün dara düştüğümüzde bize ihtiyaç olan malları kurumları niçin satalım, diye karşı çıktılar.
Hâkim medya özelleştirme konusunda öyle beyin yıkadı ki, tüm partiler tüm halkımız inandı, kahvelerde, bu ülke nasıl kalkınmalı dendiğinde, ‘satacaksın kardeşim, satacaksın’ lafları halkın sağduyu görüşü oldu.
Hâkim medya otuz yıl beyin yıkarken bu köhne devlet bu küflü bürokrasiyle iş olmaz deyip, elde ayakta ne varsa
KAYITSIZ ŞARTSIZ SATILMASINI emretti ve öyle oldu.
Yüzlerce işletme satıldı, kimi sembolik bir liraya kimi bedavaya.
Ve bu işyerlerini bedavaya kapanlar işi geliştirip karlılık üretim getireceklerine tam tersi tüm işçileri işten atıp aldıkları işletmelerin sadece arazisine oturdular.
Ve bugün bunlardan hesap dahi soran yok.
Arap Yahudi demeden herkese satıldı, en verimli en karlı işletmeler satıldı, Türkiye halkının yüzlerce yıllık emeğiyle oluşturduğu her şey gözlerinizin önünde herkes sustu,
bir biz ayaktaydık ve aralıksız savaş verdik.
Dün yüzde doksanlara varan kitleler ‘özelleştirmeye’ kayıtsız şartsız inanıyordu, bugün inanan kalmadı.
Ve şimdi halkın yüzde doksan dokuzu ÖZELLEŞTİRME’nin bir yağma talan planı olduğuna nihayet iman edip inandı.
3. AB’YE GİRMELİYİZ YAYGARALARIYLA TÜRKİYE’DE YER GÖK OYNADI
Son yirmi yıl geceli gündüzlü sabahlara kadar AB’ye girmeliyiz yaygaralarıyla Türkiye’de yer gök oynadı.
Yüzlerce yazar büyük hakim güçleri kullanarak beyin yıkadılar.
Ve halkımız 2003 öncesi yüzde yetmişe varan bir oranla AB’ye girelim düşüncesine getirildi.
Kaç kez, girdik, oldu, bitti, diye manşetler çekildi. Beş-on adam ısrarla, federasyon, azınlık, Yunan ve Ermeni tavizleri koparmadan yanaşmazlar tezini işledik ve bizim dediğimiz oldu, AB rüyası, aynen Yunan ve Ermeni ve azınlık ve federasyon tavizleriyle büyük kandırma planı ortaya çıktı ve çöktü.
Yirmi yıl aralıksız ülkemizi değerlerimizi aşağılamaktan yorulmadılar. Akla gelmeyecek her küfrü aşağılık lafı sarf ettiler ve sonu hüsranla bitti.
Evet, inatla ısrarla yorulmadan beş-on adam büyük bir kavga verdi, çoğu şimdi hala içerde.
Halkımızın yüzde yetmişi girelim diyordu, 2003’ten bugüne tamamen değişti ve yüzde halkımızın büyük çoğunlu yüzde yetmişi girmeyelim düşüncesine geliverdi.
Neye rağmen, bu dev medyaya bu büyük propagandalara, manşetlerin sabahlara kadar bitmez tek yanlı tartışmaların gücüne rağmen, bunları unutmayacaksın.
4. 2003 YILINDA IRAK SAVAŞI BAŞLARKEN TÜRK MEDYASI ABD BAYRAÐI DALGALANDIRDI
Mesela Habertürk ekranlarında bir ay süreyle ve gazete köşe yazarlarını oturduk saydık,
500’ün üstünde köşe yazarı Türk Ordusu’nun Irak’a savaşa girmesini destekliyordu ve 500’ün üstünde bu yazarlar Amerikan Ordusu’nu teşvik yazıları yazıyordu.
Bizleri ise Saddamcılıkla suçluyorlardı. İnatla yorulmadan Türk Ordusu savaşa giremez, Müslümanlara el kaldıramaz,
ABD’nin köpeği olamaz, Batı’nın Haçlı Ordusu’na katılamaz deyip Batılılar’ın Nato döneminde olduğu gibi ileri karakolu olamaz düşüncesini gücümüz yettiğince savunduk.
Bugün hala Türk Ordusu’nu Afganistan’da muhabereye sokmaya çalışıyorlar, Türk Ordusu, Lübnan’da Irak’ta ve Afganistan’da savaşsın diye sıkıştırmalar sürüyor.
Niçin savaşalım. Biz deli miyiz?
Ve Irak’ta bir buçuk milyon Müslüman öldürüldü. Bizimle dalga geçenler nerde?
Hem Türk Ordusu’na savaşa gir teşvik yazısı yazanlar hem Amerikan Ordusu’na övgüler düzenler
(ABD’NİN DEV GÜCÜNE KİMSE KARŞI ÇIKAMAZ, GÜÇLÜNÜN YANINDA OLMALIYIZ, tezini işlediniz) bugün nerdeler?
Elinde ayağında hiç imkanı olmayan beş-on kişi işte bu karanlık günlerde amansız bir kavga verdi.
Suçlamalar, iftiralar, tutuklamalar, ithamlarla yıpratılmak kirletilmek için hâkim güçlerin saldırılarına maruz kaldılar,
ancak yılmadılar, Türkiye halkına gece gündüz çalışıp yorulmayıp durmayıp gerçeği gösterdiler.
Ve bugün Ergenekon darbesinin amacı da Amerikan köpekliğine yanaşmayan Türk Ordusu’nu cezalandırmaktır, bunları unutmayın.
Genç Arkadaş, hakim medya bu kısa yazıda ana başlıklarıyla kısaca geçtiğimiz ama detaylarıyla binlerce sayfa tutacak tüm bu tartışmalarda rezil oldu, hüsrana uğradı ve yenildi.
5. ERGENEKON TEZGÂHI
Bugün yine yüzlerce yazar diline ERGENEKON ve DARBE kelimelerini dolamış sabah akşam ekranlarda beyin yıkıyor,
gerçekleri ters yüz etmeye çalışıyorlar, yaygarayla bir yalan fikri hâkim kılmaya çalışıyor.
İşte bir avuç İşçi Partili, Ergenekon kelimesine yasak koydu,
yüzlerce yalan belgeyi ifşa etti ve çok geçmeden ERGENEKON’un bir YALAN SAHTE belgeler düzmece iddialarla ortaya çıktığını halkımız yeni yeni görmeye başladı.
Türkiye halkının bugün yarısı ama tümü bir yıla kalmaz Ergenekon yalanıyla nasıl kandırıldığını da hiç şüpheniz olmasın kayıtsız şartsız anlayacak.
Gördünüz işte masal değil gerçek hepinizin gözleri önünde beş-on karınca dev fillere, egemenlere, holdinglere, medyalara, Avrupa’ya, Amerika’ya ve bunların tüm para ve ajan güçlerine
ve bunların fonladığı vakıflara karşı amansızca mücadele edip perişan etti, bunları unutmayın.
Yazımın sınırları elverdiği ölçüde ancak bu kadar, küçük bir yekün topladım,
yarın bu yekünü daha detaylı bir haritada tane tane anlatır, savaşın tüm cephelerindeki iftiraları ithamları yalanları beyin yıkamaları inciğine cinciğine kitaplaştırıp yeni nesillere bir ZAFER anıtı olarak emanet ederiz.
Toplam sonuç şudur, bugün, yirmi-otuz yıldır Özelleştirmeyi, Küreselleşmeyi, AB’yi ve ABD ordusunu savunup destekleyenler ARTIK BU DESTEKLERİNİ ortaya koyacak gücü cesareti en önemlisi suratı bulamıyor.
BÜTÜN SAHALARDA YENİLİP HÜSRANA UÐRADILAR
Halkı kandırdılar, aldattılar, sahtekârlık düzen dümen tezgâh ve ajanlıkları ortaya çıktı, bunları unutmayın.
Ellerinde kalan tek tartışma, tek yazı yazma konusu, yalan iftiralarla ithamlarla ve cemaat ve emniyet gücüyle oluşturdukları YALAN BELGELER.
Bu sahte cin belgelerle otuz yıldan beri sindiremedikleri, kandıramadıkları, ikna edemedikleri bu YERLİ YAZARLARI işte bu yüzden alt etmek istiyorlar, hiç kolay olmayacak.
BİR BÜYÜK HEZİMET DAHA BEKLİYOR İŞBİRLİKÇİLER, kolay değil. .
Yalan, dolan, yağma, talan, işbirliği, vakıf, holding, cemaat, şeyh, nereye kadar, işte BURAYA KADAR.
Daha neler göstereceğiz, henüz film başlamadı ve doksan yıllık cumhuriyetimiz nedir ki ana karnında dokuz ay on gibi,
henüz doğmadık, siz, sadece tekmeleri gördünüz, bekleyin sabırsızlıkla sahtekârların kaçıştığı filmin sonunu.
Yeryüzünün en büyük en tartışılmaz hakiki değerleri, bağımsızlık, ahlak ve bölüşüm yani insanlıktır.
Holding vakıf cemaat ekran güçleriyle, insanlığın tarih öncesi günlerinden beri inşa ettiği bu büyük insanlık değerlerini yenemezsiniz,
yok edemezsiniz, birkaç ajanvari taktik beş on yazarı satın almakla bu ül***i teslim alamayacağınızı artık anlamış olmalılar
Sahne sahne, ekran ekran, sokak sokak, dağ bayır, gazete dergi, İŞBİRLİKÇİLERİ, SATILMIŞLARI, KÖPEKLERİ nasıl susturduk,
nasıl kovaladık ve şimdi, NEREYE KAÇACAKLAR, hep birlikte göreceğiz, film şimdi başlıyor.
Beş paramız zaten yoktu, telefonlarımız hep dinlendi, faşist liberallerin ithamları, iftiraları ve emirleriyle sabahın dördünde evlerinden yaka paça alındılar ve dev TV’ler sessizliğe geçip gizlice aydınların tutuklanmalarını kutladılar ve şimdi…
Neyi izlesin, bir memleketi ancak en yoksul en çaresiz çocukları bağımsız kılar, ayakta tutar, evet, burjuva medya kimleri destekledi, paralarını reklamlarını kimlere verdi, ekranlarını kimlere açtı ve şimdi,
KAZANAN KİM?
TOPRAKLARIMIZIN YİÐİT EVLATLARI
BU TOPRAKLARIN GÜZEL ÇOCUKLARI…
Doksan yıl aradan sonra BİR DAHA SAHNEYE ÇIKIYORLAR
Yalan iftira ve ajanlarla Türkiye’ye saldırıldığı parçalandığı bugünlerde herkes sustu,
sindi, tırstı, SADECE ONLAR KORKMADAN CEPHEDEN CEPHEYE ATILDI…
alıntı - Nihat Genç - aydınlık
ALINTIDIR
saygılar
Yorum