Türkiye’nin sorunlarına ideolojik pencereden bakmaktan vazgeçtiğimiz zaman akılcı, makul çözümler bulmamız olanağı doğacak. Meslek lisesi mezunlarına üniversite giriş sınavlarında uygulanacak katsayı bunun bir örneği. Gerek eski katsayının, gerek yeni katsayının hedefinin İmam-Hatip lisesi mezunları olduğu bilinen bir gerçek. İmam-Hatip liseleri Türkiye’deki meslek liselerinden sadece biri. Ama İmam-Hatip mezunları üzerinden yapılan ideolojik kavga, bütün meslek lisesi mezunlarını etkiliyor.
Oysa, konuyu İmam-Hatip sorunu olarak değil, meslek lisesi sorunu olarak görebilsek, eğitim reformu çerçevesinde ele alınması gereken teknik bir konu niteliğini kazanacak.
Teknik eğitimin önemi
Meslek liseleri, belirli bir meslekle ilgili olarak uygulamaya dönük, akademik nitelikte olmayan eğitim vermekte. Günümüzde pazar ekonomileri büyüyüp geliştikçe, teknik uzman elemanlara duyulan gereksinim artıyor. Birçok ülkede teknik eleman sayısının talebi karşılamaması, ekonominin işlemesinde aksaklıklar yaratıyor. Bu nedenle hükümetler, özel şirketler, teknik eğitime daha fazla yatırım yapıyorlar, teknik eğitimi teşvik ediyorlar. Günümüzde teknik eğitim, elektrik, elektronik, makine gibi geleneksel meslekler yanında turizm, bilgisayar, sağlık, kozmetik gibi servis sektörünü de kapsayacak şekilde genişlemiş durumda.
İsviçre’de durum nasıl?
Türkiye’de tüm meslek lisesi mezunlarının geleceğini etkileyecek kararlar alırken, başka ülkelerdeki uygulamaları göz önünde bulundurmak yararlı olabilir. Örneğin, İsviçre’de zorunlu eğitim 9 yıl. Zorunlu eğitimi bitiren çocuk yaklaşık 15 yaşında oluyor. Okullarda din dersi ya da İmam-Hatip lisesi gibi okullar yok.
Zorunlu eğitimini tamamlayan çocuğun önünde iki yol var: ya normal liseyi, sonra da üniversite eğitimini seçebilir, ya da meslek lisesine gidebilir. Ancak normal bir liseye devam edebilmek için notların iyi olması gerekiyor. Notlar yeterli değilse, meslek lisesini seçmek zorunda kalıyor.
Meslek lisesi eğitimi üç ya da dört yıl sürüyor. Meslek lisesi, belirli bir meslekle ilgili gerekli bütün bilgi ve becerileri verdiğinden, meslek lisesini bitirdikten sonra başka bir eğitim almasına gerek bulunmuyor. Ancak, öğrenci yüksek eğitim almak istiyorsa, o zaman ek bir eğitimden geçmesi gerekiyor.
“Mesleki Olgunluk” diye nitelenen bu eğitim bir-bir buçuk yıl sürüyor. “Mesleki Olgunluk” daha çok hizmet sektöründe olanlar için. Bu eğitimi başarıyla tamamlayan öğrenci normal bir üniversiteye değil, mesleğiyle ilgili bir yüksek teknik okula girebiliyor.
Bu sistem, sadece İsviçre’ye özgü değil. Avrupa’nın başka ülkelerinde de, meslek eğitimi ana çizgileriyle aynı. İsviçre’nin Cenevre kantonunda, dokuz yıllık temel eğitimi tamamlayanların üçte biri meslek lisesine gidiyor.
Bu örnekten hareketle şu sonuçlara varabiliriz:
1. Meslek liseleri, uygulamaya yönelik pratik meslek eğitimi verdiğinden, akademik bilgiler öğretmediğinden öğrenciyi üniversiteye hazırlamıyor. Meslek lisesi mezunları yüksek öğrenim yapmak istiyorsa, ek bir eğitimle yüksek teknik okula gidebiliyor. Normal bir üniversiteye doğrudan giremiyor.
2. Sistem bir eşitsizlik doğurmuyor. Eşitsizlik aynı statüde olan kişilerin farklı işlem görmesinden kaynaklanır. Oysa, liseye giden öğrencilerle, meslek lisesine giden öğrenciler ayrı seçimler yapmışlar. İki meslek lisesi mezunu farklı işlemlere tabi olsalardı, o zaman bir eşitsizlik söz konusu olacaktı.
Türkiye’de meslek okulları bütün dünyada olduğu gibi, uygulamaya dönük bir meslek eğitimi vermek için kurulmuş. Bu okulları bitiren öğrenciler teknik eleman olarak çalışmak için gerekli donanıma sahipler. Mezun olunca bir meslek sahibi oluyorlar.
Teknik eleman ihtiyacı
Ayrıca, Türk ekonomisinin teknik elemanlara duyduğu gereksinme büyük. Durum böyle iken, meslek lisesi mezunlarını üniversite öğrenimine teşvik etmenin akılcı bir seçim olduğu söylenebilir mi? Hele bunu eşitliğe dayandırmak hiç inandırıcı olmuyor.
Bizim de Avrupa’dakine benzer bir sistemi benimsememize ne engel var? İdeolojik saplantılarımız mı?
Oysa, konuyu İmam-Hatip sorunu olarak değil, meslek lisesi sorunu olarak görebilsek, eğitim reformu çerçevesinde ele alınması gereken teknik bir konu niteliğini kazanacak.
Teknik eğitimin önemi
Meslek liseleri, belirli bir meslekle ilgili olarak uygulamaya dönük, akademik nitelikte olmayan eğitim vermekte. Günümüzde pazar ekonomileri büyüyüp geliştikçe, teknik uzman elemanlara duyulan gereksinim artıyor. Birçok ülkede teknik eleman sayısının talebi karşılamaması, ekonominin işlemesinde aksaklıklar yaratıyor. Bu nedenle hükümetler, özel şirketler, teknik eğitime daha fazla yatırım yapıyorlar, teknik eğitimi teşvik ediyorlar. Günümüzde teknik eğitim, elektrik, elektronik, makine gibi geleneksel meslekler yanında turizm, bilgisayar, sağlık, kozmetik gibi servis sektörünü de kapsayacak şekilde genişlemiş durumda.
İsviçre’de durum nasıl?
Türkiye’de tüm meslek lisesi mezunlarının geleceğini etkileyecek kararlar alırken, başka ülkelerdeki uygulamaları göz önünde bulundurmak yararlı olabilir. Örneğin, İsviçre’de zorunlu eğitim 9 yıl. Zorunlu eğitimi bitiren çocuk yaklaşık 15 yaşında oluyor. Okullarda din dersi ya da İmam-Hatip lisesi gibi okullar yok.
Zorunlu eğitimini tamamlayan çocuğun önünde iki yol var: ya normal liseyi, sonra da üniversite eğitimini seçebilir, ya da meslek lisesine gidebilir. Ancak normal bir liseye devam edebilmek için notların iyi olması gerekiyor. Notlar yeterli değilse, meslek lisesini seçmek zorunda kalıyor.
Meslek lisesi eğitimi üç ya da dört yıl sürüyor. Meslek lisesi, belirli bir meslekle ilgili gerekli bütün bilgi ve becerileri verdiğinden, meslek lisesini bitirdikten sonra başka bir eğitim almasına gerek bulunmuyor. Ancak, öğrenci yüksek eğitim almak istiyorsa, o zaman ek bir eğitimden geçmesi gerekiyor.
“Mesleki Olgunluk” diye nitelenen bu eğitim bir-bir buçuk yıl sürüyor. “Mesleki Olgunluk” daha çok hizmet sektöründe olanlar için. Bu eğitimi başarıyla tamamlayan öğrenci normal bir üniversiteye değil, mesleğiyle ilgili bir yüksek teknik okula girebiliyor.
Bu sistem, sadece İsviçre’ye özgü değil. Avrupa’nın başka ülkelerinde de, meslek eğitimi ana çizgileriyle aynı. İsviçre’nin Cenevre kantonunda, dokuz yıllık temel eğitimi tamamlayanların üçte biri meslek lisesine gidiyor.
Bu örnekten hareketle şu sonuçlara varabiliriz:
1. Meslek liseleri, uygulamaya yönelik pratik meslek eğitimi verdiğinden, akademik bilgiler öğretmediğinden öğrenciyi üniversiteye hazırlamıyor. Meslek lisesi mezunları yüksek öğrenim yapmak istiyorsa, ek bir eğitimle yüksek teknik okula gidebiliyor. Normal bir üniversiteye doğrudan giremiyor.
2. Sistem bir eşitsizlik doğurmuyor. Eşitsizlik aynı statüde olan kişilerin farklı işlem görmesinden kaynaklanır. Oysa, liseye giden öğrencilerle, meslek lisesine giden öğrenciler ayrı seçimler yapmışlar. İki meslek lisesi mezunu farklı işlemlere tabi olsalardı, o zaman bir eşitsizlik söz konusu olacaktı.
Türkiye’de meslek okulları bütün dünyada olduğu gibi, uygulamaya dönük bir meslek eğitimi vermek için kurulmuş. Bu okulları bitiren öğrenciler teknik eleman olarak çalışmak için gerekli donanıma sahipler. Mezun olunca bir meslek sahibi oluyorlar.
Teknik eleman ihtiyacı
Ayrıca, Türk ekonomisinin teknik elemanlara duyduğu gereksinme büyük. Durum böyle iken, meslek lisesi mezunlarını üniversite öğrenimine teşvik etmenin akılcı bir seçim olduğu söylenebilir mi? Hele bunu eşitliğe dayandırmak hiç inandırıcı olmuyor.
Bizim de Avrupa’dakine benzer bir sistemi benimsememize ne engel var? İdeolojik saplantılarımız mı?