Okay Gönensin Yazara ulaşmak için : ogonensin@gazetevatan.com İyi şeyler de oluyor
Uzun süredir bir taraftan Kürt açılımının sonuçları hakkında gel-gitler yaşıyoruz, Ergenekon davasının yakın geçmişimizi deşmesini izliyoruz. Bu gibi meselelerde aklın, mantığın, sağduyunun silinmesinin yarattığı umutsuzluklarla mücadele etmeye çalışıyoruz.
Ama diğer tarafta da gözden kaçırmamamız gereken başka gerçekler var.
Dün Türkiye’nin, aklın ve sağduyunun elinde, çok önemli potansiyellerini güce dönüştürebilecek bir ülke olduğunu tekrar gördük.
Mevcut Enerji profilinin, bu yüzyılın en azından ilk yarısında insanlığın en önemli dertlerinden biri olmaya devam edeceğini biliyoruz. Bu alanda eksiği olan, üretici olamayan ülkelerin ciddi sorunlar yaşayacağını tahmin etmek de zor değil.
Ülkemiz, gelecekte su ve güneşten enerji elde etme alanlarında gelişme sağlanırsa belli şanslara sahip olabilir. Ama şu anda enerjide üretici değil büyük tüketici bir ül***iz. Daha uzun yıllar boyunca dışardan petrol, doğalgaz almaya devam edeceğiz.
***
Buna karşılık, enerjide dünyanın kurmaya çalıştığı yeni düzen içinde, üretici olmamasına rağmen ülkemizin stratejik bir konumu olduğunu gördük.
Orta Asya, Orta Doğu ve Doğu Avrupa’nın bir bölümünün enerji yollarının Türkiye üzerinden geçmesini Rusya’nın kabul etmesi bu stratejik konumun tescili olmuştur.
Putin ile Erdoğan’ın imzaladığı anlaşmalar Türkiye’nin, dünyanın mühim bir kesimindeki enerji alışverişinin önemli durağı olmasının yollarını açmıştır.
Bu gelişme, dünyanın Türkiye’ye bakışının değişmesiyle yakından ilgilidir. Henüz yarını belirsiz, rejimi zayıf, siyaseti karman çorman ve güvensiz bir ül***i kimse büyük projelere katmak istemez. Ne yazık ki yakın zamana kadar Türkiye dışardan böyle görülüyordu. En yakın ve stratejik “müttefik” ABD’nin bile gerçekteki bakışı farklı değildi.
***
Aslında Ergenekon davaları da, Kürt açılımı tartışmaları da Türkiye’de demokrasinin olgunlaşma sürecinde olduğunu, demokratik müesseselerinin güçlendiğini dünyaya somut olarak gösteren gelişmelerdir.
Büyüklüğünü anlayamayan, küçük meselelerle kendi kendisini boğan, sürekli zaman kaybeden bir Türkiye’nin geçmişte kaldığına Türk halkı da
inanmak istiyor. Siyaset, bütünüyle bu inancı hem Türk halkında hem dünyada yerleştirmekle yükümlüdür.
Uzun süredir bir taraftan Kürt açılımının sonuçları hakkında gel-gitler yaşıyoruz, Ergenekon davasının yakın geçmişimizi deşmesini izliyoruz. Bu gibi meselelerde aklın, mantığın, sağduyunun silinmesinin yarattığı umutsuzluklarla mücadele etmeye çalışıyoruz.
Ama diğer tarafta da gözden kaçırmamamız gereken başka gerçekler var.
Dün Türkiye’nin, aklın ve sağduyunun elinde, çok önemli potansiyellerini güce dönüştürebilecek bir ülke olduğunu tekrar gördük.
Mevcut Enerji profilinin, bu yüzyılın en azından ilk yarısında insanlığın en önemli dertlerinden biri olmaya devam edeceğini biliyoruz. Bu alanda eksiği olan, üretici olamayan ülkelerin ciddi sorunlar yaşayacağını tahmin etmek de zor değil.
Ülkemiz, gelecekte su ve güneşten enerji elde etme alanlarında gelişme sağlanırsa belli şanslara sahip olabilir. Ama şu anda enerjide üretici değil büyük tüketici bir ül***iz. Daha uzun yıllar boyunca dışardan petrol, doğalgaz almaya devam edeceğiz.
***
Buna karşılık, enerjide dünyanın kurmaya çalıştığı yeni düzen içinde, üretici olmamasına rağmen ülkemizin stratejik bir konumu olduğunu gördük.
Orta Asya, Orta Doğu ve Doğu Avrupa’nın bir bölümünün enerji yollarının Türkiye üzerinden geçmesini Rusya’nın kabul etmesi bu stratejik konumun tescili olmuştur.
Putin ile Erdoğan’ın imzaladığı anlaşmalar Türkiye’nin, dünyanın mühim bir kesimindeki enerji alışverişinin önemli durağı olmasının yollarını açmıştır.
Bu gelişme, dünyanın Türkiye’ye bakışının değişmesiyle yakından ilgilidir. Henüz yarını belirsiz, rejimi zayıf, siyaseti karman çorman ve güvensiz bir ül***i kimse büyük projelere katmak istemez. Ne yazık ki yakın zamana kadar Türkiye dışardan böyle görülüyordu. En yakın ve stratejik “müttefik” ABD’nin bile gerçekteki bakışı farklı değildi.
***
Aslında Ergenekon davaları da, Kürt açılımı tartışmaları da Türkiye’de demokrasinin olgunlaşma sürecinde olduğunu, demokratik müesseselerinin güçlendiğini dünyaya somut olarak gösteren gelişmelerdir.
Büyüklüğünü anlayamayan, küçük meselelerle kendi kendisini boğan, sürekli zaman kaybeden bir Türkiye’nin geçmişte kaldığına Türk halkı da
inanmak istiyor. Siyaset, bütünüyle bu inancı hem Türk halkında hem dünyada yerleştirmekle yükümlüdür.