Putin’i görünce

Kapat
X
 
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • sak55
    Banned
    • 30-05-2008
    • 2059

    Putin’i görünce

    Meşhur Prut Bataklığı’nı bize nasıl anlatmışlardı?


    Malûm.
    Osmanlı Ordusu, Rusları bataklıkta kuşatmış. (1711)
    Çare olarak Katerina, Baltacı Mehmet Paşa’nın çadırına gitmiş... Miş. Dil döküp yalvarmış... Ve kuşatmayı kaldırtmış... Mış.
    Bizim versiyon böyle.
    ***
    Türkler bununla daima övünmüşlerdir.
    Bilmez misiniz? Baltacı’nın adı her geçtiğinde bıyık altından güleriz. Anlaşılmaz bir gurur kaplar yüreğimizi.
    Oysa tam bir zavallılık bu.
    Savaş alanında bir kadın vücuduna tav olup görevini ihmal eden bir Paşa’nın nesiyle övünülür?
    ***
    Kaldı ki Ruslar’ın versiyonu başka.
    Olay öyle olmamış.
    Nasıl olmuş?
    5 yıl önce Putin’in bir sohbette bize anlattığına göre:
    Katerina, kendi mücevherleri dahil bir dizi Rus kadınının mücevherlerini bir torbaya doldurup bizimkilere rüşvet olarak vermiş.
    Ve kuşatmada bir gedik açılmasını sağlamış. Rus askerleri öyle kurtulmuş.
    Rüşveti kimin aldığı belli değil.
    Baltacı Mehmet Paşa mı, yoksa emrindeki askerler mi? Orası meçhul... Ama önemi yok. Önemli olan rüşvet.
    ***
    İster bize anlatılan gibi olsun ister Ruslar’ın anlattığı gibi olsun. Neticede yine aşağılanan taraf Türk tarafı.
    Çünkü...
    Ruslar, Katerina’nın iffetini özenle saklayıp mücevherlerini öne çıkarmışlar, böylece onu yüceltmişler, Türkler ise Paşa’nın uçkurunu öne çıkartıp gurur duymuşlar.
    Ne erkek milletiz, değil mi?
    ***
    Putin’i görünce yine Prut’u hatırladım:
    - Uçkuru düşük bir Paşa mı, yoksa rüşvet yiyen bir Paşa mı?
    (Yahut şürekâsı mı?)
    Sanırım Putin, bu tercihi bize bıraktı. Buyrun seçin. Kırk katır mı, kırk satır mı?
    En iyisi biz bu Prut lâfını unutalım.
    Çünkü dibinde yatan nesne, bir galibiyet falan değil, fena halde bir zafiyet. Kimse duymasın.

  • aaron_1212
    Senior Member
    • 03-11-2006
    • 4376

    #2
    Konu: Putin’i görünce

    Gazete hürriyet ;
    Tipik bir zavallı Karalama yazısı, Analiz ediliyor...
    yorum yazayım diyorum, yok kalsındiyorum , yok yok yazıyım yine
    Çamur at izi kalsın mantığına kıl oluyorum.
    Bak bende çamur atıcam izi kalıcak sayın rauf tamer


    Meşhur Prut Bataklığı’nı bize nasıl anlatmışlardı?


    Malûm.
    Osmanlı Ordusu, Rusları bataklıkta kuşatmış. (1711)
    Çare olarak Katerina, Baltacı Mehmet Paşa’nın çadırına gitmiş... Miş. Dil döküp (Sanki kendiside ordaydı mübarek,(Katherina ay hadi bugün Osmanlı ordusuna yakın yerlere gidelimde biraz heyecan olsun demiş gibi bir mana veriliyor gibi vallahi komik adamlar) yalvarmış... Ve kuşatmayı kaldırtmış... Mış. (Kuşatmayı Neyle kaldırtmış,Manivela ile mi kaldırmış mış mış, anlaşılan rauf efendi bilgisi çok zayıf, sağdan soldan duyduklarıyla ucuz piyasa romancılarından duyduklarıyla bilmeden savaş halinde ne gibi protokoller izleniyor onu dahi yazmamış hani elçiler gelir gider ön görüşmeler filan, tabi varsa öyle bir görüşme)
    Bizim versiyon böyle. (diyorlar kendileri)
    ***
    Türkler bununla daima övünmüşlerdir. (Kendisi Türkler diyor, bundan şu sonuç çıkıyor Zavallı Rauf efendi Türk değil galiba)
    Bilmez misiniz? Baltacı’nın adı her geçtiğinde bıyık altından güleriz. Anlaşılmaz bir gurur kaplar yüreğimizi.(Sanki gerçeklik payı verip Türk erkeklerinin gururunu okşama yöntemi, Zavallı bir yaklaşım daha Al buyur.)
    Oysa tam bir zavallılık bu. (Zavallı yakıştırması kendisine yapsa daha iyi olur)
    Savaş alanında bir kadın vücuduna tav olup görevini ihmal eden bir Paşa’nın nesiyle övünülür?( Yine Söyleyelim Kadın vücuduna tav olması cümlesi Tam bir zavallılıktır karalama politikasının gereğidir. Kiliselerdeki Papazların kadın vücudundan tiksinmesi gibi yada gizli gizli tav olması gibi olay burdada Çamur at izi kalsın düşüncesinin tam merkezidir, yakaldığımız nokta budur. Şimdi rauf efendi kadın vücudundan papazlar gibi tiksinmelimiyiz tavmı olmalıyız, bunun beğenilmeyecek yeri neresidir, beğenemezmiyiz, yoksa haydi hep beraber kadın vücudundan tiksinmelimiyiz, Bu yakıştırmayı savaş alanında yapmakla amacının ne olduğunu söyleyebilirlermi, anlaşmaya ruslar terzisini mi gönderseymiş miş yoksa saray aşçılarınımı gönderseymiş miş, Rusların Vasisi olmaması durumunda Tabiiki Katherina kendisi gelecek , Olsa bile Bu tav olma meselesi hiç yaşanmamıştır...Yani vallahi kadın vücudundan senin yüzünden tiksinirsem rauf bey bu yüzden senin vücudunu daha çok aklıma getirecem başka yolu yok :D)
    ***
    Kaldı ki Ruslar’ın versiyonu başka.(Rusların yeni versiyonu çıktı sinemalarda yuh diyorum başka birşey demiyorum , versiyon lafa bak, Nasreddin hocanın bir nüktesi vardı Bana mı inanıyorsun yoksa eşşeğe mi? Demek istenilen (Osmanlı arşivlerinemi inanıyorsun yoksa sağdan soldan duyduklarına mı?) )
    Olay öyle olmamış.( yapma ya nasıl olmuş ,Nasıl olmuş? , Sanki kendisi ve putin hazır nazır ordaydı katiplik yapıyordu mübarek )
    5 yıl önce Putin’in bir sohbette bize anlattığı
    na göre: -( Valla ben duymadım acaba kim neyiyle duydu, yine Nasreddin hocanın nüktesi geldi aklıma Dünyanın merkezi burasıdır , arşın burda istersen ölç diyor deli yazar, Putine sormak lazım, tüh putin rusyada kim gidip soracak şimdi )
    Katerina, kendi mücevherleri dahil bir dizi Rus kadınının mücevherlerini bir torbaya doldurup bizimkilere rüşvet olarak vermiş.(Mücevherler için, Tabi tabii komisyoncu olarakda seni tuttular rauf beyyy, sen ordaydın ya )
    Ve kuşatmada bir gedik açılmasını sağlamış. Rus askerleri öyle kurtulmuş.
    Rüşveti kimin aldığı belli değil.(Trajikomik tutarsızlık, hangi eşeğin veritabanından aldın bu bilgiyi)
    Baltacı Mehmet Paşa mı, yoksa emrindeki askerler mi? Orası meçhul... Ama önemi yok. Önemli olan rüşvet.(Yahu rüşvet 1945lere kadar bilinmiyordu be adam rüşvet haramdır bu bilniyordu insana yakışmaz bir tavırdır madem rüşvet aldı denilip arkasından konuşuluyorsa bari şunu okuyun , Bunlar baltacıdan çook sonra olan bozulmalardır)
    ***
    İster bize anlatılan gibi olsun ister Ruslar’ın anlattığı gibi olsun. Neticede yine aşağılanan taraf Türk tarafı.(Yani ne demeye getiriyorsun kardeşim çıkar dilinin altındaki naneyi)
    Çünkü...
    Ruslar, Katerina’nın iffetini özenle saklayıp mücevherlerini öne çıkarmışlar, böylece onu yüceltmişler, Türkler ise Paşa’nın uçkurunu öne çıkartıp gurur duymuşlar.
    Ne erkek milletiz, değil mi?
    ***
    Putin’i görünce yine Prut’u hatırladım:
    - Uçkuru düşük bir Paşa mı, yoksa rüşvet yiyen bir Paşa mı?
    (Yahut şürekâsı mı?)
    Sanırım Putin, bu tercihi bize bıraktı. Buyrun seçin. Kırk katır mı, kırk satır mı?
    En iyisi biz bu Prut lâfını unutalım.( haa anladıııııııım son cümle seni ve ötekileri bağlıyor, yani köküm dışarıdadır ordan maşayım diyorsun, enerji politikasına tersiz, rusya musya tanımayız deyip komşularla kötü geçinelim diyorsun )
    Çünkü dibinde yatan nesne, bir galibiyet falan değil, fena halde bir zafiyet. Kimse duymasın. ( yok yok duyurmayız merak etme sen , takılın kafanıza göre rezilliğinize devam edin )
    -------------------------------------------
    Geçmişini bilmeyenin geleceği olmaz
    Olsa bile yukarıdaki gibi gazete Kargalarına laf olur
    --------------------------------------
    Önce olayın kahramanı Baltacı Mehmed Paşa (ölümü 30 Kasım 1721) hakkında kısa bir malumat arz etmeye çalışayım…
    Osmancık’ta dünyaya geldi. Genç yaşta içini saran ilim merakı ile Trablus, Tunus ve Cezayir’e gitti. Daha sonra İstanbul’a döndü ve akrabalarından Hacı Sefer Ağa vasıtasıyla saraya girdi. Enderun’da yüksek eğitim aldı. “Baltacı” (sarayın oduncusu diyebiliriz) oldu. Ardından “Baltacı Halifeliği”ne yükseldi. Sesinin güzelliği yüzünden musikiye teşvik edildi. “Müezzin” oldu. Oradan yazıcılığa terfi etti, 1703 Aralık ayında da “Mirahurluk”a yükseldi.
    Çok zeki ve son derece çalışkandı. İlme karşı müthiş bir merakı vardı. Durmadan okuyordu. Bu çabası onu 1704 yılı Kasımında “Vezir”liğe, hemen ardından “Kaptan-ı Derya”lığa (Deniz Kuvvetleri Komutanlığı), 21 Aralık 1704′te de “Sadrazamlığa (Başbakanlık) taşıdı.
    İşte Prut Savaşı’nın kahramanı bu zattır. İşin aslı ise şudur:
    Rus Çarı Birinci Petro (ki, bizim tarihlere göre “deli”, Rus tarihine göre ise “büyük”tür; “büyük”lüğü de, Türkiye’yi içine alan bir istilâ projesi ile boğazlarımızdan geçip sıcak denizlere inerek “Büyük Rusya”yı kurma emelinden gelmektedir), Poltava Savaşı’nda İsveç Kralı Demirbaş Şarl’ı yendi. Şarl, Osmanlı topraklarına çok yakın bir bölgede bulunan Bender Kalesi’ne sığındı. Osmanlı Padişahı’na mektup yazarak Rusların eline düşmek üzere olduğunu bildirip yardım istedi.
    O zamanın Osmanlısı, başı sıkışanın kurtarılmak için müracaat ettiği son çare idi…
    Sultan Üçüncü Ahmed Han, hem Demirbaş Şarl’ı kurtarmak, hem de Petro’nun “Büyük Rusya” hayalini yıkmak üzere Rusya’ya savaş açtı. Zamanın Vezir-i Âzami (Başbakan) Baltacı Mehmed Paşa, sefere Serdâr-ı Ekrem (Başkomutan) tayin edildi. Yüz bin kişilik Osmanlı ordusu, 9 Nisan 1711′de sefere çıktı. Osmanlı donanması da üç yüz altmış gemiyle Karadeniz’e açılarak, Azak Denizi’ndeki Rus donanmasını imha ile Azak Kalesi’ni fethedecekti.
    Osmanlı ordusu, Prut Nehri kıyısında, Mareşal Şermetiyef komutasındaki Rus ordusuyla karşılaştı. Rus ordusunun mevcudu, altmış bin kadardı.
    Baltacı Mehmed Paşa, son derece usta bir manevra ile Rus ordusunu dört yandan kuşatmayı başardı. Osmanlı topçusunun yoğun ateşi altında büyük zayiat verdiler. Bombardıman ve hücum günlerce sürdü.
    Dayanamayacağını anlayan Mareşal Şeremitiyev, Çar Petro’nun müsaadesiyle Baltacı’ya bir mektup yazarak, resmen barış teklif etti. Baltacı Mehmed Paşa, ilk barış teklifine cevap olarak, topçu ateşini hızlandırdı.
    Bunun üzerine bir süre daha dayanan Şeremitiyev, ikinci bir mektup yazarak barış isteğini tekrarladı. Savaş uzayacağa benziyordu. Savaş uzadıkça yeniçerilerde bıkkınlık alametleri görülmeye başlamıştı. Baltacı Mehmed Paşa, “Savaş Şurası”nı topladı: “Rus çarı sulh istiyor ve her ne talep edilirse vermeyi kabul ediyor. Arzumuz gibi hareket ederse sulha müsaade mi edelim, yoksa emanma (barış istemesine) bakmayıp harbe devam mı edelim?”

    Kırım Hanı hariç, komutanların çoğu şu görüşte anlaştılar: “Eğer istediklerimizi bize teslim eder ve tekliflerimize razı olursa, sulh yapmak kazançtır. Önümüz kış, muharebe uzarsa burada barınamazız. Şimdiden yeniçeriler arasında savaşa karşı bir isteksizlik seziliyor. Maazallah fena bir durumda savaşın bozgunla neticelenmesi ihtimali vardır.”

    Tartışmalar sonunda barış teklifi kabul edildi.
    Ertesi gün ordugâha davet edilen Rus murahhası Pyotr Şafirov ile barışın şartları görüşmelerine başlandı ve bir süre sonra da meşhur “Prut Antlaşması” imzalandı. (22 Temmuz 1711)
    Aslında Osmanlılar açısından bu bir zaferdi. Çünkü her istediklerini almışlardı. Ne var ki, Baltacı’nın rakipleri olayı Padişah’a yanlış aksettirdiler, sonuçta Baltacı, gözden düştü.
    Gelelim Katerina hikâyesine… Böyle bir olay yaşanmamıştır, çünkü:
    1. Prut Savaşı’nı en ince ayrıntılarıyla anlatan iki tarafa ait ruznâmelerden (günlük) hiçbiri Katerina ile Baltacı’nın buluşmalarından bahsetmiyor.
    2. Sultan III. Ahmed devrini dört ciltte tüm teferruatıyla nakleden tarihçi Raşit de böyle bir olaya yer vermiyor…
    3. Prut Savaşı sırasında 82 yaşında bulunan Sadra-zam’m bir kadınla birlikte olması imkânsızdır…
    4. Sadece Başkomutan’ın (Baltacı’nın) kararıyla barış olmaz; bu kararı sadece harp divanı verebilir. Yani, Başkomutan’ın antlaşma kararı verme yetkisi yoktur. Vezirlerden, komutanlardan ve diplomatik heyetten oluşan “Harp Divanı”nın barışı onaylaması gerekir…
    5. Baltacı’nın, Katerina’ya, yahut altınlarına tamah etmesine esasen gerek de yoktur; zira savaş kazanılınca Katerina nasılsa esir alınacak, tüm altınları ile mücevherleri de ganimet olarak ele geçecektir…
    6. Baltacı, öte yandan, rüşveti alır, kuşatmayı ise kaldırmazdı. Böyle bir durumda Çar, yahut eşi Katerina hangi dünya mahkemesine başvuracaktı?
    7. Zaten Çar Petro ile karısı savaş meydanına hiç gitmediler. Petro, Mareşal Şermetiyef aracılığıyla savaşı uzaktan yönetti…

    Yani, Rus Çariçesi Katerina ile Baltacı Mehmed Paşa’nın buluşmaları, tamamen hayal mahsulüdür…
    Dönemin hiçbir Türk ve Avrupa kaynağında, böyle bir iddia mevcut değildir…
    Prut Seferi’nden hemen sonra Baltacı’yı sadaretten (sadrazamlıktan) düşürmek için çalışan İstanbul’daki rakipleri dahi böyle bir iddiada bulunmamışlardır…
    Bu tür iftiralar, onları kendileri gibi zanneden ucuz piyasa romancılarının kaleminden çıkmış, maalesef “bizden” bazı isimler tarafından da benimsenmiştir.
    Artık Baltacı’yı rahat bırakmak gerekiyor.
    Son düzenleme aaron_1212; 08-08-2009, 18:00.

    Yorum

    • ali_ekber
      Member
      • 15-11-2004
      • 2525

      #3
      Konu: Putin’i görünce

      Sadece Başkomutan’ın (Baltacı’nın) kararıyla barış olmaz; bu kararı sadece harp divanı verebilir. Yani, Başkomutan’ın antlaşma kararı verme yetkisi yoktur. Vezirlerden, komutanlardan ve diplomatik heyetten oluşan “Harp Divanı”nın barışı onaylaması gerekir…
      bu madde gerçekleri anlamaya yeter sanırım

      Yorum

      İşlem Yapılıyor