Yiğit Bulut
Ne yaptın Başbakanım?
12.08.2009 07:41:26
BAŞBAKAN'ın dünkü konuşmasını dinleyen bazı kesimlerden "bölünme korkusu" eşliğinde "milli direniş" temelli mesajlar gelirken, olaya soğukkanlı bakabilenler şu tespiti yaptılar: "Açılım" diyoruz ama "üniter yapı içinde yapılabilecek fazla" bir şey yok! Yapının korunması "esas" olduğuna göre atılacak adımlar aslında "büyük oranda" psikolojik!
Sevgili dostlar, bence çok yerinde bir tespit; "açılım" dediğimiz "paketin" aslında ana unsuru bence de "psikolojik"!
İşte Erdoğan da bunu yapmaya çalışıyor. Aslında paketi açıklıyor ama bunu "zihinsel bir düzenleme" eşliğinde sunuyor...
Bu noktada "hayır, ille de bölünme tohumları atılıyor" diyenlere, 1946 sonrası "dünyayı", o günden bugüne "ana hatları" ile yeniden tarif etmek ve sonrasında "Başbakanın konuşması hakkındaki düşüncelerini" yeniden sormak istiyorum...
Bakalım, 2. Dünya Savaşı sonrası "neler oldu", dünya nasıl şekillendi, değişti?
* 1946 devalüasyonu ile Türkiye ekonomik olarak değişen dünya şartlarında ABD etkisine daha fazla girmeye başladı. SSCB'nin yayılmasını önleme amacında olan ABD, Truman Doktrini çerçevesinde 1947 yılında Türkiye'ye 100 milyon dolar yardım kararı aldı.
* Truman Doktrini'ni Marshall Planı takip etti. Haziran 1947'de Marshall Planı açıklandı ve planı kabul eden ülkeler program dahiline alındılar. Bu noktada bir yorum yapmamda yarar var Türk kamuoyunda bu yardımın ABD'nin Türkiye'ye ne kadar önem verdiğini göstermek için bize özel şekilde yapıldığına dair yorumlar var, bunlar kesinlikle doğru değil. Bu plan dahilinde en az yardım alan ülkelerden biridir Türkiye.
* Marshall Planı çerçevesinde Türkiye'ye yapılan telkin, ilginçtir ki 1978 Dünya Bankası raporu ile benzerlik gösteriyor ikisinde de "Türkiye sanayi ülkesi olmamalı" ifadesi açık ve net.
* NATO olarak bildiğimiz yapının 1948 yılında temeli atılırken, Türk kamuoyundaki genel görüşün aksine, ABD, İngiltere ve Fransa, Türkiye'nin "dışarıda kalması" fikrini savundular. Türkiye'ye Kuzey Atlantik temelli bir oluşum olduğu söylenirken İtalya ve Fransa'nın Afrika topraklarının da kapsama alanı içine alınması Türkiye'nin istenmediğini net olarak gösterdi. Türkiye NATO'ya ancak Kore Savaşı ve sonrasında artan SSCB tehdidi ile 1951 yılında dahil olabildi.
* ABD 1954 yılından itibaren Türkiye'nin talebi olan 300 milyon dolar üzerinde bir yardım paketini onaylamazken Türkiye'ye sürekli devalüasyon baskısında bulundu. Bu süreçte SSCB'den gelen "ekonomik kalkınma odaklı" yardım talepleri ABD isteğiyle geri çevrildi.
* 1960'lara yaklaşılırken ABD'ye teslimiyet politikasının iflas ettiğini anlayan Başbakan Adnan Menderes, 1960 yazında Rusya'ya resmi bir ziyaret için gerekli randevuları aldı ama Başbakanlığının süresi bu ziyarete yalnızca 40 gün kala askeri bir darbeyle bitti...
* 1997 yılında Başkan Clinton, yeni bir yüzyıl için ulusal strateji belgesini açıkladı. Çok önemli bir cümle vardı: "Petrol rezervi ile Hazar Denizi bölgesi, Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kafkasya, İran, Kuzey Irak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu dünyanın artan enerji ihtiyacını karşılamada, önemli 'aday' bölgelerdir. Kendi kaynaklarımız tükeneceğinden bu bölgedeki kaynaklara ulaşmak, ABD'nin yaşamsal çıkarlarından biridir."
* 2001 sonrasında "Yeni Bir Yüzyıl" belgesinde ne yazıyorsa "gereği yapıldı"! ABD, askeri-endüstriyel kompleksin tüm imkânları ile "Orta Asya ve Ortadoğu'da yerleşti"! Dünya genelindeki "diyalektik yapı" Amerika, karşısında Ortadoğu'da yerleşik "dini motifli terör" şeklinde tanımlandı. 2007 sonuna kadar "bu diyalektik" gereği "sistemler" dalgalandı ve 2007 Kasım ayından "itibaren" bu yapı çökmeye başladı.
* ABD'de 2008 seçimlerinden "askeri-endüstriyel" kompleks "sandıkta kaldı" ve Obama seçimi kazanırken, ABD'nin "Ortadoğu kaynaklı dini terör" ve "karşı saldırı" konsepti yerini "Obama doktrinlerine" bıraktı!
Sevgili dostlar, bu noktada size bir çağrım var; yukarıdaki "gelişimi-değişimi" lütfen çok dikkatli bir şekilde bir daha okuyun ve Başbakan Erdoğan'ın yaptığı "psikolojik açılımı" bu "tablonun devamında" bir daha düşünün! Aksini yapmak mümkün değil! Dünya genelinde "yapı değişiyor, sistem mutasyona uğruyor, evrim geçiriyor", Türkiye'nin bundan ayrı durması düşünülemez...
Not : Yukarıdaki "akış içinde bir detaya" lütfen dikkat edin; Rusya'ya gitmek isteyen Menderes, bunu "canıyla" ödedi! Oysa bugünlerde neredeyse Ankara'da yolda yürüyenler, "Rusya Devlet Başkanı veya bürokratları" ile karşılaşabilir... Dünya değişiyor!
Ne yaptın Başbakanım?
12.08.2009 07:41:26
BAŞBAKAN'ın dünkü konuşmasını dinleyen bazı kesimlerden "bölünme korkusu" eşliğinde "milli direniş" temelli mesajlar gelirken, olaya soğukkanlı bakabilenler şu tespiti yaptılar: "Açılım" diyoruz ama "üniter yapı içinde yapılabilecek fazla" bir şey yok! Yapının korunması "esas" olduğuna göre atılacak adımlar aslında "büyük oranda" psikolojik!
Sevgili dostlar, bence çok yerinde bir tespit; "açılım" dediğimiz "paketin" aslında ana unsuru bence de "psikolojik"!
İşte Erdoğan da bunu yapmaya çalışıyor. Aslında paketi açıklıyor ama bunu "zihinsel bir düzenleme" eşliğinde sunuyor...
Bu noktada "hayır, ille de bölünme tohumları atılıyor" diyenlere, 1946 sonrası "dünyayı", o günden bugüne "ana hatları" ile yeniden tarif etmek ve sonrasında "Başbakanın konuşması hakkındaki düşüncelerini" yeniden sormak istiyorum...
Bakalım, 2. Dünya Savaşı sonrası "neler oldu", dünya nasıl şekillendi, değişti?
* 1946 devalüasyonu ile Türkiye ekonomik olarak değişen dünya şartlarında ABD etkisine daha fazla girmeye başladı. SSCB'nin yayılmasını önleme amacında olan ABD, Truman Doktrini çerçevesinde 1947 yılında Türkiye'ye 100 milyon dolar yardım kararı aldı.
* Truman Doktrini'ni Marshall Planı takip etti. Haziran 1947'de Marshall Planı açıklandı ve planı kabul eden ülkeler program dahiline alındılar. Bu noktada bir yorum yapmamda yarar var Türk kamuoyunda bu yardımın ABD'nin Türkiye'ye ne kadar önem verdiğini göstermek için bize özel şekilde yapıldığına dair yorumlar var, bunlar kesinlikle doğru değil. Bu plan dahilinde en az yardım alan ülkelerden biridir Türkiye.
* Marshall Planı çerçevesinde Türkiye'ye yapılan telkin, ilginçtir ki 1978 Dünya Bankası raporu ile benzerlik gösteriyor ikisinde de "Türkiye sanayi ülkesi olmamalı" ifadesi açık ve net.
* NATO olarak bildiğimiz yapının 1948 yılında temeli atılırken, Türk kamuoyundaki genel görüşün aksine, ABD, İngiltere ve Fransa, Türkiye'nin "dışarıda kalması" fikrini savundular. Türkiye'ye Kuzey Atlantik temelli bir oluşum olduğu söylenirken İtalya ve Fransa'nın Afrika topraklarının da kapsama alanı içine alınması Türkiye'nin istenmediğini net olarak gösterdi. Türkiye NATO'ya ancak Kore Savaşı ve sonrasında artan SSCB tehdidi ile 1951 yılında dahil olabildi.
* ABD 1954 yılından itibaren Türkiye'nin talebi olan 300 milyon dolar üzerinde bir yardım paketini onaylamazken Türkiye'ye sürekli devalüasyon baskısında bulundu. Bu süreçte SSCB'den gelen "ekonomik kalkınma odaklı" yardım talepleri ABD isteğiyle geri çevrildi.
* 1960'lara yaklaşılırken ABD'ye teslimiyet politikasının iflas ettiğini anlayan Başbakan Adnan Menderes, 1960 yazında Rusya'ya resmi bir ziyaret için gerekli randevuları aldı ama Başbakanlığının süresi bu ziyarete yalnızca 40 gün kala askeri bir darbeyle bitti...
* 1997 yılında Başkan Clinton, yeni bir yüzyıl için ulusal strateji belgesini açıkladı. Çok önemli bir cümle vardı: "Petrol rezervi ile Hazar Denizi bölgesi, Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kafkasya, İran, Kuzey Irak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu dünyanın artan enerji ihtiyacını karşılamada, önemli 'aday' bölgelerdir. Kendi kaynaklarımız tükeneceğinden bu bölgedeki kaynaklara ulaşmak, ABD'nin yaşamsal çıkarlarından biridir."
* 2001 sonrasında "Yeni Bir Yüzyıl" belgesinde ne yazıyorsa "gereği yapıldı"! ABD, askeri-endüstriyel kompleksin tüm imkânları ile "Orta Asya ve Ortadoğu'da yerleşti"! Dünya genelindeki "diyalektik yapı" Amerika, karşısında Ortadoğu'da yerleşik "dini motifli terör" şeklinde tanımlandı. 2007 sonuna kadar "bu diyalektik" gereği "sistemler" dalgalandı ve 2007 Kasım ayından "itibaren" bu yapı çökmeye başladı.
* ABD'de 2008 seçimlerinden "askeri-endüstriyel" kompleks "sandıkta kaldı" ve Obama seçimi kazanırken, ABD'nin "Ortadoğu kaynaklı dini terör" ve "karşı saldırı" konsepti yerini "Obama doktrinlerine" bıraktı!
Sevgili dostlar, bu noktada size bir çağrım var; yukarıdaki "gelişimi-değişimi" lütfen çok dikkatli bir şekilde bir daha okuyun ve Başbakan Erdoğan'ın yaptığı "psikolojik açılımı" bu "tablonun devamında" bir daha düşünün! Aksini yapmak mümkün değil! Dünya genelinde "yapı değişiyor, sistem mutasyona uğruyor, evrim geçiriyor", Türkiye'nin bundan ayrı durması düşünülemez...
Not : Yukarıdaki "akış içinde bir detaya" lütfen dikkat edin; Rusya'ya gitmek isteyen Menderes, bunu "canıyla" ödedi! Oysa bugünlerde neredeyse Ankara'da yolda yürüyenler, "Rusya Devlet Başkanı veya bürokratları" ile karşılaşabilir... Dünya değişiyor!