GÜNÜMÜZÜN Başbakanı, muhalefet partisini “İspatlamazlarsa namussuzdurlar”, çiftçiyi “Artistlik yapma lan! Ananı al da git!”, koruma polisini “Senden bir cacık olmaz!”, doktorları “Gözünüzü toprak doyursun!” diye haşlarken, Atatürk döneminden bir anı geldi aklımıza... Siyaset adamlarının ibretle okuması gerekir.
Atatürk İstanbul’da Florya Köşkü’ne giderken Nuri Conker’in kullandığı otomobil tenha bir yola sapar. Atatürk tarlada çalışan bir çiftçi görür. Adam çiftindeki öküzün yanına eşeğini bağlamıştır. Tarlasını yalpa vura vura güçlükle sürmektedir.
Atatürk, otomobili durdurur ve araçtan iner. Çiftçiye, neden sabana inek ya da öküz yerine eşeğini sürdüğünü sorar. Çiftçi, Atatürk’ü tanımaz:
“Devlet öküzün birini vergi olarak haczetti beyim” der.
Atatürk’ün canı sıkılır:
“Neden hakkını aramak için muhtara başvurmadın ağa?” der.
Adı Halil olan çiftçi acı acı gülümser:
“Öküze haciz konulurken muhtar da oradaydı!”
“Valiye başvursaydın o zaman...”
“Vali ilgisiz biri, beni dinlemez ki…”
“Başvekil İsmet Paşa’ya gitseydin!”
“Başvekil sağırdır, kulağı duymaz!”
“Mademki öyle, sen de Atatürk’e çıksaydın!”
“Alay etme beyim, o büyük adam içtiği rakıyı bırakıp da benimle mi uğraşacak?”
Atatürk’ün neşesi kaçmıştır. Geri dönerlerken Nuri Conker’e akşam Florya Köşkü’nde kurulacak sofraya valiyi, kaymakamı ve başbakanı da davet etmesini söyler ve “Daha sonra çiftçi Halil Ağa’yı da getirin. Fakat Halil Ağa nereye getirildiğini bilmesin!” der.
Akşam davetliler gelir, sofrada yenilip içilmeye başlanır. Bir süre sonra Atatürk:
“Şimdi buraya çok önemli bir konuk, milletin efendisi gelecek” der.
Köylü Halil Ağa içeriye alınır. Halil Ağa akıllı bir adamdır, Florya Köşkü’ne gelişinden, garsonların fısıltılarından Atatürk’ün huzurunda olduğunu anlar, beti benzi sararır, titremeye başlar. Atatürk ondan, sabah söylediklerini tekrarlamasını ister.
Valinin ilgisiz, başvekilin sağır olduğunu orada yüzlerine karşı nasıl söylesin Halil Ağa? Üstelik Atatürk için “İçtiği rakıyı bırakmaz” dediğini nasıl tekrarlasın?
“Bunu bana söyletme Paşam, ağzıma erimiş kurşun dök, söyletme!” diye inler.
Atatürk “Haydi söyle” diyerek devam eder:
“Aklımda kaldığı kadarıyla, valinin ilgisiz, başvekilin sağır, benim ise yemek içmekten hoşlanan bir sarhoş olduğumu söylemiştin...”
Halil Ağa öpmek için Atatürk’ün ayaklarına sarılır:
“Halt ettim ben, eşeklik ettim, affet beni Paşam, affet!”
Köylü tir tir titrerken Atatürk gülümseyerek onu masaya oturtur ve garsonlara “Halil Ağa’ya da bir duble rakı verin, o bu gece bizim şeref konuğumuzdur” der.
Bir süre sonra rahatlayan Halil Ağa, eline iki öküz alacak kadar para verilip Köşk’ten uğurlanırken mutluluktan ağlamaktadır.
O zaman Atatürk, Başvekil İsmet Paşa ile Vali’ye döner, sabah olanları anlattıktan sonra mavi gözlerinden şimşekler çakarak:
“Olmuyor efendiler! Devlet çarkı işlemiyor! Biz bu Cumhuriyeti, işçiyi, köylüyü zor duruma sokmak, ellerindeki malları haczetmek için mi kurduk?” diye bağırır.
Bir Atatürk’ün vatandaşa davranışını düşünün, bir de bu günlere bakın! Benzerlik var mı?
* * *
Atatürk, otomobili durdurur ve araçtan iner. Çiftçiye, neden sabana inek ya da öküz yerine eşeğini sürdüğünü sorar. Çiftçi, Atatürk’ü tanımaz:
“Devlet öküzün birini vergi olarak haczetti beyim” der.
Atatürk’ün canı sıkılır:
“Neden hakkını aramak için muhtara başvurmadın ağa?” der.
Adı Halil olan çiftçi acı acı gülümser:
“Öküze haciz konulurken muhtar da oradaydı!”
“Valiye başvursaydın o zaman...”
“Vali ilgisiz biri, beni dinlemez ki…”
“Başvekil İsmet Paşa’ya gitseydin!”
“Başvekil sağırdır, kulağı duymaz!”
“Mademki öyle, sen de Atatürk’e çıksaydın!”
“Alay etme beyim, o büyük adam içtiği rakıyı bırakıp da benimle mi uğraşacak?”
* * *
Akşam davetliler gelir, sofrada yenilip içilmeye başlanır. Bir süre sonra Atatürk:
“Şimdi buraya çok önemli bir konuk, milletin efendisi gelecek” der.
Köylü Halil Ağa içeriye alınır. Halil Ağa akıllı bir adamdır, Florya Köşkü’ne gelişinden, garsonların fısıltılarından Atatürk’ün huzurunda olduğunu anlar, beti benzi sararır, titremeye başlar. Atatürk ondan, sabah söylediklerini tekrarlamasını ister.
Valinin ilgisiz, başvekilin sağır olduğunu orada yüzlerine karşı nasıl söylesin Halil Ağa? Üstelik Atatürk için “İçtiği rakıyı bırakmaz” dediğini nasıl tekrarlasın?
“Bunu bana söyletme Paşam, ağzıma erimiş kurşun dök, söyletme!” diye inler.
Atatürk “Haydi söyle” diyerek devam eder:
“Aklımda kaldığı kadarıyla, valinin ilgisiz, başvekilin sağır, benim ise yemek içmekten hoşlanan bir sarhoş olduğumu söylemiştin...”
Halil Ağa öpmek için Atatürk’ün ayaklarına sarılır:
“Halt ettim ben, eşeklik ettim, affet beni Paşam, affet!”
Köylü tir tir titrerken Atatürk gülümseyerek onu masaya oturtur ve garsonlara “Halil Ağa’ya da bir duble rakı verin, o bu gece bizim şeref konuğumuzdur” der.
* * *
O zaman Atatürk, Başvekil İsmet Paşa ile Vali’ye döner, sabah olanları anlattıktan sonra mavi gözlerinden şimşekler çakarak:
“Olmuyor efendiler! Devlet çarkı işlemiyor! Biz bu Cumhuriyeti, işçiyi, köylüyü zor duruma sokmak, ellerindeki malları haczetmek için mi kurduk?” diye bağırır.
Bir Atatürk’ün vatandaşa davranışını düşünün, bir de bu günlere bakın! Benzerlik var mı?
Yorum