Mustafa Mutlu Yazara ulaşmak için : mmutlu@gazetevatan.com Hakeme dikiz!
İsviçre Ulusal Meclisi; 1 Ocak 1995’te, Ermeni soykırımının olmadığını iddia edenlerin cezalandırılmasını öngören bir yasa çıkardı.
İsviçre Ermeni Cemaati, 24 Mart 1995’te soykırımın tanınması için bir dilekçe hazırladı ve 5 bin imza topladı.
İsviçre’deki Türk dernekleri de 30 Ocak 1996’da Meclis’e başvurarak, Ermeni iddialarını yalanladı ve soykırımı tanıyan yasanın çıkarılmamasını istedi.
İsviçre Ermeni Toplumu, 12 İsviçre ve Ermeni kuruluşlarıyla beraber 24 Nisan 1997 tarihinde, soykırımın inkâr edilmesini yasaklayan kanuna dayanarak Türk derneklerine karşı Bern şehrinde dava açtı.
Yargı süreci 2001’de sonuçlandı ve Türk dernekleri suçlu bulundu.
İsviçre; böylece Avrupa demokrasilerinin temel kuralı olan “ifade özgürlüğü”nü çiğneyerek tarihe geçti!
Bu yasayla Avrupa’daki ırkçılığın ateşini yaktı; daha sonra Fransa ve Avusturya’da da benzer yasa çalışmalarının gündeme gelmesine fırsat yarattı.
***
Bitmedi:
Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, 2 Mayıs 2004’te, Türkgücü Derneği tarafından Winterthur’da düzenlenen bir konferansa katıldı.
Soykırım iddialarının yalan olduğunu belgeleriyle ortaya koydu.
Ermeni tezini savunanların sorularını tek tek yanıtladı.
Bu toplantının ardından hakkında tutuklama kararı çıkarıldı ve “Kırmızı Bülten”le aranmaya başlandı.
İsviçre topraklarına girdiği zaman yakalanması için tüm sınır kapılarına talimat verildi.
***
Tüm bunları neden mi yazdım?
Ermeni sorunu konusunda bu kadar açık bir biçimde “taraf” olan İsviçre, şimdi Türkiye ile Ermenistan arasındaki sorunun çözümünde “hakem” liğe soyundu...
İşin ilginci Türkiye’deki iktidar da bunu kabul etti!
***
Tamam; taraftar sloganıyla “Hakemin gözüne gözlük” de...
O hakemi kabul edip, maça çıkanlara ne diyeceğiz?
***
SAÇILIM!
Kürt açılımı sarpa sardı, devreye “şıp” diye Ermeni açılımı girdi...
Oysa Başbakan’ın birkaç ay önce Azerbaycan Parlamentosu’nda yaptığı konuşma açık:
“Azerbaycan’ın işgal altındaki toprakları özgürlüklerine kavuşmadan, Türkiye’nin Ermenistan’la olan sınır kapısını açması söz konusu değildir.”
Bu durumda demek ki; Ermeni açılımı da birkaç gün içinde rafa kalkacak...
Peki; sonra ne mi olacak?
Kıbrıs açılımı gündeme gelecek...
Sonra onun da üzeri örtülecek!
Biz böyle “açılım, açılım” diye oyalanırken...
Bir de bakacağız ki her şeyi “saçmışız”, elimizde hiçbir şey kalmamış. Pazarlık masalarında tek başımıza oturuyoruz.
Umarım o günleri görmeyiz!
***
GÜNÜN SORUSU
Birileri bizi Kürt açılımıyla, Ermeni açılımıyla oyalarken dün bir de baktık ki Türkiye Elektrik Ticaret A.Ş. (TETAŞ), 1 Ekim’den geçerli olmak üzere elektrik fiyatına yüzde 20 zam yapmak için Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’na başvurmuş.
Sorum basit:
Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
***
Namus, şeref vs.
DTP Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk, demokratik açılım sürecinin tıkanması halinde ayrılmayı tartışmaya başlayabileceklerini söyledi.
Yetmedi; PKK’nın sadece silahlı bir örgüt olarak değerlendirilmemesi gerektiğini iddia etti.
“Akıllı devlet, Öcalan’ı sürece katar” dedi.
***
Bizde milletvekilleri göreve başlarken aşağıdaki yemini ederler... Hem de namusları ve şerefleri üzerine:
“Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakattan ayrılmayacağıma; büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine and içerim.”
***
Yemin; vatanın bölünmez bütünlüğünden söz ediyor, iki yıl önce o yemini eden Aysel Hanım ise “ayrılmak”tan...
Bu durumda önce milletvekilliğinden ayrılması gerekmiyor mu?
“Namusu ve şerefi” açısından!
İsviçre Ulusal Meclisi; 1 Ocak 1995’te, Ermeni soykırımının olmadığını iddia edenlerin cezalandırılmasını öngören bir yasa çıkardı.
İsviçre Ermeni Cemaati, 24 Mart 1995’te soykırımın tanınması için bir dilekçe hazırladı ve 5 bin imza topladı.
İsviçre’deki Türk dernekleri de 30 Ocak 1996’da Meclis’e başvurarak, Ermeni iddialarını yalanladı ve soykırımı tanıyan yasanın çıkarılmamasını istedi.
İsviçre Ermeni Toplumu, 12 İsviçre ve Ermeni kuruluşlarıyla beraber 24 Nisan 1997 tarihinde, soykırımın inkâr edilmesini yasaklayan kanuna dayanarak Türk derneklerine karşı Bern şehrinde dava açtı.
Yargı süreci 2001’de sonuçlandı ve Türk dernekleri suçlu bulundu.
İsviçre; böylece Avrupa demokrasilerinin temel kuralı olan “ifade özgürlüğü”nü çiğneyerek tarihe geçti!
Bu yasayla Avrupa’daki ırkçılığın ateşini yaktı; daha sonra Fransa ve Avusturya’da da benzer yasa çalışmalarının gündeme gelmesine fırsat yarattı.
***
Bitmedi:
Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, 2 Mayıs 2004’te, Türkgücü Derneği tarafından Winterthur’da düzenlenen bir konferansa katıldı.
Soykırım iddialarının yalan olduğunu belgeleriyle ortaya koydu.
Ermeni tezini savunanların sorularını tek tek yanıtladı.
Bu toplantının ardından hakkında tutuklama kararı çıkarıldı ve “Kırmızı Bülten”le aranmaya başlandı.
İsviçre topraklarına girdiği zaman yakalanması için tüm sınır kapılarına talimat verildi.
***
Tüm bunları neden mi yazdım?
Ermeni sorunu konusunda bu kadar açık bir biçimde “taraf” olan İsviçre, şimdi Türkiye ile Ermenistan arasındaki sorunun çözümünde “hakem” liğe soyundu...
İşin ilginci Türkiye’deki iktidar da bunu kabul etti!
***
Tamam; taraftar sloganıyla “Hakemin gözüne gözlük” de...
O hakemi kabul edip, maça çıkanlara ne diyeceğiz?
***
SAÇILIM!
Kürt açılımı sarpa sardı, devreye “şıp” diye Ermeni açılımı girdi...
Oysa Başbakan’ın birkaç ay önce Azerbaycan Parlamentosu’nda yaptığı konuşma açık:
“Azerbaycan’ın işgal altındaki toprakları özgürlüklerine kavuşmadan, Türkiye’nin Ermenistan’la olan sınır kapısını açması söz konusu değildir.”
Bu durumda demek ki; Ermeni açılımı da birkaç gün içinde rafa kalkacak...
Peki; sonra ne mi olacak?
Kıbrıs açılımı gündeme gelecek...
Sonra onun da üzeri örtülecek!
Biz böyle “açılım, açılım” diye oyalanırken...
Bir de bakacağız ki her şeyi “saçmışız”, elimizde hiçbir şey kalmamış. Pazarlık masalarında tek başımıza oturuyoruz.
Umarım o günleri görmeyiz!
***
GÜNÜN SORUSU
Birileri bizi Kürt açılımıyla, Ermeni açılımıyla oyalarken dün bir de baktık ki Türkiye Elektrik Ticaret A.Ş. (TETAŞ), 1 Ekim’den geçerli olmak üzere elektrik fiyatına yüzde 20 zam yapmak için Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’na başvurmuş.
Sorum basit:
Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
***
Namus, şeref vs.
DTP Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk, demokratik açılım sürecinin tıkanması halinde ayrılmayı tartışmaya başlayabileceklerini söyledi.
Yetmedi; PKK’nın sadece silahlı bir örgüt olarak değerlendirilmemesi gerektiğini iddia etti.
“Akıllı devlet, Öcalan’ı sürece katar” dedi.
***
Bizde milletvekilleri göreve başlarken aşağıdaki yemini ederler... Hem de namusları ve şerefleri üzerine:
“Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakattan ayrılmayacağıma; büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine and içerim.”
***
Yemin; vatanın bölünmez bütünlüğünden söz ediyor, iki yıl önce o yemini eden Aysel Hanım ise “ayrılmak”tan...
Bu durumda önce milletvekilliğinden ayrılması gerekmiyor mu?
“Namusu ve şerefi” açısından!
Yorum