GENÇ iken ne kadar kızardık, biri kalkıp “Biz adam olmayız!” deyince cinler kafamıza üşüşürdü:
“Ne demek biz adam olmayız! İstiklal Savaşı’nı yapan kim, devrimleri yapan kim, şu yollar, şu fabrikalar, şu sanayi!”
Zaman geçip olaylar başımıza gelince anladık ki, benzer olmasa bile, tepkilerimizin sonu hep aynı...
* * *
ŞU sel felaketine bakın...
Daha doğrusu, felaketin sonuna bakın, geçmişteki benzerlerden bir farkı var mı?
Bahaneler hiç değişmiyor:
“Dere yatağına ev yaparsan böyle olur!”
Sen devletsen, sen belediyeysen yaptırma, dere yatağına temel dahi attırma...
Ruhsat verme, kaçaksa yık!
Niye yıkamazmışsın?
Sabaha karşı okul binasını basıp, yerle bir etmiyor musun?
O kaçak!
Bu ne, bunlar ne?
Dere taştı, böyle oldu!
Dere taşınca neler yapacağını bilmiyor musun?
Kaç dere taştı, kaç sel felaketi yaşandı, hem de aynı bölgede...
Birkaç yıl önce “Sabah” gazetesinin eski binasını uzaydan gelen sular mı basmıştı, yoksa aynı derenin suları mı?
Osmanlı Maarif Nazırı ne güzel demiş:
“Şu okullar olmasa, milli eğitimi ne güzel idare ederdim!”
Bu lafı her devletlunun odasına, kapısına asmalı, şu halk olmasa, memleketi ne kadar güzel yönetecekler, diye...
* * *
HADİ diyelim, dere yatağında halkın yaptığı evlere engel olamadın, bunların ruhsatı yok; ruhsatı olanlar da var ya, hem onları imara kim açtı?
Elektriği getiren kim, suyu veren kim, yol yapan kim?
Elektriği getirmeyelim mi, suyu vermeyelim mi, yolu yapmayalım mı?
Evet, sen önce açık açık duyur; burada kaçak bina yaparsanız, karanlıkta kalırsınız, suyun akmaz, yolunuz olmaz!
Bunu söyle ve sözünü tut, bakalım ne olacak?
Elbette kaçak yapılmış, dere yatağına yerleşmiş, bozuk ekonominin sonucu, adam ne pahasına olursa olsun Allah büyük deyip gecekondusunu kuruyor, sen de seyrediyorsun.
Bunun adı da belediyecilik!
* * *
YIKMAK kolay mı?
Elbette zor, lakin sen yapılmasına engel olamadın ki, üstelik suskunluğunla, beceriksizliğinle teşvik ettin,
Hasan Pulur Olaylar ve İnsanlar
“Ne demek biz adam olmayız! İstiklal Savaşı’nı yapan kim, devrimleri yapan kim, şu yollar, şu fabrikalar, şu sanayi!”
Zaman geçip olaylar başımıza gelince anladık ki, benzer olmasa bile, tepkilerimizin sonu hep aynı...
* * *
ŞU sel felaketine bakın...
Daha doğrusu, felaketin sonuna bakın, geçmişteki benzerlerden bir farkı var mı?
Bahaneler hiç değişmiyor:
“Dere yatağına ev yaparsan böyle olur!”
Sen devletsen, sen belediyeysen yaptırma, dere yatağına temel dahi attırma...
Ruhsat verme, kaçaksa yık!
Niye yıkamazmışsın?
Sabaha karşı okul binasını basıp, yerle bir etmiyor musun?
O kaçak!
Bu ne, bunlar ne?
Dere taştı, böyle oldu!
Dere taşınca neler yapacağını bilmiyor musun?
Kaç dere taştı, kaç sel felaketi yaşandı, hem de aynı bölgede...
Birkaç yıl önce “Sabah” gazetesinin eski binasını uzaydan gelen sular mı basmıştı, yoksa aynı derenin suları mı?
Osmanlı Maarif Nazırı ne güzel demiş:
“Şu okullar olmasa, milli eğitimi ne güzel idare ederdim!”
Bu lafı her devletlunun odasına, kapısına asmalı, şu halk olmasa, memleketi ne kadar güzel yönetecekler, diye...
* * *
HADİ diyelim, dere yatağında halkın yaptığı evlere engel olamadın, bunların ruhsatı yok; ruhsatı olanlar da var ya, hem onları imara kim açtı?
Elektriği getiren kim, suyu veren kim, yol yapan kim?
Elektriği getirmeyelim mi, suyu vermeyelim mi, yolu yapmayalım mı?
Evet, sen önce açık açık duyur; burada kaçak bina yaparsanız, karanlıkta kalırsınız, suyun akmaz, yolunuz olmaz!
Bunu söyle ve sözünü tut, bakalım ne olacak?
Elbette kaçak yapılmış, dere yatağına yerleşmiş, bozuk ekonominin sonucu, adam ne pahasına olursa olsun Allah büyük deyip gecekondusunu kuruyor, sen de seyrediyorsun.
Bunun adı da belediyecilik!
* * *
YIKMAK kolay mı?
Elbette zor, lakin sen yapılmasına engel olamadın ki, üstelik suskunluğunla, beceriksizliğinle teşvik ettin,
Hasan Pulur Olaylar ve İnsanlar
Yorum