Yeni öğretim yılının ilk zili dün çaldı. Minik öğrenciler ile pek çok özel lisede öğrenciler ders başı yaptı. Diğer öğrenciler ise bayramdan hemen sonra okullarına, arkadaşlarına ve öğretmenlerine kavuşacak.
Kavuşacak diyoruz, çünkü, öğrenciler uzun yaz tatili nedeniyle gerçekten de okulu, arkadaşlarını ve o zaman zaman çok kızdıkları öğretmenlerini özlediler.
Bunu görmek için yakın çevrenize bakmanız yeter de artar.
Peki okula koşa koşa giden öğrenciler, nasıl oluyor da birkaç ay sonra, bunalım noktasına gelebiliyorlar?
Hiç istisnasız, öğrencilerin tamamına yakını, okulu ve okul ortamını seviyor.
Yine aynı şekilde tamamına yakını, bazı istisnalar dışında arkadaşlarını da seviyor.
Öğretmenler konusunda da değişen bir durum yok. Arada bir kızdıkları olsa da en az anne babaları kadar onları sevenler çok fazla.
Peki o halde, eğitimi sevimsiz hale getiren ne.
Hiç uzağa gitmeye gerek yok.
Sorumlu, sadece ve sadece sistem.
- Bildiklerimizi değil, bilmediklerimizi ölçen,
- Öğrenmeyi değil notu önemseyen,
- Sınavlarla öğrenciyi boğan,
- Sosyal etkinlikleri angarya gören,
- Sporu, sanatı dışlayan
- Hoşgörüyü yok eden
- Soran, sorgulayan deyip öğrenciyi susturan,
- Öğretmeni mutsuz etmek için elinden geleni yapan,
- Veliyi paraya ihtiyaç duydukça hatırlayan
- 50-60 kişilik sınıflarda oturmaya zorlayan,
- Dayağı cennetten çıkma kabul eden
- Ödevleri anne babalara yaptıran,
- Gülmeyi, oynamayı, cevap vermeyi cezalandıran sistem...
Yukarıdaki listeye ekleme yapmaya devam edersem yazının devamına yer kalmayacak. Onun için eklemelere siz devam edin...
Şimdi hiç kimse yukarıdaki maddelere “Amma da abartmışsın” demesin. Gerçekten de bu durumdayız. Hatta eksiği var, fazlası yok.
Güler yüzlü eğitim
İçeriği ne olursa olsun, eğer o eğitimin gerekliliğini ve kişi için önemini, karşı tarafa anlatamazsanız, sonuç almanız mümkün değil.
Bizde öylesine ağır bir müfredat var ki, hangi kademede olursa olsun, öğrenci o dersleri neden aldığını bir türlü anlamıyor. Öğretmenlerin pek çoğu da o dersleri, öğretmesi gerektiği için öğrettiği inancında. Yani ortada öğrenmenin kalıcı olması için gereken atmosfer yok.
Onu bir sağlayabilsek gerisi gelecek. Ama bu dayatmacı eğitim sisteminden öyle bir sonuç beklemek hayalcilik olur.
Günümüzde, en değerli yetenekler, yaratıcılık, girişimcilik ve farklılık. Bu yetenekler doğuştan da gelebilir, sonradan kesmen de olsa kazanılabilir. Bu değişimi ve gelişimi sağlayacak unsurların başında da eğitim geliyor.
Ancak gelin görün ki, dünyanın dört bir yanında çok çok önemli olan bu yetenekler, Türk eğitim sisteminde, bırakın geliştirilmeyi, adeta köreltiliyorlar.
Bu konuda da çevrenizde ufak bir araştırma yapmanız yeterli olacaktır.
Eğitim kademeleri yükseldikçe, yani sınıflar büyüdükçe, konuşkanlık azalıyor. Farklılıklar törpüleniyor. Girişimcilik cezalandırılıyor.
Hiç kimse aksini iddia etmesin. Öğrencilik yıllarınızı göz önüne getirin. Çocuklarınızdaki gelişim sürecini izleyin. Aynı soruyu, aynı projeyi bir ilköğretim öğrencisine verin, bir de üniversite öğrencisine. Daha da önemlisi, herhangi bir konuda bakış açılarını sorun!..
Normalde, daha fazla eğitim alanın daha fazla derinlik getirmesi gerekir. Ama deneyin ve görün.
İşte o zaman Türk eğitim sistemini çok daha yakından tanımış olacaksınız...
Özetin özeti: Yeni öğretim yılı anaokulundan üniversiteye, öğrencilerden öğretmenlere, velilerden bürokratlara herkese hayırlı olsun. Eğitimdeki değişim, umarız sadece bakanla sınırlı kalmaz.
Kavuşacak diyoruz, çünkü, öğrenciler uzun yaz tatili nedeniyle gerçekten de okulu, arkadaşlarını ve o zaman zaman çok kızdıkları öğretmenlerini özlediler.
Bunu görmek için yakın çevrenize bakmanız yeter de artar.
Peki okula koşa koşa giden öğrenciler, nasıl oluyor da birkaç ay sonra, bunalım noktasına gelebiliyorlar?
Hiç istisnasız, öğrencilerin tamamına yakını, okulu ve okul ortamını seviyor.
Yine aynı şekilde tamamına yakını, bazı istisnalar dışında arkadaşlarını da seviyor.
Öğretmenler konusunda da değişen bir durum yok. Arada bir kızdıkları olsa da en az anne babaları kadar onları sevenler çok fazla.
Peki o halde, eğitimi sevimsiz hale getiren ne.
Hiç uzağa gitmeye gerek yok.
Sorumlu, sadece ve sadece sistem.
- Bildiklerimizi değil, bilmediklerimizi ölçen,
- Öğrenmeyi değil notu önemseyen,
- Sınavlarla öğrenciyi boğan,
- Sosyal etkinlikleri angarya gören,
- Sporu, sanatı dışlayan
- Hoşgörüyü yok eden
- Soran, sorgulayan deyip öğrenciyi susturan,
- Öğretmeni mutsuz etmek için elinden geleni yapan,
- Veliyi paraya ihtiyaç duydukça hatırlayan
- 50-60 kişilik sınıflarda oturmaya zorlayan,
- Dayağı cennetten çıkma kabul eden
- Ödevleri anne babalara yaptıran,
- Gülmeyi, oynamayı, cevap vermeyi cezalandıran sistem...
Yukarıdaki listeye ekleme yapmaya devam edersem yazının devamına yer kalmayacak. Onun için eklemelere siz devam edin...
Şimdi hiç kimse yukarıdaki maddelere “Amma da abartmışsın” demesin. Gerçekten de bu durumdayız. Hatta eksiği var, fazlası yok.
Güler yüzlü eğitim
İçeriği ne olursa olsun, eğer o eğitimin gerekliliğini ve kişi için önemini, karşı tarafa anlatamazsanız, sonuç almanız mümkün değil.
Bizde öylesine ağır bir müfredat var ki, hangi kademede olursa olsun, öğrenci o dersleri neden aldığını bir türlü anlamıyor. Öğretmenlerin pek çoğu da o dersleri, öğretmesi gerektiği için öğrettiği inancında. Yani ortada öğrenmenin kalıcı olması için gereken atmosfer yok.
Onu bir sağlayabilsek gerisi gelecek. Ama bu dayatmacı eğitim sisteminden öyle bir sonuç beklemek hayalcilik olur.
Günümüzde, en değerli yetenekler, yaratıcılık, girişimcilik ve farklılık. Bu yetenekler doğuştan da gelebilir, sonradan kesmen de olsa kazanılabilir. Bu değişimi ve gelişimi sağlayacak unsurların başında da eğitim geliyor.
Ancak gelin görün ki, dünyanın dört bir yanında çok çok önemli olan bu yetenekler, Türk eğitim sisteminde, bırakın geliştirilmeyi, adeta köreltiliyorlar.
Bu konuda da çevrenizde ufak bir araştırma yapmanız yeterli olacaktır.
Eğitim kademeleri yükseldikçe, yani sınıflar büyüdükçe, konuşkanlık azalıyor. Farklılıklar törpüleniyor. Girişimcilik cezalandırılıyor.
Hiç kimse aksini iddia etmesin. Öğrencilik yıllarınızı göz önüne getirin. Çocuklarınızdaki gelişim sürecini izleyin. Aynı soruyu, aynı projeyi bir ilköğretim öğrencisine verin, bir de üniversite öğrencisine. Daha da önemlisi, herhangi bir konuda bakış açılarını sorun!..
Normalde, daha fazla eğitim alanın daha fazla derinlik getirmesi gerekir. Ama deneyin ve görün.
İşte o zaman Türk eğitim sistemini çok daha yakından tanımış olacaksınız...
Özetin özeti: Yeni öğretim yılı anaokulundan üniversiteye, öğrencilerden öğretmenlere, velilerden bürokratlara herkese hayırlı olsun. Eğitimdeki değişim, umarız sadece bakanla sınırlı kalmaz.