Yeni öğretim yılı bugün başlıyor. Öğretmeninden öğrencisine, velisinden bürokratına tüm eğitim camiasına başarılar diliyoruz.
Bu yılın öncekilerden en önemli farkı, yeni öğretim yılına, yeni bir bakanla giriyor olmamız.
Bakan Nimet Çubukçu, hukukçu kimliğiyle eğitim konularının çok uzağında, müsteşarı da merkez valisi. Onun da eğitim sorunlarına vakıf olduğunu düşünmek yanıltıcı olur. Müsteşar yardımcıları ve daha alt kadrolar ise Çelik’e yakın oldukları için o kadrolarda bulunuyor.
Peki Bakan Çubukçu kendi kadrosunu neden kurmadı, daha doğrusu, kuramadı? Yeni öğretim yılına, en azından yakın kadrosunu değiştirerek neden giremedi?
Hüseyin Çelik, Başbakan Başdanışmanı sıfatıyla, eğitimin üzerindeki etkisini hâlâ hissettirmeye çalışıyor. Şimdilik, etkili de. Ama nereye kadar devam edecek? İşte o belli değil.
Bakan Çubukçu, milli eğitimde başarılı olmak istiyor. Dersini çok iyi çalışıyor. İlk beş aylık performansı da memnuniyet verici. Ama bu kadroyla eğitimin temel sorunlarına çare üretmesi ve eğitime yeni bir vizyon kazandırması çok zor.
Eminim ki kendisi de bunun fazlasıyla farkında. Kıvranması da zaten bu yüzden.
Her ne kadar bir önceki bakan, “Eğitimin tüm sorunları çözüldü, yol haritası da belli, otomatik pilota bağlandı, gelen bakan çok rahat edecek” dese de, madalyonun arka yüzü hiç de öyle değil.
Öğretmenlik sistemi hiç bu kadar dejenere olmamıştı. ÖSS, SBS, KPSS gibi sınavlar ve onların ürünü olan dershaneler, eğitimin ve okulun önüne geçti. Eğitimin kalitesi dibe vurdu. Yabancı dille eğitim yok olma noktasına geldi. Mesleki eğitim çöktü.
Öğrenciler sürekli değişen sistemler nedeniyle kobay haline döndü. Verilen burslar yol parasına yetmedi. Öğrencilerin yarısı yurt olmadığı için ortada kaldı. Neredeyse her köşe başında sıfır altyapıyla üniversiteler açıldı. Ve hâlâ milyonlarca okuma yazma bilmeyenimiz var. En acısı da, eğitim, farklılık yaratma özelliğini kaybetti. Diplomalı işsizlerin sayısı yüz binlere ulaştı.
Peki 7 yıl boyunca hiç mi iyi şeyler yapılmadı? Elbette yapıldı. Ama yetmedi. Her eve üç çocuk ve 100 milyonluk Türkiye hayali kuran bir iktidar, kendi çocukları için sağladığı eğitim ve hayat standardının onda birini de olsa, diğer çocuklara da sağlayabilmeliydi...
Her şeye rağmen yeni öğretim yılına umutla girmek istiyoruz...
Milliyet - Eğitimde gelen gideni aratacak mı? / Türkiye / Abbas Güçlü / Diyalog
Bu yılın öncekilerden en önemli farkı, yeni öğretim yılına, yeni bir bakanla giriyor olmamız.
Bakan Nimet Çubukçu, hukukçu kimliğiyle eğitim konularının çok uzağında, müsteşarı da merkez valisi. Onun da eğitim sorunlarına vakıf olduğunu düşünmek yanıltıcı olur. Müsteşar yardımcıları ve daha alt kadrolar ise Çelik’e yakın oldukları için o kadrolarda bulunuyor.
Peki Bakan Çubukçu kendi kadrosunu neden kurmadı, daha doğrusu, kuramadı? Yeni öğretim yılına, en azından yakın kadrosunu değiştirerek neden giremedi?
Hüseyin Çelik, Başbakan Başdanışmanı sıfatıyla, eğitimin üzerindeki etkisini hâlâ hissettirmeye çalışıyor. Şimdilik, etkili de. Ama nereye kadar devam edecek? İşte o belli değil.
Bakan Çubukçu, milli eğitimde başarılı olmak istiyor. Dersini çok iyi çalışıyor. İlk beş aylık performansı da memnuniyet verici. Ama bu kadroyla eğitimin temel sorunlarına çare üretmesi ve eğitime yeni bir vizyon kazandırması çok zor.
Eminim ki kendisi de bunun fazlasıyla farkında. Kıvranması da zaten bu yüzden.
Her ne kadar bir önceki bakan, “Eğitimin tüm sorunları çözüldü, yol haritası da belli, otomatik pilota bağlandı, gelen bakan çok rahat edecek” dese de, madalyonun arka yüzü hiç de öyle değil.
Öğretmenlik sistemi hiç bu kadar dejenere olmamıştı. ÖSS, SBS, KPSS gibi sınavlar ve onların ürünü olan dershaneler, eğitimin ve okulun önüne geçti. Eğitimin kalitesi dibe vurdu. Yabancı dille eğitim yok olma noktasına geldi. Mesleki eğitim çöktü.
Öğrenciler sürekli değişen sistemler nedeniyle kobay haline döndü. Verilen burslar yol parasına yetmedi. Öğrencilerin yarısı yurt olmadığı için ortada kaldı. Neredeyse her köşe başında sıfır altyapıyla üniversiteler açıldı. Ve hâlâ milyonlarca okuma yazma bilmeyenimiz var. En acısı da, eğitim, farklılık yaratma özelliğini kaybetti. Diplomalı işsizlerin sayısı yüz binlere ulaştı.
Peki 7 yıl boyunca hiç mi iyi şeyler yapılmadı? Elbette yapıldı. Ama yetmedi. Her eve üç çocuk ve 100 milyonluk Türkiye hayali kuran bir iktidar, kendi çocukları için sağladığı eğitim ve hayat standardının onda birini de olsa, diğer çocuklara da sağlayabilmeliydi...
Her şeye rağmen yeni öğretim yılına umutla girmek istiyoruz...
Milliyet - Eğitimde gelen gideni aratacak mı? / Türkiye / Abbas Güçlü / Diyalog
Yorum