Bu hafta itibarıyla Türkiye’de öğretim başlıyor. Eğitim Türkiye’nin en önemli sorunu ve kalkınmasının yegâne aracı. Türkiye’de örgün eğitim kurumlarında 14.2 milyon öğrenci öğrenim görüyor. Bu, toplam nüfusun yüzde 20’si ediyor. Üstelik buna bir de 2.3 milyon üniversite öğrencisini eklemek gerekiyor. Kısacası, ülkede her 4 kişiden biri ya öğrenci ya da öğrenci olması gereken genç.
Önce şu bilgiyi verelim: Milli gelir içinde eğitime giden harcama yüzde 2.9. Bu elbette çok düşük. Bu denli yüksek bir öğrenci nüfusa bu harcama elbette az. 2008 bütçesi milli gelirin yüzde 23’üydü. Bütçe içinde eğitimin payı ise yüzde 10 kadardı. Yani bütçeden yapılan eğitim harcamaları milli gelirin yüzde 2.3’ü kadar ediyor. Özel kesim de milli gelirin yüzde 0.6’sı kadar bir harcama yapıyor.
Sabancı Üniversitesi bünyesinde İstanbul Politikaları Merkezinde Eğitim Reformu Girişimi yıllardır Prof. Üstün Ergüder ve Prof. Tosun Terzioğlu eşgüdümünde raporlar yayımlıyor, toplantılar düzenliyor. Bunların birkaç tanesine ben de katıldım. Özellikle yükseköğrenimde özel kesim payının daha düzenli biçimde artırılması anlamında benzer fikirlere sahibiz. Ama temel eğitimde kamunun daha fazla kaynak ayırması gerektiği de ortada.
Yukarıdaki tabloyu birkaç ay önce yayımlanan “Eğitimde Eşitlik: Politika analizi ve öneriler” başlıklı yayınlarından aldım. Kuşkusuz gelir düzeyi arttıkça aileler de bütçelerinden çocuklarının eğitimi için daha fazla pay ayırıyor. Öylesine ki, en üst gelir grubunun eğitime harcadığı para en alt gelir grubunun tam 21 mislinden fazla oluyor. Demek ki, ülkemizde olağanüstü bir fırsat eşitsizliği yahut adaletsizlik sürüyor.
Öteden beri belirtirim; insanın en değerli varlığı bilgidir. (Sevgi de insana özgü değildir, çünkü hayvanlar da sever.) Bilgiyi de eğitimle alacağımıza göre ve bilgi erişimde adaletsizlik varsa toplumda temel adaletsizlik sürüyor demektir. Bilgi olmadan da kalkınan ülke ya da refahı artan toplum yoktur. Ancak Türkiye eğitim politikalarında şimdiye dek çok az reform yapabildi. Aydınlarımız boş tartışmalarla zaman öldürmeyi daha çok sevdiler.
Örneğin, 15-19 yaş arası gençlerin yüzde 15’i ilkokul diploması sahibi değil. Bunların da yüzde 70’i kız.
7-17 yaş arası eğitimde olmayan oran Marmara’da yüzde 8, ama Güneydoğu’da yüzde 21. Alın size terörün nedenlerinden birini.
Sadece eşitliğin adil olmadığını, fırsat eşitliğinin adil olduğunu hatırlatalım. Fırsat eşitliği çalışanla çalışmayanı da ayırır.
Biz yükseköğrenimin paralı ancak burslu olmasını yeğliyoruz. Hatta bu burslar da kimi branşlarda krediye dönüşse daha iyi olur. Özellikle mezun olduğunda çok para kazanacak meslekte olanlar iş bulunca bu paraları gelir ödemelidir. O parayla bir başkası burs alabilir. Bununla beraber istisnasız olarak devlet temel eğitimi ücretsiz ve son derece nitelikli olarak sağlamalı. Türkiye’nin kalkınmasının genç nüfusta değil, eğitimli ve nitelikli nüfusta olduğunu unutmayalım.
Önce şu bilgiyi verelim: Milli gelir içinde eğitime giden harcama yüzde 2.9. Bu elbette çok düşük. Bu denli yüksek bir öğrenci nüfusa bu harcama elbette az. 2008 bütçesi milli gelirin yüzde 23’üydü. Bütçe içinde eğitimin payı ise yüzde 10 kadardı. Yani bütçeden yapılan eğitim harcamaları milli gelirin yüzde 2.3’ü kadar ediyor. Özel kesim de milli gelirin yüzde 0.6’sı kadar bir harcama yapıyor.
Sabancı Üniversitesi bünyesinde İstanbul Politikaları Merkezinde Eğitim Reformu Girişimi yıllardır Prof. Üstün Ergüder ve Prof. Tosun Terzioğlu eşgüdümünde raporlar yayımlıyor, toplantılar düzenliyor. Bunların birkaç tanesine ben de katıldım. Özellikle yükseköğrenimde özel kesim payının daha düzenli biçimde artırılması anlamında benzer fikirlere sahibiz. Ama temel eğitimde kamunun daha fazla kaynak ayırması gerektiği de ortada.
Yukarıdaki tabloyu birkaç ay önce yayımlanan “Eğitimde Eşitlik: Politika analizi ve öneriler” başlıklı yayınlarından aldım. Kuşkusuz gelir düzeyi arttıkça aileler de bütçelerinden çocuklarının eğitimi için daha fazla pay ayırıyor. Öylesine ki, en üst gelir grubunun eğitime harcadığı para en alt gelir grubunun tam 21 mislinden fazla oluyor. Demek ki, ülkemizde olağanüstü bir fırsat eşitsizliği yahut adaletsizlik sürüyor.
Öteden beri belirtirim; insanın en değerli varlığı bilgidir. (Sevgi de insana özgü değildir, çünkü hayvanlar da sever.) Bilgiyi de eğitimle alacağımıza göre ve bilgi erişimde adaletsizlik varsa toplumda temel adaletsizlik sürüyor demektir. Bilgi olmadan da kalkınan ülke ya da refahı artan toplum yoktur. Ancak Türkiye eğitim politikalarında şimdiye dek çok az reform yapabildi. Aydınlarımız boş tartışmalarla zaman öldürmeyi daha çok sevdiler.
Örneğin, 15-19 yaş arası gençlerin yüzde 15’i ilkokul diploması sahibi değil. Bunların da yüzde 70’i kız.
7-17 yaş arası eğitimde olmayan oran Marmara’da yüzde 8, ama Güneydoğu’da yüzde 21. Alın size terörün nedenlerinden birini.
Sadece eşitliğin adil olmadığını, fırsat eşitliğinin adil olduğunu hatırlatalım. Fırsat eşitliği çalışanla çalışmayanı da ayırır.
Biz yükseköğrenimin paralı ancak burslu olmasını yeğliyoruz. Hatta bu burslar da kimi branşlarda krediye dönüşse daha iyi olur. Özellikle mezun olduğunda çok para kazanacak meslekte olanlar iş bulunca bu paraları gelir ödemelidir. O parayla bir başkası burs alabilir. Bununla beraber istisnasız olarak devlet temel eğitimi ücretsiz ve son derece nitelikli olarak sağlamalı. Türkiye’nin kalkınmasının genç nüfusta değil, eğitimli ve nitelikli nüfusta olduğunu unutmayalım.