Mehmet Altan
mehmetaltan@stargazete.com
Yazının kaynağına gitmek için tıklayınız...
Tuzla’Da Ölen İşçinin Pabucu
Dün, saatler öğleyi bulmadan haber zehirlenmesine uğradım. Başlangıçta kanallar arasında sakin sularda dolaşır gibi dolaşırken... Birden hayat hızlandı. Ardı ardına ekrana yeni haberler düştü.
Dominique Strauss-Kahn’a fırlatılan pabuç ise tavan yaptı.
TÜSİAD toplantısı...
Diyarbakır’daki mahkemenin Jandarma Genel Komutanlığı’na JİTEM sorusu...
Genelkurmay Başkanı için yapılan suç duyurusuna gelen ölüm tehdidi...
Tarım Bakanı Mehdi Eker dışında hiç kimsenin ne yazılı ne de görsel medyada tek kelimeyle söz etmediği Ceylan’ın havan topuyla parçalanması...
İhracat rakamları...
Dermanım kalmadı.
Ve...
“Pabuç Vakası” ertesinde...
Meclis’in açılışı...
Abdullah Gül’ün yapacağı konuşmayı beklemeden yazıya oturdum.
***
Birkaç zamandır IMF ve Dünya Bankası üzerine çalışma yaptığım için...
Bu kurumlarla ilgili yerleşik algılama biçimi ve alerji ile bu kurumların kimsenin ilgilenmediği son stratejileri arasındaki farkı tespite çalışıyorum.
İlginç şeyler çıkıyor.
Örneğin, gelin şu maddeyi beraberce okuyalım:
“Şu anda bir milyardan fazla insan günlük 1 doların altında bir yaşam sürüyor ve bu bir milyarın dörtte üçünden fazlası kötü besleniyor.
IMF’nin gelir düzeyi düşük olan ülkelerde rolü, bu ülkeler büyüdükçe ve olgunlaştıkça değişmektedir.
Ancak temel hedef aynıdır; yoksulluğun derinlemesine ve kalıcı olarak azaltılması için zemin oluşturarak, ekonomik istikrarın ve büyümenin gelişmesine yardımcı olmak.”
Bunlar nerede yazıyor:
“http://www.IMF.org/external/np/exr/a...tur.htm” adresindeki IMF’nin resmi Türkçe sitesinde.
Düne kadar “ülke yönetimlerinin” batırdığı ülkeleri, dış dünyanın borçlarını tahsil edecek hedefi de içeren reçetelerle tedaviye giden IMF, şimdi neden yoksulluğu hedef alıyor?
Çünkü nanoteknolojinin hâkimiyetine girmeye başlayan sanayi sonrası üretim biçimiyle yoksulluk bir arada bulunamayacağı için.
Çok nitelikli mal üreten bir sistemin gelişmiş bir alım gücüne ihtiyacı var.
O nedenle IMF ve Dünya Bankası on yıldır derin bir strateji değişikliği içinde.
***
Ama uluslararası tahlillere filan girmek uzun iş...
Hele ucuz hamasetin en salçalı yemeği olan “siyasal milliyetçilik” şamatası gibi bir toplumsal silah varken...
Bizim gibi ülkelerde “faili” dışarıda aramak esastır.
Beşinci kol, emperyalizm...
Dış düşmanlar, satılık hainler v.s...
Bütün bu söylem sonunda aynı adrese çıkar ve “içerdeki sistemin ve yönetimin niteliğini” gözlerden saklar.
“Mevcut sistemin rezaletini” ve “ulusal yönetimin beceriksizliğini” pas geçerek, “dış ve iç düşmanlarla” durumu saklarsınız.
***
Sabahın köründe başladığım haber maratonunda, benim bütün pabuçlarımı fırlatarak protesto etmek istediğim hazin habere çok erken saatlerde rastladım.
“Haber zehirlenmesine” uğramış gibi hissetmemin bir nedeni de, aynı Bingöl’de minik bedeni paramparça olan Ceylan olayında olduğu gibi bunun da pek kimsenin ilgilenmeyeceği bir haber olmasıydı:
Tuzla tersanesinde “iş kazası” nedeniyle 128’inci işçi de ölmüştü.
26 yaşında raf ve boya işleri yapan Halil Daş, 22 Eylül günü Desan Tersanesi’nde boyadığı geminin güvertesinden ambara düşmüştü.
Hayat savaşını daha öncelerden kaybetmişti, yaşama savaşını da dün kaybetti.
Evli ve iki çocuk babasıydı.
Cenazesinin, Adli Tıp Kurumu’nda yapılan otopsinin ardından yakınları tarafından alınarak toprağa verilmek üzere memleketi Şanlıurfa’ya götürüldüğünü öğrendim.
Denizi olmayan Şanlıurfa’dan, tersanelerde iki kuruş para kazabilmek için İstanbullara gelen bir hayat daha söndü.
***
Biliyorum, tüm gazeteler, IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn’a fırlatılan pabuçla dolu, hem de çok dolu bir biçimde çıkacak.
Tuzla’da ölen 26 yaşındaki Şanlıurfalı Halil Daş’la da kimse ilgilenmeyecek.
Pabuçları asıl nereye fırlatmak lazım sizce?
mehmetaltan@stargazete.com
Yazının kaynağına gitmek için tıklayınız...
Tuzla’Da Ölen İşçinin Pabucu
Dün, saatler öğleyi bulmadan haber zehirlenmesine uğradım. Başlangıçta kanallar arasında sakin sularda dolaşır gibi dolaşırken... Birden hayat hızlandı. Ardı ardına ekrana yeni haberler düştü.
Dominique Strauss-Kahn’a fırlatılan pabuç ise tavan yaptı.
TÜSİAD toplantısı...
Diyarbakır’daki mahkemenin Jandarma Genel Komutanlığı’na JİTEM sorusu...
Genelkurmay Başkanı için yapılan suç duyurusuna gelen ölüm tehdidi...
Tarım Bakanı Mehdi Eker dışında hiç kimsenin ne yazılı ne de görsel medyada tek kelimeyle söz etmediği Ceylan’ın havan topuyla parçalanması...
İhracat rakamları...
Dermanım kalmadı.
Ve...
“Pabuç Vakası” ertesinde...
Meclis’in açılışı...
Abdullah Gül’ün yapacağı konuşmayı beklemeden yazıya oturdum.
***
Birkaç zamandır IMF ve Dünya Bankası üzerine çalışma yaptığım için...
Bu kurumlarla ilgili yerleşik algılama biçimi ve alerji ile bu kurumların kimsenin ilgilenmediği son stratejileri arasındaki farkı tespite çalışıyorum.
İlginç şeyler çıkıyor.
Örneğin, gelin şu maddeyi beraberce okuyalım:
“Şu anda bir milyardan fazla insan günlük 1 doların altında bir yaşam sürüyor ve bu bir milyarın dörtte üçünden fazlası kötü besleniyor.
IMF’nin gelir düzeyi düşük olan ülkelerde rolü, bu ülkeler büyüdükçe ve olgunlaştıkça değişmektedir.
Ancak temel hedef aynıdır; yoksulluğun derinlemesine ve kalıcı olarak azaltılması için zemin oluşturarak, ekonomik istikrarın ve büyümenin gelişmesine yardımcı olmak.”
Bunlar nerede yazıyor:
“http://www.IMF.org/external/np/exr/a...tur.htm” adresindeki IMF’nin resmi Türkçe sitesinde.
Düne kadar “ülke yönetimlerinin” batırdığı ülkeleri, dış dünyanın borçlarını tahsil edecek hedefi de içeren reçetelerle tedaviye giden IMF, şimdi neden yoksulluğu hedef alıyor?
Çünkü nanoteknolojinin hâkimiyetine girmeye başlayan sanayi sonrası üretim biçimiyle yoksulluk bir arada bulunamayacağı için.
Çok nitelikli mal üreten bir sistemin gelişmiş bir alım gücüne ihtiyacı var.
O nedenle IMF ve Dünya Bankası on yıldır derin bir strateji değişikliği içinde.
***
Ama uluslararası tahlillere filan girmek uzun iş...
Hele ucuz hamasetin en salçalı yemeği olan “siyasal milliyetçilik” şamatası gibi bir toplumsal silah varken...
Bizim gibi ülkelerde “faili” dışarıda aramak esastır.
Beşinci kol, emperyalizm...
Dış düşmanlar, satılık hainler v.s...
Bütün bu söylem sonunda aynı adrese çıkar ve “içerdeki sistemin ve yönetimin niteliğini” gözlerden saklar.
“Mevcut sistemin rezaletini” ve “ulusal yönetimin beceriksizliğini” pas geçerek, “dış ve iç düşmanlarla” durumu saklarsınız.
***
Sabahın köründe başladığım haber maratonunda, benim bütün pabuçlarımı fırlatarak protesto etmek istediğim hazin habere çok erken saatlerde rastladım.
“Haber zehirlenmesine” uğramış gibi hissetmemin bir nedeni de, aynı Bingöl’de minik bedeni paramparça olan Ceylan olayında olduğu gibi bunun da pek kimsenin ilgilenmeyeceği bir haber olmasıydı:
Tuzla tersanesinde “iş kazası” nedeniyle 128’inci işçi de ölmüştü.
26 yaşında raf ve boya işleri yapan Halil Daş, 22 Eylül günü Desan Tersanesi’nde boyadığı geminin güvertesinden ambara düşmüştü.
Hayat savaşını daha öncelerden kaybetmişti, yaşama savaşını da dün kaybetti.
Evli ve iki çocuk babasıydı.
Cenazesinin, Adli Tıp Kurumu’nda yapılan otopsinin ardından yakınları tarafından alınarak toprağa verilmek üzere memleketi Şanlıurfa’ya götürüldüğünü öğrendim.
Denizi olmayan Şanlıurfa’dan, tersanelerde iki kuruş para kazabilmek için İstanbullara gelen bir hayat daha söndü.
***
Biliyorum, tüm gazeteler, IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn’a fırlatılan pabuçla dolu, hem de çok dolu bir biçimde çıkacak.
Tuzla’da ölen 26 yaşındaki Şanlıurfalı Halil Daş’la da kimse ilgilenmeyecek.
Pabuçları asıl nereye fırlatmak lazım sizce?