Yiğit Bulut
Polis daha sert olmalıydı!
08.10.2009 07:07:22
HABERTÜRK ekranlarında Taksim'de yaşananları birçok noktadan sizlere aktardık. Bu görüntüler içinde en çok dikkat çekeni, "İstiklal Caddesi'nde camları kıran" göstericiler ve onlara müdahale eden vatandaşlardı. Camları kırdılar, vitrinleri parçaladılar, IMF protestosu görüntüsü altında IMF'nin en çok belini büktüğü vatandaşlara zarar verdiler. Amaç, Türkiye'nin "kanını emen" IMF politikalarına tepki göstermekti, olaylar IMF'nin yapamadığı "tahribata" döndü!
Bu noktada başlığa dönmek ve ilk okuduğunuzda aklınızda kalan "Neden daha sert, zaten çok sert" sorusuna değinmek istiyorum.
Sevgili dostlar, her Türk vatandaşının IMF'yi, belini büken yerel ve küresel ekonomi politikalarını, protesto etmeye, karşı koymaya, eylem yapmaya hakkı vardır. Bunu yapması da gerekir. Örgütlenmiş toplum kavramının da, demokrasi anlayışımızın da gelişmesi buna bağlıdır. Ancak bunu yapanların "diğerlerine" zarar vermeye, özellikle zar zor kazandıklarını yok etmeye asla hakkı olamaz.
Bu gerçekten yola çıkınca sonuç net: IMF'yi protesto etmeyi, Taksim'deki dükkânın sahibini de "kapitalist" olarak görüp, ona düşman olmakla özdeşleştirenler "gerçek bir sistem sorgulayıcısı, eylemci" olamazlar. Kendisi gibi "sistemin mağduru" olanları "geçici düşmanlar olarak" algılayıp saldıranlar, olsa olsa "terörist" olabilirler. Amaç veya yola çıkma motifi farklı olmasına rağmen sonuç terörle biterse, bunlara karşı yapılacak her türlü "fiziki müdahale" haklı ve zorunlu hale gelir.
Sevgili dostlar, sistemi eleştirmeyi, daha iyiye çekmek adına sorgulamayı, eylem yapmayı, diğerlerini uyandırmayı denemeyi sonuna kadar anlar ve desteklerim. Asla anlayamayacağım; bunları yaparken "ana yapıya yönelmesi gereken fikir ve eylemlerin" terör haline dönüşmesi ve sistemin mağdurlarını vurmasıdır. Dinamik teröre dönünce asla "hoş görülemez" ve aynı sertlikle cevap bulması gerekir. İşte bu yüzden dün İstiklal'de polis daha sert olmalı ve olayları olmadan durdurabilmeliydi.
Karta ca yıkılmalı!
TÜRKİYE'de "Kartaca yıkılmalı" takıntısı olanlar var.
Neden bu örneği verdim?
Hemen arz edeyim... Bazen öyle ilginç mesajlar geliyor ki; cevap yazıp tepki vermek bile anlamsız geliyor. Takıntı hep aynı: "AK Parti'yi savundunuz mu? Neden AKP demediniz?" Alın istediğiniz kadar AKP yazıyorum! Ne oldu? Ana sorunlar çözüldü mü?
Sevgili dostlar, gelin Roma-Kartaca dönemine ve o dönemin "takıntılarının" neler olduğuna bir bakalım. Roma, "elitlerin" etkisinde kalıp Kartaca'yı unutmaya başlıyor. Aslında "unutmuyor"; özleri aynı, kurucuları, sahipleri aynı "kökten" ama "elit rüzgârlar" kendi çıkarları için "Sezar'ı taşın üstüne cansız yığdıktan sonra" basıyorlar ayrımın "gazına"! Ayrışıyorlar da ayrışıyorlar.
Bir gün geliyor, Roma halkı, Kartacalılarla kardeş olduğunu anlamaya başlıyor. Ezilenler "birleşip" yeni bir Sezar çıkarıyorlar. Çıkarıyorlar ama "özün birliğinden rahatsız olan sınıf atlamışlar" asla rahat durmuyorlar. Saldırıyorlar Sezar'a! Kendi amaçlarına "halkın olan" kurumları da alet ediyorlar! Eleştiriye asla tahammül edemiyorlar, alıyorlar "kendilerine dil uzatan her kelleyi". Bulutları bile oynatmayı deniyorlar yerinden! Ve işin en ilginç tarafı, her yaptıklarını "bir Sezar" adına yaptıklarını iddia ediyorlar! Hep bir "Sezar" yaratıyorlar kendilerine. Her zaman "sahnede" kalıyorlar ama üstünde "oynadıkları" sahneleri yani halkın "zeminlerini"
yıpratıyorlar. Romalılar ile Kartacalıları sürekli "bölüyorlar". Bölüyorlar, daha küçük bölüyorlar... Varlıklarını "bölünmeye" borçlu olduklarını asla unutmuyorlar. Roma ve Kartaca halkları aslında "bir"! Aralarında sadece bir "su" var. Su hayat verir. Sonunda ne oluyor? Roma da, Kartaca da yıkılıp gidiyor.
Türkiye'ye sadece AKP takıntısı ile bakıp, hayatı sadece "AK Parti" gitmelidir noktasından görenler veya kendilerini AK Parti ile "özdeşleştirip" kral olarak algılayanlar, şunu asla unutmasınlar: Kartaca yıkılmalıdır takıntısı, Roma'yı perişan etti!
Polis daha sert olmalıydı!
08.10.2009 07:07:22
HABERTÜRK ekranlarında Taksim'de yaşananları birçok noktadan sizlere aktardık. Bu görüntüler içinde en çok dikkat çekeni, "İstiklal Caddesi'nde camları kıran" göstericiler ve onlara müdahale eden vatandaşlardı. Camları kırdılar, vitrinleri parçaladılar, IMF protestosu görüntüsü altında IMF'nin en çok belini büktüğü vatandaşlara zarar verdiler. Amaç, Türkiye'nin "kanını emen" IMF politikalarına tepki göstermekti, olaylar IMF'nin yapamadığı "tahribata" döndü!
Bu noktada başlığa dönmek ve ilk okuduğunuzda aklınızda kalan "Neden daha sert, zaten çok sert" sorusuna değinmek istiyorum.
Sevgili dostlar, her Türk vatandaşının IMF'yi, belini büken yerel ve küresel ekonomi politikalarını, protesto etmeye, karşı koymaya, eylem yapmaya hakkı vardır. Bunu yapması da gerekir. Örgütlenmiş toplum kavramının da, demokrasi anlayışımızın da gelişmesi buna bağlıdır. Ancak bunu yapanların "diğerlerine" zarar vermeye, özellikle zar zor kazandıklarını yok etmeye asla hakkı olamaz.
Bu gerçekten yola çıkınca sonuç net: IMF'yi protesto etmeyi, Taksim'deki dükkânın sahibini de "kapitalist" olarak görüp, ona düşman olmakla özdeşleştirenler "gerçek bir sistem sorgulayıcısı, eylemci" olamazlar. Kendisi gibi "sistemin mağduru" olanları "geçici düşmanlar olarak" algılayıp saldıranlar, olsa olsa "terörist" olabilirler. Amaç veya yola çıkma motifi farklı olmasına rağmen sonuç terörle biterse, bunlara karşı yapılacak her türlü "fiziki müdahale" haklı ve zorunlu hale gelir.
Sevgili dostlar, sistemi eleştirmeyi, daha iyiye çekmek adına sorgulamayı, eylem yapmayı, diğerlerini uyandırmayı denemeyi sonuna kadar anlar ve desteklerim. Asla anlayamayacağım; bunları yaparken "ana yapıya yönelmesi gereken fikir ve eylemlerin" terör haline dönüşmesi ve sistemin mağdurlarını vurmasıdır. Dinamik teröre dönünce asla "hoş görülemez" ve aynı sertlikle cevap bulması gerekir. İşte bu yüzden dün İstiklal'de polis daha sert olmalı ve olayları olmadan durdurabilmeliydi.
Karta ca yıkılmalı!
TÜRKİYE'de "Kartaca yıkılmalı" takıntısı olanlar var.
Neden bu örneği verdim?
Hemen arz edeyim... Bazen öyle ilginç mesajlar geliyor ki; cevap yazıp tepki vermek bile anlamsız geliyor. Takıntı hep aynı: "AK Parti'yi savundunuz mu? Neden AKP demediniz?" Alın istediğiniz kadar AKP yazıyorum! Ne oldu? Ana sorunlar çözüldü mü?
Sevgili dostlar, gelin Roma-Kartaca dönemine ve o dönemin "takıntılarının" neler olduğuna bir bakalım. Roma, "elitlerin" etkisinde kalıp Kartaca'yı unutmaya başlıyor. Aslında "unutmuyor"; özleri aynı, kurucuları, sahipleri aynı "kökten" ama "elit rüzgârlar" kendi çıkarları için "Sezar'ı taşın üstüne cansız yığdıktan sonra" basıyorlar ayrımın "gazına"! Ayrışıyorlar da ayrışıyorlar.
Bir gün geliyor, Roma halkı, Kartacalılarla kardeş olduğunu anlamaya başlıyor. Ezilenler "birleşip" yeni bir Sezar çıkarıyorlar. Çıkarıyorlar ama "özün birliğinden rahatsız olan sınıf atlamışlar" asla rahat durmuyorlar. Saldırıyorlar Sezar'a! Kendi amaçlarına "halkın olan" kurumları da alet ediyorlar! Eleştiriye asla tahammül edemiyorlar, alıyorlar "kendilerine dil uzatan her kelleyi". Bulutları bile oynatmayı deniyorlar yerinden! Ve işin en ilginç tarafı, her yaptıklarını "bir Sezar" adına yaptıklarını iddia ediyorlar! Hep bir "Sezar" yaratıyorlar kendilerine. Her zaman "sahnede" kalıyorlar ama üstünde "oynadıkları" sahneleri yani halkın "zeminlerini"
yıpratıyorlar. Romalılar ile Kartacalıları sürekli "bölüyorlar". Bölüyorlar, daha küçük bölüyorlar... Varlıklarını "bölünmeye" borçlu olduklarını asla unutmuyorlar. Roma ve Kartaca halkları aslında "bir"! Aralarında sadece bir "su" var. Su hayat verir. Sonunda ne oluyor? Roma da, Kartaca da yıkılıp gidiyor.
Türkiye'ye sadece AKP takıntısı ile bakıp, hayatı sadece "AK Parti" gitmelidir noktasından görenler veya kendilerini AK Parti ile "özdeşleştirip" kral olarak algılayanlar, şunu asla unutmasınlar: Kartaca yıkılmalıdır takıntısı, Roma'yı perişan etti!
Yorum