Bundan önceki yazımın başlığı "Bir One Minute daha gerekiyor" şeklindeydi. Türkiye'nin İsrail'i; Anadolu Kartalı tatbikatından dışlanmasıyla başlayan, "aklını başına al" uyarılarıyla devam eden, "içerideki etkili çevreleri" seferber etme ve Türkiye'ye karşı şantajlara kadar varan, son olarak TRT'de yayınlanan "Ayrılık" isimli dizi ve "nota" ile izlediğimiz gerilimin, olayların ötesindeki boyutlarını irdeledik, iki ülkenin birbirinden uzaklaşmasının seyrini ortaya koyduk. Bu okuma doğruydu. Gelişmeler bunu doğruluyor. Olağan dışı bir gelişme olmazsa böyle de devam edecek.
"Türkiye kendi çıkarlarına zarar veriyor"muş! Yoğun olarak on beş yıldır Türkiye'nin çıkarlarını kendileri belirlediği için, alışılmadık bir durumla karşı karşıyalar ve bunu hazmetmeleri oldukça zor oluyor. Nerede o Çevik Bir'li günler! Nere o darbe tehditleri? Nerede o sivil asker ayırımı ile baskı altına almalar? Nerede o ABD ile, Ermeni teziyle korkutmalar? Nerede o "Türkiye'yi şeriattan kurtarma" kampanyaları? Bu ül***i yıllardır kendi çıkarları için seferber edenlerin bugünleri kabullenmeleri çok zor olacak. Suriye'yi yeniden düşman ilan etmezse, Irak'ı düşman ilan etmezse, İran tehdidini onlar gibi kabul etmezse, yakın çevrenle arana duvarlar örüp kendini İsrail'e dostluğa hapsetmezse Türkiye çok tehlikeli bir yola girmiş demektir! Bunu söylemeye çalışıyorlar!
"Atatürk mezarında ters dönmüş", İsrailli turist gelmezmiş ve her zamanki en büyük yaptırım; "Hepiniz anti-semitist oldunuz!" Bırakın eleştirmeyi, İsrail'in istekleri doğrultusunda hareket etmezseniz anti-semitizm suçlamasından kurtulma şansınız zaten yok!
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun dediği gibi; geçtiğimiz yıl bu dönemde Türkiye, İsrail'le Suriye'yi barıştırmaya çalışıyordu. Bu barış çabasına verilen yanıt Gazze katliamı oldu! Bir gün barış adına söz veren bir devlet, sabah katliama başladı! Bunu eleştirdiğinizde ise "şer ekseni"n girmiş oldunuz! Şu suçlamaya bakar mısınız? Türkiye şer eksenine yaklaşıyormuş! O zaman çok yakında İsrail, Türkiye'yi düşman kategorisine alacak demektir!
Gazze'de katliam olduğunu biz mi söylüyoruz. Daha dün Birleşmiş Milletler Goldstone Raporu'nu kabul etti. İsrail'i savaş suçu işlemekle suçlayan bir rapor bu ve çıkmaması için akla hayale gelmeyecek yöntemlere başvuruldu. Katliamı sadece "Ayrılık" dizisi mi söylüyor! Hangi film, hangi dizi o vahşeti yansıtabilir! Hangi belgesel Cenin'deki o katliamı yansıtabilir? Hangi metin, Filistinli liderlere yönelik o vahşi suikastler zincirini yeterince anlatabilir?
Mesele tatbikattın çıkarma değil. Mesele "Ayrılık" dizisi de değil. Mesele çok daha derin bir ayrışma. Gündelik gelişmeler üzerinden aslında bu ayrışmanın hesabı sorulmaya çalışılıyor. Oysa ayrışma yeni değil. Birkaç yıldır iki ülke ilişkileri gerildikçe geriliyor. Çünkü artık çıkarlar örtüşmüyor. İsrail çıkarları Türkiye'ye dar geliyor ve bu ül***i dar bir alana hapsediyor. İsrail'le ittifakı koruma altında Türkiye'nin geleceği heba edilemez. Bu gerçek, bir kişinin, çevrenin, partinin bakışı değil. Türkiye'nin bulunduğu yere bakan herkesin anlayabileceği bir şey. İsrail adı geçince akan suların durduğu günler, İsrail için bu ülkede tasfiyelerin, operasyonların yapıldığı günler geride kaldı.
Önceki gün Bağdat'taydık. Türkiye-Irak Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi Ortak Kabine Toplantısı yapıldı. Tam 48 mutabakat muhtırası üzerinde anlaşma sağlandı. Dokuz anlaşma bakanlar tarafından önümüzde imzalandı. Enerjiden güvenliğe, sağlıktan ulaşıma kadar iki ülke, her alanda ortaklık metinlerine imza atıyor. Bir gelecek inşası var burada. Normal bir yakınlaşma değil.
Türk heyeti Irak'tan önce Suriye'deydi. İki ülke arasında sadece vizeler kalkmadı, her alanda kurulan ortaklıkların güçlendirilmesine yönelik çalışmalar bütün yoğunluğuyla devam etti. Siyasi, ekonomik ve askeri alanda yakınlaşma, bölgesel bir oluşuma uzanacak çekirdek bir yapı oluşturma, bir model geliştirme çabalarına tanık oluyoruz. Alman-Fransız ekseni Avrupa Birliği'nin temeliydi. Bu çekirdek neden bir başka birliğin temeli olmasın. Suriye'den önce Türk heyeti Zürih'teydi. Ermenistan'la protokol imzalandı. Türkiye, Irak'tan sonra Bosna'da. Dışişleri Bakanı ve heyeti, Dayton sonrası Bosna'nın kaderi üzerine mücadele veriyor.
Sadece son on güne bakanlar, nasıl bir hareket olduğunu, Türkiye'nin ne yapmaya çalıştığını anlayacaktır. Dünyanın, bir süredir, sadece Türkiye'yi izlediğini, bazılarının merakla, bazılarının kaygıyla, bazılarınınsa sevinçle neler olduğunu anlamaya çalıştığını biliyoruz. İsrail'i ürperten gerçek burada işte! Türkiye kendine uzun bir yol çiziyor ve bu yolda emin adımlarla ilerliyor. Bu yol İsrail'in bizim için çizdiği yoldan çok farklı. İsrail'in bölgede elli yıldır çizdiği yolun tam ters istikametini gösteriyor. İsrail'in yönetemediği, yönlendiremediği, etkileyemediği bir yöneliş bu.
Hicaz Demiryolu yeniden diriltiliyorsa, İstanbul Bağdat'a bağlanacaksa, oradan Bahreyn'e kadar ulaştırılacaksa, Türkiye-Suriye ortak tatbikatlar başlatmışsa, bu ülkelerle askeri işbirliği, savunma işbirliği kuruluyorsa, yakın gelecekte ekonomik alanda, siyasi alanda, askeri alanda ortak birlikler kurulacaksa, Irak ve Suriye ile gümrük kapılarının sayısı artırılıyorsa, her türlü çatışma ve ayrışmanın denendiği Mezopotamya havzası işbirliği ve ortaklıklarla gündeme gelmeye başlamışsa, sadece İsrail değil yakın gelecekte başka ülkeler de rahatsız olacak demektir.
Bugünleri notalarla, sorumsuz açıklamalarla, turist gelmez tehditleriyle, Yahudi düşmanlığı kolaycılığı ile geçiştirmeye, yansıtmaya çalışanlar bu bölgenin tarihine baksın. Yüz yıldır; çatışmanın, ayrışmanın, aşağılamanın, yabancılaşmanın, başkalarının savaşı için ölümlerin dışında ne vardı? Bu bölgenin 20. Yüzyılı bile olmadı.
İşte; yüzyıl sonra ilk kez iyi şeyler yapılmaya çalışılıyor. İlk kez, ortaklıkları güçlendirme, refahı artırma, adaleti getirme yolunda adımlar atılıyor. Bu adımları cesaretlendirmek için seferber olma vakti. Bu gerçekler ortadayken, İsrail çıkarları adına harekete geçmek, bu ül***i tekrar içeri yoğunlaştırmak, başına açılan belalarla uğraştırmak, bütün enerjisini yok etmek yeni mücadele alanı olarak öne çıkıyor.
İsrail nota vermiş, çok kızmış, Türkiye'ye "şer ekseni" demiş, kimin umurunda! Bir kaybedişin paniği bunlar!
Ibrahim Karagül - Yeni Safak
"Türkiye kendi çıkarlarına zarar veriyor"muş! Yoğun olarak on beş yıldır Türkiye'nin çıkarlarını kendileri belirlediği için, alışılmadık bir durumla karşı karşıyalar ve bunu hazmetmeleri oldukça zor oluyor. Nerede o Çevik Bir'li günler! Nere o darbe tehditleri? Nerede o sivil asker ayırımı ile baskı altına almalar? Nerede o ABD ile, Ermeni teziyle korkutmalar? Nerede o "Türkiye'yi şeriattan kurtarma" kampanyaları? Bu ül***i yıllardır kendi çıkarları için seferber edenlerin bugünleri kabullenmeleri çok zor olacak. Suriye'yi yeniden düşman ilan etmezse, Irak'ı düşman ilan etmezse, İran tehdidini onlar gibi kabul etmezse, yakın çevrenle arana duvarlar örüp kendini İsrail'e dostluğa hapsetmezse Türkiye çok tehlikeli bir yola girmiş demektir! Bunu söylemeye çalışıyorlar!
"Atatürk mezarında ters dönmüş", İsrailli turist gelmezmiş ve her zamanki en büyük yaptırım; "Hepiniz anti-semitist oldunuz!" Bırakın eleştirmeyi, İsrail'in istekleri doğrultusunda hareket etmezseniz anti-semitizm suçlamasından kurtulma şansınız zaten yok!
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun dediği gibi; geçtiğimiz yıl bu dönemde Türkiye, İsrail'le Suriye'yi barıştırmaya çalışıyordu. Bu barış çabasına verilen yanıt Gazze katliamı oldu! Bir gün barış adına söz veren bir devlet, sabah katliama başladı! Bunu eleştirdiğinizde ise "şer ekseni"n girmiş oldunuz! Şu suçlamaya bakar mısınız? Türkiye şer eksenine yaklaşıyormuş! O zaman çok yakında İsrail, Türkiye'yi düşman kategorisine alacak demektir!
Gazze'de katliam olduğunu biz mi söylüyoruz. Daha dün Birleşmiş Milletler Goldstone Raporu'nu kabul etti. İsrail'i savaş suçu işlemekle suçlayan bir rapor bu ve çıkmaması için akla hayale gelmeyecek yöntemlere başvuruldu. Katliamı sadece "Ayrılık" dizisi mi söylüyor! Hangi film, hangi dizi o vahşeti yansıtabilir! Hangi belgesel Cenin'deki o katliamı yansıtabilir? Hangi metin, Filistinli liderlere yönelik o vahşi suikastler zincirini yeterince anlatabilir?
Mesele tatbikattın çıkarma değil. Mesele "Ayrılık" dizisi de değil. Mesele çok daha derin bir ayrışma. Gündelik gelişmeler üzerinden aslında bu ayrışmanın hesabı sorulmaya çalışılıyor. Oysa ayrışma yeni değil. Birkaç yıldır iki ülke ilişkileri gerildikçe geriliyor. Çünkü artık çıkarlar örtüşmüyor. İsrail çıkarları Türkiye'ye dar geliyor ve bu ül***i dar bir alana hapsediyor. İsrail'le ittifakı koruma altında Türkiye'nin geleceği heba edilemez. Bu gerçek, bir kişinin, çevrenin, partinin bakışı değil. Türkiye'nin bulunduğu yere bakan herkesin anlayabileceği bir şey. İsrail adı geçince akan suların durduğu günler, İsrail için bu ülkede tasfiyelerin, operasyonların yapıldığı günler geride kaldı.
Önceki gün Bağdat'taydık. Türkiye-Irak Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi Ortak Kabine Toplantısı yapıldı. Tam 48 mutabakat muhtırası üzerinde anlaşma sağlandı. Dokuz anlaşma bakanlar tarafından önümüzde imzalandı. Enerjiden güvenliğe, sağlıktan ulaşıma kadar iki ülke, her alanda ortaklık metinlerine imza atıyor. Bir gelecek inşası var burada. Normal bir yakınlaşma değil.
Türk heyeti Irak'tan önce Suriye'deydi. İki ülke arasında sadece vizeler kalkmadı, her alanda kurulan ortaklıkların güçlendirilmesine yönelik çalışmalar bütün yoğunluğuyla devam etti. Siyasi, ekonomik ve askeri alanda yakınlaşma, bölgesel bir oluşuma uzanacak çekirdek bir yapı oluşturma, bir model geliştirme çabalarına tanık oluyoruz. Alman-Fransız ekseni Avrupa Birliği'nin temeliydi. Bu çekirdek neden bir başka birliğin temeli olmasın. Suriye'den önce Türk heyeti Zürih'teydi. Ermenistan'la protokol imzalandı. Türkiye, Irak'tan sonra Bosna'da. Dışişleri Bakanı ve heyeti, Dayton sonrası Bosna'nın kaderi üzerine mücadele veriyor.
Sadece son on güne bakanlar, nasıl bir hareket olduğunu, Türkiye'nin ne yapmaya çalıştığını anlayacaktır. Dünyanın, bir süredir, sadece Türkiye'yi izlediğini, bazılarının merakla, bazılarının kaygıyla, bazılarınınsa sevinçle neler olduğunu anlamaya çalıştığını biliyoruz. İsrail'i ürperten gerçek burada işte! Türkiye kendine uzun bir yol çiziyor ve bu yolda emin adımlarla ilerliyor. Bu yol İsrail'in bizim için çizdiği yoldan çok farklı. İsrail'in bölgede elli yıldır çizdiği yolun tam ters istikametini gösteriyor. İsrail'in yönetemediği, yönlendiremediği, etkileyemediği bir yöneliş bu.
Hicaz Demiryolu yeniden diriltiliyorsa, İstanbul Bağdat'a bağlanacaksa, oradan Bahreyn'e kadar ulaştırılacaksa, Türkiye-Suriye ortak tatbikatlar başlatmışsa, bu ülkelerle askeri işbirliği, savunma işbirliği kuruluyorsa, yakın gelecekte ekonomik alanda, siyasi alanda, askeri alanda ortak birlikler kurulacaksa, Irak ve Suriye ile gümrük kapılarının sayısı artırılıyorsa, her türlü çatışma ve ayrışmanın denendiği Mezopotamya havzası işbirliği ve ortaklıklarla gündeme gelmeye başlamışsa, sadece İsrail değil yakın gelecekte başka ülkeler de rahatsız olacak demektir.
Bugünleri notalarla, sorumsuz açıklamalarla, turist gelmez tehditleriyle, Yahudi düşmanlığı kolaycılığı ile geçiştirmeye, yansıtmaya çalışanlar bu bölgenin tarihine baksın. Yüz yıldır; çatışmanın, ayrışmanın, aşağılamanın, yabancılaşmanın, başkalarının savaşı için ölümlerin dışında ne vardı? Bu bölgenin 20. Yüzyılı bile olmadı.
İşte; yüzyıl sonra ilk kez iyi şeyler yapılmaya çalışılıyor. İlk kez, ortaklıkları güçlendirme, refahı artırma, adaleti getirme yolunda adımlar atılıyor. Bu adımları cesaretlendirmek için seferber olma vakti. Bu gerçekler ortadayken, İsrail çıkarları adına harekete geçmek, bu ül***i tekrar içeri yoğunlaştırmak, başına açılan belalarla uğraştırmak, bütün enerjisini yok etmek yeni mücadele alanı olarak öne çıkıyor.
İsrail nota vermiş, çok kızmış, Türkiye'ye "şer ekseni" demiş, kimin umurunda! Bir kaybedişin paniği bunlar!
Ibrahim Karagül - Yeni Safak
Yorum