İki seyyah bir şehirden diğerine gidiyormuş. Derken yollarının üstüne taşkın bir dere çıkmış. Tam suyu geçecekler, az ötede korkudan tir tir titreyen yapayalnız ve gencecik bir kadın görmüşler. Adamlardan biri hemen kadının yardımına koşmuş. Onu sırtına almış, suyu öylece aşmış. Sonra kadını derenin öteki yakasında yere bırakıp iyi günler dilemiş. Böylece yollarına devam etmişler.
Ancak yolun kalan kısmında öteki seyyahın ağzını bıçak açmamış. Suratından düşen bin parça. Somurttukça somurtuyor. Bir kaç saat böyle surat astıktan sonra suskunluğunu bozup şöyle demiş:
- Ne demeye o kadına yardım ettin? Bir de üstelik ona dokundun. Seni ayartabilirdi, baştan çıkarabilirdi! Olacak iş mi ? Ayıp Yahu! Olmaz , bize yakışmaz!
Kadını sırtında taşıyan seyyah sabırla gülümsemiş:
- İyide dostum ben o genç kadını derenin karşısına geçirip orada bıraktım, sen ne demeye hala taşırsın?
Hiç düşündünüz mü biz nelere takılıp surat asıyor, kendi korkularımızı başkalarına yansıtıyoruz,Kendi zihinlerimizde ki pas ve kiri başkalarının zihinlerine bulaştırıyoruz…
Ancak yolun kalan kısmında öteki seyyahın ağzını bıçak açmamış. Suratından düşen bin parça. Somurttukça somurtuyor. Bir kaç saat böyle surat astıktan sonra suskunluğunu bozup şöyle demiş:
- Ne demeye o kadına yardım ettin? Bir de üstelik ona dokundun. Seni ayartabilirdi, baştan çıkarabilirdi! Olacak iş mi ? Ayıp Yahu! Olmaz , bize yakışmaz!
Kadını sırtında taşıyan seyyah sabırla gülümsemiş:
- İyide dostum ben o genç kadını derenin karşısına geçirip orada bıraktım, sen ne demeye hala taşırsın?
Hiç düşündünüz mü biz nelere takılıp surat asıyor, kendi korkularımızı başkalarına yansıtıyoruz,Kendi zihinlerimizde ki pas ve kiri başkalarının zihinlerine bulaştırıyoruz…