Makro planda Küresel İklim Değişikliğinin neden olduğu afetler bunun en bariz örneğini teşkil etmektedir. Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar konusunda yapılan faaliyetleri de bu şekilde okumak ve değerlendirmek daha sağlıklı olacaktır.
Özellikle hızlı nüfus artışının yaşandığı Hindistan, Meksika gibi ülkelerde “Yeşil Devrim” adı ile Rockefeller Vakfı tarafından 1960’larda başlatılan ve amacının ıslah edilmiş tohumlar vasıtası ile açlık sorununu büyük ölçüde çözmek ve yeterli beslenebilmeyi sağlamak şeklinde ifade edilen projelerin sonunda anlaşılmıştır ki bunlar ileride dünya tarımında amaçlanan tekelleşmenin pilot çalışmalarıdır. O günden bugüne 50 yıl geçti ve bugün GDO’lar konusunda proje sahipleri çok büyük mesafeler kat etmişlerdir.
GDO’lar konusunda son üç beş yılda yayınlanan yazılardan anlaşıldığı kadarı ile dünya kamuoyunun bildikleri buzdağının gözüken yanını oluşturmaktadır. Faaliyetlerinde BM, FAO gibi Uluslar arası kuruluşları; ABD, Kanada, Norveç İsrail gibi ülkeleri arkalarına alan DuPont, Monsanto, Syngenta gibi dev şirketler masum amaçlarını insanlığın açlık problemine çare bulmak olarak açıklamaktadırlar. Oysa ortaya koydukları eylemleri bunun ötesinde bir takım soruları çağrışım yapmaktadır.
Nedir bu sorular? Öncelikle GDO’ların amacı sadece ve sadece tarımsal verimi artırmak ve insanlığın açlık sorununa çare üretmek ise ekildiği topraklarda ve mücavir alanlarda nasıl oluyor da kendileri dışındaki gerek endemik gerekse normal türlerin yetişmesine imkan vermeyen bir etki alanı oluşturabiliyorlar? Örnek olarak ele alacak olursak hibrid buğday veya domates ekimi yapılan arazilerde ve mücavirinde bulunan alanlarda geleneksel buğdaylar, domatesler olumsuz olarak etkilenmekte, hatta ölmektedirler. İkincisi madem amaç bu kadar saf ve temiz ise hibrid tohumların üreme fonksiyonları niçin iğdiş ediliyor ve tarım sektörü bu tohumları üreten Tekellerin eline mahkum ediliyor? Bir taraftan yapılan çalışmalarla dünya üzerindeki biyolojik çeşitliliğin kontrollü bir şekilde ortadan kaldırılması amaçlanmakta; diğer tarafta ise tohumu, gübresi , koruma ilaçları ile tekelleşme ve bağımlılık oluşturulmaya çalışılmaktadır.
Bir diğer konu ise Genetiği Değiştirilmiş Gıdalar’ın insan ve diğer canlı organizmalar üzerindeki etkisi henüz ne gelişmiş ülkelerin ne de bizim gibi gelişmekte lan ülkelerin bilimsel otoriteleri tarafından tam olarak bilinememektedir. Ama Türkiye kamuoyu için bilinen bir gerçek var ki o da; son yıllarda genç nesilde görülen hormonel bozukluklarla alakalı geometrik artışlardır. Evet bugün Türkiye’de pek çok aile çocuklarındaki hormonal bozuklukları tedavi ettirmek için kapı kapı çare aramaktadırlar. Genç çiftler arasında normal yollarla çocuk sahibi olamayıp Tüp Bebek yöntemi ile çocuk sahibi olmaya çalışanların sayılarındaki patlama ise bir başka dikkat çekici vakıadır. Bu durumun Sosyal Güvenlik Kurumuna yüklediği faturanın boyutu ise ayrı bir araştırma konusudur!
Bir tarafta Sayın Başbakan ülkemizi bekleyen tehli***i görerek vatandaşları 3 çocuk sahibi olmaya teşvik ederken diğer tarafta hala insanımızın geleceğini garanti altına alacak ve Biyolojik Çeşitliliğimizin korunmasını sağlayacak yasal korunak eksikliğimiz devam etmektedir. Genç nesil üzerinde sebep olacağı tahribatın ne olacağı bilinmeyen kötü niyetli Devlerin süfli emellerinin ürünü olan GDO’lara karşı korunmamızı sağlayacak yasal düzenleme Acil İhtiyacımızdır.
Tarım Bakanlığı tarafından geçen hafta yayınlanarak yürürlüğe giren GDO’ların en azından ülkemize girişini kontrol altına almaya çalışan Yönetmelik değişikliğini bu anlamda olumlu görebiliriz; ama mevzu ülkemizin ve milletimizin geleceği olunca çok daha dikkatli ve çok daha kapsamlı Yasa boyutunda önlemlere olan ihtiyacı görmezlikten gelmemeliyiz
http://www.ekotrent.com/haber/200911...ef=f5haber.com#
Özellikle hızlı nüfus artışının yaşandığı Hindistan, Meksika gibi ülkelerde “Yeşil Devrim” adı ile Rockefeller Vakfı tarafından 1960’larda başlatılan ve amacının ıslah edilmiş tohumlar vasıtası ile açlık sorununu büyük ölçüde çözmek ve yeterli beslenebilmeyi sağlamak şeklinde ifade edilen projelerin sonunda anlaşılmıştır ki bunlar ileride dünya tarımında amaçlanan tekelleşmenin pilot çalışmalarıdır. O günden bugüne 50 yıl geçti ve bugün GDO’lar konusunda proje sahipleri çok büyük mesafeler kat etmişlerdir.
GDO’lar konusunda son üç beş yılda yayınlanan yazılardan anlaşıldığı kadarı ile dünya kamuoyunun bildikleri buzdağının gözüken yanını oluşturmaktadır. Faaliyetlerinde BM, FAO gibi Uluslar arası kuruluşları; ABD, Kanada, Norveç İsrail gibi ülkeleri arkalarına alan DuPont, Monsanto, Syngenta gibi dev şirketler masum amaçlarını insanlığın açlık problemine çare bulmak olarak açıklamaktadırlar. Oysa ortaya koydukları eylemleri bunun ötesinde bir takım soruları çağrışım yapmaktadır.
Nedir bu sorular? Öncelikle GDO’ların amacı sadece ve sadece tarımsal verimi artırmak ve insanlığın açlık sorununa çare üretmek ise ekildiği topraklarda ve mücavir alanlarda nasıl oluyor da kendileri dışındaki gerek endemik gerekse normal türlerin yetişmesine imkan vermeyen bir etki alanı oluşturabiliyorlar? Örnek olarak ele alacak olursak hibrid buğday veya domates ekimi yapılan arazilerde ve mücavirinde bulunan alanlarda geleneksel buğdaylar, domatesler olumsuz olarak etkilenmekte, hatta ölmektedirler. İkincisi madem amaç bu kadar saf ve temiz ise hibrid tohumların üreme fonksiyonları niçin iğdiş ediliyor ve tarım sektörü bu tohumları üreten Tekellerin eline mahkum ediliyor? Bir taraftan yapılan çalışmalarla dünya üzerindeki biyolojik çeşitliliğin kontrollü bir şekilde ortadan kaldırılması amaçlanmakta; diğer tarafta ise tohumu, gübresi , koruma ilaçları ile tekelleşme ve bağımlılık oluşturulmaya çalışılmaktadır.
Bir diğer konu ise Genetiği Değiştirilmiş Gıdalar’ın insan ve diğer canlı organizmalar üzerindeki etkisi henüz ne gelişmiş ülkelerin ne de bizim gibi gelişmekte lan ülkelerin bilimsel otoriteleri tarafından tam olarak bilinememektedir. Ama Türkiye kamuoyu için bilinen bir gerçek var ki o da; son yıllarda genç nesilde görülen hormonel bozukluklarla alakalı geometrik artışlardır. Evet bugün Türkiye’de pek çok aile çocuklarındaki hormonal bozuklukları tedavi ettirmek için kapı kapı çare aramaktadırlar. Genç çiftler arasında normal yollarla çocuk sahibi olamayıp Tüp Bebek yöntemi ile çocuk sahibi olmaya çalışanların sayılarındaki patlama ise bir başka dikkat çekici vakıadır. Bu durumun Sosyal Güvenlik Kurumuna yüklediği faturanın boyutu ise ayrı bir araştırma konusudur!
Bir tarafta Sayın Başbakan ülkemizi bekleyen tehli***i görerek vatandaşları 3 çocuk sahibi olmaya teşvik ederken diğer tarafta hala insanımızın geleceğini garanti altına alacak ve Biyolojik Çeşitliliğimizin korunmasını sağlayacak yasal korunak eksikliğimiz devam etmektedir. Genç nesil üzerinde sebep olacağı tahribatın ne olacağı bilinmeyen kötü niyetli Devlerin süfli emellerinin ürünü olan GDO’lara karşı korunmamızı sağlayacak yasal düzenleme Acil İhtiyacımızdır.
Tarım Bakanlığı tarafından geçen hafta yayınlanarak yürürlüğe giren GDO’ların en azından ülkemize girişini kontrol altına almaya çalışan Yönetmelik değişikliğini bu anlamda olumlu görebiliriz; ama mevzu ülkemizin ve milletimizin geleceği olunca çok daha dikkatli ve çok daha kapsamlı Yasa boyutunda önlemlere olan ihtiyacı görmezlikten gelmemeliyiz
http://www.ekotrent.com/haber/200911...ef=f5haber.com#
Yorum