Eğer daha önce bir Avrupa ülkesinde de yaşamışsanız Türkiye’de son yıllarda olup biten dehşet verici olaylara dayanabilmek çok daha zor geliyor insana.
Çünkü oralarda nadiren duyulan ve duyulduğu anda ül***i sarsan bir cinayet, tecavüz, siyasi yolsuzluk, trafik kazası burada artık sıradan olay gibi algılanıyor. Bir haftada onlarcası arka arkaya geliyor.
Mesela; ehliyetsiz sürücülerin yolda yürüyen veya “kendi şeridinde, kurallara uyarak giden bir araçta” bulunan masum gençleri, öğrencileri öldürmesi alışılabilecek, kanıksanabilecek bir olaymış gibi...
“Ehliyetsiz sürücü refüjü aşarak karşı şeritteki aracı ezdi. Lise öğrencisi genç öldü”...
“Ortaköy’de kaldırıma çıkan minibüs yürümekte olan üniversite öğrencisini ezerek öldürdü”...
Son olarak Muğla’nın Milas ilçesinde ehliyetsiz sürücü 14 yaşındaki liseli genç kıza çarparak öldürdü ve anasının babasının da dünyasını yıktı. Bunlara benzer yüzlerce haber.
Okuyoruz, “vah, vah” çekiyoruz ve unutuyoruz.
Küçücük çocuklara, hatta bebeklere tecavüz haberlerinin arkası kesilmiyor, öylece bakıyoruz. Yine geçen haftaki bir haberde olduğu gibi; Hamile kadınları bebekleriyle öldüren katilleri duyduğumuzda da öylece bakıyoruz.
Cumartesi akşamı, VATAN internet sitesinde 80 yaşında bir Kore gazisinin, yaşadığı barakada açlıktan ve soğuktan donmuş olarak, bir deri bir kemik vaziyette bulunduğunu okuyunca artık dayanamadım ve ağlamaya başladım. Düşünün bu ülke adına savaşmış bir gazinin hiç değilse yokluk, sefalet içinde bir baraka köşesinde ölmemesini bile sağlayamıyor “hertürlü israfın yapıldığı” devlet.
Bunları yazıp “bizi yönetenleri” suçladığım zaman “kadın tecavüzlerinin sorumlusu hükümet mi” diyenler de çıkabiliyor. Evet, tam da öyle... Elbette, her ülkede nasıl ki bu konuların hepsini çözüme kavuşturma görevi hükümetlere ait ise, bizde de öyledir.
Her konuyla ilgili bakanlık, bakanlıklarda binlerce memur, Meclis’te yüzlerce milletvekili yok mu, var. Her türlü imkan sağlanmış mı, sağlanmış. Ül***i yönetenler bolluk, refah içinde krallar gibi yaşıyor mu, yaşıyor.
O zaman toplumun hüküme-te: “Yeter artık bizi her gün ayrı bir siyasi taktik yaratarak oyaladığınız. Trafik cinayetlerini kaza diye yutturuyor, önlemek için parmağınızı kıpırdatmıyorsunuz. Başbakan Erdoğan’ın başkanlık ettiği Trafik Güvenliği Yüksek Kurulu 8 yıldır neden toplanamıyor ve çözüm aranmıyor? Neden diğer ülkelerde ehliyetsiz şoförler cirit atamıyor?
Neden başka ülkelerde bu kadar çok kadın cinayeti, çocuk ve kadın tecavüzü, bu kadar sınırsız yolsuzluk olayı duyulmuyor. Sizin bakanlıklarınızın, Meclis’teki milletvekillerinin işi nedir, emredilince parmak kaldırmak mı” diye sorma hakkı yok mudur?
Peki kim soracak bunları, kim isteyecek çözümü ve kimden isteyecek?
İnanın bana bu gazinin haberi aklımı başımdan aldı. Toplumdaki bu suskunluk ve kabullenişe dayanmak çok zor. Sizi bilmem, benim içimden isyan haykırışları yükseliyor!
Çünkü oralarda nadiren duyulan ve duyulduğu anda ül***i sarsan bir cinayet, tecavüz, siyasi yolsuzluk, trafik kazası burada artık sıradan olay gibi algılanıyor. Bir haftada onlarcası arka arkaya geliyor.
Mesela; ehliyetsiz sürücülerin yolda yürüyen veya “kendi şeridinde, kurallara uyarak giden bir araçta” bulunan masum gençleri, öğrencileri öldürmesi alışılabilecek, kanıksanabilecek bir olaymış gibi...
“Ehliyetsiz sürücü refüjü aşarak karşı şeritteki aracı ezdi. Lise öğrencisi genç öldü”...
“Ortaköy’de kaldırıma çıkan minibüs yürümekte olan üniversite öğrencisini ezerek öldürdü”...
Son olarak Muğla’nın Milas ilçesinde ehliyetsiz sürücü 14 yaşındaki liseli genç kıza çarparak öldürdü ve anasının babasının da dünyasını yıktı. Bunlara benzer yüzlerce haber.
Okuyoruz, “vah, vah” çekiyoruz ve unutuyoruz.
Küçücük çocuklara, hatta bebeklere tecavüz haberlerinin arkası kesilmiyor, öylece bakıyoruz. Yine geçen haftaki bir haberde olduğu gibi; Hamile kadınları bebekleriyle öldüren katilleri duyduğumuzda da öylece bakıyoruz.
Cumartesi akşamı, VATAN internet sitesinde 80 yaşında bir Kore gazisinin, yaşadığı barakada açlıktan ve soğuktan donmuş olarak, bir deri bir kemik vaziyette bulunduğunu okuyunca artık dayanamadım ve ağlamaya başladım. Düşünün bu ülke adına savaşmış bir gazinin hiç değilse yokluk, sefalet içinde bir baraka köşesinde ölmemesini bile sağlayamıyor “hertürlü israfın yapıldığı” devlet.
Bunları yazıp “bizi yönetenleri” suçladığım zaman “kadın tecavüzlerinin sorumlusu hükümet mi” diyenler de çıkabiliyor. Evet, tam da öyle... Elbette, her ülkede nasıl ki bu konuların hepsini çözüme kavuşturma görevi hükümetlere ait ise, bizde de öyledir.
Her konuyla ilgili bakanlık, bakanlıklarda binlerce memur, Meclis’te yüzlerce milletvekili yok mu, var. Her türlü imkan sağlanmış mı, sağlanmış. Ül***i yönetenler bolluk, refah içinde krallar gibi yaşıyor mu, yaşıyor.
O zaman toplumun hüküme-te: “Yeter artık bizi her gün ayrı bir siyasi taktik yaratarak oyaladığınız. Trafik cinayetlerini kaza diye yutturuyor, önlemek için parmağınızı kıpırdatmıyorsunuz. Başbakan Erdoğan’ın başkanlık ettiği Trafik Güvenliği Yüksek Kurulu 8 yıldır neden toplanamıyor ve çözüm aranmıyor? Neden diğer ülkelerde ehliyetsiz şoförler cirit atamıyor?
Neden başka ülkelerde bu kadar çok kadın cinayeti, çocuk ve kadın tecavüzü, bu kadar sınırsız yolsuzluk olayı duyulmuyor. Sizin bakanlıklarınızın, Meclis’teki milletvekillerinin işi nedir, emredilince parmak kaldırmak mı” diye sorma hakkı yok mudur?
Peki kim soracak bunları, kim isteyecek çözümü ve kimden isteyecek?
İnanın bana bu gazinin haberi aklımı başımdan aldı. Toplumdaki bu suskunluk ve kabullenişe dayanmak çok zor. Sizi bilmem, benim içimden isyan haykırışları yükseliyor!
Yorum