İlköğretimden üniversiteye, mezuniyetten işe girinceye kadar hayatımızın her aşaması sınav oldu. MEB ve ÖSYM’nin gerçekleştirdiği yüzlerce sınav var. Bu yüzden çocuklar çocukluklarını, gençler de gençliklerini yaşayamıyor.
Eğitim kurumları parasızlıktan kırılırken, sınav sektörüne her yıl onlarca milyar dolar akıyor. Sonuç ise tam bir fiyasko:
- Lime lime dökülen bir eğitim sistemi
- On binlerce sıfır alan öğrenci
- Psikolojileri altüst olan öğrenci ve veliler
- Havaya giden trilyonlar
- Okulun yerine geçen dershaneler
Sınavların Türk eğitim sistemine ve çocuklarımıza verdiği zararları tek tek sıralamaya kalksak, herhalde kalınca bir ansiklopedi olur. Kime dokunsanız bin ah işitiyorsunuz.
Başbakan Erdoğan’ın belki de bugüne kadar üzerine gidip de sonuç alamadığı tek şey sınavlar olsa gerek. “Kurtarın çocuklarımızı bu garabetten” dedi. Ama dediğiyle kaldı. Sınavlar azalacağına daha da arttı.
Başbakan da şikâyetçi
Sınavlar yüzünden öğrencisinden velisine, öğretmeninden sınavları organize eden kurumlara kadar hemen herkesin kimyası bozuldu. Çünkü, ortaya çıkan kaos, hemen herkesi hayatından bezdirdi.
6, 7 ve 8’inci sınıflarda yapılan Seviye Belirleme Sınavı (SBS), ilköğretim öğrencilerini sadece okuldan soğutmak ve çocukluklarını çalmakla kalmıyor, onların hemen her türlü etkinlikten uzak kalmalarına da neden oluyor. Oysa o yaşlar spora, sanata, hobilere ve sokakta oyun oynamaya en fazla zaman ayırmaları gereken bir dönem. Ama onlar ne yapıyor? Tüm hafta sonlarını ya dershanede ya da özel öğretmenlerin peşinde koşturmakla geçiriyorlar.
Hafta sonları niye tatil? Öğrenciler dinlensin diye? Peki onlar ne yapıyor? Hafta içinden daha fazla yoruluyorlar. Peki ne zaman dinleniyorlar? Yazdan yaza...
İlköğretim öğrencileri böyle de lise öğrencileri ve mezunları farklı mı? Alın birini, vurun ötekine. Onlar da ÖSS ile yatıp ÖSS ile kakıyorlardı. Kaldırılsın diye beklerken, ismi de değişti, sayısı da. Şimdi iki üç kat daha fazla sınava girecekler...
Üniversiteye girmek ve mezun olmakla da iş bitmiyor. Bu kez de ALES; KPSS, TUS, DGS, KPYDS gibi yüksek lisans, işe girme ya da yabancı dil sınavı gibi ardı arkası kesilmeyen sınavlar geliyor.
En komiği de Kamu Personeli Seçme Sınavı KPSS.
Umut tacirliği
Üniversite mezunlarını ister istemez dershaneye zorunlu kılıyor. Örneğin Müzik ya da Beden Eğitimi öğretmenisiniz ve öğretmen olmak istiyorsunuz. Bu sınava gireceksiniz ve Matematik sorularını cevaplamak zorundasınız.
“Ben Müzik’ten mezun oldum. Matematik’ten ne anlarım? Matematiği sevseydim, gider mühendis olurdum” gibi itiraz etme lüksünüz yok. Bilmiyorsanız, gidip dershaneye öğreneceksiniz. Başka yolu yok...
Peki, neden herkese kendi branşıyla ilgili sorular sorulmaz? Çok doğru bir soru. Ama muhatabı yok.
Herkes şikâyetçi ama Allah’ın bir kulu çıkıp da niye bu yanlış yapılıyor diye sorgulamıyor! Niye değiştirilmiyor diye hesap sormuyor. Çünkü burası Sınav Cumhuriyeti.
Anayasa, Temel Eğitim Kanunu, Çocuk Hakları, Ergenlik, yoksulluk hak getire. Fırsat eşitliği zedeleniyormuş, hukuk çiğneniyormuş, kazananlar bile mutsuzmuş, kimsenin umurunda değil. Varsa yoksa körü körüne bir yarış ve ardı arkası kesilmeyen umut tacirliği. Nereye kadar? İşte o belli değil.
Özetin özeti: Birileri çocuklarımızı ve gençlerimizi şu sınav belasından kurtarsın. Yoksa bir süre sonra kurtaracağımız ne çocuklarımız kalır ne de eğitim sistemi...
Eğitim kurumları parasızlıktan kırılırken, sınav sektörüne her yıl onlarca milyar dolar akıyor. Sonuç ise tam bir fiyasko:
- Lime lime dökülen bir eğitim sistemi
- On binlerce sıfır alan öğrenci
- Psikolojileri altüst olan öğrenci ve veliler
- Havaya giden trilyonlar
- Okulun yerine geçen dershaneler
Sınavların Türk eğitim sistemine ve çocuklarımıza verdiği zararları tek tek sıralamaya kalksak, herhalde kalınca bir ansiklopedi olur. Kime dokunsanız bin ah işitiyorsunuz.
Başbakan Erdoğan’ın belki de bugüne kadar üzerine gidip de sonuç alamadığı tek şey sınavlar olsa gerek. “Kurtarın çocuklarımızı bu garabetten” dedi. Ama dediğiyle kaldı. Sınavlar azalacağına daha da arttı.
Başbakan da şikâyetçi
Sınavlar yüzünden öğrencisinden velisine, öğretmeninden sınavları organize eden kurumlara kadar hemen herkesin kimyası bozuldu. Çünkü, ortaya çıkan kaos, hemen herkesi hayatından bezdirdi.
6, 7 ve 8’inci sınıflarda yapılan Seviye Belirleme Sınavı (SBS), ilköğretim öğrencilerini sadece okuldan soğutmak ve çocukluklarını çalmakla kalmıyor, onların hemen her türlü etkinlikten uzak kalmalarına da neden oluyor. Oysa o yaşlar spora, sanata, hobilere ve sokakta oyun oynamaya en fazla zaman ayırmaları gereken bir dönem. Ama onlar ne yapıyor? Tüm hafta sonlarını ya dershanede ya da özel öğretmenlerin peşinde koşturmakla geçiriyorlar.
Hafta sonları niye tatil? Öğrenciler dinlensin diye? Peki onlar ne yapıyor? Hafta içinden daha fazla yoruluyorlar. Peki ne zaman dinleniyorlar? Yazdan yaza...
İlköğretim öğrencileri böyle de lise öğrencileri ve mezunları farklı mı? Alın birini, vurun ötekine. Onlar da ÖSS ile yatıp ÖSS ile kakıyorlardı. Kaldırılsın diye beklerken, ismi de değişti, sayısı da. Şimdi iki üç kat daha fazla sınava girecekler...
Üniversiteye girmek ve mezun olmakla da iş bitmiyor. Bu kez de ALES; KPSS, TUS, DGS, KPYDS gibi yüksek lisans, işe girme ya da yabancı dil sınavı gibi ardı arkası kesilmeyen sınavlar geliyor.
En komiği de Kamu Personeli Seçme Sınavı KPSS.
Umut tacirliği
Üniversite mezunlarını ister istemez dershaneye zorunlu kılıyor. Örneğin Müzik ya da Beden Eğitimi öğretmenisiniz ve öğretmen olmak istiyorsunuz. Bu sınava gireceksiniz ve Matematik sorularını cevaplamak zorundasınız.
“Ben Müzik’ten mezun oldum. Matematik’ten ne anlarım? Matematiği sevseydim, gider mühendis olurdum” gibi itiraz etme lüksünüz yok. Bilmiyorsanız, gidip dershaneye öğreneceksiniz. Başka yolu yok...
Peki, neden herkese kendi branşıyla ilgili sorular sorulmaz? Çok doğru bir soru. Ama muhatabı yok.
Herkes şikâyetçi ama Allah’ın bir kulu çıkıp da niye bu yanlış yapılıyor diye sorgulamıyor! Niye değiştirilmiyor diye hesap sormuyor. Çünkü burası Sınav Cumhuriyeti.
Anayasa, Temel Eğitim Kanunu, Çocuk Hakları, Ergenlik, yoksulluk hak getire. Fırsat eşitliği zedeleniyormuş, hukuk çiğneniyormuş, kazananlar bile mutsuzmuş, kimsenin umurunda değil. Varsa yoksa körü körüne bir yarış ve ardı arkası kesilmeyen umut tacirliği. Nereye kadar? İşte o belli değil.
Özetin özeti: Birileri çocuklarımızı ve gençlerimizi şu sınav belasından kurtarsın. Yoksa bir süre sonra kurtaracağımız ne çocuklarımız kalır ne de eğitim sistemi...
Yorum