Bilim adamlığı zor, mihnetli, meşakkatli ve uzun bir süreçtir. Hayatın birçok zevklerinden mahrum kalırsınız. Hele bir de öğrenciliğinizden itibaren kendinizi bu işe adamışsanız yaşamın zevklerinden mahrumiyeti peşinen kabul etmişsiniz demektir.
Yeterince eğlenemez, baharın tazeliğini, sonbaharın hüznünü candan terennüm edemezsiniz. Emirgan’da lalenin tebessümünü, gülün ihtişamını doyasıya seyredemez, Yıldız Parkı’nda ıhlamur kokularını ruhunuzun derinliklerinde soluklayamazsınız. Çünkü aklınızda hep sizi bekleyen sıkıntılı yolun endişeli serüveni vardır.
DÜNYAYI BİLİP YAŞAYAMAMAK
Gecenin son vapuru ile Beşiktaş’tan Üsküdar’a mehtap altında İstanbul’u temaşa etmek isteseniz bile taşıdığınız yükün altında ezilir, sorumluluklarınız sizi cendereye hapseder ve sahile yanaşan geminin sarsıntısı ile beyninizdeki fırtınaların dindiğini hisseder, semadaki mehtabın denizde parıldayan ışıltılarına özlemle ilk kez bakar (aslında mehtabı seyretmek üzere çıkmıştınız) ve sizi bekleyen çalışma masanıza, bilgisayar tuşlarına doğru yönelirsiniz.
Hatta aşık da olamaz, aşktaki hazzı çoğu kez doyasıya tadamazsınız. Çünkü siz mesleğinize aşıksınızdır. Çevrenizdekiler de bunun pekala bilincindedirler. Eviniz, eşiniz ve çocuklarınız sizi rahatsız etmemek, sizi incitmemek için gölge oyunu oynarlar. Eşinizin yeni aldığı giysiyi ya da yeni saç modelini günler sonra yine onun hatırlatması ile fark eder, çocuğunuzun dersteki başarısını sizinle paylaşmak için koşarak yanınıza geldiğinde içine gömüldüğünüz kitap sayfalarından başınızı kaldırıp çoğu kez ne dediğini bile dinlemeden, anlamadan “hımm, aferin sana” deyip kendinizi yine ya kitap sayfalarının arasına gömer ya da bilgisayar tuşlarına kilitlersiniz.
EVDE GEÇEN ZAMAN BİLE ASLINDA İŞE AİT
Çevrenizdekiler çoğu kez başarılarını bile sizinle paylaşmaktan kaçınırlar. Çünkü siz o anda ya yeni bir yazı uğraşı içindesinizdir, ya da ilkokul öğrencisi gibi sınavlara hazırlanmaktasınızdır ya da ameliyat ettiğiniz kritik bir hastanızın durumu sizi endişelendirmektedir,. Zamanınızın çoğu ya hastanede, ya laboratuarda ya da ailenizden uzaklarda akademik çabalarla geçmektedir. Hatta evde bulunduğunuz anlarınızın çoğu bile düşünsel olarak hastanede ya da laboratuarda geçmektedir.
Çevrenizdekiler bu durumu kanıksadıkları için kırılmazlar, eşlerinin ya da babalarının başarıları ile gururlanacakları günlerin özlemi ile sabırla bekler, dururlar. Ama sizin için durum farklıdır. Uzmanlığınız, doçentliğiniz, profesörlüğünüz bir olay olur. Aile ve tüm çevre siz eksenli olduğu için sizin her başarınız günlerce kutlanır, en uzaktakiler bile kutlama mesajları gönderir.
EŞ VE ÇOCUKLANINIZDA UNUTTUKLARINIZ
Bu arada atladığınız evlilik yıldönümleri, eşinizin, çocuğunuzun doğum günleri unutulur, yüzünüze vurulmaz. Çünkü siz bilim adamı olma yolunda çabalıyorsunuzdur. Çevrenizdeki herkes sizi büyük görür, yaptıklarınızla gururlanacağı günlerin özlemi ile bekler dururlar, hatalarınız görmezlikten gelinir.
Bu sıkıntılar tabii ki boşyere değildir. Siz bir şeyler yapmak, insanlığa yararlı olmak, doktor iseniz hastalarınıza bir şeyler yapabilmek için uğraşırsınız. Tarihsel sürece göz attığınızda insanlığın gelişiminde, dünyanın şekillenmesinde sizin çabalarınız aşikardır. Ateşi bularak devir değiştiren, yazıyı icat ederek çağ atlatan, rönesansla birlikte bir kez daha çağ atlatan sizlersiniz.
ESERİNİZ GÖRÜLÜR, SİZ UNUTULURSUNUZ
Hayatın her noktasında sizin eserleriniz görülür. Ama tarih acımasızdır. Yaptıklarınız yaşar, ancak siz unutulursunuz. Elektrikten her an yararlanır, ancak Edison’u hiç hatırlamazlar. Telefon hayatlarının ayrılmaz bir parçası olmuştur, ancak Graham Bell’in adını bile bilmezler. Ölümcül birçok hastalığın tedavisi bulunmuştur ancak hiç kimse bu buluşları gerçekleştiren doktorların adını bile araştırma, öğrenme zahmetine katlanmaz.
Bilim adamı hayatında da bilimsel hazzı yaşayamaz. Yaptıkları insanlık için büyük işlerdir, ancak maddi ve manevi karşılığını çoğu kez göremez. Emekli olurken çalıştığı kurumda sade bir emeklilik töreni düzenlenir, bir plaket ve bir buket çiçek verilir ve evine uğurlanır.
Çevrenin umutları da artık yavaş yavaş tükenir. Çünkü insanlık başka değerlere kıymet vermektedir. Topçular, popçular gündemi meşgul ederken sizin yaptığınız buluşun ya da yeni bir tedavi yönteminin ne ehemmiyeti olur?
Sizler köşenizde artık hatıralarınızla baş başa kalmaya mahkum sıradan bir insansınızdır. Başlangıçta çocuklarınız için bir ide iken onlar da hayatın gerçekleri karşısında ve gözlerinin önündeki acı gerçek karşısında prim yapıcı başka yönlere yönelirler. Çünkü onlara da miras olarak bilimsel çalışmalarınızdan başka onlar için hayat garantisi olacak mal mülk bırakamamışsınızdır.
Mesleğiniz çoğu kez sizinle başlar ve –aile ortamında-sizinle biter. Ölümünüzden bile yakın çevrenizden başka kimsenin haberi olmaz ya da günler sonra olur. Fakat idareci şahsiyetler, politikacılar, sanatçılar ve diğerleri için durum farklıdır.
YAŞAMLARI DEÐİLSE DE ÖLÜMLERİ ŞATAFATLI OLUR
Onların hayatları gibi ölümleri de şatafatlı olur. Günlerce ekranlarda haber olurlar. Bazen yüzbinler, bazen milyonlar son yolculuğuna uğurlarlar. Gazetelerde günlerce taziye ilanları yayınlanır. Geride bıraktıkları için bu durum bir teselli olur. Acıları bir nebze olsun hafifler. Çünkü ne kadar çok seveni olduğunu görürler, uğurladıkları sevdiklerinin ne kadar büyük şahsiyet olduğunu bir kez daha yaşarlar. Ve geriden gelenler için de o kişi örnek bir insan olarak her zaman yad edilir.
Bütün bu gerçeklere rağmen yine de bilimsel haz hayatın diğer hiçbir zevkine değişilmez. Çünkü evrenin sırlarını araştırmak, yaratıcı gücün evrende geçit resmi gibi önümüze serdiği sırlar dünyasını keşfe çalışmak ve keşfedilen her mucizenin karşısında yaratıcı kudrete giden yol üzerinde coşku ile yol almak ve neticede O’nu tanıyabilmek, O’na ulaşabilmek yaşamın asıl amacı, zevklerin en yücesi, aşkların en ulvisi olsa gerek…