Sabah kuşaklarında yayınlanan kadın programları, polise olağanüstü tedbirler aldırdı. Programları izlemek için her program bir memura zimmetlendi.
Cinayet olaylarını çözmek için dedektifliğe özenen kadın programları, polis soruşturmalarını olumsuz yönde etkiliyor. Reyting almaya başlayınca aynı anda birkaç kanalda benzer formatlarla yayınlanan bu programlar, polisi olağanüstü tedbirler almaya zorladı. Emniyet yetkilileri, cinayet olaylarının ele alındığı şiddet içerikli kadın programlarını izlemek için her programı bir memura zimmetledi. Programda polisin soruşturduğu dosyalarla ilgili ortaya birtakım iddialar atan şahısların emniyette de ifadesine başvuruluyor.
Ancak televizyonda konuşan bu kişiler adeta karakolda şaşıyor ve televizyondaki ifadelerini reddediyor. Uzmanlar ise şiddet içerikli bu tür programların reyting uğruna toplumun ruh sağlığıyla oynadığını düşünüyor. Münferit olayların sanki her gün gerçekleşiyormuş gibi gösterildiği bu programlarda kişiler arası ilişkilerin zedelendiğine vurgu yapılıyor. Bu tarz yayınların, insanları yaşanan şiddet olaylarına karşı duyarsızlaştırdığını söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sosyal dokunun ciddi yara aldığını aktarıyor.
Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği'nin konuyla ilgili hazırladığı raporda ise bu tür programlarda kadının küçük düşürüldüğü ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin körüklendiği vurgulanıyor. Raporda ayrıca sözü edilen programlarda aile içi olumsuzlukların açıkça ortaya konulması sonucunda, çocuk ve gençlerin kendi öz anne-babalarına olan temel güven duygularının sarsılabileceği uyarısında bulunuluyor. Hukuk uzmanları ise bu programlarda hakaretten iftiraya kadar çok sayıda suçun işlendiğine dikkat çekiyor.
Polis şefleri, kamuoyunda 'kesik baş cinayeti' olarak bilinen Münevver Karabulut cinayetinde yaşananların bu tür programlara en iyi örnek olduğunu söylüyor. Münevver Karabulut cinayeti sırasında "Cemil Baran" isimli kişinin medyaya yaptığı açıklamalarla toplumu ve emniyeti gereksiz yere oyaladığı kaydediliyor. Hatırlanacağı gibi Cemil Baran, gözaltına alındıktan sonra polisteki ifadesinde medyanın kendisine ilgi göstermesinin hoşuna gittiğini, bu nedenle yalan ifadeler kullandığını söylemiş ve Türk halkından ve Emniyet teşkilatından özür dilemişti. Sorgu psikolojisinde şüphelilerin 12 saatten sonra ancak doğruları söyleyebildiğini belirten yetkililer, "Bu tarz programlara katılan kişiler, adli olaylar hakkında hiçbir ön denetime tabi olmadan iddialarda bulunabiliyor. Bu kişilerin ifadeleri doğrultusunda masum insanlar suçlu ilan ediliyor. Öldürülen kurbanın ailesine çalışmayla ilgili gizli bilgiler veriliyor. Aile bu programlara katıldığında bu bilgileri ifşa ediyor. Katil dahil herkes bu bilgiye sahip oluyorPolisin çalışma yöntemleri deşifre oluyor. Bu nedenle suçlular bir nevi bağışıklık kazanıyor. Bir daha o yöntemleri izlemiyor." şeklinde uyarılarda bulunuyor.
PROGRAMLARDA REYTİNG KAYGISI VAR
Bu tarz programların toplumu bilgilendirmenin aksine ilgiyi nasıl çekerim, nasıl reyting alırım kaygısıyla oluşturulduğunu söyleyen Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, "İnsanlar bu programlar nedeniyle cinayetleri doğal kabul etmeye başlıyor. Ayrıca bu programlarda toplumda az yaşanan olaylar sürekli işlenerek insanlarda benzer olayların sıkça yaşandığı izlenimi uyandırılıyor. Bu da sosyal dokuya zarar vererek toplumu olumsuz etkiliyor." diye konuşuyor.
Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği Genel Başkanı Doç. Dr. Tuncay Ergene ise bu tarz programların toplumda izlenmesini insanların merak duygusuna bağlıyor. Ergene, "Programa katılan kişiler, cinayetler hakkında hiçbir ön denetime tabi olmadan ifadelerde bulunabiliyor. Özellikle buna reyting kaygısı da eklenince iş çığırından çıkıyor." şeklinde konuşuyor. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği tarafından hazırlanan rapora göre de aile ve kadın eksenli programlarda toplumun yoksulluk durumunun ve duygularının kötüye kullanıldığı, aile içi olumsuz ilişkilerin teşhir edildiği vurgulanıyor.
AA
Cinayet olaylarını çözmek için dedektifliğe özenen kadın programları, polis soruşturmalarını olumsuz yönde etkiliyor. Reyting almaya başlayınca aynı anda birkaç kanalda benzer formatlarla yayınlanan bu programlar, polisi olağanüstü tedbirler almaya zorladı. Emniyet yetkilileri, cinayet olaylarının ele alındığı şiddet içerikli kadın programlarını izlemek için her programı bir memura zimmetledi. Programda polisin soruşturduğu dosyalarla ilgili ortaya birtakım iddialar atan şahısların emniyette de ifadesine başvuruluyor.
Ancak televizyonda konuşan bu kişiler adeta karakolda şaşıyor ve televizyondaki ifadelerini reddediyor. Uzmanlar ise şiddet içerikli bu tür programların reyting uğruna toplumun ruh sağlığıyla oynadığını düşünüyor. Münferit olayların sanki her gün gerçekleşiyormuş gibi gösterildiği bu programlarda kişiler arası ilişkilerin zedelendiğine vurgu yapılıyor. Bu tarz yayınların, insanları yaşanan şiddet olaylarına karşı duyarsızlaştırdığını söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sosyal dokunun ciddi yara aldığını aktarıyor.
Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği'nin konuyla ilgili hazırladığı raporda ise bu tür programlarda kadının küçük düşürüldüğü ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin körüklendiği vurgulanıyor. Raporda ayrıca sözü edilen programlarda aile içi olumsuzlukların açıkça ortaya konulması sonucunda, çocuk ve gençlerin kendi öz anne-babalarına olan temel güven duygularının sarsılabileceği uyarısında bulunuluyor. Hukuk uzmanları ise bu programlarda hakaretten iftiraya kadar çok sayıda suçun işlendiğine dikkat çekiyor.
Polis şefleri, kamuoyunda 'kesik baş cinayeti' olarak bilinen Münevver Karabulut cinayetinde yaşananların bu tür programlara en iyi örnek olduğunu söylüyor. Münevver Karabulut cinayeti sırasında "Cemil Baran" isimli kişinin medyaya yaptığı açıklamalarla toplumu ve emniyeti gereksiz yere oyaladığı kaydediliyor. Hatırlanacağı gibi Cemil Baran, gözaltına alındıktan sonra polisteki ifadesinde medyanın kendisine ilgi göstermesinin hoşuna gittiğini, bu nedenle yalan ifadeler kullandığını söylemiş ve Türk halkından ve Emniyet teşkilatından özür dilemişti. Sorgu psikolojisinde şüphelilerin 12 saatten sonra ancak doğruları söyleyebildiğini belirten yetkililer, "Bu tarz programlara katılan kişiler, adli olaylar hakkında hiçbir ön denetime tabi olmadan iddialarda bulunabiliyor. Bu kişilerin ifadeleri doğrultusunda masum insanlar suçlu ilan ediliyor. Öldürülen kurbanın ailesine çalışmayla ilgili gizli bilgiler veriliyor. Aile bu programlara katıldığında bu bilgileri ifşa ediyor. Katil dahil herkes bu bilgiye sahip oluyorPolisin çalışma yöntemleri deşifre oluyor. Bu nedenle suçlular bir nevi bağışıklık kazanıyor. Bir daha o yöntemleri izlemiyor." şeklinde uyarılarda bulunuyor.
PROGRAMLARDA REYTİNG KAYGISI VAR
Bu tarz programların toplumu bilgilendirmenin aksine ilgiyi nasıl çekerim, nasıl reyting alırım kaygısıyla oluşturulduğunu söyleyen Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, "İnsanlar bu programlar nedeniyle cinayetleri doğal kabul etmeye başlıyor. Ayrıca bu programlarda toplumda az yaşanan olaylar sürekli işlenerek insanlarda benzer olayların sıkça yaşandığı izlenimi uyandırılıyor. Bu da sosyal dokuya zarar vererek toplumu olumsuz etkiliyor." diye konuşuyor.
Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği Genel Başkanı Doç. Dr. Tuncay Ergene ise bu tarz programların toplumda izlenmesini insanların merak duygusuna bağlıyor. Ergene, "Programa katılan kişiler, cinayetler hakkında hiçbir ön denetime tabi olmadan ifadelerde bulunabiliyor. Özellikle buna reyting kaygısı da eklenince iş çığırından çıkıyor." şeklinde konuşuyor. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği tarafından hazırlanan rapora göre de aile ve kadın eksenli programlarda toplumun yoksulluk durumunun ve duygularının kötüye kullanıldığı, aile içi olumsuz ilişkilerin teşhir edildiği vurgulanıyor.
AA
Yorum