Atlantis Manisa'da mı?
İngiliz arkeolog Peter James, 1995 yılında geldiği Manisa'yı unutamadı. Spil'den çok etkilenen James, üç yıl sonra, Yunanlı arkeolog ve BBC ekibiyle birlikte, kitabını yazdığı kayıp kent Atlantis'i aramak için tekrar geldi.
1995 yılının sıcak bir yaz günüydü... Her yaz olduğu gibi bu yaz da güneş ışınları Spil'in dik yamaçlarını yalayarak Manisa'nın üzerine bir ok gibi saplanıyordu. Değişik kıyafetli, buralı olmadığı her halinden belli olan bir yabancı, Manisalı dağcı Haydar Aksakal'ın başına dikildi ve "Niobe, Tantalos, Kibele ile Sülüklügöl'ü görmek istiyorum" dedi.
İşte Manisa'da Atlantis macerası böylece başlamış oldu."
"Yabancıyı bizim dağcılık kulübüne götürdük. Kulüpteki arkadaşlarla sohbete koyulduk. Yabancı, bizim arkadaşların dağcılık, arkeoloji ve daha bir çok alanda yaptığı sohbete hayran kalmış. Ertesi gün, genç dağcılarla birlikte Cüneyt'i de onun emrine verdim. Dört gün boyunca Cüneyt, yabancıyı Spil'de gezdirdi. Tabii bu gezileri sırasında bize hiçbir şey söylemiyordu. Biz de herhalde Manisa Dağı'nı çok sevdi, dolaşıyor diye düşünüyorduk. Neyse yabancıyı geçirdik ve bir daha da görmedik. Taa ki 25 Eylül 1998'e kadar...
Bir gün Londra'dan bir telefon geldi, telefondaki kişi adının Peter James olduğunu söyledi. Bir süre hatırlamakta tereddüt ettim ama "Spil'e çıkmıştık" deyince hatırladım; bizim yabancıydı.
James, bana Yunanlı arkeolog Nikos Kokkinos ve BBC televizyonundan iki prodüktör, Peter Getsel ve Uri Rodner ile birlikte Manisa'ya geleceklerini bildirdi ve kendilerine yardım edip edemeyeceğimi sordu. Ben de kendilerine yardıma her zaman hazır olduğumu söyledim.
Akpınar'dayız
25 Eylül 1998 günü beş kişi geldiler, oysa biz dört kişi sanıyorduk, meğer TRT'den arkeolog Semih Aközlü'yü de tercüman olarak almışlar. James bana Himalayalar dahil, dünyadaki birçok dağa çıktıklarını, prodüktörlerin de özellikle doğa çekimlerinde çok başarılı olduğunu ekledi. Ben de BBC gelmiş, bizim Manisalı dağcıları da çağırayım da dağcılarımız dünyaca tanınsın, diye düşünüyordum. Ama işin aslı öğle değilmiş.
James, elime kalın bir kitap tutuşturana kadar ne olduğunu anlayamamıştım. Kitabın adı: "Krallığın Çöküşü ve Atlantis'in Sırları Çözüldü" idi. James ile görüşmediğim süre içerisinde bu kitabı yazmış. Kitabın önsözüne göz attığımda, Manisa Dağcılık Kulübü'ne ve dağcılarımıza teşekkür ettiğini gördüm. Olayın arkası çorap söküğü gibi geldi. James'in buraya dağa tırmanmak için değil, kayıp uygarlık Atlantis'i bulmak için geldiğini anladım.
Yazdığı kitabın önsözünde Manisalı dağcılara teşekkür etmesi bizi ayrıca gururlandırdı. Herhalde yaptığı, İngiliz centilmenliği olsa gerek. O gece bir program yaptık, pazar günü onbir dağcı Akpınar mevkiine gittik. Akpınar'da çekimlere başladık. Yarıkkaya üzerinden Tantalos'taki Pelops tahtına çıktık. Kameramanın kullandığı kameranın ayakları çok ağırdı. Önder Kavas isimli arkadaşımız büyük bir zahmete katlanarak taşıdı.
Bunun kolay olduğunu sanmayın. Yarıkkaya'yı görseniz ne demek istediğimizi daha iyi anlardınız. Araştırma niteliğinde çok zevkli bir gezi oldu. Yarıkkaya'nın altında belirli bir süre onları takip ettikten sonra, ekibe yemek hazırlamak için ayrıldım. Başka bir yol üzerinden Sülüklügöl'e çıktık ve dağcıları beklemeye başladık. Dört dörtlük bir sofra hazırlamıştık. Ekipten üçünün vejateryen olduğunu öğrendik. Peter James, Peter Getsel ve Nikos Kokkinos...
Ama yaptığımız yemeklerin kokusu, doğanın güzelliği, yayla suyunun vermiş olduğu tad ve tabii ki yorgunluk, bu alışkanlıklarından bir an için vazgeçmelerine neden oldu.
Helikopter sıkıntısı
Güzel bir yürüyüşün ardından güzel bir uyku çekeceğimizi düşünürken, James bana yarın için bir helikopter bulup bulamayacağımızı sordu. Bir an düşündüm. Burası Amerika değil ki, bir telefonla helikopter ayağına gelsin. Olsun dedim, herhalde bir yolu vardır.
Helikopteri bulmalıydım. Çünkü Yunan hükümeti, Atlantis'in Santorino'da olduğunu ve orada araştırma yapmalarını salık vermiş. Kendilerine, helikopter dahil her türlü yardımı yapacaklarını vaadetmiş. Ekipte Yunanlı bir arkeolog olmasına rağmen onların hedefi Spil olmuş.
Pazartesi günü Manisa Belediye Başkanı Adil Aygül'e gidip durumu anlattık. O da Vestel Genel Müdürü'nü aradı. Bütün bunlar apar topar geliştiğinden konunun ne olduğunu onlarda pek anlayamadılar ama yine de bize yardım ettiler. Bu arada Ege Üniversitesi'nin değerli öğretim görevlilerinden Profesör İlhan Kayan da Manisa'ya davet edildi. Helikopter geldi, ben de yıllardır tırmandığım ve hayran olduğum Spil Dağı'nı helikopterden göreceğimi düşünerek ayrı bir heyecan duydum. Ama hevesim kursağımda kaldı. Çünkü helikopter dört kişilikti.
Benim Spil'i havadan görmem mi önemli, yoksa Spil'in bilim adamlarınca incelenip dünyaya tanıtılması mı, diye düşündüm. Hiç şüphesiz Spil'in dünyaca tanıması daha önemliydi. Helikopter yarım saat kadar dağın çevresini dolaştı. Ben de merakla aşağıda bekledim. Çekimlerden memnun kalıp kalmayacaklarını düşünüyordum.
Endişem boşuna çıkmıştı; BBC prodüktörü Peter Getzel, büyülenmiş bir halde helikopterden indi. "Nasıldı?" diye sorduğumda, İngilizce, "Wonderfull" yani "Harika" dedi. Bu belgeselin montajı bittiğinde, dünya ülkeleri BBC aracılığıyla Spil'i tanıyacak, bilimsel kanıtlarımız yeterli olursa, Atlantis'i bulabilirsek, belki de Manisa dünyanın en meşhur kenti olacaktı.
O konuştukça, çocukluğumun geçtiği güzel şehrim Manisa'nın geleceğini düşünüyordum. Arkadaşım, Manisalı ve Türkiyeli dağcıların önderi harika insan Manisa Tarzanı'na "Keşke sağ olsaydın da bu günleri görseydin" dedim içimden. O gün huzur içinde eve gidip günlerdir süren yorgunluğumun üzerine güzel bir uyku çektim."
BAŞLARKEN
Gediz Ovası'nda mı?
Atlantis; antik çağın önemli filozofu ve bilimadamı Platon'dan öğrendiğimiz kadarıyla bir dönem varolduğu sanılan ideal bir kıta, devlet, belki de şehirdi. Ne var ki bir felaket sonucu yok oldu. Kayboluşuyla efsaneye dönen bu kıtanın varlığı henüz kanıtlanamadı. Ancak hikayelerden yararlanarak antik şehirlerin gün ışığına çıkarıldığını biliyoruz. Çanakkale-Truva'da bu yöntemle bulunmamış mıydı? Bugün de, Peter James isminde bir arkeolog; Atlantis'in Manisa'da olduğu iddiasını ortaya attı. Ve bu çarpıcı iddia bilim dünyasını karıştırdı. İddiaların en büyük destekçisi de Manisalı idealistler oldu. Haydar Aksakal da bu idealist insanlardan birisi. Varını yoğunu bu işe harcadı, harcıyor da... James ile birlikte zaten karış kırış bildiği Gediz Ovası'nda Atlantis'i arıyor. Yazı dizimiz de bu arayışın hikayesini konu alıyor. Temennimiz Atlantis'in Manisa'da bulunması. Kimbilir, belki de İngiliz arkeoloğun araştırması, dünya ülkelerinin gözlerini Manisa üzerine çevirir.
Kozmik bir felaket mi deprem mi?
Atlantis'in Manisa'da olabileceği iddilarının ortaya atılmasının ardından Manisa'nın coğrafi konumuyla ilgili araştırmalar başladı. Kıtanın kozmik bir felaket veya deprem sonucu yokolabileceği öne sürülüyor.
Bugünkü bölümümüzde de Atlantis'in Manisa'da olduğu iddialarından bahsedeceğiz. Bu iddia henüz çok yeni. Londra Üniversitesi arkeologlarından Peter James de bu iddayı ortaya atan kişi. Atlantis Uygarlığı'nın olup olmadığını ya da varsa nerede olduğunu araştıran James, çalışmalarına Atlantis kelimesinin kökenini araştırmakla başlar. Bu soyağacı sonucunda da karşısına şu kelimeler çıkar:
Adaklar adanır
Tantalos, Pelops, Niobe ve Sypilos...
İlk olarak bunların nerede olduğunu araştırmaya başlar. Bu araştırmanın sonucunun Manisa'ya çıkacağı şüphesizdir. Çünkü bugün bile halk arasında Manisa Dağı'na Spil Dağı denilmektedir. Manisa'yı ziyaret edenler Ağlayankaya olarak bilinen yere uğrayarak Niobe taşına adak adamaktadırlar.
Tantalos'a gelince, Spil'in doğu ucunda muhteşem görünümlü Yarıkkaya'nın yakınlarında bir taht vardır ki, burada Tantalos'un mezarı ve Pelops'un tahtı bulunmaktadır. Arkeolog Peter James, iddiayı ortaya atarken bu noktadan hareket eder.
Son zamanlarda kendisini Atlantis'i araştırmaya adayan Manisalı dağcı Haydar Aksakal; Peter James'in Tantalos, Pelops, Niobe ve Sypilos gibi kendilerini Atlantis'in Manisa'da olabileceği fikrine götüren ipuçlarının haricinde başka ipuçları bulduğunu da iddia ediyor. Elbette Aksakal bir arkeolog değil ama elde ettiği bunca bilgiden sonra önesürdüğü fikirleri de yabana atılacak gibi değil. Şöyle diyor Aksakal:
Denizin altında
"Platon'un kitabını defalarca okuduk. Bu kitapta boğazlardan ve bu şehirde bulunan sütunlardan bahsediyor.
Boğaz kelimesi geçince insanların aklına Cebilitarık Boğazı gelmiş oysa burada öyle bir şey geçmiyor. İki tane gölden bahsetmiş Platon; bu göller burada mevcut, biri Salove Selde gölü, diğeri de bizim Sülüklügöl olarak bildiğimiz Tantalis Gölü.
Ayrıca meydana gelen bu kozmik felaket sonucunda Atlantis'in denizin altına gömülmesi var.
Liman kalıntıları
Diyeceksiniz ki, Manisa'da deniz ne arar. Oysa durum hiç de böyle değil. O günkü coğrafyayı ve jeolojik yapıyı düşünmek gerekir.
Bizim bir diğer savımız da şudur; Manisa Ovası bir zamanlar denizdi. Evet bu konuda da iddialıyız.
Ama ne kadar önce denizdi, bu konuda kesin bilgimiz yok. Bu konuda ilginç şeyler yaşıyoruz. Geçenlerde Muradiye'de yapılan bir sondajda 50 metre aşağıdan midye kabukları çıktı.
Devlet Su İşleri'ne sorduğumuzda bu ovanın alivyonlardan oluşmuş dolma ova olduğunu ve bir zamanlar deniz olduğunu söylediler. Ayrıca Manisa'da biraz tarihe meraklı olanlara sorsanız size çok ilginç şeyler anlatacaklardır. Mesela Spil eteklerinde liman kalıntılarından bahsederler.
Dubalardan bahsederler. Eğer bunlar demirse bugüne kadar kalmalarına imkan yok ama taştan yapılmışsalar günümüze kadar kalmış olabilir. İnsanlar bunları söküp atmış olabilir, ama bu olay yıllardır yaşlıların ağzında söylenir durur. Bir diğer kanıt da şudur:
Dağın eteklerinde, surların yakınlarında bir top görürsünüz. O topun hemen yanında Tarzan'ın evi vardı. Maalesef o evi yıktılar, yani Tarzanın evine sahip çıkamadık ama bu surların dibinden hala midye kabukları çıkmakta. Manisa Ovası'nın bir zamanlar deniz olduğuna dair bilimsel kanıtlarımız yeterli ama ondan sonrası biraz zor tabi ki.
Arkeologların işi
Benim düşüncem Platon'un bahsettiği boğaz Menemen Boğazı olabilir. Denizi andıran dümdüz ova Menemen Boğazı sayesinde denize açılmaktadır. Zaten Gediz de sularını bu boğazdan geçerek denize ulaştırır. Atlantis kenti de burada meydana gelen kozmik bir felaket yada deprem sonucu yerle bir olmuş olabilir.
Elbette bu şehri bulmak arkeologların işidir. Bizim yaptığımız sadece bir Manisalı olarak onlara yardımcı olmak ve bu dağa yıllardır çıktığımız için rehberlik konusunda kendilerini yönlendirmektir."
İngiliz arkeolog Peter James, 1995 yılında geldiği Manisa'yı unutamadı. Spil'den çok etkilenen James, üç yıl sonra, Yunanlı arkeolog ve BBC ekibiyle birlikte, kitabını yazdığı kayıp kent Atlantis'i aramak için tekrar geldi.
1995 yılının sıcak bir yaz günüydü... Her yaz olduğu gibi bu yaz da güneş ışınları Spil'in dik yamaçlarını yalayarak Manisa'nın üzerine bir ok gibi saplanıyordu. Değişik kıyafetli, buralı olmadığı her halinden belli olan bir yabancı, Manisalı dağcı Haydar Aksakal'ın başına dikildi ve "Niobe, Tantalos, Kibele ile Sülüklügöl'ü görmek istiyorum" dedi.
İşte Manisa'da Atlantis macerası böylece başlamış oldu."
***
Hikayenin devamını Manisalı dağcı Haydar Aksakal anlattı:"Yabancıyı bizim dağcılık kulübüne götürdük. Kulüpteki arkadaşlarla sohbete koyulduk. Yabancı, bizim arkadaşların dağcılık, arkeoloji ve daha bir çok alanda yaptığı sohbete hayran kalmış. Ertesi gün, genç dağcılarla birlikte Cüneyt'i de onun emrine verdim. Dört gün boyunca Cüneyt, yabancıyı Spil'de gezdirdi. Tabii bu gezileri sırasında bize hiçbir şey söylemiyordu. Biz de herhalde Manisa Dağı'nı çok sevdi, dolaşıyor diye düşünüyorduk. Neyse yabancıyı geçirdik ve bir daha da görmedik. Taa ki 25 Eylül 1998'e kadar...
Bir gün Londra'dan bir telefon geldi, telefondaki kişi adının Peter James olduğunu söyledi. Bir süre hatırlamakta tereddüt ettim ama "Spil'e çıkmıştık" deyince hatırladım; bizim yabancıydı.
James, bana Yunanlı arkeolog Nikos Kokkinos ve BBC televizyonundan iki prodüktör, Peter Getsel ve Uri Rodner ile birlikte Manisa'ya geleceklerini bildirdi ve kendilerine yardım edip edemeyeceğimi sordu. Ben de kendilerine yardıma her zaman hazır olduğumu söyledim.
Akpınar'dayız
25 Eylül 1998 günü beş kişi geldiler, oysa biz dört kişi sanıyorduk, meğer TRT'den arkeolog Semih Aközlü'yü de tercüman olarak almışlar. James bana Himalayalar dahil, dünyadaki birçok dağa çıktıklarını, prodüktörlerin de özellikle doğa çekimlerinde çok başarılı olduğunu ekledi. Ben de BBC gelmiş, bizim Manisalı dağcıları da çağırayım da dağcılarımız dünyaca tanınsın, diye düşünüyordum. Ama işin aslı öğle değilmiş.
James, elime kalın bir kitap tutuşturana kadar ne olduğunu anlayamamıştım. Kitabın adı: "Krallığın Çöküşü ve Atlantis'in Sırları Çözüldü" idi. James ile görüşmediğim süre içerisinde bu kitabı yazmış. Kitabın önsözüne göz attığımda, Manisa Dağcılık Kulübü'ne ve dağcılarımıza teşekkür ettiğini gördüm. Olayın arkası çorap söküğü gibi geldi. James'in buraya dağa tırmanmak için değil, kayıp uygarlık Atlantis'i bulmak için geldiğini anladım.
Yazdığı kitabın önsözünde Manisalı dağcılara teşekkür etmesi bizi ayrıca gururlandırdı. Herhalde yaptığı, İngiliz centilmenliği olsa gerek. O gece bir program yaptık, pazar günü onbir dağcı Akpınar mevkiine gittik. Akpınar'da çekimlere başladık. Yarıkkaya üzerinden Tantalos'taki Pelops tahtına çıktık. Kameramanın kullandığı kameranın ayakları çok ağırdı. Önder Kavas isimli arkadaşımız büyük bir zahmete katlanarak taşıdı.
Bunun kolay olduğunu sanmayın. Yarıkkaya'yı görseniz ne demek istediğimizi daha iyi anlardınız. Araştırma niteliğinde çok zevkli bir gezi oldu. Yarıkkaya'nın altında belirli bir süre onları takip ettikten sonra, ekibe yemek hazırlamak için ayrıldım. Başka bir yol üzerinden Sülüklügöl'e çıktık ve dağcıları beklemeye başladık. Dört dörtlük bir sofra hazırlamıştık. Ekipten üçünün vejateryen olduğunu öğrendik. Peter James, Peter Getsel ve Nikos Kokkinos...
Ama yaptığımız yemeklerin kokusu, doğanın güzelliği, yayla suyunun vermiş olduğu tad ve tabii ki yorgunluk, bu alışkanlıklarından bir an için vazgeçmelerine neden oldu.
Helikopter sıkıntısı
Güzel bir yürüyüşün ardından güzel bir uyku çekeceğimizi düşünürken, James bana yarın için bir helikopter bulup bulamayacağımızı sordu. Bir an düşündüm. Burası Amerika değil ki, bir telefonla helikopter ayağına gelsin. Olsun dedim, herhalde bir yolu vardır.
Helikopteri bulmalıydım. Çünkü Yunan hükümeti, Atlantis'in Santorino'da olduğunu ve orada araştırma yapmalarını salık vermiş. Kendilerine, helikopter dahil her türlü yardımı yapacaklarını vaadetmiş. Ekipte Yunanlı bir arkeolog olmasına rağmen onların hedefi Spil olmuş.
Pazartesi günü Manisa Belediye Başkanı Adil Aygül'e gidip durumu anlattık. O da Vestel Genel Müdürü'nü aradı. Bütün bunlar apar topar geliştiğinden konunun ne olduğunu onlarda pek anlayamadılar ama yine de bize yardım ettiler. Bu arada Ege Üniversitesi'nin değerli öğretim görevlilerinden Profesör İlhan Kayan da Manisa'ya davet edildi. Helikopter geldi, ben de yıllardır tırmandığım ve hayran olduğum Spil Dağı'nı helikopterden göreceğimi düşünerek ayrı bir heyecan duydum. Ama hevesim kursağımda kaldı. Çünkü helikopter dört kişilikti.
Benim Spil'i havadan görmem mi önemli, yoksa Spil'in bilim adamlarınca incelenip dünyaya tanıtılması mı, diye düşündüm. Hiç şüphesiz Spil'in dünyaca tanıması daha önemliydi. Helikopter yarım saat kadar dağın çevresini dolaştı. Ben de merakla aşağıda bekledim. Çekimlerden memnun kalıp kalmayacaklarını düşünüyordum.
Endişem boşuna çıkmıştı; BBC prodüktörü Peter Getzel, büyülenmiş bir halde helikopterden indi. "Nasıldı?" diye sorduğumda, İngilizce, "Wonderfull" yani "Harika" dedi. Bu belgeselin montajı bittiğinde, dünya ülkeleri BBC aracılığıyla Spil'i tanıyacak, bilimsel kanıtlarımız yeterli olursa, Atlantis'i bulabilirsek, belki de Manisa dünyanın en meşhur kenti olacaktı.
O konuştukça, çocukluğumun geçtiği güzel şehrim Manisa'nın geleceğini düşünüyordum. Arkadaşım, Manisalı ve Türkiyeli dağcıların önderi harika insan Manisa Tarzanı'na "Keşke sağ olsaydın da bu günleri görseydin" dedim içimden. O gün huzur içinde eve gidip günlerdir süren yorgunluğumun üzerine güzel bir uyku çektim."
BAŞLARKEN
Gediz Ovası'nda mı?
Atlantis; antik çağın önemli filozofu ve bilimadamı Platon'dan öğrendiğimiz kadarıyla bir dönem varolduğu sanılan ideal bir kıta, devlet, belki de şehirdi. Ne var ki bir felaket sonucu yok oldu. Kayboluşuyla efsaneye dönen bu kıtanın varlığı henüz kanıtlanamadı. Ancak hikayelerden yararlanarak antik şehirlerin gün ışığına çıkarıldığını biliyoruz. Çanakkale-Truva'da bu yöntemle bulunmamış mıydı? Bugün de, Peter James isminde bir arkeolog; Atlantis'in Manisa'da olduğu iddiasını ortaya attı. Ve bu çarpıcı iddia bilim dünyasını karıştırdı. İddiaların en büyük destekçisi de Manisalı idealistler oldu. Haydar Aksakal da bu idealist insanlardan birisi. Varını yoğunu bu işe harcadı, harcıyor da... James ile birlikte zaten karış kırış bildiği Gediz Ovası'nda Atlantis'i arıyor. Yazı dizimiz de bu arayışın hikayesini konu alıyor. Temennimiz Atlantis'in Manisa'da bulunması. Kimbilir, belki de İngiliz arkeoloğun araştırması, dünya ülkelerinin gözlerini Manisa üzerine çevirir.
Kozmik bir felaket mi deprem mi?
Atlantis'in Manisa'da olabileceği iddilarının ortaya atılmasının ardından Manisa'nın coğrafi konumuyla ilgili araştırmalar başladı. Kıtanın kozmik bir felaket veya deprem sonucu yokolabileceği öne sürülüyor.
Bugünkü bölümümüzde de Atlantis'in Manisa'da olduğu iddialarından bahsedeceğiz. Bu iddia henüz çok yeni. Londra Üniversitesi arkeologlarından Peter James de bu iddayı ortaya atan kişi. Atlantis Uygarlığı'nın olup olmadığını ya da varsa nerede olduğunu araştıran James, çalışmalarına Atlantis kelimesinin kökenini araştırmakla başlar. Bu soyağacı sonucunda da karşısına şu kelimeler çıkar:
Adaklar adanır
Tantalos, Pelops, Niobe ve Sypilos...
İlk olarak bunların nerede olduğunu araştırmaya başlar. Bu araştırmanın sonucunun Manisa'ya çıkacağı şüphesizdir. Çünkü bugün bile halk arasında Manisa Dağı'na Spil Dağı denilmektedir. Manisa'yı ziyaret edenler Ağlayankaya olarak bilinen yere uğrayarak Niobe taşına adak adamaktadırlar.
Tantalos'a gelince, Spil'in doğu ucunda muhteşem görünümlü Yarıkkaya'nın yakınlarında bir taht vardır ki, burada Tantalos'un mezarı ve Pelops'un tahtı bulunmaktadır. Arkeolog Peter James, iddiayı ortaya atarken bu noktadan hareket eder.
Son zamanlarda kendisini Atlantis'i araştırmaya adayan Manisalı dağcı Haydar Aksakal; Peter James'in Tantalos, Pelops, Niobe ve Sypilos gibi kendilerini Atlantis'in Manisa'da olabileceği fikrine götüren ipuçlarının haricinde başka ipuçları bulduğunu da iddia ediyor. Elbette Aksakal bir arkeolog değil ama elde ettiği bunca bilgiden sonra önesürdüğü fikirleri de yabana atılacak gibi değil. Şöyle diyor Aksakal:
Denizin altında
"Platon'un kitabını defalarca okuduk. Bu kitapta boğazlardan ve bu şehirde bulunan sütunlardan bahsediyor.
Boğaz kelimesi geçince insanların aklına Cebilitarık Boğazı gelmiş oysa burada öyle bir şey geçmiyor. İki tane gölden bahsetmiş Platon; bu göller burada mevcut, biri Salove Selde gölü, diğeri de bizim Sülüklügöl olarak bildiğimiz Tantalis Gölü.
Ayrıca meydana gelen bu kozmik felaket sonucunda Atlantis'in denizin altına gömülmesi var.
Liman kalıntıları
Diyeceksiniz ki, Manisa'da deniz ne arar. Oysa durum hiç de böyle değil. O günkü coğrafyayı ve jeolojik yapıyı düşünmek gerekir.
Bizim bir diğer savımız da şudur; Manisa Ovası bir zamanlar denizdi. Evet bu konuda da iddialıyız.
Ama ne kadar önce denizdi, bu konuda kesin bilgimiz yok. Bu konuda ilginç şeyler yaşıyoruz. Geçenlerde Muradiye'de yapılan bir sondajda 50 metre aşağıdan midye kabukları çıktı.
Devlet Su İşleri'ne sorduğumuzda bu ovanın alivyonlardan oluşmuş dolma ova olduğunu ve bir zamanlar deniz olduğunu söylediler. Ayrıca Manisa'da biraz tarihe meraklı olanlara sorsanız size çok ilginç şeyler anlatacaklardır. Mesela Spil eteklerinde liman kalıntılarından bahsederler.
Dubalardan bahsederler. Eğer bunlar demirse bugüne kadar kalmalarına imkan yok ama taştan yapılmışsalar günümüze kadar kalmış olabilir. İnsanlar bunları söküp atmış olabilir, ama bu olay yıllardır yaşlıların ağzında söylenir durur. Bir diğer kanıt da şudur:
Dağın eteklerinde, surların yakınlarında bir top görürsünüz. O topun hemen yanında Tarzan'ın evi vardı. Maalesef o evi yıktılar, yani Tarzanın evine sahip çıkamadık ama bu surların dibinden hala midye kabukları çıkmakta. Manisa Ovası'nın bir zamanlar deniz olduğuna dair bilimsel kanıtlarımız yeterli ama ondan sonrası biraz zor tabi ki.
Arkeologların işi
Benim düşüncem Platon'un bahsettiği boğaz Menemen Boğazı olabilir. Denizi andıran dümdüz ova Menemen Boğazı sayesinde denize açılmaktadır. Zaten Gediz de sularını bu boğazdan geçerek denize ulaştırır. Atlantis kenti de burada meydana gelen kozmik bir felaket yada deprem sonucu yerle bir olmuş olabilir.
Elbette bu şehri bulmak arkeologların işidir. Bizim yaptığımız sadece bir Manisalı olarak onlara yardımcı olmak ve bu dağa yıllardır çıktığımız için rehberlik konusunda kendilerini yönlendirmektir."
Yorum