Kayıp Uygarlık Atlantis (Manisa ile ilgili bir çalışma)

Kapat
X
 
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • MentaL
    *Security

    • 01-03-2004
    • 8134

    Kayıp Uygarlık Atlantis (Manisa ile ilgili bir çalışma)

    Atlantis Manisa'da mı?
    İngiliz arkeolog Peter James, 1995 yılında geldiği Manisa'yı unutamadı. Spil'den çok etkilenen James, üç yıl sonra, Yunanlı arkeolog ve BBC ekibiyle birlikte, kitabını yazdığı kayıp kent Atlantis'i aramak için tekrar geldi.



    1995 yılının sıcak bir yaz günüydü... Her yaz olduğu gibi bu yaz da güneş ışınları Spil'in dik yamaçlarını yalayarak Manisa'nın üzerine bir ok gibi saplanıyordu. Değişik kıyafetli, buralı olmadığı her halinden belli olan bir yabancı, Manisalı dağcı Haydar Aksakal'ın başına dikildi ve "Niobe, Tantalos, Kibele ile Sülüklügöl'ü görmek istiyorum" dedi.
    İşte Manisa'da Atlantis macerası böylece başlamış oldu."

    ***
    Hikayenin devamını Manisalı dağcı Haydar Aksakal anlattı:
    "Yabancıyı bizim dağcılık kulübüne götürdük. Kulüpteki arkadaşlarla sohbete koyulduk. Yabancı, bizim arkadaşların dağcılık, arkeoloji ve daha bir çok alanda yaptığı sohbete hayran kalmış. Ertesi gün, genç dağcılarla birlikte Cüneyt'i de onun emrine verdim. Dört gün boyunca Cüneyt, yabancıyı Spil'de gezdirdi. Tabii bu gezileri sırasında bize hiçbir şey söylemiyordu. Biz de herhalde Manisa Dağı'nı çok sevdi, dolaşıyor diye düşünüyorduk. Neyse yabancıyı geçirdik ve bir daha da görmedik. Taa ki 25 Eylül 1998'e kadar...

    Bir gün Londra'dan bir telefon geldi, telefondaki kişi adının Peter James olduğunu söyledi. Bir süre hatırlamakta tereddüt ettim ama "Spil'e çıkmıştık" deyince hatırladım; bizim yabancıydı.

    James, bana Yunanlı arkeolog Nikos Kokkinos ve BBC televizyonundan iki prodüktör, Peter Getsel ve Uri Rodner ile birlikte Manisa'ya geleceklerini bildirdi ve kendilerine yardım edip edemeyeceğimi sordu. Ben de kendilerine yardıma her zaman hazır olduğumu söyledim.

    Akpınar'dayız
    25 Eylül 1998 günü beş kişi geldiler, oysa biz dört kişi sanıyorduk, meğer TRT'den arkeolog Semih Aközlü'yü de tercüman olarak almışlar. James bana Himalayalar dahil, dünyadaki birçok dağa çıktıklarını, prodüktörlerin de özellikle doğa çekimlerinde çok başarılı olduğunu ekledi. Ben de BBC gelmiş, bizim Manisalı dağcıları da çağırayım da dağcılarımız dünyaca tanınsın, diye düşünüyordum. Ama işin aslı öğle değilmiş.

    James, elime kalın bir kitap tutuşturana kadar ne olduğunu anlayamamıştım. Kitabın adı: "Krallığın Çöküşü ve Atlantis'in Sırları Çözüldü" idi. James ile görüşmediğim süre içerisinde bu kitabı yazmış. Kitabın önsözüne göz attığımda, Manisa Dağcılık Kulübü'ne ve dağcılarımıza teşekkür ettiğini gördüm. Olayın arkası çorap söküğü gibi geldi. James'in buraya dağa tırmanmak için değil, kayıp uygarlık Atlantis'i bulmak için geldiğini anladım.

    Yazdığı kitabın önsözünde Manisalı dağcılara teşekkür etmesi bizi ayrıca gururlandırdı. Herhalde yaptığı, İngiliz centilmenliği olsa gerek. O gece bir program yaptık, pazar günü onbir dağcı Akpınar mevkiine gittik. Akpınar'da çekimlere başladık. Yarıkkaya üzerinden Tantalos'taki Pelops tahtına çıktık. Kameramanın kullandığı kameranın ayakları çok ağırdı. Önder Kavas isimli arkadaşımız büyük bir zahmete katlanarak taşıdı.

    Bunun kolay olduğunu sanmayın. Yarıkkaya'yı görseniz ne demek istediğimizi daha iyi anlardınız. Araştırma niteliğinde çok zevkli bir gezi oldu. Yarıkkaya'nın altında belirli bir süre onları takip ettikten sonra, ekibe yemek hazırlamak için ayrıldım. Başka bir yol üzerinden Sülüklügöl'e çıktık ve dağcıları beklemeye başladık. Dört dörtlük bir sofra hazırlamıştık. Ekipten üçünün vejateryen olduğunu öğrendik. Peter James, Peter Getsel ve Nikos Kokkinos...

    Ama yaptığımız yemeklerin kokusu, doğanın güzelliği, yayla suyunun vermiş olduğu tad ve tabii ki yorgunluk, bu alışkanlıklarından bir an için vazgeçmelerine neden oldu.

    Helikopter sıkıntısı
    Güzel bir yürüyüşün ardından güzel bir uyku çekeceğimizi düşünürken, James bana yarın için bir helikopter bulup bulamayacağımızı sordu. Bir an düşündüm. Burası Amerika değil ki, bir telefonla helikopter ayağına gelsin. Olsun dedim, herhalde bir yolu vardır.

    Helikopteri bulmalıydım. Çünkü Yunan hükümeti, Atlantis'in Santorino'da olduğunu ve orada araştırma yapmalarını salık vermiş. Kendilerine, helikopter dahil her türlü yardımı yapacaklarını vaadetmiş. Ekipte Yunanlı bir arkeolog olmasına rağmen onların hedefi Spil olmuş.

    Pazartesi günü Manisa Belediye Başkanı Adil Aygül'e gidip durumu anlattık. O da Vestel Genel Müdürü'nü aradı. Bütün bunlar apar topar geliştiğinden konunun ne olduğunu onlarda pek anlayamadılar ama yine de bize yardım ettiler. Bu arada Ege Üniversitesi'nin değerli öğretim görevlilerinden Profesör İlhan Kayan da Manisa'ya davet edildi. Helikopter geldi, ben de yıllardır tırmandığım ve hayran olduğum Spil Dağı'nı helikopterden göreceğimi düşünerek ayrı bir heyecan duydum. Ama hevesim kursağımda kaldı. Çünkü helikopter dört kişilikti.

    Benim Spil'i havadan görmem mi önemli, yoksa Spil'in bilim adamlarınca incelenip dünyaya tanıtılması mı, diye düşündüm. Hiç şüphesiz Spil'in dünyaca tanıması daha önemliydi. Helikopter yarım saat kadar dağın çevresini dolaştı. Ben de merakla aşağıda bekledim. Çekimlerden memnun kalıp kalmayacaklarını düşünüyordum.

    Endişem boşuna çıkmıştı; BBC prodüktörü Peter Getzel, büyülenmiş bir halde helikopterden indi. "Nasıldı?" diye sorduğumda, İngilizce, "Wonderfull" yani "Harika" dedi. Bu belgeselin montajı bittiğinde, dünya ülkeleri BBC aracılığıyla Spil'i tanıyacak, bilimsel kanıtlarımız yeterli olursa, Atlantis'i bulabilirsek, belki de Manisa dünyanın en meşhur kenti olacaktı.

    O konuştukça, çocukluğumun geçtiği güzel şehrim Manisa'nın geleceğini düşünüyordum. Arkadaşım, Manisalı ve Türkiyeli dağcıların önderi harika insan Manisa Tarzanı'na "Keşke sağ olsaydın da bu günleri görseydin" dedim içimden. O gün huzur içinde eve gidip günlerdir süren yorgunluğumun üzerine güzel bir uyku çektim."


    BAŞLARKEN

    Gediz Ovası'nda mı?

    Atlantis; antik çağın önemli filozofu ve bilimadamı Platon'dan öğrendiğimiz kadarıyla bir dönem varolduğu sanılan ideal bir kıta, devlet, belki de şehirdi. Ne var ki bir felaket sonucu yok oldu. Kayboluşuyla efsaneye dönen bu kıtanın varlığı henüz kanıtlanamadı. Ancak hikayelerden yararlanarak antik şehirlerin gün ışığına çıkarıldığını biliyoruz. Çanakkale-Truva'da bu yöntemle bulunmamış mıydı? Bugün de, Peter James isminde bir arkeolog; Atlantis'in Manisa'da olduğu iddiasını ortaya attı. Ve bu çarpıcı iddia bilim dünyasını karıştırdı. İddiaların en büyük destekçisi de Manisalı idealistler oldu. Haydar Aksakal da bu idealist insanlardan birisi. Varını yoğunu bu işe harcadı, harcıyor da... James ile birlikte zaten karış kırış bildiği Gediz Ovası'nda Atlantis'i arıyor. Yazı dizimiz de bu arayışın hikayesini konu alıyor. Temennimiz Atlantis'in Manisa'da bulunması. Kimbilir, belki de İngiliz arkeoloğun araştırması, dünya ülkelerinin gözlerini Manisa üzerine çevirir.



    Kozmik bir felaket mi deprem mi?

    Atlantis'in Manisa'da olabileceği iddilarının ortaya atılmasının ardından Manisa'nın coğrafi konumuyla ilgili araştırmalar başladı. Kıtanın kozmik bir felaket veya deprem sonucu yokolabileceği öne sürülüyor.

    Bugünkü bölümümüzde de Atlantis'in Manisa'da olduğu iddialarından bahsedeceğiz. Bu iddia henüz çok yeni. Londra Üniversitesi arkeologlarından Peter James de bu iddayı ortaya atan kişi. Atlantis Uygarlığı'nın olup olmadığını ya da varsa nerede olduğunu araştıran James, çalışmalarına Atlantis kelimesinin kökenini araştırmakla başlar. Bu soyağacı sonucunda da karşısına şu kelimeler çıkar:

    Adaklar adanır
    Tantalos, Pelops, Niobe ve Sypilos...

    İlk olarak bunların nerede olduğunu araştırmaya başlar. Bu araştırmanın sonucunun Manisa'ya çıkacağı şüphesizdir. Çünkü bugün bile halk arasında Manisa Dağı'na Spil Dağı denilmektedir. Manisa'yı ziyaret edenler Ağlayankaya olarak bilinen yere uğrayarak Niobe taşına adak adamaktadırlar.

    Tantalos'a gelince, Spil'in doğu ucunda muhteşem görünümlü Yarıkkaya'nın yakınlarında bir taht vardır ki, burada Tantalos'un mezarı ve Pelops'un tahtı bulunmaktadır. Arkeolog Peter James, iddiayı ortaya atarken bu noktadan hareket eder.

    Son zamanlarda kendisini Atlantis'i araştırmaya adayan Manisalı dağcı Haydar Aksakal; Peter James'in Tantalos, Pelops, Niobe ve Sypilos gibi kendilerini Atlantis'in Manisa'da olabileceği fikrine götüren ipuçlarının haricinde başka ipuçları bulduğunu da iddia ediyor. Elbette Aksakal bir arkeolog değil ama elde ettiği bunca bilgiden sonra önesürdüğü fikirleri de yabana atılacak gibi değil. Şöyle diyor Aksakal:

    Denizin altında
    "Platon'un kitabını defalarca okuduk. Bu kitapta boğazlardan ve bu şehirde bulunan sütunlardan bahsediyor.

    Boğaz kelimesi geçince insanların aklına Cebilitarık Boğazı gelmiş oysa burada öyle bir şey geçmiyor. İki tane gölden bahsetmiş Platon; bu göller burada mevcut, biri Salove Selde gölü, diğeri de bizim Sülüklügöl olarak bildiğimiz Tantalis Gölü.

    Ayrıca meydana gelen bu kozmik felaket sonucunda Atlantis'in denizin altına gömülmesi var.

    Liman kalıntıları
    Diyeceksiniz ki, Manisa'da deniz ne arar. Oysa durum hiç de böyle değil. O günkü coğrafyayı ve jeolojik yapıyı düşünmek gerekir.

    Bizim bir diğer savımız da şudur; Manisa Ovası bir zamanlar denizdi. Evet bu konuda da iddialıyız.
    Ama ne kadar önce denizdi, bu konuda kesin bilgimiz yok. Bu konuda ilginç şeyler yaşıyoruz. Geçenlerde Muradiye'de yapılan bir sondajda 50 metre aşağıdan midye kabukları çıktı.

    Devlet Su İşleri'ne sorduğumuzda bu ovanın alivyonlardan oluşmuş dolma ova olduğunu ve bir zamanlar deniz olduğunu söylediler. Ayrıca Manisa'da biraz tarihe meraklı olanlara sorsanız size çok ilginç şeyler anlatacaklardır. Mesela Spil eteklerinde liman kalıntılarından bahsederler.

    Dubalardan bahsederler. Eğer bunlar demirse bugüne kadar kalmalarına imkan yok ama taştan yapılmışsalar günümüze kadar kalmış olabilir. İnsanlar bunları söküp atmış olabilir, ama bu olay yıllardır yaşlıların ağzında söylenir durur. Bir diğer kanıt da şudur:

    Dağın eteklerinde, surların yakınlarında bir top görürsünüz. O topun hemen yanında Tarzan'ın evi vardı. Maalesef o evi yıktılar, yani Tarzanın evine sahip çıkamadık ama bu surların dibinden hala midye kabukları çıkmakta. Manisa Ovası'nın bir zamanlar deniz olduğuna dair bilimsel kanıtlarımız yeterli ama ondan sonrası biraz zor tabi ki.

    Arkeologların işi
    Benim düşüncem Platon'un bahsettiği boğaz Menemen Boğazı olabilir. Denizi andıran dümdüz ova Menemen Boğazı sayesinde denize açılmaktadır. Zaten Gediz de sularını bu boğazdan geçerek denize ulaştırır. Atlantis kenti de burada meydana gelen kozmik bir felaket yada deprem sonucu yerle bir olmuş olabilir.

    Elbette bu şehri bulmak arkeologların işidir. Bizim yaptığımız sadece bir Manisalı olarak onlara yardımcı olmak ve bu dağa yıllardır çıktığımız için rehberlik konusunda kendilerini yönlendirmektir."



    Son düzenleme MentaL; 30-08-2005, 20:50.
  • MentaL
    *Security

    • 01-03-2004
    • 8134

    #2
    Konu: Kayıp Uygarlık Atlantis (Manisa ile ilgili bir çalışma)

    Platon'un "yeryüzü cenneti" olarak tanımladığı kıtada
    Erdemli insanlar yaşıyordu




    Platon, ünlü diyaloğunda, Atlantis Uygarlığı'nın sadece teknik ve askeri alanda değil, her yönüyle mükemmel olduğundan bahseder. Özellikle de ahlaklılı olmak açısından.

    Hoşgörülü ve aydınca düşünen kıta insanlarının en önemli özellikleri erdemli olmalarıydı. Altın ve ganimet onlar için sıkıntı verici şeylerdi, hatta adeta bu tür şeylere aşağılayıcı gözle bakarlardı.

    Daha önce de belirtiğimiz gibi zaman içinde bu özelliklerini kaybetmişler ve bazılarına göre kozmik bir felaketle yok olmuşlardır.

    Sulara gömüldüğü söylenen efsenavi adanın adı bazı kaynaklarda "Atalatis" veya "Atalantica" diye geçer. Atlantis efsanesine Platon, ilk kez "Timaio" adlı diyaloğunda değinir ve bu konudaki bilgilere kaynak olarak da Solon'u gösterir.

    Solon'un bu bilgileri Mısırlı rahiplerin 9 bin yıllık tarihsel belgelerine dayanarak aktardığını da belirtir. Platon bu yapıtında Atlantis ordularının bütün Batı Avrupa ve Libya ülkesini ezip geçtiğini ama Atinalılar'ın gösterdiği direnç karşısında gerilemek zorunda kaldığını ve şiddetli bir deprem sonunda da Atlantis Adası'nın bir gece içinde sulara gömüldüğü anlatır. Platon'a göre bu olay M.Ö. 9600'de olmuştur.

    Sulara gömüldü
    Kritias adlı diyaloğunda Platon Atlantisle ilgili daha başka ayrıntılar da verir. Burayı bir yeryüzü cenneti olarak betimler. İdeal bir demokrasiyle yönetilen bu adanın krallarından Autokhton, "yerel kahraman" olarak söz eder.

    Babaları Poseidon annelleriyse topraktan gelmiş insanlardan Euenor'un kızı Kleito'dur. Ada doğal ve yapay surlar, güzel konutlar ve yapay surlarla donanmış. Zengin maden yataklarıyla refaha ulaşmıştır. Halkın uygarlık düzeyi çok yüksektir. Ama giderek yozlaşan ahlak ve siyasal yaşam Tanrı Zeus'u kızdırır. Sonuçta Atlantis Zeus'un hışmına uğrayıp sulara gömülerek batar. Burada bir açıklama yapma gereği duyuyoruz. O da bize Atlantis hakkında bilgi veren kişi Platon'un kim olduğu.

    Platon MÖ 427 - 348 yılları arasında yaşamış ünlü Antik Çağı filozofudur. Zorlu ve hareketli bir yaşamı olmuştur. Soylu bir ailenin çocuğudur, asıl adı Aristokles iken geniş omuzlu ve gögüslü olduğu için jimnastik öğretmeni tarafından Platon adının takıldığı söylenir. Esaslı bir eğitim görmüş, gençliği Atina'nın kültürce çok parlak bir döneminde rasladığı için kendisi üzerinde çok büyük etkisi olmuştur. Aynı zamanda bir sanatçı olan Platon, birçok edebi eser vermiştir. Ama anlatıldığına göre yazdıklarını beğenmemiş ve yakmıştır.

    Yirmi yaşındayken tanıştığı hocası gene ünlü filozof Sokrates ile tanışması hayatının dönüm noktasını oluşturmuştur.

    "Bildiğim tek şey hiçbirşey bilmediğimdir" sözüyle ünlü Sokrates'in yanından hiç ayrılmamıştır. Zaten eserlerinde de devamlı Sokratesi tartıştırır ve tartışmalarda hocasını haklı çıkarır. Platon'un yazdığı hemen bütün yapıtları hocası Sokrates'e duyduğu saygı ve sevginin belirtileriyle doludur.
    Platon çeşitli seyahatler yapmıştır; Kuzey Afrika'ya gittiği bu yolculuğunda Mısır ve Kirene'ye uğradığı söylenir. Mısır'da Rahiplerden matematek astronomi öğrenmiş, gene Kirene'de matematikçi Thedoros'un yanında kalmıştır. Anadolu ve İran'ı da gezdiği söylenir ama bu seyahatleri çok şüphelidir.

    Ancak Güney İtalya ve Sicilya gezileri gesindir. Hata bu dönemde düşünceleri nedeniyle az daha ölümden dönmüştür. Böylece Hocası Sokrates'in düştüğü akibetten kurtulmuştur. Hocası Sokrates düşüncelerinden dolayı yargılanmış eğer düşüncelerinden vazgeçerse idamdan kurtulacağı kendisine söylenmişti, ama Sokrates düşüncelerinden vazgeçmemiş ve idam edilmişti. Anlayacağınız Platon bu cesareti pek gösterememiş, ama meydana getirdiği eserler bugün; bilim, felsefe, tarih, edebiyat gibi bir çok alanda vazgeçilmez eserlerdir. İşte biz Atlantis'i bu eserlerinden biri olan Critias (Kritias) diyaloğunda görmekteyiz. Ancak burada Platon'un düşünce dünyasının nasıl bir yapıya sahip olduğunu görerek anlattığı bu hikayenin gerçeklik derecesini bir kritik edelim;

    Platon idealist bir filozoftur. Tabii bu idealist kelimesini bugün anladığımız anlamdan biraz farklıdır. Platon dünyada varolan herşeyin ama herşeyin en mükemmelinin olması gerektiğine inanan bir düşünürdü. Örneğin dünyadaki atların en mükemmeli, herşeyiyle dört dörtlük bir tek at olmalıydı.
    Gene, herşeyiyle mükemmel tekbir insan olmalıydı. Aynı şeyi devlet için de söyleyebiliriz; tek bir mükemmel devlet. Ancak bu mükemmeliyet bu dünyada olamazdı Platon'a göre mükemmeliyet başka bir yerde olmalıydı, belki de başka bir dünyada.


    Gerçek olabilir mi?
    Bu dünyadakiler o başka bir dünyada varolan mükemmelliğe ne kadar yaklaşırlarsa o kadar sağlıklı bir düzende yaşanabilirdi. Muhtemelen Platon işte bahsettiği Atlantis'i ideal devlete yaklaşmış bir devlet, yönetim biçimi olarak düşünmekteydi.

    Yazdığı eserlerinde aktarmış olduğu Atlantis hikayesinin kendi düşünceleri etrafında ne kadar değiştirmiş olabileceğini tahmin edemiyoruz. Yani, atlantis öyküsünün gerçek olup olmadığını ya da öyküdeki gerçeklik payını bilemiyoruz. Zaten en büyük itiraz da gene çok ünlü filozof Aristoteles'ten gelmektedir. Aristoteles Platon'un öğrencisidir, ve Atlantis'in Platon'un düş gücünün ürünü olabileceğinden bahseder.


    Yunan mitolojisinin kayıp kenti
    Tantalis 'ipucu' oldu

    Yunan tarihinde geçen kayıp kent Tantalis ile Platon'un diyaloglarındaki Atlantis arasındaki aşırı benzerlik, bu iki uygarlığın aynı olduğunu düşündürüyor. İngiliz arkeolog Peter James de, çalışmalarını bu düşünceye dayandırarak sürdürüyor.

    Manisa'daki Spil Dağı efsaneleriyle bilinir. Birçok mitolojik hikayede adı geçer. Zaten Atlantis'in bu kentte aranmasında mitolojik olaylar ve antik kalıntılar etkili olmuştur.

    Kayıp Uygarlık'ın izlerinin sürüldüğü tarihi kalıntıları ve efsanelerini göreceğiz. Ama önce Tantalos ve oğlu Pelops'un hikayesine ve bu hikayede adı geçenler için yapılmış yapılara değinelim:

    Spil Dağı, Yunanlılar'dan önce burada yaşayanlardan geldiği sanılan Tantalos ve Pelops efsaneleri ile sıkı sıkıya örülmüştür. Bazı arkeologlar Tantalos ve Sipylos'un adlarının Hitit Kralları Tudhalia ve Suppiluliuma'dan aldıklarını ileri sürmektedirler.

    Yunan kaynaklarında ise Tantalos, Phrygia Kralı olarak geçer. Sipylos ise çok eskilerden beri doğrudan Phrygia'ya özgüdür. Efsane de söyledir; Tantalos tanrıların sevgisini kazanmış bir kimseydi, bir gün tanrıları şölene davet etti. Tanrıların sezgi gücünü denemek amacıyla, oğlu Pelops'u kesti ondan güzel bir yemek yaparak tanrıların önüne getirdi.

    Demeter dışında tanrıların hepsi Tantalos'un oyununu anladılar. Yitirdiği kızı Persephone adına yas tutan Demeter, farketmeden Pelops'un omzunu yedi. Tanrılar Pelops'u yeniden canlandırıp, Tantalos'u bu ya da başka davranışı yüzünden Hades'e gönderdiler. Cezası; sürekli susamasına ve bir gölün içinde bulunmasına karşın, içmek için eğildiğinde suların geri çekilmesiydi.

    Öte yandan Tantalos'un oğlu Pelops'ta bir gün Sipylos'tan kovuldu ve Ege Denizi'ni geçerek adını ondan alan Peloponnesos'a gitti.

    Beyaz kartallar
    Manisa'lı olan Antik Çağ yazarlarından Pausanias bu efsaneyle ilgili şunları söyler: "Pelops ve Tantalos'un varlıklarına ilişkin izler bu güne değin kalmıştır ülkemde. Pelops'un tahtı, Tantalos'tan adını alan bir göl ve kolayca göze çarpan bir mezar" Pausanias diğer bir bölümde Sipylos Dağı'nda Tantalos'un mezarının ziyaret ettiğini, görülmeye değer bulduğunu ve Tantalos gölü üzerinde ak kartalların uçtuğunu anlatır.

    Başka yazarlarsa bir zamanlar Sipylos'ta Tantalis veya Sipylos veya İdea adını taşıyan bir kent kurulduğunu, fakat kentin bir deprem sonucu yıkılmasından sonra burada bir göl oluştuğunu belirtirler. İkinci anlatım Aristoteles'e değin ulaşmış daha genç yazarlarca da yinelenmiştir.

    Manisalı dağcılar Spil üzerinde uçan beyaz kartalları gördüklerini söylüyorlar. Ancak çok uzak oldukları için fotoğraflarını çekememişler. Beyaz kartallar bugün sadece Amerika'da vardır. Onların da sadece başları beyazdır. Eğer Antik çağ yazarı Pausanias'ın anlattığı doruysa ve bugün de bu kartallar bulunabilirse Spil Dağı açısından ayrı bir önem teşkil edecektir.

    Eldeki veriler Tatalos kentiyle Atlantis'in aynı yer olabilecegi yönünde. Burada meydana gelen yok oluş da Atlantis'in hikayesiyle benzerlik gösteriyor. Tantalos kentinin Pelops tahtının nerede olduğuna dair spekülasyonlar da yok değil. Mesela bazı arkeologlar, Yamanlar Dağı'yla Spil'in aynı dağ olabileceğini, dolayısıyla bu kentin Yamanlarda da olabileceğini söylerler.

    Pelops'un tahtı
    Nitekim burada da Karagöl vardır. Ancak birçok delil Tantalos şehrinin bu gün bildiğimiz Manisa daki Spil'in doğu ucundaki yapılar olduğunu gösterir bize. Taş suretin yani Kibele tanrıçasının heykelinin bir kilometre kadar doğusunda bir kaya mezarı vardır ki bu halk arasında Kharalambos'un mezarı olarak bilinir. Halbuki bu bilgi yanlıştır; burası Pausanias'ın bahsettiği gibi Tantalos'un mezarıdır. Bunun anlamı Tantalos'un oglu Pelops'un tahtı da Spil'de demektir ki, biz bu tahtında resimerini zorlu bir tırmanışın ardından çektik. Tantalos'un mezarının yakınlarında Yarıkkaya denen bir muhteşem yapılı bir yer vardır. Bunun batısında da tehlikeli bir geçitten ulaşılabilen bir yerleşim yeri vardır. Burada dik bir kayaya oyulmuş taht çok büyük bir ihtimalle Pelops'un tahtıdır.

    Atlantis'i Manisa'da arayanların iddiaları arasında Atlantis'in yok oluşuna neden olan depremin burada olduğu ve bu Yarıkkaya'nın oluşumunun yokoluşa kanıt oluşturduğudur.

    Ama jeologlara göre Yarıkkaya'nın oluşumu şehrin yokoluşundan çok ama çok öncelere gitmektedir. Tabii bu kanıt Atlantis'in burada olamayacağını gösterse de efsanede anlatılan olay ve yokoluşun zaman içinde birbiriyle karışmış olabileceği de ihtimaller arasındadır. Her ne olursa olsun burada önemli bir yerleşim yeri vardır ve ortaya çıkarılmalıdır.

    İki uygarlık arasındaki benzerlik şöyle:


    • TANTALIS
    • Lidya ve Frig'in krallığıydı.
    • Dione'nin kocasıydı.
    • Tantalis'in sülalesi lir çalışıyla ünlenmişti.
    • Zenginliği herkesçe biliniyor.
    • Eski Lidya imparatorları Mısır sınırını kadar ulaşmışlardı.
    • Tantalis Tanrılara karşı geldi.
    • Gökyüzünde asılı kalmaya mahkum edildi.
    • Spil Dağı'nın altında ezildi.
    • Krallığı bir deprem ve su baskını sonucu yok edildi.
    • Sular altında bırakıldı.


    • ATLAS
    • Su perisi Asia'nın oğlu (Asia=Lydia)
    • Dione'nin babası.
    • Çok usta bir lir çalgıcısıydı.
    • Atlantis'in zenginliğine sahipti.
    • Atlantis İmparatorluğu Mısır sınırlarına kadar ulaştı.
    • Atlas Tanrılara karşı geldi.
    • Gökyüzünde asılı kalmaya mahkum edildi.
    • Atlas Dağı'na dönüştürüldü.
    • Krallığı bir deprem ve su baskını sonucu yokedildi.
    • Atlantis de tıpkı Tantalis gibi sular altında bırakıldı.




    Son düzenleme MentaL; 30-08-2005, 20:52.

    Yorum

    • MentaL
      *Security

      • 01-03-2004
      • 8134

      #3
      Konu: Kayıp Uygarlık Atlantis (Manisa ile ilgili bir çalışma)

      Bilim dünyası temkinli

      Ege Üniversitesi profesörlerinden İlhan Kayan, Atlantis efsanesinin gerçek olduğuna ve Manisa Ovası'nda bulunduğuna inanmıyor. Yine de araştırmaların, hayallere kapılmadan ve önyargılı olmadan yapılması gerektiğini düşünüyor

      Dizimizin bugünkü bölümünü de, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü öğretim üyelerinden İlhan Kayan'ın görüşlerine ayırdık. Atlantis'in gerçek olup olmadığını ortaya koyabilmek için bilimsel kanıtların yeterli olmadığını belirten Prof. Kayan, konuyla ilgili şu bilgileri verdi:

      "Manisa Dağı, bugün 1500 metre yükseklikte, özellikle kuzeyden bakıldığında dimdik yamaçlarla yükselen ihtişamlı bir dağdır.

      Manisa Dağı'nı anlamak için jeolojik yapıyı şekillendiren başka olayların da bilinmesi gerekmektedir. Bunlar jeomorfolojik gelişim süreci içinde yerkabuğu hareketleri ve bilimsel olaylardır.

      Üçüncü çağın sonlarından itibaren bölgede yerkabuğu, genel olarak yükselmiştir. Yer küre şeklinde olduğu için, bir bölümünün yükselmesi yüzeyde gerilmeye ve bazı bölümlerin çökmesine neden olur. Burada da Manisa Dağı yükselirken kuzeyde Manisa Ovası, güneyde Kemalpaşa Ovası çökmüştür. Ancak Manisa Dağı çok düzenli yükselmemiştir. Kuzey yamaçlarda yükselme daha çok olmuştur.

      Manisa'nın doğusunda dikkati çeken başka bir jeomorfolojik özellik de yamaçlara dik uzanışlı faylara bağlı daha küçük şekillerdir. Yarıkkaya bunların en güzel örneğidir. Bu dar ve derin yarık, masif kireçtaşı üzerinde açılmıştır. Bu şekillenmede faylar kadar, kireçtaşının aşınma üzerindeki etkileri de rol oynamıştır. Örneğin kumlu killi anakaya üzerinde yamaçlar aşınma ile kolayca yatıklaşacağı için bu tür şekiller gelişemez.

      Ancak kireçtaşı çatlaklı bir iç yapıya sahiptir. Bu çatlaklardan sızan sular taşı kimyasal olarak eritir ve derinlerde mağara ve galeri gibi erime boşlukları oluşur. Bunlar da yağmur suyunun buralarda daha çok dolaşmasına ve daha çok erimeye neden olur. Jeomorfolojide bu oluşuma "karstlaşma", böyle meydana gelen şekillere de "karstik şekiller" denir. Erime boşluklarının mağaraların tavanlarında zamanla çökmeler de meydana gelebilir. Yarıkkaya içinde bunun örnekleri çoktur.

      Normal vadi değil
      Kuşkusuz, suların sızması için gerekli çatlaklar kırılma zonları (faylar) üzerinde daha yoğundur. Yarıkkaya da böyle bir zon üzerinde şekilenmiştir. Bir yandan yerkabuğu hareketleriyle yükselerek gerilen yüzeyde, masif kireçtaşı üzerinde çatlamalar olurken; bir yandan da buraya sızan yağmur suları bu zon üzerinde eriterek aşındırma yapmış, derinlerde erime oyukları mağaralar oluşmuştur. Bunların izlerini açığa çıkmış bölümlerini, önlerindeki daha yeni çökmeleri Yarıkkaya içinde görmek mümkündür.

      Buna göre Yarıkkaya yüzey sularının akışıyla aşılarak açılmış normal bir dere vadisi değildir. Günümüzde yüzey sularının bu çukurluğa yönelmesi doğaldır. Ancak burada bugün dahi düzenli bir dere akışı olmadığı tabanda çakıl ve kumların bulunmamasından anlaşılmaktadır.
      Kuşkusuz selli yağışlarda buradan sular akmakta, ufalanmış taş parçalarını yıkayarak dışarıda ova kenarına taşımaktadır. Ancak bu düzenli bir dere akışı değildir.

      Sonuç olarak Yarıkkaya, yerkabuğu hareketleriyle Manisa Dağı yükselirken, yüzeyinde meydana gelen gerilmelerle kireçtaşı anakaya üzerinde beliren bir çatlak zonunun, karstik işleniş ve su süpürmesiyle açılmış bir bölümdür. Bunun bir anda bir deprem sırasında açıldığını düşünmek abartılı olur.

      Bölgede yakın jeolojik çağlar boyunca ve günümüze kadar devam ettiği belli olan yerkabuğu hareketleri, yerşekillerinin oluşumunda doğrudan etkilidir. Ancak bu tür etkilerin bir anda büyük yerşekilleri meydana getireceği beklenmemelidir. Hareketler devamlıdır, fakat zaman zaman duraklama ve hızlanmalar olabilir.

      Nitekim, yer sarsıntıları devamlı olarak meydana gelmekte, fakat bunlardan çoğu ancak aletle kaydedilebilmektedir. Sadece arada hissedilenler deprem olarak nitelenmektedir. Bunların hepsi yeryüzünde şekillendirici etki yapmakla birlikte, bu etki genellikle gözle görülebilecek şekilde olmamaktadır. Çok büyük depremlerde meydana gelen yarıklar, ölçülen düşey ve yatay kayma veya yerdeğiytirmeler genellikle yamaç kayması gibi yerel özelliklerle de ilgilidir.

      Veriler yetersiz
      Yarıkkaya ile ilişkilendirilen Atlantis hipotezine gelince, bu konuda yapılan arkeolojik yorumları bir kenara bırakıp, konuya yerbilimleri açısından bakıldığında elimizdeki verilerin çok yetersiz olduğu dikkati çekmektedir. Yarıkkaya'nın bir anda açılması, suların fışkırması ovayı kaplayıp buradaki çok gelişmiş bir kenti yok etmesi gibi düşünceler doğal olayların kurallarına uymamaktadır. Ancak efsanelerde anlatılanlar doğa olaylarıyla ilgilidir. Çünkü insanların kafalarında şekillendirdikleri efsanelerin modeli doğal olarak gördükleri, yaşadıkları olaylardır.

      Sadece efsanelerde bunlar abartılmış, biraraya getirilmiştir. Örneğin bölgede depremler de su baskınları da olağan doğal olaylardır. Aynı zamanda bunların ikisi birden de meydana gelebilir. Ancak böyle çok büyük olayların izlerinin, kanıtlarının bulunması gerekir. Efsanelere dayanarak senaryolar üretmek kolaydır, fakat kanıtları bulunmadığı sürece bunların gerçekle ilgisini kurmak, bilim ortamında yorumlamak mümkün değildir.

      Bu konuda izlenecek en uygun yol, önce Atlantis'in ne olduğunu arkeolojik yönüyle öğrenmek, bununla ilgili neyin aranabileceğini ve neyin bulunabileceğini belirlemektir. Böyle bir yaklaşımın Peter James tarafından yapılmaya çalışıldığı görülmektedir. Bunun anlam kazanabilmesi için, Atlantis'e ait buluntulara ihtiyaç vardır.

      Bunun için de madem ki bu kentin alüvyonlar altında kaldığı düşünülmektedir, öyleyse kuşkulanılan alanda çeşitli yöntemlerle yüzeyaltının araştırılması gerekir. Bu araştırmaya arkeolojik kazı ile başlanması için bir başlangıç verisi bulunmadığına göre önce işe delgi-sondaj ile birlikte jeofizik araştırmalarla başlanmalıdır. Bunun için Yarıkkaya ile Manisa arasındaki etek boyunca ovaya doğru sondajlar önerilebilir.

      Kişisel görüşüm olarak Atlantis efsanesinin, efsanede anlatılan şekliyle gerçek olduğuna, bunun Manisa ovasında bulunduğuna inanmıyorum. Ancak bilimsel kanıtlara dayanmadan "vardır" demek ne kadar yanlış ise "yoktur" demek de o kadar yanlış olur. Birileri çıkıp ellerindeki yazılı kaynaklara (Platon'un anlattıklarına) dayanarak bir hipotez ortaya atıyor. Bunun araştırılmasını öneriyor ve bu büyük ilgi görüyor. Hayallere kapılmadan, önyargılı olmadan bunun araştırılması, sonucu ne olursa olsun insanların doğruyu öğrenip meraklarını gidermesi kuşkusuz yararlıdır ve gereklidir. Bunu sağlamak da bilimadamlarının görevidir. Bilgi ve bilimin merakla geliştiği ve gelişeceği unutulmamalıdır."

      Evet, bilimadamları bu konuda temkinli. Gelişmeleri herkes gibi onlar da büyük bir merakla bekliyor.
      Manisa'nın efsanesi
      Tantalos'un kızı Niobe'nin acı kaderi

      Manisa'daki Niobe (Ağlayan Kaya), burnu, çenesi, göz çukuru belirgin olan ve lüle lüle saçları arkasına doğru uzanan yaşlı ve üzüntülü kadın figürünü andırıyor

      Tantalis ile Atlantis arasındaki normal ötesi benzerlikten bahsettik. Tantalis Spil yakınlarında ovada kurulduğu ancak yüzyıllar içinde taşınan alüvyonlarla yeraltında kaldığı sanılan kentir ki; iddiamız da bu kentin Platon'un bahsettiği Atlantis olduğudur.

      Tantalis kentinin Manisa yakınlarında olduğuna dair elimizde pekçok kaynak vardır. Mesela Tantalos'un kızı Niobe'nin bugün de tarihçilerin bildiği ve hatta Manisalılar'ın bile kabaca olaydan haberi olduğu acıklı hikayesi anlatılır. Hikaye şudur; Tanrıça Niobe'nin yedisi kız yedisi erkek olmak üzere ondört çocuğu vardır. Yine bir Tanrıça olan Leto'nun sadece Apollo ve Artemis olam üzere iki çocuğu bulunmaktadır. Niobe doğurganlığıyla övünür ve hatta böbürlenir.

      Niobe'nin bu tavrı ise Leto'yu kızdırmaktadır. Tanrıça Leto; çocuklarına durumu anlatır ve Niobe'nin cezalandırılmasını ister. Artemis ve kardeşi Apollon, Spil Dağı'ndan attıkları oklarla Niobe'nin çocuklarını öldürürler. Niobe çocuklarının başında ağlamaya başlar, artık o çocuklarının başında kalıp ağlamaktan başka bir şey istemiyordur ve Baştanrı Zeus'a kendisini çocuklarının başında taşa döndürmesini ister. Zeus da bu isteğini yerine getirir ve Niobe'yi Spil Dağı eteklerinde bir taşa çevirir.

      Tantalos'un kızıydı
      Niobe'nin Atlantis le ilgisine gelince, Niobe Atlas'ın ya da Tantalos'un kızıdır. Bu hikaye de Tantalos'ta olduğu gibi Manisa'da Spil Dağı'nda geçmektedir. Niobe efsanesinin Spil'de olduğunu bilmekteyiz. İşte bir örnek, Homeros şöyle diyor:

      "Niobe kayaların üstünde duruyordu ki bu kayalar Spil Dağı'nın en ulaşılmaz yerinde yer alır. Yüzyıllar geçmesine rağmen kayalar hala görülebiliyor." Niobe'nin Manisa'da Spil eteklerinde olduğunu gösterir başka delilleri ise yörenin yerlisi olan iki yazardan almaktayız, Pausanias ise aynı konu hakkında şöyle yazmıştır; Spil Dağı'na çıktığım zaman kendi gözlerimle gördüm; yakından bakıldığında yaşlı olsun ya da olmasın hiçbir kadın figürüne benzemeyen dik bir kayalıktan başka bir şey değildi; fakat biraz uzaklaşınca başı eğik bir kadın gördüğünüzü düşünüyorsunuz."

      Yine Pausanias'tan ikiyüz yıl sonra yazan İzmirli ozan Quintus Pausanias'ı destekler:
      "Kütle uzaktan bakıldığında bir kadın figürünü andırır, ancak yanına gittiğinizde Spil'den kopmuş yüksek bir kaya olduğunu anlarsınız"

      İşte bu sözler bugün Manisa'ya uğrayan yerli ya da yabancı birçok turistin bugün bilinen yerindeki Niobe kayasını, halk arasındaki deyimiyle Ağlayankaya'yı görmeye yönlendirmiştir. Burayı ziyaret edenler ilk bakışta farkedemeyebilirler, tam kayanın bulunduğu yerdeki Anfi'ye biraz çıkarlar ve kayaya yirmi metre uzaktan bakarlarsa yan bir sekilde durmuş, burnu çenesi göz çukuru ve kaşı belirgin olan ve lüle lüle saçları arkasına doğru uzanan yaşlı ve üzüntülü kadın figürünü farkedebilirler. İşte o kadın Niobe'dir.


      Bereket Tanrıçası Kibele'nin esrarı



      Manisa'dan 7 km. uzaklıkta Turgutlu'ya yönüne giderken Atpınar mevkii denilen yerde çok güzel bir park vardır. Bu parktan dağa doğru bakarsanız bir kayaya oyulmuş Tanrıça Kibele'nin heykelini görebilirsiniz. Heykel muhtemelen Hititler tarafından yapılmış, daha sonra bu dini kültür ya da ayin veya gelenek Lidyalılarca da devam ettirilmiştir. Lidyalılar'ın bu heykelin başında ayinler yaptıkları ve bir dönem için nöbetçi diktikleri biliniyor.

      Kibele'nin Atlantis ile ilgili önemini arkeolog Peter James anlattı: "Kibele'nin ters tarafında yer alan ve üzerinden geçtiğimiz bir alan hakkında paylaşmak istediğim bir şey var. Geri dönmüştük ve geçmişi tüm aşikarlığıyla ortada olan bir şey gözümüze çarptı. Bereket Tanrıçası Kibele doğrudan gölün yani şehrin gömüldüğünü tahmin ettiğimiz bir zamanlar varolduğu alana bakıyordu. Bunu 1890 yılında Perrot ve Chiprez tarafından hazırlanmış haritada görmekteyiz. Bu haritada bir zamanlar Niobe olduğu sanılan Kibele ve gölün doğusundaki Yarıkkaya Tantalos'un mezarı yer alıyordu.

      Bu anıt heykel o dönemde heykelciliğin ne kadar mükemmel olduğunu işaret etmektedir. Yani oradan geçen birkaç çobanın yapabileceği iş değildir. Bu iş için emeğe, tam bir motivasyona büyük ve zengin bir topluluğa ihtiyaç duyulmuş olmalıydı. Peki o zaman bu insanlar nerede yaşıyordu? Binlerce mil uzaklıkta mı, yoksa bu anıtın hemen altında bu heykelin her gün gülümseyişini görerek mi?"

      Kybele'yle ilgili başka bir bilgide vaktiyle Türkiye'yi katır sırtında dolaşmış ve bugün Türkiye'de bir çok antik kentin bulunmasında öncülük etmiş George E. Bean'in "Eski Çağda Ege Bölgesi" adlı kitabında Kibele'yi (Kybele) Tantalos'la bağdaştırır ve gördüklerini şöyle ifade eder: "Kibele heykeli kollarınıkollarını göğsünün üzerinde; ayaklarını iki tümseğin üzerine yerleştirmiştir. Bu tümseklerin iki dağı ya da tabureyi oluşturdukları şeklinde farklı yorumlar önerilmiştir. Dikdörtgen bir biçim göstermeleri ikinci olasılığı güçlendirir. Öte yandan nişin dışında, kayanın sağ tarafında bir çerçeve vardır. Birtakım bilim adamları çerçevenin içinde hiyeroglifle yazılmış bir yazının bulunduğunu ileri sürmüşlerdir. Ancak bu gerçekten varsa çözümlenecek durumda değildir. Hitit sanatında yüksek kabartma işlenmiş tam cepheden figürlerin ender görünmesine karşın genelde anıtın bir Hitit eseri olduğu kabul edilmektedir. Bu tanrıça daha sonraları Yunanlıların Kibele adıyla andıkları ana tanrıçadır.

      Eserin Hitit özelliği taşıdığı, 1880 yılında A.H. Sayce tarafından ortaya atılmıştır"
      Üzücü bir konuyu da aktarmak isteriz sizlere bu heykel yüzyıllardır doğanın hışmına uğrayarak tahrip olmuştur. Ama doğanın yüzyıllarca süren bir süreçte yaptığı tahribattan daha fazlasını bizler yapmışız. Yüzyılımızın başında buraya gelen ve önünde fotoğraf çektiren bir gezginin fotoğrafına baktığımızda Kibele'nin başının daha belirgin bir şekilde görüldüğü farkedilmektedir. Ayrıca birileri bu heykele yazılar yazarak doğallığını bozmuştur.





      Yorum

      • MentaL
        *Security

        • 01-03-2004
        • 8134

        #4
        Konu: Kayıp Uygarlık Atlantis (Manisa ile ilgili bir çalışma)

        Diğer teoriler

        Santorini'de olabilir mi?
        Yazar Peter James Atlantis'in Santaorini Adası'nda olabileceği teorisi ile ilgili olarak şunları söylüyor:
        "Platon kendi fikrini geleneksel metaryele katarken hiçbir zaman toptan uydurma suçlamasıyla karşılaşmadı. Antik Atlantis'in 1960'larda jeolojik ilkelere ters düşmesi ile bazı bilgiler şanlı bronz çağı (Minoen) Crete uygarlığının ezberindeki hikayeye döndüler. M.Ö. 1500'de There (Santorini) volkanik adasının patlaması hem Minoen, hem de Mısır inanışına göre batıya doğru kayıp bir krallığın yok olmasındaki tertibin tarışılmasına sebep olmuştur.

        Sıkı bir inceleme bu teoriyi çürütür. Platon Thera olayının volkanik bir patlama olmasına rağmen depremi ve seli kapsayan bir felaket tarif etmiştir.

        Yunanlılar Creten Uygarlığı hakkında doğru bilgilendiler. Minoes Theseus ve Labirenteki Minotaur hikayelerinde anlatıldığı gibi bundan dolayı birincisi Crete hakkında Mısırlılar'da bilgi aldıkları ikincisi görünüşte tarif ettikleri kaynağın kabul edilmediği imkansız görülmektedir. 1980'lerde Minoen Uygarlığı'nın tera patlaması ile yok olduğu 1980'lerde günışığına çıktı. Atlantis esrarına yeni bir yaklaşımın tam zamanınydı."

        Belki de Platon'un beyninde
        Beyin teorisi, Atlantis'in sadece Platon'un beyninde bir yerde olabileceği fikrini ortaya atıyor. Internette Atlantis sayfasını açan Kutay Çelik, beyin teorisiyle ilgili görüşlerini şöyle özetliyor:
        "Manisa teorisi yanında iddialı bir diğer teori de Santorini teorisidir. Bu teorinin eksik yönlerini İngiliz arkeolog Peter James tek tek çürütüyor ama biz bu teoriyi savunanların fikirlerini ve savlarını buranın bir fotoğrafını da koyarak yazdık sayfamıza. Bir de beyin teorisi var. Bu da bizim fikrimiz. Platon'un resmini koyduk; yanına da bir beyin çizdik. Yani bunlar sadece bir ütopya da olabilir dedik. Burada biz ne kadar Atlantis'in Manisa'da olduğunu söylesek de ve inansak da sonuçta bu bir teori. Yanılabiliriz de."


        THE END



        Yorum

        • dragonelektronik
          Junior Member
          • 28-11-2004
          • 112

          #5
          Konu: Kayıp Uygarlık Atlantis (Manisa ile ilgili bir çalışma)

          teşekkürler

          Yorum

          İşlem Yapılıyor