Bir ajanın çantasında olması gereken altı şey
Hafta başı Londra ile Moskova arasında patlak veren casusluk skandalı bizi, neredeyse zihinlerimizden silinme noktasına gelen Soğuk Savaş’ın kasvetli günlerine geri ışınladı.
Bloklar arası çekişmenin, James Bond filmlerini geride bıraktığı o ‘sakin görünümlü ama yüksek tempolu’ günlerine özlem duyanlar bir oh çekti… Evet, ‘çocuklar’ yine işbaşındaydı ve dünyanın en eski mesleği sayılan casusluğu, dört nala devam ettiriyorlardı. Tıpkı bir zamanlar, Mısır çöllerinin sıcak kumlarından Beyrut’un barut kokan sokaklarına, Kremlin Sarayı’nın soğuk koridorlarından Doğu Berlin’in kasvetli caddelerine varıncaya kadar, yerkürenin onlarca gizemli noktasında yaptıkları gibi…
Peki Moskova’da ne oldu? Ne olacak, Rusya’da kadife devrim örgütlemeye çalıştığı iddia edilen ve görünüşe bakılırsa basireti bağlanan dört İngiliz diplomat, taş kılığındaki bir alıcı-verici ile bilgi alışverişi yaparken yakayı ele verdi. Hem de bir Rus kanalının kameraları tarafından suçüstü yapıldılar. Dahası, söz konusu kanal, diplomatların isimlerini de yayınlayarak kimliklerini, görüntüler eşliğinde deşifre etti.
Rusya televizyonu ikinci kanalı ‘Rossiya’da görevli gazeteci Arkady Mamontov’un hazırlayıp sunduğu ‘Özel Muhabir’ programıyla yakayı ele veren diplomatlar, içine bilgisayar monte edilmiş bir taş üzerinden haberleşiyorlardı! Peki bu taş hikâyesi de neydi? İddiaya göre, ajanlar, taş görünümünde, mikro işlemciyle alıcı ve verici yerleştirilmiş bu sistemle bilgi alışverişi yapıyor, taşı bir bakıma posta kutusu olarak kullanıyorlardı. Böylelikle ajanların birbiriyle gizlice buluşmasına gerek kalmıyor, casus taşın 20 metre uzağından geçmeleri yetiyordu. Ellerinde taşıdıkları bilgisayarın düğmesine bastıklarında, kendilerindeki bilgiyi taşa aktarıyor, bir önce bırakılan bilgiyi de kendi bilgisayarlarına aktarıyorlardı. Rus istihbarat elemanları, şeytanın aklına bile gelmeyecek bu yöntemi, ‘Böylesine ilginç casusluk donanımını Soğuk Savaş yıllarında bile görmedik.’ diyeceklerdi. Demek ki her taşın altından bir ajanın çıktığı yıllar, tamamen tarih olmamıştı. Ve şeytan da istihbarat elemanlarıyla olan mesaisini sora erdirmeye niyetli değildi. Eskiden olduğu gibi…
‘Bilgi, düşmanı tanıyandan edinilmeli’
MÖ 600’lü yıllarda yaşayan Çinli bilge Sun Çe’nin, ‘Düşmanını bil, kendini bil, yüz savaş bile yapsan, başın ağrımaz.’ demesinden bu yana, casusluk dört nala devam ediyor. Çe, ‘Bilgi, düşmanı tanıyandan edinilmeli’ diyerek, sınır ötesi casusluğa işaret etmiş, aynı zamanda ‘Casusluktan önemli başarılar elde etmek akıllı bir devlet adamının, ileri görüşlü generalin işidir.’ sözleriyle de, bilginin analiz edilmesine dikkati çekmişti. Acemi İngilizler gibi yakayı ele verenler çıksa da, istihbarat dünyasının elemanları, akla hayale gelmeyen yöntemler kullanarak, Çe’nin öngördüğü istikamette gemilerini yürütmeyi bildi.
En ilginç istihbarat oyunları, Sovyet gizli servisi KGB’nin başının altından çıkıyordu. Servis, teknolojiyi yakından takip ediyordu. Özellikle, istihbarat dünyasında ‘böcek’ olarak isimlendirilen dinleme cihazları konusunda bir hayli mesafe kat etmişti. Yabancı ülke elçiliklerine bir şekilde dinleme cihazları yerleştiriliyordu. 1957’de Moskova’daki Amerikan Büyükelçiliği, en gözde KGB hedefiydi. Elçiliğe, uzaktan gönderilen yüksek yoğunluklu ışınlarla çalışan dinleme cihazları yerleştirilmişti. Öyle ki bu ışınları gönderen KGB teknisyenleri, Büyükelçi Walter Stoessel’in radyasyondan zehirlenmesine sebebiyet verdi. Stoessel, Amerika’ya döndü ve uzun süre tedavi gördü. Bu hadiseden sonra, Amerikan elçiliklerinde çalışan personele, ‘camın önünde fazla durmayın!’ talimatı verilecekti. Tabii ki istihbaratçıların tek numarası bunlardan ibaret değildi. İşte gizli servisler arşivinde yaptığımız kısa gezintiden geride kalanlar...
Telsizli ayakkabı
1960 yapımı, Rus gizli servisi KGB işi bu radyo vericili ayakkabı, Rus ajanları tarafından gizli toplantıları kaydetmek için kullanılıyordu. Bir verici, mikrofon ve pilden oluşan düzenek, hedefteki kişinin ayakkabısının topuğuna yerleştiriliyordu. Peki hedefin topuğuna kadar nasıl yaklaşıyorlardı? Tabii ki KGB’nin kadın ajanları ile… Ajan, topuğu hedefin ayakkabısına monte ediyor ve çalıştırmak için üzerindeki pimi çekiyordu. O andan itibaren hedef kişi ayaklı bir radyo istasyonuna dönüyor, etrafındaki tüm konuşmaları aktarıyordu.
Sihirli dolar
Sihirli bozukluklar, daha çok CIA tarafından kullanılırdı. Piyasadaki madeni paraların kopya edilmesiyle elde edilen, oldukça faydalı istihbarat araçlarından biri olarak ajanların cebinden eksik olmadı. Taklit paralar, ortadan ikiye ayrılır ve aradaki boşlukta mikrofilmler ya da diğer önemli belgeler taşınırdı. Ruslar tarafından düşürülen U2 casus uçağının pilotu Francis Gary Powers, benzer bir paranın içinde sakladığı zehiri içerek intihar etmek istemiş; ama son anda engellenmişti.
Kameralı saat
1949 yapımı fotoğraf makineli saat, Doğu’da cirit atan Batı Alman ajanları tarafından kullanılıyordu. Şimdinin 2 megapiksele varan boyutlarda fotoğraf çekebilen cep telefonları düşünüldüğünde, sadece 6 poz foto çekebilen bu saat için kim bilir kaç ajanın hayatını tehlikeye attığını düşünmek garip gelebilir.
Fotoğrafçı güvercinler
İstihbaratın ilk günlerinden bu yana güvercinler ajanların bir numaralı dostu oldu. Hızları ve ne olursa olsun eve dönebilme becerileri, onları gizli mesajları taşıma açısından paha biçilmez istihbarat taşeronlarına dönüştürdü. Ayaklara bağlanan mesajların yerini, Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren hafif alaşımdan yapılmış kameralar aldı. Fotoğrafçı güvercinler, casus uydular yerlerini alana kadar, düşman toprakları üzerinde deklanşör gezdirdi. En çok da Amerikalılar tarafından kullanıldılar.
Dinleme cihazı kütük
1970’lerin başında ele geçirilen ağaç kütüğü şeklindeki bu dinleme cihazı, Amerikan Haberalma Servisi CIA’in işiydi. Bir Rus askerî üssünün yakınlarına yerleştirilen bu kütükle, gizli radyo sinyalleri kaydediliyordu. Üstelik kütük güneş enerjisi ile çalışıyor ve casus uydulara bilgi gönderebiliyordu. Ta ki, bir Rus devriyesi bu muntazam kesilmiş kütükten şüphelenene kadar.
Kameralı palto 1970’lere ait bu fotoğraf makineli (!) palto, Sovyet İstihbarat Servisi KGB’nin vestiyerinden. F21 model kamera ile donatılmış bu paltoyu giyen ajan, kamerayı, düğmelerinden birine monte edilmiş buton ile kullanıyordu. Diğer düğmede de kameranın lensi monte edilmişti. Hatta paltoya, muhtemel kazalarda kullanılmak üzere, yedek düğmeler de dikilmişti. Bu palto o kadar işe yaradı ki, halen kullanıldığı iddia ediliyor. Paltolara dikkat!
Hafta başı Londra ile Moskova arasında patlak veren casusluk skandalı bizi, neredeyse zihinlerimizden silinme noktasına gelen Soğuk Savaş’ın kasvetli günlerine geri ışınladı.
Bloklar arası çekişmenin, James Bond filmlerini geride bıraktığı o ‘sakin görünümlü ama yüksek tempolu’ günlerine özlem duyanlar bir oh çekti… Evet, ‘çocuklar’ yine işbaşındaydı ve dünyanın en eski mesleği sayılan casusluğu, dört nala devam ettiriyorlardı. Tıpkı bir zamanlar, Mısır çöllerinin sıcak kumlarından Beyrut’un barut kokan sokaklarına, Kremlin Sarayı’nın soğuk koridorlarından Doğu Berlin’in kasvetli caddelerine varıncaya kadar, yerkürenin onlarca gizemli noktasında yaptıkları gibi…
Peki Moskova’da ne oldu? Ne olacak, Rusya’da kadife devrim örgütlemeye çalıştığı iddia edilen ve görünüşe bakılırsa basireti bağlanan dört İngiliz diplomat, taş kılığındaki bir alıcı-verici ile bilgi alışverişi yaparken yakayı ele verdi. Hem de bir Rus kanalının kameraları tarafından suçüstü yapıldılar. Dahası, söz konusu kanal, diplomatların isimlerini de yayınlayarak kimliklerini, görüntüler eşliğinde deşifre etti.
Rusya televizyonu ikinci kanalı ‘Rossiya’da görevli gazeteci Arkady Mamontov’un hazırlayıp sunduğu ‘Özel Muhabir’ programıyla yakayı ele veren diplomatlar, içine bilgisayar monte edilmiş bir taş üzerinden haberleşiyorlardı! Peki bu taş hikâyesi de neydi? İddiaya göre, ajanlar, taş görünümünde, mikro işlemciyle alıcı ve verici yerleştirilmiş bu sistemle bilgi alışverişi yapıyor, taşı bir bakıma posta kutusu olarak kullanıyorlardı. Böylelikle ajanların birbiriyle gizlice buluşmasına gerek kalmıyor, casus taşın 20 metre uzağından geçmeleri yetiyordu. Ellerinde taşıdıkları bilgisayarın düğmesine bastıklarında, kendilerindeki bilgiyi taşa aktarıyor, bir önce bırakılan bilgiyi de kendi bilgisayarlarına aktarıyorlardı. Rus istihbarat elemanları, şeytanın aklına bile gelmeyecek bu yöntemi, ‘Böylesine ilginç casusluk donanımını Soğuk Savaş yıllarında bile görmedik.’ diyeceklerdi. Demek ki her taşın altından bir ajanın çıktığı yıllar, tamamen tarih olmamıştı. Ve şeytan da istihbarat elemanlarıyla olan mesaisini sora erdirmeye niyetli değildi. Eskiden olduğu gibi…
‘Bilgi, düşmanı tanıyandan edinilmeli’
MÖ 600’lü yıllarda yaşayan Çinli bilge Sun Çe’nin, ‘Düşmanını bil, kendini bil, yüz savaş bile yapsan, başın ağrımaz.’ demesinden bu yana, casusluk dört nala devam ediyor. Çe, ‘Bilgi, düşmanı tanıyandan edinilmeli’ diyerek, sınır ötesi casusluğa işaret etmiş, aynı zamanda ‘Casusluktan önemli başarılar elde etmek akıllı bir devlet adamının, ileri görüşlü generalin işidir.’ sözleriyle de, bilginin analiz edilmesine dikkati çekmişti. Acemi İngilizler gibi yakayı ele verenler çıksa da, istihbarat dünyasının elemanları, akla hayale gelmeyen yöntemler kullanarak, Çe’nin öngördüğü istikamette gemilerini yürütmeyi bildi.
En ilginç istihbarat oyunları, Sovyet gizli servisi KGB’nin başının altından çıkıyordu. Servis, teknolojiyi yakından takip ediyordu. Özellikle, istihbarat dünyasında ‘böcek’ olarak isimlendirilen dinleme cihazları konusunda bir hayli mesafe kat etmişti. Yabancı ülke elçiliklerine bir şekilde dinleme cihazları yerleştiriliyordu. 1957’de Moskova’daki Amerikan Büyükelçiliği, en gözde KGB hedefiydi. Elçiliğe, uzaktan gönderilen yüksek yoğunluklu ışınlarla çalışan dinleme cihazları yerleştirilmişti. Öyle ki bu ışınları gönderen KGB teknisyenleri, Büyükelçi Walter Stoessel’in radyasyondan zehirlenmesine sebebiyet verdi. Stoessel, Amerika’ya döndü ve uzun süre tedavi gördü. Bu hadiseden sonra, Amerikan elçiliklerinde çalışan personele, ‘camın önünde fazla durmayın!’ talimatı verilecekti. Tabii ki istihbaratçıların tek numarası bunlardan ibaret değildi. İşte gizli servisler arşivinde yaptığımız kısa gezintiden geride kalanlar...
Telsizli ayakkabı
1960 yapımı, Rus gizli servisi KGB işi bu radyo vericili ayakkabı, Rus ajanları tarafından gizli toplantıları kaydetmek için kullanılıyordu. Bir verici, mikrofon ve pilden oluşan düzenek, hedefteki kişinin ayakkabısının topuğuna yerleştiriliyordu. Peki hedefin topuğuna kadar nasıl yaklaşıyorlardı? Tabii ki KGB’nin kadın ajanları ile… Ajan, topuğu hedefin ayakkabısına monte ediyor ve çalıştırmak için üzerindeki pimi çekiyordu. O andan itibaren hedef kişi ayaklı bir radyo istasyonuna dönüyor, etrafındaki tüm konuşmaları aktarıyordu.
Sihirli dolar
Sihirli bozukluklar, daha çok CIA tarafından kullanılırdı. Piyasadaki madeni paraların kopya edilmesiyle elde edilen, oldukça faydalı istihbarat araçlarından biri olarak ajanların cebinden eksik olmadı. Taklit paralar, ortadan ikiye ayrılır ve aradaki boşlukta mikrofilmler ya da diğer önemli belgeler taşınırdı. Ruslar tarafından düşürülen U2 casus uçağının pilotu Francis Gary Powers, benzer bir paranın içinde sakladığı zehiri içerek intihar etmek istemiş; ama son anda engellenmişti.
Kameralı saat
1949 yapımı fotoğraf makineli saat, Doğu’da cirit atan Batı Alman ajanları tarafından kullanılıyordu. Şimdinin 2 megapiksele varan boyutlarda fotoğraf çekebilen cep telefonları düşünüldüğünde, sadece 6 poz foto çekebilen bu saat için kim bilir kaç ajanın hayatını tehlikeye attığını düşünmek garip gelebilir.
Fotoğrafçı güvercinler
İstihbaratın ilk günlerinden bu yana güvercinler ajanların bir numaralı dostu oldu. Hızları ve ne olursa olsun eve dönebilme becerileri, onları gizli mesajları taşıma açısından paha biçilmez istihbarat taşeronlarına dönüştürdü. Ayaklara bağlanan mesajların yerini, Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren hafif alaşımdan yapılmış kameralar aldı. Fotoğrafçı güvercinler, casus uydular yerlerini alana kadar, düşman toprakları üzerinde deklanşör gezdirdi. En çok da Amerikalılar tarafından kullanıldılar.
Dinleme cihazı kütük
1970’lerin başında ele geçirilen ağaç kütüğü şeklindeki bu dinleme cihazı, Amerikan Haberalma Servisi CIA’in işiydi. Bir Rus askerî üssünün yakınlarına yerleştirilen bu kütükle, gizli radyo sinyalleri kaydediliyordu. Üstelik kütük güneş enerjisi ile çalışıyor ve casus uydulara bilgi gönderebiliyordu. Ta ki, bir Rus devriyesi bu muntazam kesilmiş kütükten şüphelenene kadar.
Kameralı palto 1970’lere ait bu fotoğraf makineli (!) palto, Sovyet İstihbarat Servisi KGB’nin vestiyerinden. F21 model kamera ile donatılmış bu paltoyu giyen ajan, kamerayı, düğmelerinden birine monte edilmiş buton ile kullanıyordu. Diğer düğmede de kameranın lensi monte edilmişti. Hatta paltoya, muhtemel kazalarda kullanılmak üzere, yedek düğmeler de dikilmişti. Bu palto o kadar işe yaradı ki, halen kullanıldığı iddia ediliyor. Paltolara dikkat!
Yorum