Eğer...

Kapat
X
 
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • baymarti
    Member
    • 12-05-2005
    • 944

    Eğer...

    Eğer...
    “O kadar da önemli değildi bırakıp gitmeler...
    Arkalarında doldurulması mümkün olmayan,
    Boşluklar bırakmasaydı eğer... “
    Can Yücel’in satırlarında saklı bu ifade derinliği, hayatın gerçek kesitinin en önemli örneklerinden biridir...
    İnsanın, unutamadıkları ile unutmak istedikleri arasındaki uçsuz bucaksız mesafesinde bulunmak istediğimiz nokta, unutulmamak köşesidir mutlaka...
    Bu böyledir...
    Çünkü güzellikler, çirkinlikleri hiç sevmez, berrak düşünceler, kargaşanın uzağında durur hep...
    ***
    Bundan tam üç yıl önce bize adam olmayı öğreten “Arkanızda çamur değil, sadece insanlık fidanlarının izleri kalsın” diyen babamızı kaybetmiştik...
    Koca bir 80 yıla sığdırdığı merhamet, inanma, pırıltılar ve sıkıntılar dolu günlerde, bir de bizleri yetiştirebilmek için verdiği müthiş uğraşının meyvelerini dahi toplamak istemeyen o koca adam gittiğinde, ne olduğunu tam olarak anlayamamıştık...
    Ama onsuz geçen günler, günlere eklenince “babasızlığın ne demek olduğu” kafamıza her saniye “dank” etti...
    Onu üzmemek için kıvrandığımız gençlik günlerimizde dahi istemeyerek de olsa isyan noktasına geldiğimiz bazı dönemlerde o, aşağıdan aldığı hayat felsefesi ile bizlere hep iyi hedefleri göstermişti...
    Şimdi, keşke o babamızı kırdığımız anların yaşanmamış olmasını dilerken hep “eğer” diye söze başlamak ne kadar nafile...
    “Dayanılması o kadar zor değildir...
    Büyük ayrılıklar bile, en güzel yerinde başlatılsaydı eğer”
    ***
    13 ay Balıklı Hastanesi’nde “boş gözlerin” sanki bir şey istiyormuş gibi baktığı ama anlatamadığı, bizlerin de anlayamadığı ifadelerle geçen günlerde, gecenin geç vaktinde çalan her telefondaki acı habere olan alışkanlığımız, bizden de bazı duyguları alıp gitti...
    O günlerde çalan telefonu açmamak için hep odalara kaçtık...
    “Kimmiş ?” sorusunu sormadan eş ve çocukların yüzündeki ifadeye baktık önce...
    “Ohh... Beklediğimiz o kötü haber, bugün de gelmedi” diye 13 ay şükrettik hep...
    13 ay, hastane yollarına ulaşmak için her gün 100 kilometrelik yol bize bir ömür gibi geldi...
    İnsanın, bu kadar “babasını görme ve ona sarılma hasretinin” son 13 aya sığması, koca bir ömürde ona uzatamadığımız ellerin sebep olduğu, akıcı zamanın azizliğinin mahcupluğuydu...
    “Utanılacak bir şey değildir ağlamak...
    Yürekten süzülüp geliyorsa eğer... “
    ***
    İnsan oğlunu, diğer canlılardan ayıran tüm özellikleri kaybedip, yatağa mahkûm olan, bir bebek gibi bakıma ihtiyaç duyan babamızı, 13 ay, her gün “tıraşlı olsun, temiz koksun” diye özene bezene bakımdan geçirirken “Hey koca adam, sen yatakta da güzelsin” diyebilmek duygusu kaplamıştı içimizi...
    Çenesinden damlayan her yemek damlasını, kokulu mendillerle silerken, onun da eşlik ettiği, bebekliğimizde, annemizin uyumadığı gecelerin silik görüntüsü “film şeridi gibi” gözlerimizin önünden geçti hep...
    Tam 13 ay...
    Babasızlığı yudum yudum anlamaya çalışırken hayatın gelecek dönemlerindeki onsuzluğa olan alışkanlığımızın temelini de bir yandan atmaya çalıştık...
    Tam 13 ay...
    Etrafımıza, gülücükler dağıtırken, yüreğimizdeki sızıdan kimselere söz edemedik...
    Annesiz kalmanın ardından, bir de babasızlığın yaklaşmasının ayak seslerini duyduk tıp tıp...
    “Çabuk unutulurdu, ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de...
    Kalp; göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer...”
    ***
    İşte bir koca yılın daha sonuna geldik...
    Şampiyon sevinecek, kaybeden “Nerede hata yaptık” diye dövünecek...
    Düşenlerin üzüntüsünü, son anda kurtulanların şampiyon olmuşcasına “coşkulu çığlıkları” örtecek...
    Kafamızı şöyle geriye çevirdiğimizde ise bir daha belki de göremeyeceğimiz güzellikler geçecek önümüzden bir bir...
    Annelere, babalara edilen küfürler “bilmem ne çocuğu” edebiyatının yüreklerde bıraktığı kalıntı ve mezarında bile rahat bırakılmayan büyüklerin, sızlatılan ruhları saracak benliğimizi...
    Sporu, adam gibi seyredemeyenlerin çemberindeki “çirkin spor sevdamız” yüzünden hışma uğrayan, analar, babalar, çocuklar ve eşlerin alınan ahları, hep aklımıza “Neden ?” sorusunu getirecek...
    Ve “Eğer şu iğrençlikler olmasaydı” diye, hep sayıklayacak “Değer miydi ?” diye, hep pişmanlıklar duyacağız...
    “Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman...
    Meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer...”

    Naci Arkan
İşlem Yapılıyor