22 Mayıs 2006 11:01
Burası İstanbul'un en gözde ilçelerinden Bakırköy'ün Zuhurat Baba semti. Ünlü semtin ana caddesi ve sokaklarından her gün onbinlerce insan geçtiği için, alt kısımlarda ne var ne yok iyi bilinir. Peki ya daha yükseklerde, çatılarda ne büyük öyküler yaşandığı, ne ilginç destanlar yazıldığını kaç kişi biliyor?
Ben şimdi sizlere o çatılarda yaşanan, benden başka kimsenin görüp, fark etmediği bir kahramanlık öyküsünü anlatacağım. Kahraman Martının Kargaya Direniş Destanıdır anlatacağım öykünün adı:
Önce yalnız iki martı vardı. Birbirlerini çok sevip, gökyüzünde özgürce uçarak, maviliğin tadını çıkartıyorlardı. Gökyüzünde kendilerinin dışında kanat çırpan hiç kimseden bir şikayetleri yoktu ve rahatsızlık da duymuyorlardı.
Bu aşk meyve vermekte gecikmedi. Nur topu gibi yavruları oldu zamanla. Ve onlar kendileri dışında başka varlıkların da ne kadar değerli olduğunu fark ettiler. Ve o değerli varlıkları tehdit eden güçler olduğunu da fark ettiler bu keşifle birlikte.
Binanın çatısında anne martı, küçük yavrularını hayata hazırlarken, hayatın bin türlü tehlikesinden habersiz küçük martılar annenin bütün gayretine rağmen kaplarına sığamadan, kıpır kıpır ruhları ile kiremitlerin üstünde bacaların arasında dört dönüyorlardı.
Baba Martı eşi ve evlatlarına yönelik gökyüzünden gelecek tehlikelere karşı gönüllü koruyucusu olarak nöbette. Baba Martı sık sık devriye geziyor. Gergin ve her an tetikte, çünkü son günlerde sık sık bu çatıyı ziyaret eden 'kara bir tehlike' var.
Ve beklenen kara tehlike fırsatını bulunca yavruları kapmak için yaptığı ziyaretleri aksatmadan sürdürmeyi ihmal etmeyerek, "Sû uyur düşman uyumaz" atasözünü bir kez daha doğruluyor.
Oysa düşmanı çok uzakta değil, tam tepesinde fırsat kolluyor.
Baba Martı beklediği kötü niyetli ziyaretçinin tam tepesinde olduğu fark ediyor neden sonra. Bunu fark eder etmez hemen, süratle baca değiştirerek düşmanınını daha kolay görebileceği bir yere uçuyor.
Ve sonra gökyüzünde göreni şaşkına çevriren bir cenk başlıyor. Kanatlardan güç alarak, pençe ve gagaların birbirine üstünlük kurmak için kullanıldığı amansız bir cenk bu.
Ve sonra uçup gidiyor düşman, baba martının kendisine aman vermeyeceğini fark ederek. Sonra tekrar tekrar geliyor ve gidiyor.
Martı onu yok edecek güce sahip değil. Sadece kendini savunacak kadar zalim ve acımasız o. Arsız karga ise gerektiğinde kan dökecek kadar vahşi ve uslanacak cinsten bir karakter taşımıyor.
Aslında sonuç ortada, ya yavrular büyüyüp kendilerini savunana kadar baba martı tetikte ve kavgaya hazır bekleyecek, ya da sinik yavrulardan biri bir gaflet anında bir karganın pençesine takılıp gidecek ve bu öykü burada bitecek...
Hangi sonu göreceğiz bilmiyorum. Ama emin olun makinem elimde ben de baba martı gibi nöbette bekliyorum, bu garip gökyüzü cengini keşfettiğim günden beri.
(Haber7)
Burası İstanbul'un en gözde ilçelerinden Bakırköy'ün Zuhurat Baba semti. Ünlü semtin ana caddesi ve sokaklarından her gün onbinlerce insan geçtiği için, alt kısımlarda ne var ne yok iyi bilinir. Peki ya daha yükseklerde, çatılarda ne büyük öyküler yaşandığı, ne ilginç destanlar yazıldığını kaç kişi biliyor?
Ben şimdi sizlere o çatılarda yaşanan, benden başka kimsenin görüp, fark etmediği bir kahramanlık öyküsünü anlatacağım. Kahraman Martının Kargaya Direniş Destanıdır anlatacağım öykünün adı:
Önce yalnız iki martı vardı. Birbirlerini çok sevip, gökyüzünde özgürce uçarak, maviliğin tadını çıkartıyorlardı. Gökyüzünde kendilerinin dışında kanat çırpan hiç kimseden bir şikayetleri yoktu ve rahatsızlık da duymuyorlardı.
Bu aşk meyve vermekte gecikmedi. Nur topu gibi yavruları oldu zamanla. Ve onlar kendileri dışında başka varlıkların da ne kadar değerli olduğunu fark ettiler. Ve o değerli varlıkları tehdit eden güçler olduğunu da fark ettiler bu keşifle birlikte.
Binanın çatısında anne martı, küçük yavrularını hayata hazırlarken, hayatın bin türlü tehlikesinden habersiz küçük martılar annenin bütün gayretine rağmen kaplarına sığamadan, kıpır kıpır ruhları ile kiremitlerin üstünde bacaların arasında dört dönüyorlardı.
Baba Martı eşi ve evlatlarına yönelik gökyüzünden gelecek tehlikelere karşı gönüllü koruyucusu olarak nöbette. Baba Martı sık sık devriye geziyor. Gergin ve her an tetikte, çünkü son günlerde sık sık bu çatıyı ziyaret eden 'kara bir tehlike' var.
Ve beklenen kara tehlike fırsatını bulunca yavruları kapmak için yaptığı ziyaretleri aksatmadan sürdürmeyi ihmal etmeyerek, "Sû uyur düşman uyumaz" atasözünü bir kez daha doğruluyor.
Oysa düşmanı çok uzakta değil, tam tepesinde fırsat kolluyor.
Baba Martı beklediği kötü niyetli ziyaretçinin tam tepesinde olduğu fark ediyor neden sonra. Bunu fark eder etmez hemen, süratle baca değiştirerek düşmanınını daha kolay görebileceği bir yere uçuyor.
Ve sonra gökyüzünde göreni şaşkına çevriren bir cenk başlıyor. Kanatlardan güç alarak, pençe ve gagaların birbirine üstünlük kurmak için kullanıldığı amansız bir cenk bu.
Ve sonra uçup gidiyor düşman, baba martının kendisine aman vermeyeceğini fark ederek. Sonra tekrar tekrar geliyor ve gidiyor.
Martı onu yok edecek güce sahip değil. Sadece kendini savunacak kadar zalim ve acımasız o. Arsız karga ise gerektiğinde kan dökecek kadar vahşi ve uslanacak cinsten bir karakter taşımıyor.
Aslında sonuç ortada, ya yavrular büyüyüp kendilerini savunana kadar baba martı tetikte ve kavgaya hazır bekleyecek, ya da sinik yavrulardan biri bir gaflet anında bir karganın pençesine takılıp gidecek ve bu öykü burada bitecek...
Hangi sonu göreceğiz bilmiyorum. Ama emin olun makinem elimde ben de baba martı gibi nöbette bekliyorum, bu garip gökyüzü cengini keşfettiğim günden beri.
(Haber7)
Yorum