AÇIK ŞİFRE: "Milli direnişi aşacağız" diyen kimdi?
Danıştay baskınından sonra medyaya devletin ilgili birimleri tarafından sızdırılan bilgiler, soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiği gibi saldırıyı bir düşünceye ve o düşüncenin mensuplarına yıkma girişimine dönüştü.
Hedefleri milli direnişi zayıflatmak, mümkünse çökertmek!
Devletin güvenlikle ilgili birimlerinin bir kısmı olayları aydınlatmak için çalışırken bir kısmı da karartmak için kullanılıyor!
Medyada bir-iki gazete ve televizyon var ki sanki cinayeti, henüz adı konulamayan örgütle birlikte planlamış ve her şeyi biliyormuş gibi yayın yapıyor!
Türkiye'yi karıştırmaya ve ABD ve AB dayatmalarına karşı gelişen milli direnci yok etmeye dönük olduğu her geçen gün netleşen bu saldırının bugüne kadar milli tavırları ile ortaya çıkan kişi ve gruplara, yüzbinlerce, milyonlarca insana, Türkiye'nin kuruluş felsefesi olan fikre mal edilmek istenmesi tam bir istihbarat operasyonu değil midir?
***
Biz, 1992-93'ten itibaren Prof. Dr. Osman Turan'ın "Bugün Türklerin kendi düzenlerini tatbikata geçiremeyişinin sebeplerinden biri de, milliyet, din, insanlık ideallerini tarihteki gibi birbirine kaynaştırmak, bağdaştırmak yerine, bu kavramları birbirine aykırı unsurlar imiş gibi ele almalarıdır" tespitinden yola çıkarak Türk aydınlarını birbirine yakınlaştırmaya çalıştık. Bu tespiti 19-20 yaşında iken fark etmiştik.
Rahmetli Atilla İlhan bu vizyonun bayraktarı oldu ve Türk kamuoyu da bu yaklaşımdan etkilendi. Sonuçta, ABD ve AB'nin Türkiye'ye dayatmaları, yüzde 80'lere, 90'lara kadar geniş halk kitleleri tarafından reddedilmeye başlandı.
Bu aşamadan sonra, "dip dalgası"nı manipüle etmek, ranta dönüştürmek, devlet veya ABD, İngiltere ve İsrail adına kontrol altına almak isteyenler oldu. Ama, bu dalganın bir merkezi olmadığı için, kimi kontrol edeceklerini şaşırdılar! Hiçbiri başaramadı! Çünkü ortada bir örgüt yoktu!
Edelman gibi tecrübeli bir istihbarat uzmanı bile gençlik liderlerine çengel attı ama reddedildi. Edelman, Türkiye'nin "sivil direnç"ini çözemeyince ihaleyi bahsettiğim gruba verdi!
Derken Amerika'dan "Ölseler bir araya gelmeyecek kimseler, ulusal cephe adı altında suni bir kitlesel dalga oluşturmaya çalışıyor. Ulusal cephe adı altında oluşturulmaya çalışılan dalganın sınırları belli değil. Kemiksiz, kimliksiz ve hedefsiz bir dalga. Her açıdan manipülatif bir organizasyon olduğu belli. Ama sancılar olacaktır. Bunlar aşılacaktır" diye bir ses duyuldu!
Bugün, Danıştay baskınının, istihbarat servisi güdümlü bir çeteyi bahane eden bir-iki gazete ve bir televizyon üzerinden, Türkiye'yi cansiperane savunan insanlara yıkılmak istenmesinin şifresini, işte bu "Ulusalcılığı aşacağız" ifadesinde bulabilirsiniz!
Bugünlerde Ermeni soykırımı iddialarına karşı protesto gösterisi yapanlara bile gelişigüzel iftira kampanyası düzenleyenler aynı çevrenin elemanlarıdır! Bir istihbarat servisinin uzantısıdırlar!
***
Zaten uzun süreden beri, Washington'dan, Londra'dan, Kudüs'ten gelen esintilere kapılan ne kadar sözde İslamcı liboş varsa, ulusalcılığa, milliyetçiliğe saldırıyor, hatta küfrediyordu.
Diğer taraftan, 2003 yılından beri, milliyetçiliğe veya ulusalcılığa etnik bir damga vurabilmek için istihbarat güdümlü gruplar kurulduğunu bu sütunda en az 10 defa yazdık. Bu grupların, milli söylemler kullanmakla birlikte milliyetçilere de ağır hakaretlerle hatta tehditlerle saldırdığını belirttik.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı'nı kendiliğinden harekete geçmeye davet ettik. "Bir ülkede alenen suç işleniyor da savcılar veya polis harekete geçmiyorsa, bu işten kimi sorumlu tutacağız?" diye sorduk.
Bunu da yeterli görmedik ve MİT Müsteşarını bu meseleyi aydınlığa kavuşturmaya davet ettik.
"Bu adamları yabancı istihbarat servisleri kullanıyorsa gerekeni yapın! Yok, yerli bir birime bağlı iseler bunu da açıklayın! Başta Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı olmak üzere, bütün devlet yetkililerini, bu operasyonu durdurmaya davet ediyoruz!" dedik.
Ne zaman dedik?
24 Mart 2006 tarihli yazımızda!
Peki, milli direnişe karşı bir operasyon planlandığını biz tahmin ettik de devlet yetkilileri tahmin etmedi mi? Yoksa bazı yetkililer de bu işin içinde mi?
Tabii biz nasıl bir provokasyon tasarlandığını bilemezdik. Ama emareleri ortadaydı! Bunu, 6 aydır, saldırı failini dinlemeye alanlar bilmek durumunda değil mi? Saldırıdan bir gün önce güvenlik kamerasının neden bozulduğunu, silahlı bir kişinin, avukat bile olsa nasıl olup da iki gün üst üste Danıştay'ın beşinci katına çıkabildiğini, birinci gün başkanın kapısını zorlayan aynı kişinin neden sorgulanmadığını birisinin izah etmesi gerekmez mi?
Arslan BULUT-Yeniçağ
Danıştay baskınından sonra medyaya devletin ilgili birimleri tarafından sızdırılan bilgiler, soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiği gibi saldırıyı bir düşünceye ve o düşüncenin mensuplarına yıkma girişimine dönüştü.
Hedefleri milli direnişi zayıflatmak, mümkünse çökertmek!
Devletin güvenlikle ilgili birimlerinin bir kısmı olayları aydınlatmak için çalışırken bir kısmı da karartmak için kullanılıyor!
Medyada bir-iki gazete ve televizyon var ki sanki cinayeti, henüz adı konulamayan örgütle birlikte planlamış ve her şeyi biliyormuş gibi yayın yapıyor!
Türkiye'yi karıştırmaya ve ABD ve AB dayatmalarına karşı gelişen milli direnci yok etmeye dönük olduğu her geçen gün netleşen bu saldırının bugüne kadar milli tavırları ile ortaya çıkan kişi ve gruplara, yüzbinlerce, milyonlarca insana, Türkiye'nin kuruluş felsefesi olan fikre mal edilmek istenmesi tam bir istihbarat operasyonu değil midir?
***
Biz, 1992-93'ten itibaren Prof. Dr. Osman Turan'ın "Bugün Türklerin kendi düzenlerini tatbikata geçiremeyişinin sebeplerinden biri de, milliyet, din, insanlık ideallerini tarihteki gibi birbirine kaynaştırmak, bağdaştırmak yerine, bu kavramları birbirine aykırı unsurlar imiş gibi ele almalarıdır" tespitinden yola çıkarak Türk aydınlarını birbirine yakınlaştırmaya çalıştık. Bu tespiti 19-20 yaşında iken fark etmiştik.
Rahmetli Atilla İlhan bu vizyonun bayraktarı oldu ve Türk kamuoyu da bu yaklaşımdan etkilendi. Sonuçta, ABD ve AB'nin Türkiye'ye dayatmaları, yüzde 80'lere, 90'lara kadar geniş halk kitleleri tarafından reddedilmeye başlandı.
Bu aşamadan sonra, "dip dalgası"nı manipüle etmek, ranta dönüştürmek, devlet veya ABD, İngiltere ve İsrail adına kontrol altına almak isteyenler oldu. Ama, bu dalganın bir merkezi olmadığı için, kimi kontrol edeceklerini şaşırdılar! Hiçbiri başaramadı! Çünkü ortada bir örgüt yoktu!
Edelman gibi tecrübeli bir istihbarat uzmanı bile gençlik liderlerine çengel attı ama reddedildi. Edelman, Türkiye'nin "sivil direnç"ini çözemeyince ihaleyi bahsettiğim gruba verdi!
Derken Amerika'dan "Ölseler bir araya gelmeyecek kimseler, ulusal cephe adı altında suni bir kitlesel dalga oluşturmaya çalışıyor. Ulusal cephe adı altında oluşturulmaya çalışılan dalganın sınırları belli değil. Kemiksiz, kimliksiz ve hedefsiz bir dalga. Her açıdan manipülatif bir organizasyon olduğu belli. Ama sancılar olacaktır. Bunlar aşılacaktır" diye bir ses duyuldu!
Bugün, Danıştay baskınının, istihbarat servisi güdümlü bir çeteyi bahane eden bir-iki gazete ve bir televizyon üzerinden, Türkiye'yi cansiperane savunan insanlara yıkılmak istenmesinin şifresini, işte bu "Ulusalcılığı aşacağız" ifadesinde bulabilirsiniz!
Bugünlerde Ermeni soykırımı iddialarına karşı protesto gösterisi yapanlara bile gelişigüzel iftira kampanyası düzenleyenler aynı çevrenin elemanlarıdır! Bir istihbarat servisinin uzantısıdırlar!
***
Zaten uzun süreden beri, Washington'dan, Londra'dan, Kudüs'ten gelen esintilere kapılan ne kadar sözde İslamcı liboş varsa, ulusalcılığa, milliyetçiliğe saldırıyor, hatta küfrediyordu.
Diğer taraftan, 2003 yılından beri, milliyetçiliğe veya ulusalcılığa etnik bir damga vurabilmek için istihbarat güdümlü gruplar kurulduğunu bu sütunda en az 10 defa yazdık. Bu grupların, milli söylemler kullanmakla birlikte milliyetçilere de ağır hakaretlerle hatta tehditlerle saldırdığını belirttik.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı'nı kendiliğinden harekete geçmeye davet ettik. "Bir ülkede alenen suç işleniyor da savcılar veya polis harekete geçmiyorsa, bu işten kimi sorumlu tutacağız?" diye sorduk.
Bunu da yeterli görmedik ve MİT Müsteşarını bu meseleyi aydınlığa kavuşturmaya davet ettik.
"Bu adamları yabancı istihbarat servisleri kullanıyorsa gerekeni yapın! Yok, yerli bir birime bağlı iseler bunu da açıklayın! Başta Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı olmak üzere, bütün devlet yetkililerini, bu operasyonu durdurmaya davet ediyoruz!" dedik.
Ne zaman dedik?
24 Mart 2006 tarihli yazımızda!
Peki, milli direnişe karşı bir operasyon planlandığını biz tahmin ettik de devlet yetkilileri tahmin etmedi mi? Yoksa bazı yetkililer de bu işin içinde mi?
Tabii biz nasıl bir provokasyon tasarlandığını bilemezdik. Ama emareleri ortadaydı! Bunu, 6 aydır, saldırı failini dinlemeye alanlar bilmek durumunda değil mi? Saldırıdan bir gün önce güvenlik kamerasının neden bozulduğunu, silahlı bir kişinin, avukat bile olsa nasıl olup da iki gün üst üste Danıştay'ın beşinci katına çıkabildiğini, birinci gün başkanın kapısını zorlayan aynı kişinin neden sorgulanmadığını birisinin izah etmesi gerekmez mi?
Arslan BULUT-Yeniçağ