Afrika'da bir köy 'Lailaheillah' dedi
Daveti kabul ettiler ve kelime-i tevhid getirdiler. İlk ezan okundu, ilk namaz için saflarla dizildi ve secdeye vardılar. Afrika’da bir köyün İslâm’la şereflenme öyküsü
Karanlığa küfredeceklerine bir mum yakmayı tercih ettiler ve misyonerlerin kurbanlarını İslamiyet'e taşıdılar. Misyonerlerin faailiyetlerine bağırıp çağırmak yerine, Afrika'nın kara bahtını aydınlatmak üzere yola çıkan bir grup İslam davetçisi, Togo'nun Aheho şehrine bağlı Agodeke halkına İslamiyet'i anlattı ve onların Müslüman olmasını sağladılar.
Karanlıktan aydınlığa... Afrika’nın batısında, fakirlik ve cehalet içinde yaşayan köylülerin imdadına, İslâm davetçileri yetişti. Uzun yıllar Hıristiyan misyonerlerin kandırdığı köylüler, Allah’ın izniyle hakkı batıldan ayırdılar. Kalpleri iman nuruyla dolup taştı. İslâm’ın hak din olduğuna gönülden inanarak kendilerine gelen daveti kabul ettiler. Köylüler artık yalnız bırakılmamak istiyor, yalancı Hıristiyan misyonerlerin çirkin oyunlarından korunabilmek için maddi ve manevi destek bekliyorlar.
DAVETÇİLER, 1 YILDIR İSLÂM’A DAVET EDİYORLARDI
En Hayırlı Günler Kafilesi’nden önce davetçi Şeyh Ebu Bekir Hamid, Allah’a davet için Agodeke Köyü’ne daima gidiyordu. Komşu bölgelere de yardımcılarını gönderiyordu. Şeyh Hamid’in Agodeke köylülerini daveti tam bir yıl sürdü. Ardından da Yemen’deki İman Üniversitesi’nden 4 öğrenci, köye gidecek bir İslâmî davet kafilesini finanse ettiler. Köylülerin başlıca ihtiyaçlarını karşılamalarına yetecek kadar yardımda bulundular.
Toprak yollardan geçerek Aneho şehrine 65 kilometre uzaklıktaki Agodeke Köyü’ne ulaşan davetçilerin en çok şaşırdıkları şey ise, yol boyunca gördükleri Hıristiyan misyonerlere ait okullar, tıbbi merkezler ve kuyular oldu. Hıristiyan misyonerler, cahil bir yaşantı içindeki bu halkı Hıristiyanlaştırmak için her türlü faaliyeti yürütüyordu.
100-150 KİŞİ BEKLENİRKEN 500 KİŞİ MÜSLÜMAN OLDU
Kafile köye vardığında, Şeyh Hamid, 4 öğrencinin bağışlarıyla gelen Yemenli davetçilere, 100-150 kişinin Müslüman olmasını beklediğini söyledi. Köylüler kafileyi büyük sevinçle karşıladı. Hatta İslâmiyet’ten hiç anlamadıkları için davullar çalarak, raksederek mutluluklarını belli ettiler. Kafileyi en çok sevindiren şey ise; beklendiği gibi 100-150 kişinin değil, yaklaşık 500 kişinin İslâmiyet’e girmesi oldu.
Kafileyi köyde ilk karşılayan, köyün genç emiri ve yardımcıları oldu. Genç emir, kafileyi büyük bir sıcaklıkla karşıladı ve onlara şöyle dedi: “İslâm’ı ve Müslümanları seviyordum, ancak kendimden emin değildim, tereddütlerim vardı. Ancak şimdi siz geldiniz ve şahidimsiniz ki; Allah’a iman ettim. Hadi benimle evime gelin ve evimde taptığım putları yıkın.”
Emirin bu sözleri davetçileri çok etkiledi ve şunu anladılar ki; köylülere İslâmiyet’e girdikten sonra dinlerini öğretecek bir kimsenin orada kalması şarttı. Davetçi Şeyh Selman, bu görevle sorumlu tutuldu.
Tüm köylüler toplandı ve dans devam etti. Bu, köylülerin köye gelenleri karşılama âdeti idi. Köyün emiri konuşmasına başladı. Öncelikle kafileyi selamladı, ardından da İslâm’a girmek istediklerinden emin olduklarını vurguladı. Kafile üyelerine, köylülerin ihtiyaçlarının yazılı olduğu bir liste sundu. Bunların arasında Hacca gidebilmek için yardım talebi de bulunuyordu. Köylüler, hep beraber kelime-i şahadet getirerek Müslüman oldular. Kelime-i şahadet getirildikten sonra tek bir ses köyü kapladı; bu ses Allahu Ekber, Allahu Ekber sesleriydi.
Ardından kafileden bir temsilci konuşma yaptı ve köylülere gıda maddeleri, su, ibrikler, kandiller, hasırlar dağıtıldı. Köy emirine de özel bir hediye sunuldu.
Kafile üyeleri, bu yeni doğuş toplantısının ardından köy emirinin evine gittiler. Emir, köylülerin ve kendisinin taptığı putu kendi elleriyle kafile üyelerinin önünde yıkarak, Allah’a şükür ve hamd etti.
MİSYONERLERİN ÇİRKİN YALANI: HAÇ, HASTALIKLARDAN KORUYOR!
Öğle namazına hazırlık esnasında kalabalığın arasında, boynunda madeni bir haç asılı, yaklaşık 6 yaşında bir çocuk, davetçilerin dikkatini çekti. Bu çocuk da tüm köylüler gibi namaz kılmaya gelmişti.
Davetçiler kendisinden boynundaki haçı çıkartmasını talep edince, bazı çocuklar, çıkartmaya çalıştılar.
Ancak, kolye sağlam ipten olduğu için başaramadılar ve davetçilerden bir tanesi gelerek, çocuğun boynundaki haçı çıkardı.
Bu esnada köyün emiri yaklaşarak, çocuğun boynuna bu haçı, kendisini hastalıklardan koruduğu için taktığını söyleyerek, davetçiden çıkarmamasını istedi.
Davetçi ise emire, bu haçın insana hiçbir hayrının olmadığını, aksine insanı daha da zayıf kıldığını açıkladı. Emir de ikna oldu. Davetçiler, Hıristiyan misyonerlerin bu tür yalanlarla, batıl dinlerini yaymak için harcadıkları çabaya çok şaştılar. Misyonerler, hiçbir şeyden haberi olmayan bu insanlara gelerek, hastalıklardan koruduğu hurafeleriyle haç taktırıyorlardı. Misyonerler köyde bir kilise dahi inşa etmişlerdi. Ve bu kilisede, köylülere, ‘Sizi hastalıklardan korur, hastalıklarınızdan şifa bulmanızı sağlar’ diyerek haç dağıtmışlardı.
İLK EZAN, İLK NAMAZ
Öğle namazı vakti gelip de köyde ilk defa ezan okunduğunda, kafile üyeleri tüm köylülerle beraber namaz kılabilecekleri geniş bir mekân aradılar. Bu kalabalığın namaz kılabilecekleri en uygun yer okulun bahçesiydi. Bu okulu ve yakınındaki kuyuyu Hıristiyan misyonerler yaptırmışlardı. Davetçiler, köylülere nasıl abdest alınacağını öğrettiler. Tüm köylüler, hayatlarında ilk defa su dolu ibriklerle, taslarla abdest aldılar, ellerindeki ve yüzlerindeki küfür tozlarını yıkadılar. Hayatlarında ilk defa namaz kıldılar.
Namaz sonrası dişleri dökülmüş, saçları ağarmış, beli bükülmüş yaşlı bir adam da davetçilere yaklaşarak yerel diliyle, el-kol hareketleri ile bir şeyler anlatmaya başladı. Şeyh Hamid Ebu Bekir, davetçilere yaşlı adamın sözlerini şöyle tercüme etti: “Allah, şimdi kalbime girdi.” Sevincinden davetçilerin önünde başı yere değecek kadar eğilen yaşlı adama davetçiler, “Biz Allah dışında kimsenin önünde eğilmeyiz” dediklerinde de yaşlı adamın sevinci daha da arttı.
Köylülerden bazıları, namaza yetişebilmek, bazıları da namaza abdestsiz durulmayacağını bilmedikleri için ilk namazlarını abdestsiz kıldılar. Bu durum da kafile üyelerine gösterdi ki; köyün İslâmiyet’e girmesi yeterli değil. Dinlerinin hükümlerinin de kendilerine öğretilmesi gerekiyor.
‘Allahu Ekber, Allahu Ekber’ diyerek evindeki putu yıkan genç emirin, kafile üyeleri geri dönerken onlara oğlunu getirerek söylediği şu sözler, kafile üyelerinin büyük mutluluk yaşamalarına vesile oldu:
“Oğlumu alın ve nereye isterseniz götürün, ona İslâm’ı öğretin ve ondan bir davetçi yapın. İslâm’ı öğrenmeden de geri göndermeyin ki, geri geldiğinde köylülere İslâm’ı öğretsin.”
KÖYÜN DAVET SONRASI BÜYÜK İLGİYE İHTİYACI VAR
İslâmiyet’le şereflenen köylüler, davetçilerden bu ilk adımın ardından kendilerini yalnız bırakmamalarını istediler. Öyle ki; köy halkı cahil, fakir ve su sıkıntısı çekiyor. Namaz kılmak için camiye ihtiyaçları var, ancak cami yapacak maddi imkânları yok. İçme suyunu zorla bulurken, abdest almak için gerekli suyu temin etme imkânları yok. Çocuklarına İslâm’ı öğretmeliler, ancak bunun için ne paraları ne de bilgileri var. Hıristiyan misyoner kurumlar da büyük ihtimalle köy halkının İslâm’a girdiğini öğrenince tüm yardımları kesecekler. Kısacası; bu köyde iş davetle bitmiyor. Köylülerin yalnız bırakılmamaları, her türlü dinî ve insanî ihtiyaçlarına elden geldiğince koşulması gerekiyor.
(Vakit)
Daveti kabul ettiler ve kelime-i tevhid getirdiler. İlk ezan okundu, ilk namaz için saflarla dizildi ve secdeye vardılar. Afrika’da bir köyün İslâm’la şereflenme öyküsü
Karanlığa küfredeceklerine bir mum yakmayı tercih ettiler ve misyonerlerin kurbanlarını İslamiyet'e taşıdılar. Misyonerlerin faailiyetlerine bağırıp çağırmak yerine, Afrika'nın kara bahtını aydınlatmak üzere yola çıkan bir grup İslam davetçisi, Togo'nun Aheho şehrine bağlı Agodeke halkına İslamiyet'i anlattı ve onların Müslüman olmasını sağladılar.
Karanlıktan aydınlığa... Afrika’nın batısında, fakirlik ve cehalet içinde yaşayan köylülerin imdadına, İslâm davetçileri yetişti. Uzun yıllar Hıristiyan misyonerlerin kandırdığı köylüler, Allah’ın izniyle hakkı batıldan ayırdılar. Kalpleri iman nuruyla dolup taştı. İslâm’ın hak din olduğuna gönülden inanarak kendilerine gelen daveti kabul ettiler. Köylüler artık yalnız bırakılmamak istiyor, yalancı Hıristiyan misyonerlerin çirkin oyunlarından korunabilmek için maddi ve manevi destek bekliyorlar.
DAVETÇİLER, 1 YILDIR İSLÂM’A DAVET EDİYORLARDI
En Hayırlı Günler Kafilesi’nden önce davetçi Şeyh Ebu Bekir Hamid, Allah’a davet için Agodeke Köyü’ne daima gidiyordu. Komşu bölgelere de yardımcılarını gönderiyordu. Şeyh Hamid’in Agodeke köylülerini daveti tam bir yıl sürdü. Ardından da Yemen’deki İman Üniversitesi’nden 4 öğrenci, köye gidecek bir İslâmî davet kafilesini finanse ettiler. Köylülerin başlıca ihtiyaçlarını karşılamalarına yetecek kadar yardımda bulundular.
Toprak yollardan geçerek Aneho şehrine 65 kilometre uzaklıktaki Agodeke Köyü’ne ulaşan davetçilerin en çok şaşırdıkları şey ise, yol boyunca gördükleri Hıristiyan misyonerlere ait okullar, tıbbi merkezler ve kuyular oldu. Hıristiyan misyonerler, cahil bir yaşantı içindeki bu halkı Hıristiyanlaştırmak için her türlü faaliyeti yürütüyordu.
100-150 KİŞİ BEKLENİRKEN 500 KİŞİ MÜSLÜMAN OLDU
Kafile köye vardığında, Şeyh Hamid, 4 öğrencinin bağışlarıyla gelen Yemenli davetçilere, 100-150 kişinin Müslüman olmasını beklediğini söyledi. Köylüler kafileyi büyük sevinçle karşıladı. Hatta İslâmiyet’ten hiç anlamadıkları için davullar çalarak, raksederek mutluluklarını belli ettiler. Kafileyi en çok sevindiren şey ise; beklendiği gibi 100-150 kişinin değil, yaklaşık 500 kişinin İslâmiyet’e girmesi oldu.
Kafileyi köyde ilk karşılayan, köyün genç emiri ve yardımcıları oldu. Genç emir, kafileyi büyük bir sıcaklıkla karşıladı ve onlara şöyle dedi: “İslâm’ı ve Müslümanları seviyordum, ancak kendimden emin değildim, tereddütlerim vardı. Ancak şimdi siz geldiniz ve şahidimsiniz ki; Allah’a iman ettim. Hadi benimle evime gelin ve evimde taptığım putları yıkın.”
Emirin bu sözleri davetçileri çok etkiledi ve şunu anladılar ki; köylülere İslâmiyet’e girdikten sonra dinlerini öğretecek bir kimsenin orada kalması şarttı. Davetçi Şeyh Selman, bu görevle sorumlu tutuldu.
Tüm köylüler toplandı ve dans devam etti. Bu, köylülerin köye gelenleri karşılama âdeti idi. Köyün emiri konuşmasına başladı. Öncelikle kafileyi selamladı, ardından da İslâm’a girmek istediklerinden emin olduklarını vurguladı. Kafile üyelerine, köylülerin ihtiyaçlarının yazılı olduğu bir liste sundu. Bunların arasında Hacca gidebilmek için yardım talebi de bulunuyordu. Köylüler, hep beraber kelime-i şahadet getirerek Müslüman oldular. Kelime-i şahadet getirildikten sonra tek bir ses köyü kapladı; bu ses Allahu Ekber, Allahu Ekber sesleriydi.
Ardından kafileden bir temsilci konuşma yaptı ve köylülere gıda maddeleri, su, ibrikler, kandiller, hasırlar dağıtıldı. Köy emirine de özel bir hediye sunuldu.
Kafile üyeleri, bu yeni doğuş toplantısının ardından köy emirinin evine gittiler. Emir, köylülerin ve kendisinin taptığı putu kendi elleriyle kafile üyelerinin önünde yıkarak, Allah’a şükür ve hamd etti.
MİSYONERLERİN ÇİRKİN YALANI: HAÇ, HASTALIKLARDAN KORUYOR!
Öğle namazına hazırlık esnasında kalabalığın arasında, boynunda madeni bir haç asılı, yaklaşık 6 yaşında bir çocuk, davetçilerin dikkatini çekti. Bu çocuk da tüm köylüler gibi namaz kılmaya gelmişti.
Davetçiler kendisinden boynundaki haçı çıkartmasını talep edince, bazı çocuklar, çıkartmaya çalıştılar.
Ancak, kolye sağlam ipten olduğu için başaramadılar ve davetçilerden bir tanesi gelerek, çocuğun boynundaki haçı çıkardı.
Bu esnada köyün emiri yaklaşarak, çocuğun boynuna bu haçı, kendisini hastalıklardan koruduğu için taktığını söyleyerek, davetçiden çıkarmamasını istedi.
Davetçi ise emire, bu haçın insana hiçbir hayrının olmadığını, aksine insanı daha da zayıf kıldığını açıkladı. Emir de ikna oldu. Davetçiler, Hıristiyan misyonerlerin bu tür yalanlarla, batıl dinlerini yaymak için harcadıkları çabaya çok şaştılar. Misyonerler, hiçbir şeyden haberi olmayan bu insanlara gelerek, hastalıklardan koruduğu hurafeleriyle haç taktırıyorlardı. Misyonerler köyde bir kilise dahi inşa etmişlerdi. Ve bu kilisede, köylülere, ‘Sizi hastalıklardan korur, hastalıklarınızdan şifa bulmanızı sağlar’ diyerek haç dağıtmışlardı.
İLK EZAN, İLK NAMAZ
Öğle namazı vakti gelip de köyde ilk defa ezan okunduğunda, kafile üyeleri tüm köylülerle beraber namaz kılabilecekleri geniş bir mekân aradılar. Bu kalabalığın namaz kılabilecekleri en uygun yer okulun bahçesiydi. Bu okulu ve yakınındaki kuyuyu Hıristiyan misyonerler yaptırmışlardı. Davetçiler, köylülere nasıl abdest alınacağını öğrettiler. Tüm köylüler, hayatlarında ilk defa su dolu ibriklerle, taslarla abdest aldılar, ellerindeki ve yüzlerindeki küfür tozlarını yıkadılar. Hayatlarında ilk defa namaz kıldılar.
Namaz sonrası dişleri dökülmüş, saçları ağarmış, beli bükülmüş yaşlı bir adam da davetçilere yaklaşarak yerel diliyle, el-kol hareketleri ile bir şeyler anlatmaya başladı. Şeyh Hamid Ebu Bekir, davetçilere yaşlı adamın sözlerini şöyle tercüme etti: “Allah, şimdi kalbime girdi.” Sevincinden davetçilerin önünde başı yere değecek kadar eğilen yaşlı adama davetçiler, “Biz Allah dışında kimsenin önünde eğilmeyiz” dediklerinde de yaşlı adamın sevinci daha da arttı.
Köylülerden bazıları, namaza yetişebilmek, bazıları da namaza abdestsiz durulmayacağını bilmedikleri için ilk namazlarını abdestsiz kıldılar. Bu durum da kafile üyelerine gösterdi ki; köyün İslâmiyet’e girmesi yeterli değil. Dinlerinin hükümlerinin de kendilerine öğretilmesi gerekiyor.
‘Allahu Ekber, Allahu Ekber’ diyerek evindeki putu yıkan genç emirin, kafile üyeleri geri dönerken onlara oğlunu getirerek söylediği şu sözler, kafile üyelerinin büyük mutluluk yaşamalarına vesile oldu:
“Oğlumu alın ve nereye isterseniz götürün, ona İslâm’ı öğretin ve ondan bir davetçi yapın. İslâm’ı öğrenmeden de geri göndermeyin ki, geri geldiğinde köylülere İslâm’ı öğretsin.”
KÖYÜN DAVET SONRASI BÜYÜK İLGİYE İHTİYACI VAR
İslâmiyet’le şereflenen köylüler, davetçilerden bu ilk adımın ardından kendilerini yalnız bırakmamalarını istediler. Öyle ki; köy halkı cahil, fakir ve su sıkıntısı çekiyor. Namaz kılmak için camiye ihtiyaçları var, ancak cami yapacak maddi imkânları yok. İçme suyunu zorla bulurken, abdest almak için gerekli suyu temin etme imkânları yok. Çocuklarına İslâm’ı öğretmeliler, ancak bunun için ne paraları ne de bilgileri var. Hıristiyan misyoner kurumlar da büyük ihtimalle köy halkının İslâm’a girdiğini öğrenince tüm yardımları kesecekler. Kısacası; bu köyde iş davetle bitmiyor. Köylülerin yalnız bırakılmamaları, her türlü dinî ve insanî ihtiyaçlarına elden geldiğince koşulması gerekiyor.
(Vakit)
Yorum