N. Kemal Zeybek
Geçen gece CNBC’de bir İran filmi vardı: Kirazın Tadı... Cannes Film Festivalinde Altın Palmiye almış... 1997 yapımı... İstanbul Film Festivali´nde gösterilmiş. Abbas Kiarostamı yönetmeni...
Filmin konusu çok sade... Çekim de öyle... Ama çok güzel...
Konusu hepimizi ilgilendiriyor. Kaçıranlar için anlatmalıyım.
BEDİİ BEY´İN KARARI
Geçen gece CNBC’de bir İran filmi vardı: Kirazın Tadı... Cannes Film Festivalinde Altın Palmiye almış... 1997 yapımı... İstanbul Film Festivali´nde gösterilmiş. Abbas Kiarostamı yönetmeni...
Filmin konusu çok sade... Çekim de öyle... Ama çok güzel...
Konusu hepimizi ilgilendiriyor. Kaçıranlar için anlatmalıyım.
BEDİİ BEY´İN KARARI
Bedii Bey belli ki varlıklı biri. Altında cip ile dolaşıyor. Ama hayattan soğumuş ve ölmek istiyor.
Araya bir Yunus Emre deyişi koymalıyım:
Araya bir Yunus Emre deyişi koymalıyım:
Kötüdür çoklarının
Yoksulluktan varlığı
Bunca varlık var iken
Gitmez gönül darlığı
Bedii beyin gönlü daralmış ve kendi kendini öldürmenin özüne özgü bir yolunu seçmiş: Şehre yakın dağın bir yamacındaki bir çukura girecek... Uyku haplarını yutacak... Anlaştığı bir kişi sabah erken gelecek... Kendisinin üzerine toprak atacak... Buna karşılık da 200 bin tümen alacak... İyi akça...
Önce bir askeri kandırmaya çalıştı... Çocuk “başım belaya girer” diyerek korkup kaçtı.. Sonra bir konuk... O da “Ben Kuran’a bakarım... Orada birisini öldürmek de; kendini öldürmek de günah, ben günahtan korkarım” dedi.
Üçüncü olarak yaşlıca birisiyle karşılaştı... Yaşlıca kişinin TÜRK olduğunu anladık... Yardım yapmayı kabul eder gibi göründü... “Arabanla beni evime bırak” dedi... Bedii Bey´i uzun yollara soktu ve ona hayatın güzelliklerini, yemişlerin tadını, güneşin doğuşunu ve batışındaki çekiciliği anlattı. Kendisinden bir örnek verdi:
“Ben de çok önceden ölmeğe karar vermiştim” diye başladı. Bir ağaca ip bağlamak için çıkmış... Eline bir ıslaklık dokunmuş... Bakmış ki dut ağacı... Dutlardan yemeğe başlamış... Çocuklar gelmiş ve ağacı silkelemesini istemişler... Çocuklar sevinçle dutları toplamış. Kendi hanımı aklına gelmiş, onun için de dut toplamış... Akşam evde oturup yemişler...
TÜRK´E TÜRK DEYİN
Bu arada “Sen Türk müsün?” diye Bedii Bey´e sordu. Bedii Bey olumsuz karşılık verince, ona bir Türk fıkrası anlattı, bir de Türkçe şiir okuyup açıklamasını yaptı.
Filmde araya sık sık reklamlar giriyordu. Şimdi ben de burada araya girmesem olmaz...
Diyeceğim ki bakınız kardeşler, yoldaşlar, gönüldaşlar, ülküdaşlar, yurttaşlar... Bunu daha önce de söyledim, yine söylüyorum. İran’da TÜRK’ten TÜRK diye söz ediliyor. Bu “azeri” sözünü söylemeyi bırakın artık. İran’da azeri mazeri yoktur. İran’da TÜRK’ler vardır.
Peki sonra ne oldu dediğinizi duyuyorum ve konuya dönüyorum.
Ne olacak TÜRK, Bedii Bey´e yaşamanın güzelliklerini hatırlattı ve kendisini öldürmekten caymasını sağladı.
Yani İran’ın bu çok tanınmış filminde TÜRK olumlu olarak anlatılır. Bilmiyorum belki de Abbas Bey de TÜRK’tür... İran’ın en yüksek yerinde oturan, en üst düzeyde yetkili Hamaney, TÜRK değil mi?
Peki ben bu filmi niye anlattım. Öncelikle “yaşamayı sevmeliyiz” diyorum.
Sonra da TÜRK’lere başka adlar takmamalıyız, diyorum. Ne demişti İranlı büyük TÜRK şairi Şehriyar:
“Türkçe dedim okusunlar özleri.”
Yoksulluktan varlığı
Bunca varlık var iken
Gitmez gönül darlığı
Bedii beyin gönlü daralmış ve kendi kendini öldürmenin özüne özgü bir yolunu seçmiş: Şehre yakın dağın bir yamacındaki bir çukura girecek... Uyku haplarını yutacak... Anlaştığı bir kişi sabah erken gelecek... Kendisinin üzerine toprak atacak... Buna karşılık da 200 bin tümen alacak... İyi akça...
Önce bir askeri kandırmaya çalıştı... Çocuk “başım belaya girer” diyerek korkup kaçtı.. Sonra bir konuk... O da “Ben Kuran’a bakarım... Orada birisini öldürmek de; kendini öldürmek de günah, ben günahtan korkarım” dedi.
Üçüncü olarak yaşlıca birisiyle karşılaştı... Yaşlıca kişinin TÜRK olduğunu anladık... Yardım yapmayı kabul eder gibi göründü... “Arabanla beni evime bırak” dedi... Bedii Bey´i uzun yollara soktu ve ona hayatın güzelliklerini, yemişlerin tadını, güneşin doğuşunu ve batışındaki çekiciliği anlattı. Kendisinden bir örnek verdi:
“Ben de çok önceden ölmeğe karar vermiştim” diye başladı. Bir ağaca ip bağlamak için çıkmış... Eline bir ıslaklık dokunmuş... Bakmış ki dut ağacı... Dutlardan yemeğe başlamış... Çocuklar gelmiş ve ağacı silkelemesini istemişler... Çocuklar sevinçle dutları toplamış. Kendi hanımı aklına gelmiş, onun için de dut toplamış... Akşam evde oturup yemişler...
TÜRK´E TÜRK DEYİN
Bu arada “Sen Türk müsün?” diye Bedii Bey´e sordu. Bedii Bey olumsuz karşılık verince, ona bir Türk fıkrası anlattı, bir de Türkçe şiir okuyup açıklamasını yaptı.
Filmde araya sık sık reklamlar giriyordu. Şimdi ben de burada araya girmesem olmaz...
Diyeceğim ki bakınız kardeşler, yoldaşlar, gönüldaşlar, ülküdaşlar, yurttaşlar... Bunu daha önce de söyledim, yine söylüyorum. İran’da TÜRK’ten TÜRK diye söz ediliyor. Bu “azeri” sözünü söylemeyi bırakın artık. İran’da azeri mazeri yoktur. İran’da TÜRK’ler vardır.
Peki sonra ne oldu dediğinizi duyuyorum ve konuya dönüyorum.
Ne olacak TÜRK, Bedii Bey´e yaşamanın güzelliklerini hatırlattı ve kendisini öldürmekten caymasını sağladı.
Yani İran’ın bu çok tanınmış filminde TÜRK olumlu olarak anlatılır. Bilmiyorum belki de Abbas Bey de TÜRK’tür... İran’ın en yüksek yerinde oturan, en üst düzeyde yetkili Hamaney, TÜRK değil mi?
Peki ben bu filmi niye anlattım. Öncelikle “yaşamayı sevmeliyiz” diyorum.
Sonra da TÜRK’lere başka adlar takmamalıyız, diyorum. Ne demişti İranlı büyük TÜRK şairi Şehriyar:
“Türkçe dedim okusunlar özleri.”
Yorum