Son birkaç aydır, ülkemizde de denemelerine başlanan sayısal karasal yayınlar, belli bir kesimi heyecanlandırmış durumda. Aslında bakarsanız, heyecan duymamak elde değil. Zira, renkli yayınlara geçiş sonrasında atılan en önemli adımlardan birisini de sayısal yayıncılık teşkil ediyor. Ülkemizde uydular üzerinden sayısal yayınlar zaten izlenebiliyor. Bunu, yakın gelecekte tamamen devreye alınacak olan karasal yayınlar takip edecek. Karasal yayınlarının devreye alınmasını takip eden süreçte, sayısal kablo yayınlarının da bizlerle buluşacağını biliyoruz. Uygun koşulları yakalamışken, DarkHardware olarak bu konuda kapsamlı bir bilgilendirici yazıyı sizlerle paylaşma zamanının geldiğine inanıyoruz. Sayısal yayıncılık konusunda bilgilere yer vereceğimiz bu yazıda, genel anlamda karasal sayısal yayınlar (DVB-T) üzerinde yoğunlaşacağız. Halihazırda kullanılmakta olan analog yayın sistemine göre avantajları ve getirdikleri yenilikler üzerinde duracağız. Elbette bunları yaparken, test sürecinde elde ettiğimiz ekran görüntülerini de yazı içinde görebileceksiniz. Şimdi sayısal yayınların geneli ile ilgili bilgiler vererek ana konumuza giriş yapalım.
Sayısal ve Analog Yayınlar Üzerine Bilgiler
TV ve radyo yayınları, çeşitli frekanslarda iletilen elektromanyetik dalgalar vasıtasıyla taşınır. Analog yayınlarda, her bir kanalı birbirinden ayırmak için, farklı frekanslardan yararlanılır. Örneğin, havada dolaşımda bulunan kanalları düşündüğümüzde, ardışık kanallar arasında 8'er MHz'lik frekans farkı olduğunu görürüz. Kısaca, her 8 MHz'de bir kanal kullanılması mümkün. Elbette ki bu değerler sıfır ile sonsuz arasında değişmiyor ve toplam analog yayın sayısının bir sınırı var. UHF ve VHF bantları üzerinde, toplam 65 kanal havadan yayın yapabiliyor. Benzer şekilde, uydu ve kablo ile de analog yayınlar, alıcılara iletiliyor.
Elbette ki analog sistemin getirdiği pek çok sorun mevcut. Yayın kalitesini olumsuz etkileyen bu sorunlar, elektromanyetik dalgaların antenlerimize ve televizsyonlarımızdaki alıcılara sağlıklı şekilde ulaşamamasından kaynaklanıyor. Sinyal kalitesini düşüren en önemli etkenler; vericilere olan mesafe, verici ile alıcı arasındaki fiziksel engeller, yükseklik farkı ve interferans olarak özetlenebilir. Bu etkenlere bağlı olarak, görüntüde bozulma, karlanma, gölgelenme ve seste cızırtı, parazit görülüyor. Görüntüdeki gölgelenmeler birden fazla şekilde görülebiliyor. Gelen sinyalin, uzak bir engele çarparak tekrar antene dönmesi yoluyla, ekrandaki nesnenin yanında bir veya daha fazla gölgesini görebiliyorsunuz. Diğer gölgelenme tipi de, komşu frekansta yayın yapan bir kanalın kısmi görüntüsünün, asıl görüntünün altından sürekli olarak kayması şeklinde. Bunlara ek olarak, sinyal düzgün alınsa bile, parlak renkler bazı sahnelerde görüntünün kaymasına ve sesin bozulmasına neden olabiliyor. Televizyon üreticileri, bu tür durumların önüne geçebilmek için çeşitli parazit engelleme mekanizmaları geliştirdiler. Ancak, bu sistemlerin tam başarıya ulaşması, bir başka değişle tam netlik sunmaları olanaksız. Sayısal yayıncılıkta, parazit ve karlanma gibi kavramlar tamamen rafa kaldırılıyor. Yalnızca alıcınız yeterli güçte sinyal alıyorsa yayın izleyebiliyorsunuz.
Analog yayınların dezavantajlarını sıraladıktan sonra, sayısal yayınların nasıl çalıştığı konusunda biraz bilgi verelim. Sayısal yayınlar da, tıpkı analog selefleri gibi aynı frekanslar üzerinden iletiliyor. Tabii kullanılan sinyaller, sayısal veriler taşıyor. Bir başka değişle, 0 ve 1'lerden oluşan veri yığınları alıcılara geliyor. Alıcılar da bu yığınları yorumlayarak, televizyon ekranında görüntülüyor. Gelen verideki bu değişimin en önemli avantajı, daha önce de söylediğimiz gibi, parazit ve benzeri oluşumların elimine edilmiş olması. Peki sinyalde bozulma olduğunda ne oluyor? Parazitin yerini, bu teknoloji ile yayın kesintileri ve atlamalar alıyor. Sinyal gücü çok düştüğünde veya ani kesilmeler olduğunda, bu türden atlamalar görmeniz olası. Bu noktada, akıllara antenler gelecektir. Neyse ki sayısal yayıncılık teknolojisi, kullanılan antenler alanında önemli bir farka sahip. Normal çatı antenlerimizle yayınları almamız tabii ki mümkün; ama, sayısal yayınlar için bu antenler gereksiz ölçüde büyük kalıyor. Yeni teknolojiyle birlikte, kullanacağımız anten tipleri de değişecek. Kablosuz ağlarımızda kullandığımız türden küçük antenler, havada mevcut hemen hemen tüm yayınları izlememize olanak sağlayacak. Büyük çatı antenlerine ve tencere kapaklarına veda zamanımızın yaklaştığını söylemek zor değil. DVB-T antenlerinin getirdiği iki önemli yenilik bulunuyor. Bunlardan ilki, şehirlerdeki görüntü kirliliğinin önüne geçilmesi. Halihazırda yapılan denemelerde, vericiler normal kapasitelerinin 1/5'i güçte çalıştırılıyor. Bu da kapsama alanının daralması demek. Ancak, vericiler tam güçte çalışmaya başladığında, kapsama alanındaki evlerde çatı anteni kullanımına gerek kalmayacak. Alıcıların mevcut antenini ev dışına çıkarmadan yayınları izlemek mümkün olacak. Tabii ki sinyalin zayıfladığı yerler de olacaktır; bu durumda, yine antenleri yükseğe çıkarmak çözümlerden biri olacak. İkinci olarak, taşınabilirlik alanında önemli bir atılım yapılmış olacak. Kuvvetli ve büyük anten ihtiyacı ortadan kalkacağı için, taşınabilir cihazlar ile de yayınlar kesintisiz olarak takip edilecek.
İçeride ve dışarıda kullanılabilecek farklı DVB-T anten tipleri.DVB-T yalnızca izleyicilere değil, yayıncılara ve işletmecilere de kolaylıklar getiriyor. Şehirler, büyüklüklerine göre çok sayıda verici kulesine ihtiyaç duyabiliyor. Bu da yüksek işletim maliyeti anlamına geliyor. Sayısal yayınlarda ise, onlarca kulenin yerini tek kule alabiliyor. Şehrin coğrafi durumuna göre bu sayıda oynamalar beklenebilir; ama, yine de sayının iki haneli olması beklenmiyor. Örneğin, Ankara'nın Dikmen, Yenimahalle ve Elmadağ bölgelerindeki tepelerde, onlarca analog yayın vericisi yer alırken, yalnızca bir sayısal yayın vericisi bulunuyor. Düşük güçte çalıştırılmasına rağmen bu verici, şehrin pek çok bölgesine yayın ulaştırabiliyor. Ülkemizde sayısal yayınlara geçiş için öngörülen eylem planı, üç aşamadan oluşuyor. Şu an içinde bulunduğumuz ilk aşamada denemeler yapılıyor. 2007 yılında geçilmesi beklenen ikinci aşamada, sayısal yayın vericileri tam güce çıkarılacak ve yayıncılar analog yayınların yanı sıra, sayısal yayın da yapacaklar. 2015 yılında tamamlanması beklenen son aşamada da, analog vericiler devre dışı bırakılacak ve ülkemizin tamamında sayısal yayınlara geçilmiş olacak. İşlevini tamamlayan verici kuleleri de yerlerinden kaldırılarak, görüntü kirliliği azaltılacak.
Sayısal Yayınlarda Görüntü ve Ses Kalitesi
Adını yeni yeni duyuyoruz ancak, DVB-T ve T-DAB yayınları için gerekli ön çalışmalar, 2000 yılında yapılmaya başlanmıştı. Sayısal yayınlarda Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından belirlenen parametreler kullanılıyor. Bu parametreler, ülkemizin coğrafi özellikleri göz önünde bulundurularak belirlenmiş durumda. Yayın kalitesini belirleyen bu parametreler; taşıyıcı modu, güvenlik aralığı, kodlama oranı ve modülasyon tipi. RTÜK, tarafından ülkemiz için en uygun olduğu belirlenen değerler, aşağıdaki tabloda yer alıyor.
Ülkemizdeki DVB-T Denemeleri
Yazımızın son bölümünde, ülkemizde yapılan denemelerden söz edeceğiz. İlk olarak, İstanbul ve Ankara'da ikamet eden okuyucularımız için, deneme yayınlarının yapıldığı frekansları yazalım. Sayısal yayın denemeleri, İstanbul'da UHF bandı 23. kanaldan ve Ankara'da yine UHF bandı üzerinde 31. kanaldan yapılıyor. Denemelere şu anda üç kanal ile devam ediliyor. Bunlardan ilkinde TRT-1, ikincisinde TRT Türk ve üçüncüsünde ise özel kanallar yer alıyor. Özel yayıncılar, kendilerine ayrılan kanal üzerinden dönüşümlü yayın yapıyorlar. Haftanın her günü, farklı bir yayıncı 24 saat süreyle bu kanalda denemelerini gerçekleştiriyor.
Ekran görüntülerinin tamamını All-in-Wonder X800 XL ve ATI Multimedia Center uygulaması ile aldık. Görüntü kaynağımız analog yayınlarda kablo TV, sayısal yayınlarda ise eski model hava antenimizdi. Sayısal denemelerde fazla kanal seçeneğimiz olmadığından, örneklerimiz de TRT ile sınırlı. İlerleyen günlerde, mesaj panomuzda farklı kanalların da sayısal yayın denemelerinden görüntüler bulabileceksiniz.
Sayısal ve Analog Yayınlar Üzerine Bilgiler
TV ve radyo yayınları, çeşitli frekanslarda iletilen elektromanyetik dalgalar vasıtasıyla taşınır. Analog yayınlarda, her bir kanalı birbirinden ayırmak için, farklı frekanslardan yararlanılır. Örneğin, havada dolaşımda bulunan kanalları düşündüğümüzde, ardışık kanallar arasında 8'er MHz'lik frekans farkı olduğunu görürüz. Kısaca, her 8 MHz'de bir kanal kullanılması mümkün. Elbette ki bu değerler sıfır ile sonsuz arasında değişmiyor ve toplam analog yayın sayısının bir sınırı var. UHF ve VHF bantları üzerinde, toplam 65 kanal havadan yayın yapabiliyor. Benzer şekilde, uydu ve kablo ile de analog yayınlar, alıcılara iletiliyor.
Elbette ki analog sistemin getirdiği pek çok sorun mevcut. Yayın kalitesini olumsuz etkileyen bu sorunlar, elektromanyetik dalgaların antenlerimize ve televizsyonlarımızdaki alıcılara sağlıklı şekilde ulaşamamasından kaynaklanıyor. Sinyal kalitesini düşüren en önemli etkenler; vericilere olan mesafe, verici ile alıcı arasındaki fiziksel engeller, yükseklik farkı ve interferans olarak özetlenebilir. Bu etkenlere bağlı olarak, görüntüde bozulma, karlanma, gölgelenme ve seste cızırtı, parazit görülüyor. Görüntüdeki gölgelenmeler birden fazla şekilde görülebiliyor. Gelen sinyalin, uzak bir engele çarparak tekrar antene dönmesi yoluyla, ekrandaki nesnenin yanında bir veya daha fazla gölgesini görebiliyorsunuz. Diğer gölgelenme tipi de, komşu frekansta yayın yapan bir kanalın kısmi görüntüsünün, asıl görüntünün altından sürekli olarak kayması şeklinde. Bunlara ek olarak, sinyal düzgün alınsa bile, parlak renkler bazı sahnelerde görüntünün kaymasına ve sesin bozulmasına neden olabiliyor. Televizyon üreticileri, bu tür durumların önüne geçebilmek için çeşitli parazit engelleme mekanizmaları geliştirdiler. Ancak, bu sistemlerin tam başarıya ulaşması, bir başka değişle tam netlik sunmaları olanaksız. Sayısal yayıncılıkta, parazit ve karlanma gibi kavramlar tamamen rafa kaldırılıyor. Yalnızca alıcınız yeterli güçte sinyal alıyorsa yayın izleyebiliyorsunuz.
Analog yayınların dezavantajlarını sıraladıktan sonra, sayısal yayınların nasıl çalıştığı konusunda biraz bilgi verelim. Sayısal yayınlar da, tıpkı analog selefleri gibi aynı frekanslar üzerinden iletiliyor. Tabii kullanılan sinyaller, sayısal veriler taşıyor. Bir başka değişle, 0 ve 1'lerden oluşan veri yığınları alıcılara geliyor. Alıcılar da bu yığınları yorumlayarak, televizyon ekranında görüntülüyor. Gelen verideki bu değişimin en önemli avantajı, daha önce de söylediğimiz gibi, parazit ve benzeri oluşumların elimine edilmiş olması. Peki sinyalde bozulma olduğunda ne oluyor? Parazitin yerini, bu teknoloji ile yayın kesintileri ve atlamalar alıyor. Sinyal gücü çok düştüğünde veya ani kesilmeler olduğunda, bu türden atlamalar görmeniz olası. Bu noktada, akıllara antenler gelecektir. Neyse ki sayısal yayıncılık teknolojisi, kullanılan antenler alanında önemli bir farka sahip. Normal çatı antenlerimizle yayınları almamız tabii ki mümkün; ama, sayısal yayınlar için bu antenler gereksiz ölçüde büyük kalıyor. Yeni teknolojiyle birlikte, kullanacağımız anten tipleri de değişecek. Kablosuz ağlarımızda kullandığımız türden küçük antenler, havada mevcut hemen hemen tüm yayınları izlememize olanak sağlayacak. Büyük çatı antenlerine ve tencere kapaklarına veda zamanımızın yaklaştığını söylemek zor değil. DVB-T antenlerinin getirdiği iki önemli yenilik bulunuyor. Bunlardan ilki, şehirlerdeki görüntü kirliliğinin önüne geçilmesi. Halihazırda yapılan denemelerde, vericiler normal kapasitelerinin 1/5'i güçte çalıştırılıyor. Bu da kapsama alanının daralması demek. Ancak, vericiler tam güçte çalışmaya başladığında, kapsama alanındaki evlerde çatı anteni kullanımına gerek kalmayacak. Alıcıların mevcut antenini ev dışına çıkarmadan yayınları izlemek mümkün olacak. Tabii ki sinyalin zayıfladığı yerler de olacaktır; bu durumda, yine antenleri yükseğe çıkarmak çözümlerden biri olacak. İkinci olarak, taşınabilirlik alanında önemli bir atılım yapılmış olacak. Kuvvetli ve büyük anten ihtiyacı ortadan kalkacağı için, taşınabilir cihazlar ile de yayınlar kesintisiz olarak takip edilecek.
İçeride ve dışarıda kullanılabilecek farklı DVB-T anten tipleri.
Sayısal Yayınlarda Görüntü ve Ses Kalitesi
Adını yeni yeni duyuyoruz ancak, DVB-T ve T-DAB yayınları için gerekli ön çalışmalar, 2000 yılında yapılmaya başlanmıştı. Sayısal yayınlarda Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından belirlenen parametreler kullanılıyor. Bu parametreler, ülkemizin coğrafi özellikleri göz önünde bulundurularak belirlenmiş durumda. Yayın kalitesini belirleyen bu parametreler; taşıyıcı modu, güvenlik aralığı, kodlama oranı ve modülasyon tipi. RTÜK, tarafından ülkemiz için en uygun olduğu belirlenen değerler, aşağıdaki tabloda yer alıyor.
Ülkemizde Kullanılan DVB-T ParametreleriTaşıyıcı Modu (Sys Mode)8KGüvenlik Aralığı (Guard Interval)1/8Kodlama Oranı (Code Rate)2/3Modülasyon Tipi (Modulation Type)64-QAM
Belirlenen bu parametrelere göre, 8 MHz'lik her kanal aralığında, saniyede 22,118 megabitlik veri aktarımı yapılabiliyor. RTÜK, her aralığı 5,5 Mbps'lik dört kanal için kullanmayı uygun görmüş. Frekans bölümü yoluyla ayrılan her kanalda MPEG-2 sıkıştırması kullanılıyor. Öngörülen bant genişliği, PAL (720x576 piksel) standardında yayın yapıldığından, fazlasıyla yeterli oluyor. Ses, sistemde stereo olarak iletiliyor. Bu husus yayıncı kuruluşların tasarrufunda elbette. Ses ve görüntünün yanında, teletext gibi ek hizmetler de veri paketlerine dahil. Yukarıda bahsettiğimiz parametrelerin değerleriyle oynanarak 8 MHz için elde edilen bant genişliğinin miktarı 4,976 Mbps ile 30,668 Mbps arasında değiştirilebiliyor. RTÜK gibi düzenleyici kuruluşlar, bölgesel özelliklere göre en uygun parametreleri seçerek, en uygun bant genişliğini kullanıma sunuyorlar.Dünyada kullanıma geçmiş, standart tanımlı DVB-T yayınlarında, MPEG-2 sıkıştırması benimsenmiş durumda. İleri dönemlerde, daha iyi sıkıştırma algoritmalarıyla (MPEG-4, H.264) yüksek tanımlı (HDTV) yayınların da evlerimize gireceğini söyleyebiliriz. Henüz tam yaygınlaşmamış olsa da, karasal yayıncılık alanında da H.264 sıkıştırmasının kullanıma girmeye başladığını söylemek mümkün. Elbette ki ülkemizde bu teknolojiye geçiş henüz yapılmadı. Taşınabilir cihazlar için geliştirilen DVB-H standardı, yüksek oranlarda sıkıştırma yapılmasını gerektirdiği için, H.264 ve MPEG-4 gibi algoritmalar tercih ediliyor. Konuyu fazla dağıtmadan, sıkıştırma üzerine bir not düşelim. Yeni nesil sıkıştırma algoritmaları, standart tanımlı yayınlarda (SDTV) şu anda kullanılan 4 ile 5,5 Mbps'lik bant genişliği ihtiyacını %90'a yakın oranlarda azaltabiliyor. Fransa'da DVB-T üzerinden H.264 sıkıştırmasının denemelerine başlandığı ile ilgili haberler de mevcut. Ülkemizde HDTV yayınlarına geçilmese de, farklı sıkıştırmalar yapılarak kanal sayısı rahatlıkla artırılabilir. Tabii öncelikle bu yöntemlerin standartlaştırılmış ve DVB-T üzerinde kullanılabilirliği onaylanmış olmaları şart.
Yayıncılık alanındaki video sıkıştırma konusunda ilk adımlar, ISO ve IEC kuruluşları altında faalityetine başlayan MPEG (Moving Picture Experts Group) tarafından atıldı. 1988 yılında şekillendirilen MPEG-1 standardı ile, 1,554 ile 2,048 Mbps bit oranları düzeyinde, iletime uygun sıkıştırmalar yapıldı. İlerleyen zamanlarda bu miktar yetersiz kalacağı için, 1990 yılında DVD'lerde de kullanılan MPEG-2 standardı ortaya çıkarıldı. MPEG-2 ile, 15 Mbps'ye kadar çıkan bit oranları kullanılabilir hale geldi. DVB-T'nin şu anda kullandığı MPEG-2 ile, her kanala 2 Mbps ile 15 Mbps arası bit oranları tahsis edilebiliyor. Ülkemiz için düşündüğümüzde, en düşük kalitede yayın yapılırsa, matematiksel olarak her bir frekans aralığına on bir kanal sığdırmamız mümkün. Tabii bu durumda bol mozaikli, kalitesiz görüntüler ortaya çıkacağından, böyle bir senaryonun gerçekleşmesi pek de mümkün değil. Ayrıca, spor müsabakaları gibi hızlı hareketin yoğun olduğu durumlarda, kullanılan bit oranlarının yükselmesi gerekebiliyor. Bu durumda, her şeyi en baştan düzgün planlamak önem kazanıyor. Ülkemiz için seçilen, yayın kuruluşu başına 5.5 Mbps'lik limit, sanıyoruz bu tür durumlar için bir sorun teşkil etmeyecek.
DVB-T İçin Gerekli Donanım
Alıştığımız türden set üstü alıcılarla beraber, mini tip alıcılar da kullanılabiliyor.
ATI'nin hibrit alıcılı All-in-Wonder X800 XL kartı imdadımıza yetişti.
Taşınabilir DVB-T alıcıları da kullanılabilir durumda. Compro'nun
Yayıncılık alanındaki video sıkıştırma konusunda ilk adımlar, ISO ve IEC kuruluşları altında faalityetine başlayan MPEG (Moving Picture Experts Group) tarafından atıldı. 1988 yılında şekillendirilen MPEG-1 standardı ile, 1,554 ile 2,048 Mbps bit oranları düzeyinde, iletime uygun sıkıştırmalar yapıldı. İlerleyen zamanlarda bu miktar yetersiz kalacağı için, 1990 yılında DVD'lerde de kullanılan MPEG-2 standardı ortaya çıkarıldı. MPEG-2 ile, 15 Mbps'ye kadar çıkan bit oranları kullanılabilir hale geldi. DVB-T'nin şu anda kullandığı MPEG-2 ile, her kanala 2 Mbps ile 15 Mbps arası bit oranları tahsis edilebiliyor. Ülkemiz için düşündüğümüzde, en düşük kalitede yayın yapılırsa, matematiksel olarak her bir frekans aralığına on bir kanal sığdırmamız mümkün. Tabii bu durumda bol mozaikli, kalitesiz görüntüler ortaya çıkacağından, böyle bir senaryonun gerçekleşmesi pek de mümkün değil. Ayrıca, spor müsabakaları gibi hızlı hareketin yoğun olduğu durumlarda, kullanılan bit oranlarının yükselmesi gerekebiliyor. Bu durumda, her şeyi en baştan düzgün planlamak önem kazanıyor. Ülkemiz için seçilen, yayın kuruluşu başına 5.5 Mbps'lik limit, sanıyoruz bu tür durumlar için bir sorun teşkil etmeyecek.
DVB-T İçin Gerekli Donanım
Sayısal yayınları izleyebilmek için, set üstü alıcılar mevcut. Uydu yayınlarında olduğu gibi, karasal sayısal yayınlar için de set üstü alıcılar kullanmamız gerekiyor. Elbette ki geçiş sürecinde kendi üzerinde DVB-T alıcısı bulunan televizyonlar da piyasaya sürülecek. Sony ve Löewe gibi markaların ülkemizde de temin edilebilen bazı modellerinde DVB-T alıcı bulunuyor. Yerel üreticilerimiz de önümüzdeki yıl itibariyle benzer televizyonlar çıkaracaklardır. Ama şimdilik, set üstü alıcılar zorunluluk sayılabilir. Bu tür cihazlar, alıştığımız şekilde iri olabildiği gibi, gözden uzak ve az yer kaplayan şekillerde de olabiliyor. Ülkemiz pazarında henüz bu tür bir çeşitlilik yok ama, dış pazarlarda Scart girişine takılan küçük alıcılar bulunabiliyor.
Alıştığımız türden set üstü alıcılarla beraber, mini tip alıcılar da kullanılabiliyor.
Elbette ki bilgisayar kullanıcıları, bu konuda daha şanslılar. Ülkemizde zor da olsa DVB-T uyumlu televizyon kartları temin edilebiliyor. Üreticiler, henüz deneme aşamasında olduğumuz için ülkemiz pazarına DVB-T uyumlu ürünlerini gönderme konusunda çekingen davranıyorlar. Zira, henüz resmi anlamda ülkeye yayılmamış bir teknoloji için cihaz satmak mantıklı değil. Bu nedenle, biz de deneme yayınlarını izlememiz için gerekli donanımın temininde zorlandık. Temasa geçtiğimiz TV kartı üreticileri, yazımızı hazırlamak için bize gereken donanımları sağlama konusunda bizi hayal kırıklığına uğrattı. Mart ayında yazmayı planladığımız bu rehber, firmaların isteklerimizi sürekli geri çevirmesi nedeniyle bugüne kadar askıda kaldı. Neyse ki, ATI bize bu konuda da destek oldu ve sonunda sizlere DVB-T hakkında detaylı bir yazı hazırlayabildik. Bu nedenle, bize yardımcı olan ATI'ye teşekkür ediyoruz.Yazımızın hazırlanma aşamasında, ATI'nin All-in-Wonder X800 XL modelini kullandık. Hem analog, hem sayısal karasal yayınlarla uyumlu bir alıcıya sahip olan kart, timeshifting ve kayıt özelliklerine de sahip. Bilgisayar kullanıcılarının şanslı olduğunu söylememizin ana sebebi, üretilen kartların büyük bölümünün hibrit alıcılara sahip olması. Bu alıcılar ile, eski analog yayınların yanında, sayısal yayınları da herhangi bir değişiklik yapmadan izleyebiliyorsunuz. Bunlarla birlikte, taşınabilir DVB-T alıcılı kartlarla, dizüstü bilgisayarınızda TV keyfi yaşayabiliyorsunuz. Büyük anten derdinin ortadan kalkacağını da göz önünde bulundurarak, seyahatlerinizde televizyonsuz kalma gibi bir sorununuz olmayacağını tahmin edebilirsiniz.
ATI'nin hibrit alıcılı All-in-Wonder X800 XL kartı imdadımıza yetişti.
Taşınabilir DVB-T alıcıları da kullanılabilir durumda. Compro'nun
VideoMate U3'ü, bu iş için uygun modeller arasında.
Ülkemizdeki DVB-T Denemeleri
Yazımızın son bölümünde, ülkemizde yapılan denemelerden söz edeceğiz. İlk olarak, İstanbul ve Ankara'da ikamet eden okuyucularımız için, deneme yayınlarının yapıldığı frekansları yazalım. Sayısal yayın denemeleri, İstanbul'da UHF bandı 23. kanaldan ve Ankara'da yine UHF bandı üzerinde 31. kanaldan yapılıyor. Denemelere şu anda üç kanal ile devam ediliyor. Bunlardan ilkinde TRT-1, ikincisinde TRT Türk ve üçüncüsünde ise özel kanallar yer alıyor. Özel yayıncılar, kendilerine ayrılan kanal üzerinden dönüşümlü yayın yapıyorlar. Haftanın her günü, farklı bir yayıncı 24 saat süreyle bu kanalda denemelerini gerçekleştiriyor.
Ekran görüntülerinin tamamını All-in-Wonder X800 XL ve ATI Multimedia Center uygulaması ile aldık. Görüntü kaynağımız analog yayınlarda kablo TV, sayısal yayınlarda ise eski model hava antenimizdi. Sayısal denemelerde fazla kanal seçeneğimiz olmadığından, örneklerimiz de TRT ile sınırlı. İlerleyen günlerde, mesaj panomuzda farklı kanalların da sayısal yayın denemelerinden görüntüler bulabileceksiniz.
TRT-1'in sayısal yayınlara hazır olduğunu söylemek güç değil. Kullandıkları cihazların ve yayın materyallerinin güncellendiğini, görüntüye bakarak anlamak mümkün. Solda, analog yayının parazitleri rahatlıkla görülüyor. Sağda ise, sayısal yayından beklediğimiz şekilde, herhangi bir bozulma yok. Hatta, yapılan yayın itibariyle DVD kalitesine yaklaşan bir görüntü karşımızda duruyor.
Yorumlar
Sayısal yayınlarla hedeflenen noktaya gelindiğini görüyoruz. Görüntü net ve ses berrak. Şunu da belirtelim; yayınları izlemek için kullandığımız anten, havada yalnızca tek analog kanal yakalayabildi ve kalite tahmin edersiniz ki DVB-T'ye yaklaşamıyordu. Sistemin diğer bir önemli başarısı da burada yatıyor. Alıştığımız analog yayınlar için yeterli gelmeyen küçük bir anten, sayısal yayınları rahatlıkla izlememizi sağlayabiliyor. Bu da, ilerleyen dönemlerde elektromanyetik kirlenmenin azaltılacağının ve verimliliğin artacağının belirtisi. Yazının genelinde uzun uzun bahsettiğimiz gibi, DVB-T, pek çok açıdan ülkeye yarar sağlayacak. Evlerimizde parazitsiz yayının keyfini yaşarken, havadaki elektromanyetik kirlilik azalacak. Bununla birlikte, şehirlerin anten ve verici kulesi ihtiyaçları azalacağı için estetik gelişmeler göreceğiz. Kuşkusuz, kule sayısı azaldığında, işletim ve bakım masrafları da büyük ölçüde düşecek. Yazımızın ilk sayfasında, Ankara'nın Dikmen sırtlarında yer alan verici kulelerinin halini gösteren resimleri gördünüz. Bu kadar kule, takdir edersiniz ki hatırı sayılır şekilde enerji ve iş gücüne ihtiyaç duyuyor. Ankara'da bunun gibi iki grup daha yer aldığını hesaba katarsanız, elde edilecek tasarrufun boyutları daha da netleşecektir. Geçiş sürecinde mutlaka yatırım masraflarımız olacak; ama, uzun vadede elde edilecek tasarruf ve diğer faydalar bu masrafları bertaraf edecek düzeye gelecektir. Yeri gelmişken belirtelim; sadece TRT, kendi başına 5000 vericiye sahip. Özel yayın kuruluşlarının verici sayısını da düşünürsek, yaşanacak gelişmelerin her kesimi memnun edeceğini görebiliriz. Özetle, DVB-T hem izleyicilere, hem de yayıncılara hatırı sayılır avantajlar getiriyor. Bu hizmetleri bizlere ulaştıran yetkililerden bir sonraki adımdaki beklentimiz, HDTV yayınlarının da kısa sürede evlerimize gelmesi. Gerekli altyapı artık kurulma aşamasında olduğuna göre, HDTV yayıncılığı konusunda da gelişmeler olmasını isteriz doğrusu.
Bundan sonra neler olacak derseniz; DVB-T ile birlikte DVB-H ve T-DAB uygulamalarını da görmeyi bekleyebiliriz. Taşınabilir cihazlara (el televizyonları, cep telefonları vb.) özel bir yayın türü olan DVB-H, genellikle 4K taşıyıcı moduyla aktarılıyor. DVB-T ile aynı vericiler üzerinden aktarım yapılabildiği gibi, kendi vericisine de sahip olması mümkün. Kullanılan sıkıştırmalara göre 300 ile 400 Kbps civarında bant genişliği gerektiriyor ve gezici cihazlar için daha uygun. DVB-T de taşınabilirlik sunuyor, ancak DVB-H'den farklı olarak evlerimizde kullandığımız televizyonlar için düşünülmüş bir teknoloji. T-DAB da, sayısal radyo yayınları için kullanılacak olan standardın adı. Planlama çalışmaları, DVB-T ile aynı zamanda, 2000 yılında yapıldı ve henüz hayata geçmiş değil. Tıpkı DVB-T gibi, yayın kalitesi ve kapsama konularında ciddi gelişmeler vaad eden T-DAB'yi de merakla bekliyoruz. DVB-C cephesinde de gelişmeler olduğuna dair bilgiler edindik. Kablo TV işletmecilerinin şu anda denemeler yaptığına işaret eden söylentiler forumlarda dolaşıyor. Tabii elimizde herhangi bir DVB-C cihazı olmadığı için bunu onaylayamıyoruz. Sayısal yayınlara ilişkin hazırladığımız yazımızın sonuna gelmiş bulunuyoruz. Merakla beklenen bu konuda, umuyoruz yararlı bilgiler aktarabilmişizdir. Yazı içinde de söylediğimiz gibi, özel kanalların DVB-T ekran görüntülerini, önümüzdeki günlerde mesaj panomuza ekleyeceğiz.
Sayısal yayınlarla hedeflenen noktaya gelindiğini görüyoruz. Görüntü net ve ses berrak. Şunu da belirtelim; yayınları izlemek için kullandığımız anten, havada yalnızca tek analog kanal yakalayabildi ve kalite tahmin edersiniz ki DVB-T'ye yaklaşamıyordu. Sistemin diğer bir önemli başarısı da burada yatıyor. Alıştığımız analog yayınlar için yeterli gelmeyen küçük bir anten, sayısal yayınları rahatlıkla izlememizi sağlayabiliyor. Bu da, ilerleyen dönemlerde elektromanyetik kirlenmenin azaltılacağının ve verimliliğin artacağının belirtisi. Yazının genelinde uzun uzun bahsettiğimiz gibi, DVB-T, pek çok açıdan ülkeye yarar sağlayacak. Evlerimizde parazitsiz yayının keyfini yaşarken, havadaki elektromanyetik kirlilik azalacak. Bununla birlikte, şehirlerin anten ve verici kulesi ihtiyaçları azalacağı için estetik gelişmeler göreceğiz. Kuşkusuz, kule sayısı azaldığında, işletim ve bakım masrafları da büyük ölçüde düşecek. Yazımızın ilk sayfasında, Ankara'nın Dikmen sırtlarında yer alan verici kulelerinin halini gösteren resimleri gördünüz. Bu kadar kule, takdir edersiniz ki hatırı sayılır şekilde enerji ve iş gücüne ihtiyaç duyuyor. Ankara'da bunun gibi iki grup daha yer aldığını hesaba katarsanız, elde edilecek tasarrufun boyutları daha da netleşecektir. Geçiş sürecinde mutlaka yatırım masraflarımız olacak; ama, uzun vadede elde edilecek tasarruf ve diğer faydalar bu masrafları bertaraf edecek düzeye gelecektir. Yeri gelmişken belirtelim; sadece TRT, kendi başına 5000 vericiye sahip. Özel yayın kuruluşlarının verici sayısını da düşünürsek, yaşanacak gelişmelerin her kesimi memnun edeceğini görebiliriz. Özetle, DVB-T hem izleyicilere, hem de yayıncılara hatırı sayılır avantajlar getiriyor. Bu hizmetleri bizlere ulaştıran yetkililerden bir sonraki adımdaki beklentimiz, HDTV yayınlarının da kısa sürede evlerimize gelmesi. Gerekli altyapı artık kurulma aşamasında olduğuna göre, HDTV yayıncılığı konusunda da gelişmeler olmasını isteriz doğrusu.
Bundan sonra neler olacak derseniz; DVB-T ile birlikte DVB-H ve T-DAB uygulamalarını da görmeyi bekleyebiliriz. Taşınabilir cihazlara (el televizyonları, cep telefonları vb.) özel bir yayın türü olan DVB-H, genellikle 4K taşıyıcı moduyla aktarılıyor. DVB-T ile aynı vericiler üzerinden aktarım yapılabildiği gibi, kendi vericisine de sahip olması mümkün. Kullanılan sıkıştırmalara göre 300 ile 400 Kbps civarında bant genişliği gerektiriyor ve gezici cihazlar için daha uygun. DVB-T de taşınabilirlik sunuyor, ancak DVB-H'den farklı olarak evlerimizde kullandığımız televizyonlar için düşünülmüş bir teknoloji. T-DAB da, sayısal radyo yayınları için kullanılacak olan standardın adı. Planlama çalışmaları, DVB-T ile aynı zamanda, 2000 yılında yapıldı ve henüz hayata geçmiş değil. Tıpkı DVB-T gibi, yayın kalitesi ve kapsama konularında ciddi gelişmeler vaad eden T-DAB'yi de merakla bekliyoruz. DVB-C cephesinde de gelişmeler olduğuna dair bilgiler edindik. Kablo TV işletmecilerinin şu anda denemeler yaptığına işaret eden söylentiler forumlarda dolaşıyor. Tabii elimizde herhangi bir DVB-C cihazı olmadığı için bunu onaylayamıyoruz. Sayısal yayınlara ilişkin hazırladığımız yazımızın sonuna gelmiş bulunuyoruz. Merakla beklenen bu konuda, umuyoruz yararlı bilgiler aktarabilmişizdir. Yazı içinde de söylediğimiz gibi, özel kanalların DVB-T ekran görüntülerini, önümüzdeki günlerde mesaj panomuza ekleyeceğiz.
NOT: ALINTIDIR
Yorum