MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ve ona dair bilinmesi gereken herşey

Kapat
X
 
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • delphin
    Senior Member
    • 27-12-2005
    • 15279

    #46
    Konu: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ve ona dair bilinmesi gereken herşey

    hürriyet için söyledikleri


    - Bir milleti meydana getiren kişilerin o millet içindeki her çeşit hürriyeti, YAŞAMAK hürriyeti, ÇALIŞMAK hürriyeti, FİKİR ve VİCDAN HÜRRİYETİ GÜVEN ALTINDA BULUNDURULMASI LAZIMDIR!.. (1)

    FERDİN birinci HAKKI, TABİİ YETENEKLERİNİ serbestçe GELİŞTİREBİLMESİDİR!.. Bu gelişmeyi temin için, en iyi vasıta, ferde BAŞKALARININ benzer HAKLARINA ZARAR VERMEKSİZİN, TEHLİKE VE ZARAR KENDİNE AİT OLMAK ÜZERE, KENDİ KENDİNİ istediği gibi SEVK VE İDARE etmeye müsaade etmektir!.. (2)

    İşte bu SERBEST GELİŞME'Yİ SAĞLAMAK, FERDİ HAKLARIN oluşturduğu çeşitli HÜRRİYETLERİN TÜM AMACIDIR!.. Bu haklara hürmet etmeyen siyasi cemiyet esas vazifesinde kusur etmiş olur... Ve DEVLET varlığının sebebini manasını kaybeder.

    - TÜRK esaret'e asla tahammül edemiyen, HÜR doğmuş ve HÜR yaşamış olan bir MİLLET'tir!.. TÜRK HÜRRİYET VE İRADESİNİ KİMSEYE VERMEZ!..

    TÜRK istibdat ve esaret zincirlerini parçalayabilmek için İÇ VE DIŞ DÜŞMANLAR karşısında hayatını ortaya attı... Çok kanlı ve tehlikeli mücadelelere girdi, sayısız fedakarlıklara katlandı, muvaffak oldu... Ancak ondan sonra hürriyetine sahip oldu... Bu sebeple HÜRRİYET, TÜRK'ÜN HAYATIDIR!..(3)

    - Çağdaş DEMOKRASİ'de FERDİ HÜRRİYETLER özel bir değer ve önem almıştır... Artık FERDİ HÜRRİYETLERE DEVLET'İN, KİMSENİN MÜDAHALESİ SÖZ KONUSU DEĞİLDİR!.. (4)

    Söz konusu HÜRRİYET, İÇTİMAİ ve MEDENİ İNSAN HÜRRİYETİDİR!.. Bu sebeple, FERDİ HÜRRİYET düşünürken, her ferdin ve nihayet BÜTÜN MİLLET'İN ORTAK MENFAATİ ve DEVLET VARLIĞI GÖZÖNÜNDE BULUNDURMAK lazımdır.

    - Anlaşılıyor ki, FERDİ HÜRRİYET MUTLAK OLAMAZ!.. BAŞKALARININ HAK VE HÜRRİYETİ ve MİLLET'İN ORTAK MENFAATİ FERDİ HÜRRİYETİ SINIRLAR!.. FERDİ HÜRRİYETİ SINIRLAMA, DEVLET'İN de adeta TEMELİ VE GÖREVİDİR!.. Çünkü DEVLET ferdi hürriyeti sağlayan bir teşkilat olmakla beraber, aynı zamanda, BÜTÜN ÖZEL FAALİYETLERİ, GENEL VE MİLLİ AMAÇLAR İÇİN BİRLEŞTİRMEKLE MÜKELLEFTİR!.. (5)

    - Ferdi hürriyetin kısıtlanması zoru nlu olmakla beraber, bu SINIRLAMA FERDİN SORUMLULUĞUNA, TEŞEBBUSÜNE ve GELİŞMESİNE ZARAR VERECEK DERECEYE GÖTÜRÜLMEMELİDİR!.. VATANDAŞLARIN TEŞEBBÜS VE SORUMLULUK HİSLERİ NE KADAR GELİŞİRSE, DEVLET İÇİN O KADAR İYİ OLUR!.. (6)

    - Her fert, istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre malik olmak, mensup olduğu bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine maliktir!.. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz!..

    - NİHAYETSİZ BİR HÜRRİYET KAABİL-İ TASAVVUR DEĞİLDİR!..Hakların en büyüğü olan HAKK-I HAYAT BİLE, MUTLAK DEĞİLDİR!..MİLLETİN İRADE VE EMELİNE UYMAYANLARIN HALİ HÜSRANDIR, İZMİHLALDİR!..(7)

    Yorum

    • delphin
      Senior Member
      • 27-12-2005
      • 15279

      #47
      Konu: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ve ona dair bilinmesi gereken herşey

      günümüze uygun sözler


      Mart 1922'de söylenmiş

      "... Hepiniz bilirsiniz ki, Avrupa'nın en önemli devletleri, Türkiye'nin zararıyla, Türkiye'nin gerilemesiyle ortaya
      çıkmışlardır. Bugün bütün dünyayı etkileyen, milletimizin hayatını ve ülkemizi tehdit altında bulunduran, en güçlü gelişmeler, Türkiye'nin zararıyla gerçekleşmiştir. Eğer güçlü bir Türkiye varlığını sürdürseydi, denebilir ki İngiltere'nin bugünkü siyaseti var olmayacaktı. Türkiye, Viyana'dan sonra Peşte ve Belgrat'ta yenilmeseydi, Avusturya/Macaristan siyasetinin sözü
      edilmeyecekti. Fransa, İtalya, Almanya da, aynı kaynaktan esinlenerek hayat ve siyasetlerini geliştirmişler ve güçlendirmişlerdir."

      "... Bir şeyin zararıyla, bir şeyin yok olmasıyla yükselen şeyler, elbette, o şeylerden zarar görmüş olanı alçaltır. Gerçekten de
      Avrupa'nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve uygarlaşmasına karşılık, Türkiye gerilemiş, düştükçe düşmüştür. Türkiye'yi yok etmeye girişenler, Türkiye'nin ortadan kaldırılmasında çıkar ve hayat görenler, zararlıolmaktan çıkmışlar, aralarında çıkarları paylaşarak, birleşmiş ve ittifak etmişlerdir. Ve bunun sonucu olarak, birçok zekâlar, duygular, fikirler,
      Türkiye'nin yok edilmesi noktasında yoğunlaştırılmıştır. Ve bu yoğunlaşma,yüzyıllar geçtikçe oluşan kuşaklarda, adeta tahrip edici bir gelenek biçimine dönüşmüştür. Ve bu geleneğin, Türkiye'nin hayatına ve varlığına aralıksız uygulanması
      sonucunda, nihayet Türkiye'yi ıslah etmek, Türkiye'yi uygarlaştırmak gibi birtakım bahanelerle, Türkiye'nin iç hayatına, iç
      yönetimine işlemiş ve sızmışlardır. Böyle elverişli bir zemin hazırlamak güçve kuvvetini elde etmişlerdir."

      "...Oysa güç ve kuvvet, Türkiye'de ve Türkiye halkında olan gelişme cevherine, zehirli ve yakıcı bir sıvı katmıştır.

      BUNUN ETKİSİ ALTINDA KALARAK, MİLLETİN EN ÇOK DA YÖNETİCİLERİN ZİHİNLERİTAMAMEN BOZULMUŞTUR.
      ARTIK DURUMU DÜZELTMEK, HAYAT BULMAK, İNSAN OLMAK İÇİN, MUTLAKA AVRUPA'DAN NASİHAT ALMAK, BÜTÜN İŞLERİ AVRUPA'NIN EMELLERİNE UYGUN YÜRÜTMEK, BÜTÜN
      DERSLERİ AVRUPA'DAN ALMAK GİBİ BİRTAKIM ZİHNİYETLER ORTAYA ÇIKTI.

      Oysa hangi istiklal vardır ki yabancıların nasihatlarıyla,yabancıların planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir.Tarihte, böyle bir olay yaratmaya kalkışanlar, zehirli sonuçlarla karşılaşmışlardır. İşte Türkiye de, bu yanlış zihniyetle sakat olan bazı yöneticiler yüzünden, her saat, her gün, her yüzyıl, biraz daha çok gerilemiş, daha çok düşmüştür."

      "..Bu düşüş, bu alçalış, yalnız maddi şeylerde olsaydı, hiçbir önemi yoktu. Ne yazık ki Türkiye ve Türk halkı, ahlâk bakımından da düşüyor. Durum incelenirse görülür ki, Türkiye Doğu maneviyatıyla sona eren bir yol üzerinde bulunuyordu. Doğu'yla Batı'nın birleştiği yerde bulunduğumuz, Batı' ya yaklaştığımızı zannettiğimiz takdirde, asıl mayamızolan Doğu
      maneviyatından tamamıyla soyutlanıyoruz. Hiç şüphesizdir ki bundan, bu büyük memleketi, bu milleti, çöküntü ve yok olma çıkmazına itmekten başka, bir sonuç beklenemez ."

      "... Bu düşüşün çıkış noktası korkuyla, aczle başlamıştır. Türkiye'nin, Türk halkının nasılsa başına geçmiş olan birtakım insanlar,galip düşmanlar karşısında, susmaya mahkûmmuş gibi, Türkiye'yi âtıl veçekingen bir halde tutuyorlardı. Memleketin ve milletin çıkarlarının gerektiğini yapmakta korkak ve mütereddit idiler. Türkiye'de fikir adamları, âdetâ kendi kendilerine hakaret ediyorlardı. Diyorlardı ki: 'Biz adam değiliz ve olamayız. Kendi kendimize adam olmamıza ihtimal yoktur.' Bizim canımızı, tarihimizi, varlığımızı bize düşman olan, düşman olduğundan hiç şüphe edilmeyen Avrupalılara, kayıtsız şartsız bırakmak istiyorlardı. 'Onlar bizi idare etsin' diyorlardı."

      Yorum

      • delphin
        Senior Member
        • 27-12-2005
        • 15279

        #48
        Konu: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ve ona dair bilinmesi gereken herşey

        yadigarı

        Atatürk'ün cebinden saat çıkarıp armağan ettiği çocuklardan biride küçük Altan'dır. 1937 Haziran ayında İstanbul da ünlü Park Otel'de , küçük Altan'la konuşmalarından duygulanan Atatürk, değerli saatini vererek onu da ödüllendirmiştir. Bu olaydan iki yıl sonra (1939) Galatasaray Lisesi'nin ilk okul bölümünde okuyan küçük Altan, yaşantısındaki bu mutlu olayı bir gazeteciye şöyle anlatmıştır.



        "İstanbul, 1937 Haziran. O gece erken yatmıştım. Annem, teyzesinin oğlu ile eve dönerken, Park Otel'in önünde bir kalabalık görmüşler. Atatürk'ün orada olduğunu anlayınca içeri girmişler. Derken annemin aklına ben gelmişim. Ağabeyime:

        "Altan'ı çağıralım demiş. Gece yarısı karyolamı biri sallıyordu, gözlerimi açtım, karşımda Etem Ağabeyim:

        'Çabuk Altan'

        'Ne var?'

        'Seni Atatürk'e götüreceğim'

        Rüya görüyorum sandım.

        'Atatürk mü? Ağabey beni aldatıyorsun. Atatürk gözle görülür mü hiç? Daha o zaman 6 yaşındaydım. Okula bile gitmiyordum. Anneme bazen sorardım:

        'Anne Atatürk kimdir?

        'Büyük adamdır'

        'Büyük adamlar bizim gibi yer bizim gibi konuşurlar mı?' Ağabeyim böyle gece yarısı 'Seni Atatürk'e götüreceğim' deyince,anneme sorduğum şeyler birer birer aklıma geldi. Onun için inanamadım:

        'Hiç Atatürk gözle görülür mü?'

        Fakat ağabeyim: 'Vallahi atmıyorum, kalk! 'deyince fırladım.

        'Şimdi Atatürk'ü görecek miyim?'

        'Göreceksin!'

        Artık iyice inanmıştım. Çabucak giyindim. Park otele gittik. Gittik ama Atatürk'ü hemencecik göremedim. Bir çok adamlar etrafını sarmışlardı. Annem beni kucağına alarak kalabalık arasında onu bana göstermeye çalışıyordu. En sonunda, iki kişinin omuzları arasından başımı uzatarak baktım. Bakar bakmaz da:

        'Aaaaa anne , işte Atatürk! 'diye bağırdım.

        Derken Atatürk eli ile bir işaret yaptı. Bu işareti yaparken anneme doğru bakıyordu. Fakat annem dalmıştı farkında olmadı. Atatürk bir daha işaret etti. Annem bu işareti de görmeyince yüksek sesle yaverine emir verdi:

        'Hanıma söyleyin, lütfen yanındaki çocuğu buraya göndersin.'

        A! Gösterdiği çocuk bendim. Atatürk beni çağırıyordu. Annem ne yapacağını şaşırmış her tarafı titriyordu,bana:

        'Haydi Altan koş! Atatürk'e git' dedi. Ama onunla nasıl konuşacağını bana öğretmedi. Zaten vakitte yoktu ki…

        Ben büyük bir adam gibi Ata'nın huzuruna çıktım, hemen sarılıp iki elini birden öptüm. O sordu:

        'En çok kimi seviyorsun bakayım, anneni mi,babanı mı?' hemen atıldım:

        'Ben en çok seni severim' 'Atatürk olduğum için mi?'

        'Evet'

        'Ne yaptım ki bu kadar çok seviyorsun?'

        'Düşmanları denize döktün. Memleketi sen kurtardım.' Dedim.

        Beni masanın üzerine çıkararak etrafındakilere gösterdi ve :

        'Ne sevimli çocuk değil mi?' sonra beni sevip okşadı:

        'Büyüdüğün zaman ne olmak istersin?'

        Amcam Mualla tayyareci idi. Aklıma geldi:

        'Tayyareci olacağım' dedim.

        Atatürk o zaman kulağıma eğilerek şu sözleri söyledi:

        'Çocuğum sen ne tayyareci, ne mühendis,ne de doktor olma. Büyük adam ol.'

        'Söyle bakayım: Büyük adam olacağım de'. Ben tekrar ettim.

        'Büyük adam olacağım'

        'Aferin çocuğum'.

        Atatürk, o gece hep benimle ilgilendi bilmem böyle ne kadar yanında kalmıştım. Galiba sabah oluyordu. Bir aralık:

        'Dur' dedi,

        'Sana bir hediye vereyim'

        Annemim, 'kimseden bir şey alma 'diye sıkı sıkıya tembih ettiği aklıma geldi. 'Teşekkür ederim. Ben bir şey istemem,sonra annem darılır' dedim. Ben bunu söylerken, Atatürk elini cebine sokmuştu. Oradan çıkardığı bir saati,kordonundan tutarak boynumdan geçirdi.

        'İleride büyüdüğün zaman kullanır, beni hatırlarsın' Ayrılırken tekrar anlımdan öptü. 'Bu günden sonra sen benim çocuğumsun. Verdiğin sözü unutma…Çalışıp çabalayacak büyük adam olacaksın ha!'

        Atatürk'ün Altan' a verdiği değerli saate ilgili olarak da Altan 'ın annesi Bayan Didar, aynı gazeteciye şu bilgileri vermiştir:

        'Atatürk'ün hediyesini o geceden beri,canımız gibi saklıyoruz. İlk zamanlar maddi değeri hakkında bir fikrimiz yoktu. Sonra onu bir kuyumcuya gösterdik. Onbeşbin lira değer biçti. Ziraat bankasında saklanan saat o gün için masanın üzerindeydi. İki buçuk mm kalınlığında, som platin bir saat bu. Gene platinden yapılmış kordona takılı,iki ucu mor yakutla kaplanmış platin bir kalemi de var. Saatin üzerinde gayet ince bir yazı ile şunlar okunuyordu:

        -Turhal Şeker Fabrikası -arkasında da Gazi Mustafa Kemal'in ilk harfleri GMK. 'Fakat bizce onun en büyük kıymeti Atatürk'ün yadigarı oluşudur. Altan' ın üzerine nasıl titrediğini bir görseniz.' Küçük Altan, Atatürk'ün hediye ettiği bu saati büyüdüğü zaman annesinden alıp kullanacakmış. Sordum:

        'Atatürk'e verdiğin sözü unutmuyorsun değil mi?' 'Unutmuyorum. Mutlaka büyük adam olacağım. Karnemde hiç kırık numaram yok'

        Yorum

        • delphin
          Senior Member
          • 27-12-2005
          • 15279

          #49
          Konu: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ve ona dair bilinmesi gereken herşey

          çalışmak üzerine sözler


          - İnsanlar dünyaya mukadder oldukları kadar YAŞAMAK için gelmişlerdir. YAŞAMAK demek FAALİYET demektir. (1)

          ÇALIŞMAK'sızın FİKRİ GELİŞME ve AHLAKİ OLGUNLAŞMA da mümkün değildir. TEMBELLİK, BÜTÜN KÖTÜLÜKLERİN ANASIDIR! (2)

          ÇALIŞMAK'tan bir cezadan, bir sıkıntıdan kaçar gibi kaçınmak, çok kötü bir harekettir. ÇALIŞMAK, ilk sıkıntılara ve isteksizliklere üstün gelindikten sonra, en şiddetli bir ZEVK'tir. ÇALIŞMA'yı ceza saymak, onun güzelliğini ve iyiliklerin tanımamak, TABİATA karşı HAKSIZLIK olur.

          İnsan çalıştığı işi, eli altında veya kafasının içindeki eserini, büyümekte ve yükselmekte gördüğü zaman ne büyük ZEVK duyar. Bu zevk bütün zahmetleri, saban arkasında dökülen terleri, sanatkarın, mütefekkirin bazen pek acılı olan yorgunluklarını derhal unutturur.

          - ÇALIŞMAK demek boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın icaplarına göre İLİM, FEN ve her türlü medeniyet imkanlarından azami derecede istifade etmek zaruridir. Hepimiz itirafa mecburuz ki, bu husustaki hatalarımız çok büyüktür. (3)(5.2.1923)

          MİLLİ HEDEF belli olmuştur. Ona ulaşacak yolları bulmak zor değildir. Denebilir ki, hiç bir şeye muhtaç değiliz. Yalnız bir tek şeye çok ihtiyacımız vardır: ÇALIŞKAN OLMAK!

          ALLAH'ın milletimize yaratılıştan verdiği YETENEKLER'i en üst derecede geliştirmek, memleketimize bağışladığı bütün KUVVET ve SERVET kaynaklarından en iyi biçimde yararlanarak güçsüzlük sebeplerini ortadan kaldırmak için, bundan böyle hiç bir fırsatı ve zamanı boşa harcamı***** ÇALIŞMA'ya mecburuz. (4)

          BATI senden, TÜRK'TEN çok GERİ'ydi. MANA'da, FİKİR'de, TARİH'te bu böyleydi. Eğer bugün BATI TEKNİK'TE bir ÜSTÜNLÜK gösteriyorsa, Ey TÜRK ÇOCUĞU, o kabahat da senin değil; senden öncekilerin affedilmez ihmalinin bir sonucudur. Şunu da söyleyeyim ki, çok ZEKİSİN!.. Fakat zekanı unut. DAİMA ÇALIŞKAN OL!.. (5)

          Yeni TÜRKİYE'nin adına ÇALIŞKANLAR DİYARI densin! (6)

          - Hayatta insanı mutlu edecek şey, KENDİSİ İÇİN DEĞİL; KENDİSİNDEN SONRA GELECEK OLANLAR İÇİN ÇALIŞMAK'tır. (7)

          Hayatta tam zevk ve mutluluk, ancak GELECEK NESİLLERİN ŞEREFİ, VARLIĞI, MUTLULUĞU İÇİN ÇALIŞMAK'ta bulunabilir.

          ANCAK KENDİLERİNDEN SONRAKİLERİ DÜŞÜNEBİLENLER, MİLLETLERİNİ AŞAMA VE İLERLEME İMKANLARINA KAVUŞTURABİLİRLER!

          ŞAHSIMIZ İÇİN DEĞİL; fakat mensup olduğumuz MİLLET İÇİN elbirliği ile ÇALIŞALIM. ÇALIŞMALARIN EN BÜYÜĞÜ BUDUR!

          Yorum

          • delphin
            Senior Member
            • 27-12-2005
            • 15279

            #50
            Konu: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ve ona dair bilinmesi gereken herşey

            dış siyaset için sözleri


            - ASYA için, AVRUPA için bizim kanunumuz aynıdır: TAM BAĞIMSIZLIĞIMIZI KORUMAK!.. HER ŞEYİ TÜRK CEPHESİNDEN DEĞERLENDİRMEK!.. Bu, GERÇEKÇİ GÖRÜŞ'tür. (1 ve 2) (1921)

            Milletimizin kurduğu yeni DEVLETİN MUKADDERATINA, MUAMELATINA, İSTİKLALİNE, unvanı ne olursa olsun, HİÇ KİMSEYİ MÜDAHALE ETTİRMEYİZ! (3)(Mayıs 1919)

            Dünyada MÜSTAKİL bir DEVLET tasavvur olunabilir mi ki, İÇİŞLERİ'ne henüz DÜŞMAN sıfatını haiz olanların değil; DOSTLAR'ının dahi müdahalesine müsamaha etsin. (4)(18.6.1922)

            - Bir MİLLETİN TABİİ HUDUTLARI dağlar ve ırmaklar değildir, isnat ettiği MİLLİYETİN LİSANI ve DİNİ SINIRLARIDIR!..(5)

            Bu dünya-yı beşeriyyette asgari 100 milyonu mütecaviz nüfustan mürekkep bir TÜRK millet-i azimesi vardır.

            TÜRK MİLLETİ Asya'nın garbında ve Avrupa'nın şarkında olmak üzere kara ve deniz sınırlarıyla ayırt edilmiş, dünyaca tanınmış büyük bir yurtta yaşar. Onun adına "TÜRK ELİ" derler!.. TÜRK YURDU daha çok büyüktür. Yakın ve uzak zamanlar düşünülürse, TÜRK'E YURTLUK ETMEMİŞ BİR KIT'A YOKTUR!.. Bütün dünyada, ASYA, AVRUPA, AFRİKA TÜRK atalarına yurt olmuştur. Bu hakikatler eski ve hususiyle yeni TARİH vesikalarıyla malumdur.

            - BİZ doğrudan doğruya milletperveriz ve TÜRK MİLLİYETÇİSİYİZ!.. Ama biz öyle milliyetçiyiz ki, bizimle İŞBİRLİĞİ EDEN bütün MİLLETLERE HÜRMET ve riayet EDERİZ. Bizim MİLLİYETÇİLİĞİMİZ herhalde BENCİLCE ve MAĞRURCA bir milliyetçilik DEĞİLDİR!.. Biz MÜSLÜMAN olduğumuz için, müslümanlık yönünden ÜMMETÇİLİĞİMİZ de VARDIR ki, milliyetçiliğin çizmiş olduğu sınırlı çemberi, geniş bir alana dönüştüren odur. (6) (2.8.20)

            - Milletimiz asırlardan beri iki müstebit kuvvetin, iki imhakar kuvvetin baskısında müteessir ve müteellim olmakta idi. O iki kuvvetten birisi doğrudan doğruya MEMLEKET ve MİLLET'İ İDARE ETMEK İDDİASINDA BULUNAN MÜSTEBİTLER, ikincisi bütün bir EMPERYALİST ve KAPİTALİST ALEM'dir! (7)

            TÜRKİYE'nin nasılsa başına geçmiş olan bir takım insanlar, GALİP DÜŞMANLAR karşısında susmaya mahkummuş gibi, TÜRKİYE'yi ATIL ve ÇEKİNGEN bir halde tutuyorlardı. KORKAK ve MÜTEREDDİT idiler.

            TÜRKİYE'nin fikir adamları adeta kendilerine hakaret ediyorlardı. Diyorlardı ki, "Biz ADAM değiliz ve olmayız. Kendi kendimize ADAM olmamıza ihtimal yoktur!.." Canımızı varlığımızı BİZE DÜŞMAN OLDUĞUNDAN HİÇ ŞÜPHE EDİLMEYEN AVRUPALILAR'a kayıtsız şartsız bırakmak istiyorlardı!.. "Onlar bizi idare etsin" diyorlardı. (6.3.1922)

            Oysa HANGİ İSTİKLAL VARDIR Kİ, YABANCILARIN NASİHATLARIYLA, YABANCILARIN PLANLARIYLA YÜKSELEBİLSİN!.. Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir!

            HARİCİ SİYASET'in en çok alakadar olduğu ve istinat ettiği husus, DEVLET'in DAHİLİ TEŞKİLATI'dır. HARİCİ SİYASET DAHİLİ TEŞKİLAT'la MÜTENASİP olmak lazımdır.

            (İTTİFAK derken) Bir ZAYIF ile bir KUVVETLİ'nın birleşmesinden söz etmiyoruz!. Zira birleşmenin böylesi ZAYIF'ın KUVVETLİ'ye ESİR olması demektir. (2.1.1931)

            MİLLET ve MEMLEKETİN MENFAATLERİ İCAB ETTİRİRSE, milletlerden her biriyle MEDENİYET icabı olan DOSTLUK ve SİYASET münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. ANCAK, BENİM MİLLETİMİ ESİR ETMEK İSTEYEN herhangi bir MİLLETİN, bu arzusundan vazgeçinceye kadar AMANSIZ DÜŞMANIYIM!..

            Eğer ecnebi düşmanlığından o kadar pahalı elde edilen bir bağımsızlığa gölge düşürebilecek her şeyden nefret etmek anlamı çıkarılırsa, EVET, bizim ECNEBİ DÜŞMANI olduğumuz söylenebilir. Evvelce size açıkça söyledim: HENÜZ GÜVENİMİZ TAM DEĞİLDİR! TÜRKİYE'DE bulunan ECNEBİ TEŞEBBÜSLERİN, ECNEBİ AMAÇLARININ içimizde UYANDIRDIĞI KAYGILAR, bütünüyle ORTADAN KALKMIŞ DEĞİLDİR!

            Şüphesiz HUKUKUMUZA, ŞEREF ve HAYSİYETİMİZE SAYGI gösterildikçe, mukabil saygıda asla kusur etmiyeceğiz. Fakat ne çare ki, ZAYIF OLANLARIN HUKUKUNA SAYGININ NOKSAN OLDUĞUNU VEYA HİÇ SAYGI GÖSTERİLMEDİĞİNİ çok acı tecrübelerle ÖĞRENDİK. Onun için her türlü ihtimallerin gerektirdiği HAZIRLIKLARI YAPMAKTA asla GECİKMİYECEĞİZ!

            Yabancılar tamamen inanmalıdır ki, TÜRKİYE'de yaşayan MİLLET başlıbaşına bütün DÜNYA MİLLETLERİ içinde ETKİLİ bir varlığa sahiptir. BU GİDERİLEMEZ!

            - GARP ALEMİ, OSMANLI DEVLETİ'ni yıkmak için ortaya ŞARK MESELESİ namıyla bir mesele çıkarmıştı. GARP öyle zannediyordu ki, OSMANLI DEVLETİ'ni yıkmakla, onu vücude getiren ASIL UNSUR'u da yıkacaktı. (31.1.1923)

            Bu vaziyette ANADOLU'yu gözönüne getirmeniz rica ederim. ANADOLU; bütün ASYA'NIN, BÜTÜN MAZLUMLAR DÜNYASI'NIN ZULÜM DÜNYASI'NA DOĞRU İLERİ SÜRDÜĞÜ BİR VAZİYETTE bulunmaktadır. ANADOLU bu vaziyeti ile bütün ZULÜMLERE, HÜCUMLARA, TAARRUZLARA MARUZ bulunuyor. BU HÜCUMLARIN UMUMİ HEDEFİ BÜTÜN ŞARK'TIR! (8)

            ANADOLU her türlü tasallutlara, taarruzlara karşı bütün mevcudiyetiyle NEFİS MÜDAFAASI etmektedir. ANADOLU bu müdafaası ile yalnız kendi hayatına ait vazifeyi ifa etmiyor. Belki bütün ŞARK'a müteveccih hücumlara SET çekiyor!

            BU HÜCUMLAR ELBETTE KIRILACAKTIR!..Bütün bu tasallutlar mutlaka nihayet bulacaktır. İşte ANCAK O ZAMAN GARP'TE, BÜTÜN CİHANDA HAKİKİ SÜKUN, hakiki REFAH VE İNSANİYET HÜKÜM SÜRECEKTİR! (18.10.1921)

            - (Bir gün sabaha kadar çalıştıktan sonra, köşkün bahçesinde gezerken) ŞARK'tan şimdi DOĞACAK olan GÜNEŞ'e bakınız!.. Bugün günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün ŞARK MİLLETLERİ'nin de uyanışlarını öyle görüyorum!..

            İSTİKLAL ve HÜRRİYET'ine kavuşacak olan çok KARDEŞ MİLLET vardır. Bu milletler bütün güçlüklere rağmen muzaffer olacaklar ve kendilerini bekliyen istikbale ulaşacaklardır. (9)

            Bugün ESARET elemleri altında inleyen pek çok DİNDAŞIMIZ vardır. Bunlar için de, İSTİKLAL'lerini kesbetmeleri ve memleketlerinin refah ve itilasına gayret sarf eylemeleri en büyük temennilerimizdendir. (16.1.1923)

            - Şark'ta RUSLAR'la aramızda TABİİ bir DOSTLUK mevcuttur. (13.10.24)

            Bugün SOVYET RUSYA dostumuzdur, komşumuzdur. Bu dostluğa ihtiyacımız var. Fakat yarın ne olacağını kimse kestiremez. Bugün bizim bu dostumuzun yönetiminde DİL bir, İNANÇ bir, ÖZ BİR KARDEŞLERİMİZ VARDIR. ONLARA SAHİP ÇIKMAYA, onları arkalamaya HAZIR OLMALIYIZ!

            BUNLAR AÇIKÇA YAPILMAZ. Ad konarak yapılmaz Bunlar devletlerin ve milletlerin derin düşünceleridir.(10) (29.10.33 tarihli sohbet)

            - Biz, AMERİKA'nın bize DOSTLUĞU'nu göstermeye devam etmesini ve bizimle TİCARİ MÜNASEBET'te bulunmasını arzu ediyoruz. Amerika kadar DEMOKRAT olduğumuzu da zannediyoruz. (11) (Ağustos 1921, Associated Press'e demeç)

            - OSMANLI İMPARATORLUĞU''nun çöküşü, BATI'ya karşı elde ettiği zaferlerden mağrur olarak, kendisini AVRUPA milletlerine bağlayan ilişikileri kestiği gün başlamıştır. Bu bir hata idi, bunu tekrar etmiyeceğiz. (12)

            Karşılıklı EMNİYET ve SÜKUN İLKESİ; BÜTÜN MİLLETLER için gerçekleşmedikçe, umumi bir SULH sağlamaktan çok, SÖMÜRÜLMEK İSTENEN bir takım MİLLETLERE KARŞI GÜÇLÜ MİLLETLERİN yeni tavır ve İMTİYAZLAR KAZANMASI'nı sağlamak niteliğinde görülse, yeridir. Uluslararası SİLAH ALIŞVERİŞİ'nin bir takım milletlerin denetimi altında tutulmasını sağlıyacak tedbirlerin alınması, bu kuşkuyu arttırmaktadır. (1.11.25)

            - TÜRKİYE halkının ŞARK milletleriyle, RUSYA ile, AZERBEYCAN ile, AFGAN'la, İRAN ile olan bağları yalnız hissiyat üzerine mübteni değildir. HAKİKİ, MADDİ, DEĞİŞMESİ MÜMKÜN OLMAYAN bir takım ESASLAR'a dayanmaktadır. Düşmanlarımızın içimize girerek yapacakları telkinler ile bu bağların gevşemesine imkan tasavvur etmek doğru değildir. (13)(7.7.1922)

            AFGAN milleti ile menşei ORTA ASYA olan ecdadımızın arasındaki münasebetler ve uhuvvet rabıtaları pek kadimdir. Tarih kayıtları AFGANLI ve TÜRK büyükbabalarımızın bugünkü siyasi hudutlarımızın haricindeki sahalarda dahi DEVLET kurmakta yekdiğerine halef-selef olduklarını göstermektedir. (20.5.28)

            - Balkan milletleri bugün ARNAVUTLUK, BULGARİSTAN, ROMANYA, YUNANİSTAN YUGOSLAVYA, ve TÜRKİYE gibi müstakil siyasi mevcudiyetler halinde bulunuyorlar. Bütün bu devletlerin sahipleri olan milletler asırlarca beraber yaşamışlardır. Denebilir ki, TÜRKİYE Cumhuriyeti dahil olduğu halde, son asırlarda vücut bulan bugünkü BALKAN DEVLETLERİ OSMANLI İmparatorluğu'nun parçalanmasının tarihi neticesidir. (14)

            - MUSUL işinde ne kadar haklı olduğumuzu CEMİYET-İ AKVAM komisyonunun yerinde incelemeleriyle bir kere daha belli olmuştur. HAKK'ın ve ADALET'in er geç belireceğine inanıyoruz. (15)(1.11.25)

            TRAKYA'nın diğer kısımları için biz maalmemnuniye rey-i amm' müracaat olunmasını kabul edeceğiz!

            - Bütün dünya milletleri aşağı yukarı AKRABA olmuşlardır. Bu itibarla İNSAN MENSUP OLDUĞU MİLLETİN VARLIĞINI VE MUTLULUĞUNU DÜŞÜNDÜĞÜ KADAR, BÜTÜN DÜNYA MİLLETLERİNİN HUZUR VE REFAHINI DÜŞÜNMELİ; KENDİ MİLLETİNİN SAADETİNE NE KADAR DEĞER VERİRSE, BÜTÜN DÜNYA MİLLETLERİNİN MUTLULUĞUNA HİZMET ETMEYE DE ELİNDEN GELDİĞİ KADAR ÇALIŞMALIDIR. (16) (17.3.1937)

            İnsanlığın tümünü bir VÜCUT ve bir milleti bunun bir parçası saymak gerekir. Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan diğer bütün ORGANLAR etkilenir.

            Dünyanın filan yerinde bir RAHATSIZLIK varsa, "bana ne?" dememeliyiz!.. Böyle bir RAHATSIZLIK varsa, tıpkı kendimizde olduğu gibi onunla alakadar olmalıyız.

            DÜNYA MİLLETLERİNİN MUTLLUĞU'na çalışmak, bir başka yoldan KENDİ HUZUR ve MUTLULUĞU'nu sağlamaya çalışmak demektir.

            Dünyada ve DÜNYA MİLLETLERİ ARASINDA SÜKUN, HUZUR VE İYİ GEÇİM OLMAZSA; BİR MİLLET KENDİSİ İÇİN NE YAPARSA YAPSIN, HUZURDAN MAHRUMDUR!

            Bugün aradığımız barışın EBEDİ BARIŞ OLACAĞINA İNANMAK SAFDİLLİK olur!.. BU O KADAR ÖNEMLİ BİR GERÇEKTİR Kİ, ONDAN BİR AN BİLE GAFLET, MİLLETİN HAYATINI TEHLİKEYE SOKAR!

            Eğer DAİMİ SULH isteniyorsa, kitlelerin vaziyetlerini iyileştirecek MİLLETLERARASI TEDBİRLER alınmalıdır. İNSANLIĞIN BÜTÜNÜNÜN REFAHI; AÇLIK ve BASKI'nın yerine geçmelidir!..DÜNYA VATANDAŞLARI; KISKANÇLIK, AÇGÖZLÜLÜK ve KİN'den uzaklaşacak tarzda eğitilmelidir!

            - TÜRKİYE'NİN EMNİYETİNİ GAYE TUTAN HİÇ BİR MİLLETİN ALEYHİNDE OLMAYAN BİR BARIŞ İSTİKAMETİ, bizim daima düsturumuz olacaktır.

            Biz yabancılara karşı herhangi HASMANE bir HİS beslemediğimiz gibi, onlarla SAMİMİ ilişkilerde bulunmak arzusundayız. TÜRKLER bütün medeni milletlerin dostlarıdır!..(1923)

            BARIŞ yolunda nereden bir hitap geliyorsa, TÜRKİYE ona tahallükle karşıladı ve yardımlarını esirgemedi.

            Milletin mutlaka SULH veya mutlaka HARP gibi başlı başına bir ifade-i kat'iyesi yoktur. HAYIRLI olanı isteriz! (16.1.1923)

            Yorum

            • delphin
              Senior Member
              • 27-12-2005
              • 15279

              #51
              Konu: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ve ona dair bilinmesi gereken herşey

              Yurtta Sulh, Cİhanda Sulh İlkesİ

              - Bütün dünya milletleri aşağı yukarı AKRABA olmuşlardır... Bu itibarla İNSAN MENSUP OLDUĞU MİLLETİN VARLIĞINI VE MUTLULUĞUNU DÜŞÜNDÜĞÜ KADAR, BÜTÜN DÜNYA MİLLETLERİNİN HUZUR VE REFAHINI DÜŞÜNMELİ; KENDİ MİLLETİNİN SAADETİNE NE KADAR DEĞER VERİRSE, BÜTÜN DÜNYA MİLLETLERİNİN MUTLULUĞUNA HİZMET ETMEYE DE ELİNDEN GELDİĞİ KADAR ÇALIŞMALIDIR!.. (17.3.1937) (Bakınız: AÇIKLAMALAR 1 ve 2)

              İnsanlığın tümünü bir VÜCUT ve bir milleti bunun bir parçası saymak gerekir!.. Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan diğer bütün organlar etkilenir!..

              Dünyanın filan yerinde bir rahatsızlık varsa, "bana ne?" dememeliyiz!.. Böyle bir rahatsızlık varsa, tıpkı kendimizde olduğu gibi onunla alakadar olmalıyız!..

              Dünya milletlerinin mutluluğuna çalışmak, bir başka yoldan kendi huzur ve mutluluğunu sağlamaya çalışmak demektir!..

              Dünyada ve DÜNYA MİLLETLERİ ARASINDA SÜKUN, HUZUR VE İYİ GEÇİM OLMAZSA; BİR MİLLET KENDİSİ İÇİN NE YAPARSA YAPSIN, HUZURDAN MAHRUMDUR!..

              Beynelmilel siyasi emniyetin inkişafı için ilk ve en önemli şart milletlerin hiç olmazsa, BARIŞI KORUMA fikrinde SAMİMİ olarak birleşmeleridir.

              Eğer DEVAMLI BARIŞ isteniyorsa, kitlelerin vaziyetlerini iyileştirecek MİLLETLERARASI TEDBİRLER alınmalıdır!.. İNSANLIĞIN BÜTÜNÜNÜN REFAHI, AÇLIK VE BASKININ YERİNE GEÇMELİDİR! Dünya vatandaşları KISKANÇLIK, AÇ GÖZLÜLÜK ve KİNDEN UZAKLAŞACAK şekilde eğitilmelidir!..

              - Bütün MAZLUM MİLLETLER BİR GÜN ZALİMLERİ YOK EDECEKLERDİR!.. TÜRK MİLLETİ o zaman önde gidişi ile cidden öğünebilir. (3.1.1922)

              - ÇEŞİTLİ MİLLETLERİ ORTAK ve GENEL bir ÜNVAN ALTINDA TOPLAMAK ve çeşitli unsur kütlelerini AYNI HUKUK VE ŞARTLAR ALTINDA bulundurarak GÜÇLÜ BİR DEVLET kurmak, parlak ve çekici bir siyasi görüştür... Fakat ALDATICIDIR!.. (3)

              Hatta HİÇ BİR HUDUT TANIMI***** DÜNYADA MEVCUT BÜTÜN TÜRKLER'İ dahi BİR DEVLET HALİNDE BİRLEŞTİRMEK, GERÇEKLEŞTİRİLMESİ MÜMKÜN OLMAYAN BİR HEDEFTİR... İstilacı olmak hevesleri konumuzun dışındadır. (Nutuk)

              İnsanları mesut edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak, gayrıinsani ve son derece üzücü bir sistemdir!..

              - Bugün aradığımız barışın EBEDİ BARIŞ OLACAĞINA İNANMAK SAFDİLLİK olur!.. BU O KADAR ÖNEMLİ BİR GERÇEKTİR Kİ, ONDAN BİR AN BİLE GAFLET, MİLLETİN HAYATINI TEHLİKEYE SOKAR!.. (4)

              Şüphesiz hukukumuza, şeref ve haysiyetimize saygı gösterildikçe mukabil saygıda asla kusur etmiyeceğiz... Fakat ne çare ki, ZAYIF OLANLARIN HUKUKUNA SAYGININ NOKSAN OLDUĞUNU VEYA HİÇ SAYGI GÖSTERİLMEDİĞİNİ çok acı tecrübelerle ÖĞRENDİK... Onun için her türlü ihtimallerin gerektirdiği HAZIRLIKLARI YAPMAKTA asla GECİKMİYECEĞİZ!..

              Hiç bir millet ve memlekete karşı tecavüz fikri beslemeyiz!.. Fakat VARLIĞIMIZI ve BAĞIMSIZLIĞIMIZI KORUMAK için, bir de MİLLETİMİZİN iç rahatlığı ve gönül huzuru ile çalışarak REFAHLI ve MUTLU OLMASINI SAĞLAMAK İÇİN her vakit memleket ve milletimizi korumaya GÜCÜ YETEN BİR ORDU'ya sahip olmak da ÜLKÜ'müzdür!..

              TÜRKİYE HALKI, her medeni ve kaabiliyetli millet gibi KAYITSIZ VE ŞARTSIZ HÜR VE MÜSTAKİL yaşamaya karar vermiştir... Bu meşru kararı ihlale yönelik her kuvvet, TÜRKİYE'NİN EBEDİ DÜŞMANI kalır!..(1922)

              MİLLİ hayatımızda yediden yetmişe, hepimizin bilmesi gereken, ACISINI DÜNYA DURDUKÇA İÇİMİZDEN ATAMIYACAĞIMIZ MİLLİ FELAKET GÜNLERİMİZ VARDIR... Tarihin bu acı mirasları, her TÜRK'ün kalbinde unutulmamak üzere DÜNYA DURDUKÇA muhafaza edilmelidir.

              Milletlerin kalbinde HİSS-İ İNTİKAM olmalı!.. Bu alelade bir intikam değil; HAYAT'ına, İSTİKBAL'ine, REFAH'ına düşman olanların mazarratlarını izaleye matuf bir intikamdır.

              - Yabancılar tamamen inanmalıdır ki, TÜRKİYE'de yaşayan MİLLET başlıbaşına bütün dünya milletleri içinde ETKİLİ bir varlığa sahiptir... BU GİDERİLEMEZ! (5)

              - HAYAT-I MİLLET TEHLİKEYE MARUZ KALMADIKÇA, HARB BİR CİNAYETTİR!.. (6)

              Ben HARPÇİ olamam!... Çünkü harbin acıklı hallerini herkesten iyi bilirim.

              - TÜRKİYE'NİN EMNİYETİNİ GAYE TUTAN HİÇ BİR MİLLETİN ALEYHİNDE OLMAYAN BİR BARIŞ İSTİKAMETİ, bizim daima düsturumuz olacaktır!..(7)

              Biz yabancılara karşı herhangi HASMANE bir his beslemediğimiz gibi, onlarla SAMİMİ ilişkilerde bulunmak arzusundayız... TÜRKLER bütün medeni milletlerin dostlarıdır!..(1923)

              - BARIŞ yolunda nereden bir hitap geliyorsa, TÜRKİYE ona tahallükle karşıladı ve yardımlarını esirgemedi.

              - MİLLET'in mutlaka sulh veya mutlaka harp gibi başlı başına bir ifade-i kat'iyesi yoktur... Hayırlı olanı isteriz

              Yorum

              • delphin
                Senior Member
                • 27-12-2005
                • 15279

                #52
                Konu: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ve ona dair bilinmesi gereken herşey

                Atatürk’ün radyo ve sinema hakkındaki sözleri onun “ileri görüşlülüğünü bir kez daha kanıtlıyor.


                “Sinema,gelecekteki dünyanın bir dönüm noktasıdır.Şimdi bize basit bir eğlence gibi gelen eğlence olan
                radyo ve sinema bir çeyrek asra kalmadan yeryüzünün çehresini değiştirecektir.Japonya’daki kadın,Amerika’daki
                zenci,Eskimo’nun ne dediğini anlayacaktır.Tek ve birleşik bir dünyayı hazırlamak bakımından sinema ve radyonun
                keşfi yanında tarihte devirler açan matbaa,barut,Amerika’nın keşfi gibi olaylar oyuncak nispetinde kalacaktır.”


                Bu sözler radyonun emekleme,sinemada ise yeni yeni çalışmalar yapıldığı bir dönemde ifade edilmiştir. Bir diğer
                önemli nokta ise “Tek ve Birleşik Dünya “ düzeninden bahsetmesidir.Bana kalırsa herkesin Internet’i tanıması
                bu olayı kavraması için bile yeterlidir.

                Yorum

                • delphin
                  Senior Member
                  • 27-12-2005
                  • 15279

                  #53
                  Konu: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ve ona dair bilinmesi gereken herşey

                  annesinin ölüyle ilgili gördüğü rüya

                  Zübeyde Hanım rahatsızlığı artığından Uşşakizadeler ‘in evinde oğluna hasret vefat eder.Ancak bu haber Paşa’ya
                  nasıl haber vereceklerini düşünüyorlardı. Annesinin ölümünden habersiz olan Mustafa Kemal ,aynı saatlerde
                  trenle çıktığı Yurt gezisinde uyumaktaydı. Gecenin ilerleyen saatlerinde gördüğü kabus gibi rüya yüzünden kan
                  ter içinde uyanır..Bir sigara yakar ve zile basarak kompartımanındaki hizmetine bakan Ali Çavuş’u çağırıp:
                  -“Gördüğüm rüya canımı sıktı…”der. Ali Çavuş :


                  ”Hayırdır Paşam” deyince Atatürk de rüyasını anlatır: -“Pek hayır olacağa benzemiyor.Kırlık bir yerdeymişiz.
                  Her taraf yeşillik.Birden bire sel geliyor,annemi alıp götürüyor.Endişe ediyorum.Yaverlere söyle,İzmir’e telgraf
                  çekip annemin sağlık durumunu sorsunlar…”
                  Acı haber tez gelir derler…Kısa bir süre sonra Yaver Salih’in yolladığı şifreli telgraf la gelir.Atatürk
                  telgrafın şifreli olduğunu derhal anla*****: -“Annem öldü mü?” Ali Çavuş üzgün bir şekilde telgrafı uzatır: -
                  “Başınız sağ olsun Paşam.” Gözleri yaşla dolan Atatürk :
                  “Bana malum oldu..Bana malum oldu…Bunun kabusunu gördüm ben..Anam..Zavallı çilekeş anam..Benim anam öldü başka
                  analar sağ olsun..”
                  diyerek koltuğuna çöker. Vatan hizmetinin zorunluluğu yüzünden annesinin cenaze törenine katılamaz.


                  Bunlar ve bundan daha fazlası kehanet Atatürk’ün düşüncelerinde belirmiştir.Daha sonra bunları çeşitli
                  olaylardan sonra dile getirerek parapsikolojik yeteneğini görmemize neden oluyor.Daha fazla bilgilenmek
                  için Gazeteci Ali Bektan’ın 18 yıllık alın teriyle çıkardığı “ATATÜRK’ÜN KEHANETLERİ” adlı kitabını alabilirsiniz.
                  Gerçekten bizim için bir “Kader” diyebileceğimiz Atatürk sözleri,fikirleri ve düşüncerini TÜRK HALKINA her
                  zaman önüne sunmuştur.Bize düşen böyle bir kişiliğe sahip olduğumuzla övünmek yerine,bize kalan mirasları
                  olan ülkemiz ve düşüncelerini geliştirip yeni neslin çocuklarına “net bir “ TÜRKİYE bırakmak için çalışmamız gerekecektir.
                  Durumumuzu özetlersek

                  Yorum

                  • delphin
                    Senior Member
                    • 27-12-2005
                    • 15279

                    #54
                    Konu: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ve ona dair bilinmesi gereken herşey

                    anılar

                    HAPI YUTARDI



                    Atatürk Galatasaray Lisesi'nde öğrencilerden birine sordu:
                    -Nil olmasaydı, Mısır ne olurdu?
                    Öğrenci,çabuk yanıt vermek için boş bulunup:
                    -Hapı yutardı...dedi.
                    Bu yanıt Atatürk'ün hoşuna gitti.Öğrenciye on numara verdi.

                    YURDUMUN TOPRAĞI TEMİZDİR



                    Kral Edvard İstanbul'a geldiği zaman,yatından bir motora binerek Dolmabahçe Sarayına yanaştı.
                    Atatürk rıhtımda onu bekliyordu.Deniz dalgalıydı.Kralın bindiği motor,inip çıkıyordu.
                    İmparator rıhtıma çıkmak istediği bir sırada,eli yere değerek tozlandı.
                    O sırada Atatürk elini uzatmış bulunuyordu.
                    Bunu gören Kral bir mendille elini silmek istediği zaman Atatürk:
                    -Yurdumun toprağı temizdir,o elinizi kirletmez,diyerek Kralı elinden tutup rıhtıma çıkardı.

                    DEVRİM BİR ANDA OLUR YA DA OLMAZ



                    Atatürk yazı devrimini gerçekleştirmişti.
                    Yaşlı,genç,kadın,erkek tüm yurttaşlar yeni harfleri öğrenmek için gece gündüz kurslara gidiyorlardı.
                    Devrimi izleyen iki yıl içinde bir buçuk milyon vatandaş okur yazar olmuştu.
                    yazı devriminin en dikkate değer yanı,Atatürk'ün bu devrimin yerleşmesinde en ufak bir ihmali bile kabul etmemiş olmasıdır.
                    Örneğin bazı kimseler kendisine:
                    -Paşam,ilkokulların ilk sınıflarından itibaren yeni harflerle öğretime başlayalım.
                    O kuşakla birlikte ortaokulu,liseyi ve üniversiteyi izletelim,diyorlardı.
                    Atatürk bu görüş ve düşüncelerin hiçbirisine yanaşmadı. -Devrim ya bir anda olur,yada hiç olmaz,dedi.

                    YAPACAKLARIMDAN SÖZ EDİN



                    Bir soruşturma dolayısıyla,Atatürk'ün başardığı işlerden Vasıf Çınar söz açmıştı.
                    Kendisine Sordu:
                    -Sizin en büyük eseriniz hangisidir?
                    Atatürk'ün kısa cevabı şu olmuştu:
                    -Benim yaptığım işler,biri ötekine bağlı gerekli olan işlerdir.Fakat,bana yaptıklarımdan değil,
                    Yapacaklarımdan söz edin.

                    BAŞÖĞRETMEN ATATÜRK



                    Yazı devriminden sonra(1928),Atatürk'ün kara tahta başındaki resmi görülünce,O'na "başöğretmen" denilmeye başlanmıştı.
                    Aslında,adlandırmada geç kalınmıştı.
                    Kurtuluş Savaşı'ndan hemen sonra,bir İstanbul gazetecisi kendisine şöyle bir soru yöneltmişti:
                    -Yurdu kurtardınız.Şimdi ne yapmak istrerdiniz?
                    Hiç duraklamadan şu cevabı vermişti:
                    -Milli Eğitim Bakanı olarak Türk Kültürünü Yükseltmeye çalışmak,en büyük amacımdır.
                    Ondan sonra Atatürk nerede görünse,mutlaka orada bir okula girer,öğretmen ve öğrencilerle konuşurdu.
                    Birgün Atatürk'ün yolu köy okuluna düştü.Tek sınıflı okulda bir genç öğretmen ders veriyordu.
                    Atatürk sınıfa girince,öğretmen kürsüsünü terk etti.
                    Atatürk:
                    -Hayır,yerinizde oturunuz ve dersinize devam ediniz,dedi.Eğer izin verirseniz,bizde sizden faydalanmak isteriz.Sınıfa girdiği zaman,Cumhurbaşkanı bile öğretmenden sonra gelir.

                    Yorum

                    • delphin
                      Senior Member
                      • 27-12-2005
                      • 15279

                      #55
                      Konu: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ve ona dair bilinmesi gereken herşey

                      son rüyası


                      26 Eylül 1938 tarihinde Atatürk, rahatsizligi ile ilgili olarak ilk defa hafif bir koma atlatmisti.Prof.Dr.Afet Inan,olayi söyle anlatiyor :
                      "O geceyi rahatsiz geçirdi,ilk hafif komayi o zaman atlatmisti.Ertesi sabahki açiklamasinda" :
                      "Demek ölüm böyle olacak" diyerek "uzun bir rüya gördügünü" söyledi ve "Salih'e söyle ,ikimizde bir kuyuya düstük, fakat o kurtuldu" dedi.
                      Atatürk'ün, burada "kuyuya düsme" sembolü ile gördügü rüya vizyonu,kendisininde söyledigi gibi ölümün habercisiydi.
                      Salih Bozol'un kuyudan kurtulmasi ise bilindigi gibi, Atatürk'ün vefat ettigi gün, buna çok üzülen Salih Bozok'un da intihar etmesi ve sonunda onun kurtarilmasini simgeliyordu.
                      Iste bu ATATÜRK'ün son rüyasi idi...

                      Yorum

                      • delphin
                        Senior Member
                        • 27-12-2005
                        • 15279

                        #56
                        Konu: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ve ona dair bilinmesi gereken herşey

                        II. SELANİK ASKERİ RÜŞTİYESİ

                        Çocukluğundan itibaren askerliğe büyük bir ilgi duyan Mustafa, asker olmak istiyordu. Hatıralarında kendisinin anlattıklarına göre, üniformalı olarak Askeri Rüştiye (Ortaokula)’ye giden komşularından Kadri Beyin oğlu Ahmet ve sokaklarda gördüğü üniformalı subaylar onun askerlikle ilgili heveslerini kamçılıyordu. Nihayet asker olmasını istemeyen annesine haber vermeden Selanik Askeri Rüştiyesi’nin sınavlarına girerek başarılı oldu. Faik Reşit Unat, “Mustafa’nın sınavda gösterdiği başarıdan dolayı, dört yıllık okulun üçüncü sınıfına alındığını, bu tarihin de 1894 Temmuz-Ağustos ayları olması gerektiğini” söylemektedir. Aşağıda değerlendireceğimiz, onun Rüştiye dördüncü sınıf notlarını gösteren defterin 1895 tarihli olması da F. R. Unat’ı doğrulamaktadır. Bu durumda Ö. S. Coşar’ın “...daha önceden dört yıl olarak eğitim yapan Askeri Rüştiyelerin, o yıl birinci sınıflarının lağvedilerek üç yıla indirilmesi üzerine, Mustafa Nisan 1894’te Selanik Askeri Rüştiyesi’nin ikinci sınıfından öğrenimine başladı” şeklindeki görüşlerinin yanlış olduğu ortadadır.

                        Kara Harp Okulu Arşivi’ndeki, 13 No’lu Numara Defteri’ne göre Atatürk’ün Selanik Askeri Rüştiyesi dördüncü sınıfında okuduğu dersleri, notları ve buradaki ders başarısı şu şekildedir:

                        Bu sınıfta “tam numarası” dokuzunun 45, ikisinin de 20 olan toplam on bir adet ders vardır. Derslerin toplam tam numarası ise 445’tir. Numara Defteri’nde “Ahmet Subaşı Mahallesi” ile kayıtlı olduğu görülen “Mustafa Kemal Efendi”, on bir dersin onundan tam numara, birinden de tam numaradan iki numara eksik, toplam 443 numara almış ve dördüncü olmuştur. Okuduğu dersler ve aldığı notlar şu şekildedir: Mantık (45), Hesap (45), Usul-i Defterî (45), Hendese (45), Coğrafya (45), Tarih-i İslâm (43), Kavaid-i Osmaniye (45), Fransızca (45), İmlâ-yı Türkî (45), Hatt-ı Fransevî (20), Resim (20).
                        Aynı sınıfın başarı sıralamasında Ahmet Tevfik, Tarakçı, 444 toplam notla birinci; Süleyman Adil, Şehabeddin, 444 toplam notla ikinci; Mehmet Şenizi, Ahmet Subaşı, 444 toplam notla üçüncüdür. İlk ona giren diğer öğrenciler ve toplam notları şöyledir: 4. Mustafa Kemal, Ahmet Subaşı (443), 5. Osman Nuri, Sinancık (443), 6. Mehmet Tevfik, Abdullah Kadı (438), 7. İsmail Hakkı, İki Şerefe (431), 8. Rafet Efendi, Hamidiye (426), 9. Mehmet Mukbil, İki Lüle (404), 10. Ali Efendi, Ahmet Subaşı (402).

                        Bu durumda Mustafa Kemal, 1895 yılı sonu veya 1896 yılı Ocak ayında, on beş yaşında, Askeri Rüştiyenin son sınıfını dördüncü olarak bitirmiştir.

                        Yorum

                        • delphin
                          Senior Member
                          • 27-12-2005
                          • 15279

                          #57
                          Konu: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ve ona dair bilinmesi gereken herşey

                          III. MANASTIR ASKERÎ İDADİSİ

                          1896 yılı Mart ayının ortalarına kadar Selanik’te tatilini geçiren Mustafa Kemal, tatil bitiminde Selanik’ten trenle Manastır’a yolcu edilir. Mustafa Kemal’in Manastır’a gelişi ile ilgili bilgiler bundan ibaret olmakla birlikte, İdadiye başladığı günün 13 Mart tarihi olması kuvvetle muhtemeldir. Çünkü, Rumi 1 Mart; Miladi 13 Mart tarihi, “Malî Yıl”ın başladığı tarihtir ve Harbiye’de de olduğu gibi, Askerî okullar bu dönemde eğitimlerine bu tarihte başlamaktadır. Aralık ayı sonlarında da eğitim bitmektedir. İdadide yatılı ve daha üstün dereceli bir okulun hayat ve öğretim şartlarına kısa sürede intibak eden genç M. Kemal için, artık ömrünün sonuna kadar sürecek olan “aile yuvası dışındaki hayat” başlıyordu. Bundan sonra ev yaşantısı sadece izin ve tatillerde kısa süreli olabilecektir. Askerlik mesleğinin meşakkatli ve zorlu özelliklerinden de kaynaklanan bu durum, biraz da onun “bağımsız yaşama” karakterine uygun düşecektir.

                          Manastır Askerî İdadisi’nde “Apolet Numarası” 7348 olan Mustafa Kemal’in ilk seneye ait öğrencilik hayatı hakkında resmi bir belgeye sahip değiliz. Fakat, onun ikinci sınıfta olduğu 1897-1898 eğitim-öğretim yılı ile üçüncü sınıfta bulunduğu 1898-1899 eğitim-öğretim yılı Numara Defterleri elimizdedir. Bu defterlere göre Mustafa Kemal’in İdadi ikinci sınıf ve üçüncü sınıf dersleri ve başarı durumu şöyledir:

                          Mustafa Kemal ikinci sınıfta, 52 arkadaşı arasından, toplam 283 not alarak ve üçüncü olarak üçüncü sınıfa geçmiştir. Esasında, başarı sıralamasında ikinci olarak görülen Recep Fahri, Kayalar ile toplam notları aynıdır. Bu yılın Numara Defteri’ne göre, “beher dersin tam numarası” toplam 285, “beher dersin üss-ü mizanları” toplamı 138’dir. Mustafa Kemal’in ikinci sınıfta okuduğu dersler ve aldığı notlar şu şekildedir: Müsellesat (45), Hendese (45), Tarih-i Umumî (45), Kitâbet (44), Fransızca (44), Resim (20), Tarama (20), Jimnastik (20). Mustafa Kemal, bu sınıfın sonunda toplam 283 not alarak üçüncü olmuştur.

                          Bu sınıfta okutulan toplam 8 ders vardır ve 5 adet dersin tam numarası 45 diğer üç dersin tam numarası 20’dir. Bu duruma göre Mustafa Kemal, 6 dersten tam numara almıştır. Aynı sınıfın başarı sıralamasında Ahmet Tevfik, Selanik 284 toplam notla birinci; Recep Fahri, Kayalar 283 toplam not ile ikincidir. İlk ona giren diğer öğrenciler ve toplam notları şöyledir: 3. M. Kemal, Selanik (283), 4. Abdülkadir, Yanya (280), 5. Hasan Avni, Köprülü (279), 6. Ali Şevket, Üsküp (279), 7. Abdülbaki, Üsküp (275), 8. İsmail Hakkı, Köprülü (273), 9. Bekir Hıfzı, Ohri (271), 10. Abdurrahman, Selanik (266).

                          Mustafa Kemal’in üçüncü sınıfta okuduğu dersler ve aldığı notlar şu şekildedir: Makine (45), Kozmoğrafya (45), Tarih-i Umumî (45), Tarih-i Osmanî (45), Kitâbet (45), Mantık (45), Akaid (45), Fransızca (45), Resim (20), Tarama (20), Cimnastik (20).

                          Mustafa Kemal, 54 mevcudu olan üçüncü sınıfta toplam 420 tam not alarak, Manastır İdadisi’ni, not toplamı kendisi ile aynı olan Ahmet Tevfik, Selanik in ardından ikinci olarak bitirmiştir. Bu yılın Numara Defterine göre, “beher dersin tam numarası” toplamı 420, “beher dersin üss-ü mizanları” toplamı da 198’dir. Bu sınıfta okutulan toplam 11 ders vardır ve bunların sekizinin tam numarası 45, üçünün tam numarası ise 20’dir. Bu duruma göre Mustafa Kemal bütün derslerden tam numara almış bulunmaktadır. İlk ona giren diğer öğrencilerin toplam notları ve başarı sıraları şu şekildedir: 3. Recep Fahri, Kayalar (419), 4. Ali Şevket, Üsküp (419), 4. Ömer Abdülkadir, Yanya (417), 6. Hasan Avni, Köprülü (417), 7. İsmail Hakkı, Köprülü (413), 8. Abdülbaki, Üsküp (410), 9. Abdurrahman, Selanik (394), 10. Ömer Naci, Der-Aliye (394).

                          Mustafa Kemal, sonradan anılarında Manastır İdadisi’ndeki ders durumu ile ilgili olarak şunları anlatmıştır: “İdadide iken muannidane (inatla) bir surette çalışıyordum. Sınıfta birinci, ikinci olmak için hepimizde şiddetli bir gayret vardı. Nihayet İdadiyi bitirdim”

                          Yorum

                          • delphin
                            Senior Member
                            • 27-12-2005
                            • 15279

                            #58
                            Konu: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ve ona dair bilinmesi gereken herşey

                            IV. HARP OKULU

                            1899 yılının Mart ayı ortalarına kadar Selanik’te tatilini geçiren Mustafa Kemal, İstanbul Pangaltı’daki Harbiye Mektebi’nde yüksek öğrenimine devam etmek için Selanik’ten vapura biner ve İstanbul’a, Payitahta hareket eder. Böylece bütün çocukluğu ve ilk gençlik yıllarının geçtiği Makedonya’dan ilk defa ayrılır.

                            Birikimi ile yeni bir hayata atılacağı, kişiliği ve düşüncelerinin daha da olgunlaşacağı Harp Okulu’na girişi (duhulü) 1 Mart 1315/13 Mart 1899, Apolet Numarası 1283’tür. “Harbiyeli Mustafa Kemal”, buradaki “1315 Duhullülere Mahsus Künye Defteri” ne “Selanik’te Koca Kasım Paşa Mahalleli Gümrük Memurlarından müteveffa Ali Rıza Efendinin mahdumu uzun boylu, beyaz benizli Mustafa Kemal Efendi Selanik 96” olarak, 1282 Selanikli Ahmet Tevfik Efendi (96) ile 1284 Manastırlı Recep Fahri Efendi (95) arasına kaydedilecektir.

                            Mustafa Kemal, o sene sınıf mevcudu bazı hatıralara göre 900’ü geçen, bazı kaynaklara göre de 736 olan Harp Okulu’nda altı kısma ayrılan birinci sınıfların birinci kısmında idi.

                            Mustafa Kemal’in birinci sınıfta bulunduğu 1899-1900 eğitim-öğretim yılında Harbiye’de okutulan dersler şunlardı: “Akaid-i Diniye, Topografya, Hendese-i Resmiye, Hikmet-i Tabiye, Askerî Kimya, Askerî Kitâbet, Talim Nazariyatı, Terbiye-yi Askerî, Lisan (Fransızca, Almanca, Rusça), Harita Tersimi (Çizimi), Talim Ameliyatı (Uygulaması), Topografya Ameliyatı” Mehmet Esat’ın “Mirat-ı Mekteb-i Harbiye”sinde 1900 ve 1901 yılları için verdiği okutulan dersler listesine göre de birinci sınıfta; “Akaid-i Diniyye, Topoğrafya Nazariyatı, Hendese-i Resmiye, Hikmet-i Tabiye, Kimya, Talim Nazariyatı, Malumat ve Terbiye-yi Askeriye, Harita Tersimi, Hendese-yi Resmiye Eşkali, Topoğrafya Ameliyatı, Talim Ameliyatı, Alman veya Rus Lisanı, Kitabet” dersleri okutulmaktaydı.

                            Mustafa Kemal’in ikinci ve üçüncü sınıf notlarını ihtiva eden defterler Harp Okulu Arşivi’ndedir. Onun birinci sınıf notlarını ihtiva eden not çizelgeleri de, H. Gök ve M. Uyar tarafından İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi Osmanlıca Eserler Bölümü'nde bulunarak, yeni bir inceleme ile bilim alemine duyurulmuştur.

                            Buna göre Mustafa Kemal birinci sınıfta öğrenci olduğu sırada, 1899-1900 eğitim-öğretim yılında, 635'i Piyade, 88'i Süvari ve 16'sı Baytar sınıflarından olmak üzere toplam 739 öğrenci vardı. Bu yıla ait not çizelgelerinde notları bulunmayan 25'i Piyade, 8'i Süvari ve 3'ü Baytar sınıfından toplam 36 öğrencinin muhtemelen okuldan atıldıkları ve gerçekte ikinci sınıfa devam edenlerin toplam 703 kişi olduğu anlaşılmaktadır.

                            Mustafa Kemal birinci sene Piyade sınıfından eğitim ve öğretime devam eden toplam 610 arkadaşı arasından, toplam 484 not alarak ve 9ncu olarak ikinci sınıfa geçmiştir. Bu seneki not çizelgelerine göre “beher dersin tam numarası yekun-ı umumisi 530” ve “beher dersin üssü mizanı yekun-ı umumisi 234”tür.

                            Mustafa Kemal’in ikinci sınıfta okuduğu dersler ve aldığı notlar şu şekildedir: “Akaid-i Diniye (42), Topoğrafya Nazariyatı (33), Hendese-yi Resmiye (29), Hikmet-i Tabiye (44), Kimya (42), Kitabet (45), Talim Nazariyatı (37), Malumat-ı ve Terbiye-yi Askeriye (45), Lisan-ı Fransevi (44), Harita Tersimi (19), Hendese-yi Resmiye Eşkali (20), Topoğrafya Ameliyatı (20), Talim Ameliyatı (20), Alman veya us Lisanı (44).

                            Bu sınıfta okutulan toplam 14 ders vardır ve 4 adet dersin tam numarası 20, diğer 10 dersin tam numarası 45’tir. Bu duruma göre Mustafa Kemal, 5 dersten tam numara almıştır. Sınıfın birincisi, Üsküplü Ali Şevket Efendi; Vanlı Müştak Efendi'dir. Ali Şevket ve Müştak'ın toplam notları 509'dur.
                            Mustafa Kemal 1922’de anlattığı anılarında, İstanbul’da geçen bu ilk yılı için sadece şunları söyler: “Birinci sınıfta gençlik hayallerine tutuldum. Dersleri ihmal ettim. Senenin nasıl geçtiğinin farkında olmadım Ancak dersler kesilince kitaplara sarıldım.” Eğer T. Ünal’ın birinci sınıftaki toplam 703 öğrenci için verdiğini tahmin ettiğimiz başarı durumu doğru ise; sınıfını tüm öğrenciler içinde 29ncu; not çizelgesindeki 610 Piyade sınıfı öğrencisi arasından da 9'uncu olarak bir üst sınıfa geçmiş olması, derslere fazla çalışmadan böyle büyük bir başarı sağlaması onun üstün bir öğrenci olduğunu göstermektedir.

                            Mustafa Kemal ikinci sınıfta öğrenci olduğu sırada, 1900-1901 eğitim-öğretim yılında, 445'i Piyade, 56'sı Süvari ve 14'ü Baytar sınıflarından olmak üzere toplam 515 öğrenci vardı.

                            Mustafa Kemal İkinci sınıfta, Piyade sınıfındaki 445 arkadaşı arasından, toplam 522 not alarak ve 11nci olarak üçüncü sınıfa geçmiştir. Bu yılın numara defterine göre “beher dersin tam numarası yekun-ı umumisi 575” ve “beher dersin üssü mizanı yekun-ı umumisi 256.5”tir.

                            Mustafa Kemal’in ikinci sınıfta okuduğu dersler ve aldığı notlar şu şekildedir: “Akaid-i Diniye (45), Hizmet-i Seferiye (38), Dahiliye Kanunname-i Hümayunu (45),Fenn-i Mimarî (41), Fenn-i Furusiyyet Nazariyatı (45), Lisan-ı Fransevî (42), Talim Nazariyatı (43), Malumat-ı ve Terbiye-yi Askeriye (31), İlm-i Ahlâk (43), Kılıç Talimi (12), İstikşafat-ı Askeriye (14), Harita Tersimi (18), Talim Ameliyatı (20), Ceza Kanunname-yi Hümayunu (44), Alman veya Rus Lisanı (41).

                            Bu sınıfta okutulan toplam 15 ders vardır ve 4 adet dersin tam numarası 20, diğer 11 dersin tam numarası 45’tir. Bu duruma göre Mustafa Kemal, 4 dersten tam numara almıştır. Sınıfın birincisi, Manastır’ı da birincilikle bitiren meşhur Selanikli Ahmet Tevfik; ikincisi de Bursa’yı birincilikle bitiren Ispartalı Faik’tir. Ahmet Tevfik’in toplam notu 552, Faik’in toplam notu 551’dir.

                            Mustafa Kemal, üçüncü sınıfta, 1901-1902 eğitim-öğretim yılında 459 arkadaşı arasından ve 17.5 not olan üssü mizan ve üç yıllık notlarının toplamı üzerinden Harp Okulu’nu 8nci olarak bitirmiştir. Numara defterine göre, “beher dersin tam numarası” bakımından öğrencilerin “üç senede kazandıkları numaraların yekun-ı umumisi 1635” tir. Mustafa Kemal’in üç yıllık not toplamı ise 1498’dir. “üç sene nihayetinde umumda sıra numarası 8” dir. Bu sıra aynı zamanda “sicil sırası”nı göstermektedir. Diploma numarası 5998’dir.

                            Mustafa Kemal’in üçüncü sınıfta okuduğu dersler ve aldığı notlar şu şekildedir: “Sınıf-ı Salise Tabiyesi (41), İstihkamat-ı Hafife (40), Fenn-i Esliha (45), Hıfzı’s- Sıhha-yı Askeri (45), Coğrafya-yı Askerî (42), Devlet-i Aliye Ordu Teşkilatı (43), Talim Nazariyatı (44), Malumat ve Terbiye-yi Askeri (41), Lisan-ı Fransevi (43), İstikşafat-ı Askeriye (17), İstihkam Eşkali (18), Talim Ameliyatı (19), Tabiye Tatbikatı (18), Alman veya Rus Lisanı (36).

                            Bu sınıfta okutulan toplam 14 ders vardır ve 4 adet dersin tam numarası 20, diğer 10 dersin tam numarası 45’tir. Bu duruma göre Mustafa Kemal, 2 dersten tam numara almıştır. Sınıfın birincisi yine Selanikli Ahmet Tevfik; ikincisi de yine Ispartalı Faik’tir. Ahmet Tevfik’in üç senelik toplam notu 1571, Faik’in toplam notu 1570’tir.

                            İlk ona giren diğer öğrencilerin sırası ve üç yıllık toplam notları şu şekildedir: “3. Mehmet Müştak, Van (1555); 4. Hayri, Davutpaşa (1519), 5. Ali Şevket, Üsküp (1519), 6. Mehmed Cemil, Süleymaniye (1508), 7. Selim, Çerkes (1505), 8. Mustafa Kemal, Selanik (1498), 9. Ahmed Müfit, Kırşehir (1494), 10. Halil, Trabzon (1490).

                            Yorum

                            • delphin
                              Senior Member
                              • 27-12-2005
                              • 15279

                              #59
                              Konu: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ve ona dair bilinmesi gereken herşey

                              V. HARP AKADEMİSİ

                              Mustafa Kemal’in Harp Okulu’ndan “neşet” tarihi olan 28 Kanunusani 1317, yani 10 Şubat 1902 Pazartesi tarihi, Harp Akademisi’ne girdiği tarihtir. Kara Harp Okulu Arşivi’ndeki “1315 Duhullülere Mahsus Künye Defteri”nde Ahmet Tevfik, Mustafa Kemal, Recep Fahri ve Ali Şevket’in yer aldığı sayfanın başında, “Manastır Mekteb-i İdadisi’nden vürud eden şakirdan” başlığının devamında “duhül” ve “neşet” tarihleri yazılıdır. Ayrıca Mustafa Kemal’in “çiçek künyesi”nin üzerinde “3. Ordu Erkan-ı Harbiye Birinci Sene Namzetliğine” yazılmıştır. Aynı ibareler, Ahmet Tevfik ve Ali Şevket’in künyelerinin üzerinde de bulunmaktadır.

                              1848 yılında Harp Okulu içinde “Erkan-ı Harbiye Sınıfları” adı ile kurulan Harp Akademisi, Esat Paşanın Harp Okulu Öğretim Başkanlığı’na atanması (1899) ndan sonra, yani Mustafa Kemal’in Harp Okulunda öğrenime başladığı sırada yeni bazı düzenlemeler yapılmıştır. O zamana kadar Harp Okulu’ndan “erkan-ı harp sınıfları”na geçen öğrencilere “erkan-ı harp” (kurmay) deniliyordu. Esat Paşa, bunu değiştirmiş, “erkan-ı harp namzedi” (kurmay adayı) şekline çevirmiştir. Bundan sonra Harp Akademisi öğrencileri kısaca “namzet” (aday) olarak anılmaya başlanmıştır. O zamana kadar Harp Akademisi’nin 15 kişiyi geçmeyen öğrenci sayısı, yine Esat Paşanın çabalarıyla kırka kadar yükseltilmiştir. Fakat, bu öğrencilerden ordunun ihtiyaç fazlası kısmına kurmaylık hakkı verilmemiş, bunlar “mümtaz” adı altında ve yüzbaşı rütbesiyle kıtalara çıkarılmışlardır.

                              18 Eylül 1899 günlü İkdam Gazetesi’nde çıkan bir haberde bu değişikliğin temel sebepleri ve uygulamanın nasıl olacağı konusu şu şekilde anlatılmaktadır: “Şimdiye kadar, Harbiye Okulu’nun en muvaffak mezunları kurmay sınıflarına ayrılıyor ve üç yıl eğitim gördükten sonra buradan otomatikman yüzbaşı olarak çıkıyordu...Yalnız bazı subaylar, kurmay sınıflarına ayrıldıktan sonra dersleri ihmal ediyordu. Diğer yandan, çok iyi derece alamamış olan Harbiye mezunları arasında da kurmaylığa yatkın kimseler bulunabilir. Bu sebeple nizamnamenin değiştirilmesi kararlaştırılmıştır... Bundan böyle şu usul tatbik edilecektir: Harbiye Okulu’ndan teğmen olarak mezun olanların en iyilerinden; sınıfın mevcuduna nazaran yüzde beş ile on arasında subay seçilecek ve onlara ‘kurmay namzedi’ namı verilecektir. Namzetler özel bir işaret olarak yakalarına sarı bir yıldız takacaklardır. Üç yıl süre ile derslerinde ve hareketlerinde muvaffak olamayan namzetler, sarı yıldızı muhafaza ederek ‘mümtaz subay’ sıfatını taşı***** orduya katılacaklardır. Muvaffak olanlar ise kurmay yüzbaşı olarak okulu terk edeceklerdir. İki yıl kıtalarda staj gördükten sonra da kolağası rütbesine yükselecek ve genelkurmayda görev alacaklardır...”

                              Bu nizamname esaslarına göre mezuniyetin 1902 yılından itibaren başladığı görülmektedir. Bu yıldan itibaren Erkan-ı Harbiye Sınıfları’ndan “Çok İyi” derecede başarı sağlayanlara “Kurmay”, ve “İyi” derecede bitirenlere “Mümtaz” unvanı verilmeye başlanmıştır. Bu usul, 1909 yılına kadar devam etmiştir. Mümtazlar arasında “kurmay” ihtiyacını karşılamak üzere sonradan “kurmaylıkları” onananlar da çoktur. Bu dönemde, Erkan-ı Harp Sınıfı öğrencileri, “Kurmay Yüzbaşı” olarak mezun olmuşlar ve iki yıl sonra da “Kıdemli Yüzbaşılığa” yükselmişlerdir.

                              Ömer Sami Coşar tarafından; Mustafa Kemal'in Akademiye başladığı birinci sene sınıf mevcudu, topçu ve süvari okullarından gelenler ve değişik sebepler dolayısıyla bir üst sınıftan kalanlar ile birlikte 43 kişi olarak gösterilmekte ise de gerçekte sınıfın mevcudu 42'dir. Söz konusu sayı, Harp Okulu ve Topçu Okulu (Mühendishane-yi Berri-i Hümayun) mezunu kurmay adayı öğrenciler ile hastalık sonucu devre kaybeden üç subayın (Ahmet Efendi Saraçhane, Sedat Efendi Üsküdar, Mustafa İzzet Efendi Kale-yi Sultaniye) katılımı ile oluşmuştur.

                              Mustafa Kemal ilk yılını 1922’de yayınlanan anılarında şöyle anlatır: “Erkan-ı Harp sınıflarına geçtik. Mutad olan derslere çok iyi çalışıyordum. Bunların fevkinde olarak ben de ve bazı arkadaşlarda yeni fikirler peyda oldu. Memleketin idaresinde ve siyasetinde fenalıklar olduğunu keşfetmeye başladık...”

                              Kara Harp Okulu Arşivi’ndeki, elle yazılmış (matbuu olmayan) 26 No’lu Numara Defteri’ne göre Atatürk’ün Harp Akademisi birinci ve ikinci sınıfta okuduğu dersler, notları ve buradaki ders başarısı şu şekildedir:

                              Sınıf mevcudu kırk iki kişi olan Akademi birinci sınıfta , toplam 580 olan ders notlarından Mustafa Kemal, toplam 479 not almıştır ve başarı sırası 8’dir. Okuduğu dersler ve aldığı notlar şu şekildedir: Coğrafya-yı Sevkü’l-Ceyş (32), Talimgâh-ı Hafife Tatbikatı (41), Fenn-i Esliha Nazariyatı (38), Tarih-i Fenn-i Harp (35), Fransızca (36), Mübahis-i Riyaziye (43), Talim Nazariyatı (45), Kitabet-i Askeriye (39), Tabiye Nazariyatı (33), Muharebat-ı Meşhure Münakaşası (32), Almanca veya Rusça (33), Mufassal Topografya (34), İstikşafat-ı Askeriye (18), Talim Ameliyatı (20).

                              Aynı sınıfın başarı sıralamasında Ahmet Tevfik, Selanik 522 toplam notla birinci; İhsan, Cihangir (Sabis) 517 toplam notla ikinci; Süleyman, İzmir 508 notla üçüncüdür. İlk ona giren diğer öğrenciler ve toplam notları şu şekildedir: 4. Hayri, Davutpaşa (493), 5. Mustafa Aziz, Kale-i Sultaniye (492), 6. Kemal, Ohri (489), 7. Selim, Çerkes (486), 8. Mustafa Kemal, Selanik (479), 9. Ali, Rumelikavağı (488), 10. Ahmed, Saraçhane (470).

                              Mustafa Kemal’in, Akademi ikinci sınıfında öğretime başladığı yıl sınıfın mevcudu 40'a düşmüştür. Bu sayı, ikinci sınıfta hastalık nedeniyle devre kaybeden iki subayın katılması (Asım Efendi Kütahya, Ahmet Efendi Bursa) ve çeşitli nedenlerle ilişiği kesilen dört subayın (Faruk Efendi Isparta, Müştak Efendi Van, İbrahim Efendi Tunus, Osman Efendi Sultanahmet) ayrılmasıyla oluşmuştur.

                              İkinci sınıfta Mustafa Kemal'in kırk kişilik sınıf mevcudu içinde toplam 480 puan aldığı görülmektedir ve 6. sıradadır. Dersleri ve notları şu şekildedir: Topçuluk ve Topçu Tabyası (45), Muharebat-ı Meşhure Münakaşası (38), Coğrafya-yı Sevkü’l-Ceyş (45), İstihkamat-ı Cesime (35), Tabiye Tatbikatı (36), Ecnebi Ordu Teşkilatı (43), Tabakatü’l-Arz(39), Fransızca (38), Talim Nazariyatı (43), Mübahis-i Riyaziye (45), Almanca veya Rusça (42), İstikşafat-ı Askeriye (16), Talim Ameliyatı (20).

                              Bu sınıfta ilk ona giren öğrenciler ve toplam notları şu şekildedir: 1. İhsan, Cihangir (511), 2. Ahmet Tevfik, Selanik (501), 3. Sedad, Üsküdar (501), 4. Asım, Kütahya (Gündüz) (494), 5. Mustafa İzzet, Kale-i Sultaniye (487), 6. Mustafa Kemal, Selanik (480), 7. Ahmed Müfit, Kırşehir (Özdeş) (478), 8. Ali Fuat, Salacak (Cebesoy) (478), 9. Süleyman, İzmir (476), 10. Kemal, Ohri (476). Mustafa Kemal Kurmay Yüzbaşı olarak yeminini 08 Teşrinievvel 1320 (Hicri: 11 Şaban 1322), Miladi 21 Ekim 1904 Cuma günü eder. Sabah Gazetesi, 21 Teşrinievvel 1320 (03 Kasım 1904) günkü nüshasında; Harbiye Okulundaki yemin merasiminde numaraların da okunduğunu ve törende Askeri Okullar Nazırı Zeki Paşa, İkinci Nazır Ferik Rıza Paşa, Harbiye Okulu Müdürü Ferik Servet ve Ders Nazırı Esat Paşaların da hazır bulunduğunu ve Zeki Paşanın yeminleri teker teker yaptırdığını yazar. Bu gazeteye göre yemin edenler şunlardır: “Bu sene Mekteb-i Harbiye’den yüzbaşılıkla neşet eden Erkan-ı Harp ve namzed ve Baytar efendilerle mülazım-ı evvellikte ikinci seneye terfi eden namzet ve Baytar beşinci sene ve Aşiret Mektebi efendileri.”

                              Mustafa Kemal 29 Kanunuevvel 1320, yani 11 Ocak 1905 Çarşamba günü “Erkan-ı Harbiye Yüzbaşılığı ile mektepten neşet ederek sunuf-u selasede bölük idare ve kumanda etmek üzere atik 5nci Ordu’ya memur buyrulmuştur.”

                              57nci Dönem Akademi mezunu toplam 37 kişidir. Bunların 13’ü “Kurmay”, 27’si de “Mümtaz” olmuşlardır. Mevcut bilgi ve belgelere göre Mustafa Kemal Kurmay olarak Akademiyi bitiren 13 kişi arasında 5nci olmuştur. Dönemin birincisi Ali İhsan Sabis, ikincisi Asım Gündüz, üçüncüsü Ahmet Sedat Doğruer, dördüncüsü Ahmet Tevfik, altıncısı Mehmet Hayri Turhan, yedincisi Mustafa İzzet Yavuzer, sekizincisi Ali Seydi Uğur, dokuzuncusu Ali Fuat Cebesoy’dur. Diğer üç kurmay da sırasıyla şunlardır: Süleyman Şevket Demirhan, Kemal Ohri, M. Şevki (kurmaylığı geri alınmıştır).

                              Yorum

                              • delphin
                                Senior Member
                                • 27-12-2005
                                • 15279

                                #60
                                Konu: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ve ona dair bilinmesi gereken herşey

                                VI. KÜNYE BİLGİLERİ

                                Mustafa Kemal Atatürk hakkında yapılan biyografi çalışmalarında onun öğrenim hayatı ile ilgili verilen bilgilerin çoğunun yanlış olduğu görülmektedir. Bu yanlışlıklardan Harp Okulu’ndaki dönemi de kurtulamamış, arşiv çalışması yapılmadan genellikle birbirinden aktarmalarla ve Rumi, Hicri tarihleri Miladi tarihlere çevirirken yapılan hatalarla bu yanlışlıklar devam edip gitmiştir. Hatta, bu biyografilerin yanlışlarını düzeltmek iddiası ile ortaya çıkanlardan bazıları da yeni yanlışlara düşmüşlerdir.

                                Notları, toplam not üzerinden sırası ve derslerle ilgili bilgileri yukarıda verdiğimiz için bir kenara bırakacak olursak, Mustafa Kemal’in diğer künye bilgileri belgelere göre şu şekildedir:

                                Duhulü: 1 Mart 1315 (13 Mart 1899 Pazartesi). Apolet Numarası: 1283. Diploma Numarası: 5998. Üçüncü Sınıfta sınav sonuçlarının ve yeni subayların isimlerinin açıklanması ve öğrencilerin 39 günlük bayram iznine gitmeleri: 22 Teşrinisani 1317 (05 Aralık 1901 Perşembe). Bayramın Bitişi: 31 Kanunuevvel 1317 (13 Ocak 1902 Pazartesi). Diploma töreni ve diplomaların verilişi: 12 Kanunusani 1317 (25 Ocak 1902 Cumartesi). Neşeti (Harp Okulu’ndan Çıkışı): 28 Kanunusani 1317 (10 Şubat 1902 Pazartesi).

                                Önemli bir yanlışlık konusu da Mustafa Kemal’in “Sicili”dir. Kara Kuvvetleri Komutanlığı Arşivi’nde bulunan “Özlük Dosyası”nda sicili “1317-P. 8”, (1317-Piyade-8) olarak görülmektedir. Buradaki 1317 Rumi tarihi bazı kaynaklarda 1901, bazı kaynaklarda 1902 olarak çevrilmektedir. Bunun doğrusu 1901’dir. Okul o dönemde 13 Mart tarihinde eğitim ve öğretime başlamakta, Aralık ayı sonunda da eğitim-öğretim yılı bitmektedir. 1317 Rumi yılı 01 Mart ile 28 Şubat arasında 12 ayı kapsamaktadır. 1317 Rumi yılının toplam 9 ay ve 18 günü yani 14 Mart ile 31 Aralık arası Miladi 1901 yılındadır. 1901 yılının Mart ayında 18 gün, diğer Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım ve Aralık aylarının tamamı 1317 yılına aittir. 1317 yılının sadece 2 ay ve 13 günü yani, 01 Ocak ile 13 Mart tarihleri arası Miladi 1902 yılındadır. 1902’nin Ocak, Şubat aylarının tamamı ile Mart ayının 13 günü, Rumi 1317 yılındadır. Bu duruma göre, Mustafa Kemal ve diğer “1315 Duhullü” Harbiyeliler, “1901 Devresi” olmaktadır. Mustafa Kemal Atatürk’ün Sicili de “1901-Piyade-8” dir.

                                Mustafa Kemal’in “sicili” bazı yayınlarda “Piyade-1474” olarak verilmektedir. Bu bilginin en eski kaynağının Muharrem Mazlum (İskora)’un eseri olduğu görülmektedir. Bunun Mustafa Kemal’in Akademideki numarası olması muhtemeldir. Özlük dosyası bilgileri, Onun “subay sicili”nin “1317-Piyade-8” (1901-Piyade-8) olduğunu tartışmaya yer bırakmayacak şekilde ortaya koymaktadır.

                                Yorum

                                İşlem Yapılıyor