dünyada görülen İLGİNÇ OLAYLAR ve haberler

Kapat
X
 
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • delphin
    Senior Member
    • 27-12-2005
    • 15279

    Konu: dünyada görülen İLGİNÇ OLAYLAR ve haberler

    Neden Soğan Göz Yaşartir.

    Soğanın anavatanının Güneydoğu Asya olduğu sanılıyor. Günümüzde ise dünyanın her yerinde, özellikle sıcak iklim kuşaklarında yetiştirilmekte ve tüketilmektedir. Soğanın tarihi o kadar eskiye gitmektedir ki, kayıtlı tarihten de önce Çin, Hindistan ve Ortadoğu'da yiyecek olarak kullanıldığı tahmin ediliyor.

    Soğan besleyici bir gıda olmasının yanı sıra müthiş bir aromatik özelliğe de sahiptir. Bu aromada içindeki kükürtlü maddelerin büyük etkisi vardır, ancak aroma tek başına kükürtlü maddelerden kaynaklanmamaktadır. Soğan ve sarmısakta sülfür ihtiva eden amino asitlerin türevleri de vardır.

    Bir soğanı kestiğinizde bunlardan 'S1 propenylcysteine-sulphoxide' adı verilen kısım çözülür ve gözlerimizi tahriş eden 'proponal-S oxit' adlı kısmı ortaya çıkar. Kimya ilminin karışık kelimeleri aklımızı karıştırmadan esasa geçersek, bu maddenin gözümüze değmesi ile bir çeşit hidroliz olur ve içinde eser miktarda bulunan sülfrik asit gözümüzü yakar ve yaşarmasına neden olur.

    Bu bileşimler çok dengeli değillerdir. Örneğin çok düşük bir ısı işlemi sonucunda dahi tamamen yok olurlar. Bu nedenle de pişmiş soğanda hiç bulunmazlar ve göz yaşartamazlar. Soğan doğrarken gözlerinizin yaşarmaması için önerilen birçok önlem vardır.

    Önce en ciddisini söyleyelim. Bazı aşçılar soğanı kesmeden önce ıslatmayı, keserken de ıslak tutmayı veya soğanı çeşmeden akan suyun altında kesmeyi öneriyorlar. Bir başka görüş ise soğan doğrarken ağızdan nefes almayı tavsiye ediyor. Bu görüşe göre gaz nefesimizle birlikte burnumuza girip gözümüze yaklaşmak yerine doğrudan ciğerlerimize girer ve çıkarmış. Bunu sağlamak için de dişlerimizin arasına bir ****l kaşık koymak yeterliymiş.

    Soğan doğrarken gözlerin yaşlanmasını önlemek için, dudaklar arasında bir limon dilimi, dişler arasında bir kesme şeker veya dörtte bir dilim ekmek bulundurmayı önerenler de var. Böylece ağzımıza alacağımız bu gibi şeylerin, aldığımız nefesteki sülfür gazını emdiğini iddia ediyorlar.

    Diğer görüşler ise, soğanın doğranılmasına tepesinden başlanılması ve cücüğünün en sona bırakılması veya soğanın doğramadan önce yarım saat buzdolabında tutulması şeklinde. Soğan doğrarken deniz gözlüğü veya kontakt lens takılmasının faydalı olacağını ileri sürenler de var. Bu kadar çok önlem seçeneğinin içinde, siz bir tanesini bile uygulamıyorsanız, yapacak bir şey yok, soğanı ağlaya ağlaya doğramaya devam edeceksiniz.

    Yorum

    • delphin
      Senior Member
      • 27-12-2005
      • 15279

      Konu: dünyada görülen İLGİNÇ OLAYLAR ve haberler

      İnsanlar niçin içki kadehlerini tokuştururlar?

      Bu konuda iki ayrı açıklama vardır.

      1) İnsanların beş duyusunu tatmin
      amacıyla şarap kadehini sofrada çın sesiye tokuşturmak. Şarabın rengi, görme; diliyle
      tat alma; burunla koklama;eliyle dokurma,ve çın sesiyle işitme. Şarap bütün duyguları tatmin
      eder anlamını taşır.
      2)Antik çağlarda bir insanın düşmanını yemeğe davet edip,ona
      zehirli içki sunması doğal sayılıyordu. Ev sahibi içkinin zehirsiz olduğunu kanıtlamak için
      kendi içkisini havaya kaldırır ve misafirin içkisinden bir yudumun kendi kadehine dökülmesini isterdi.
      Sonra aynı anda içkilerini içerlerdi. Misafir böyle durumda ev sahibine güvenini göstermek için
      kadehini ev sahibinin yukarı kaldırdığı kadehe hafifçe vurur, çın sesiyle içkiyi denemeye gerek olmadığını gösterirdi.

      Yorum

      • delphin
        Senior Member
        • 27-12-2005
        • 15279

        Konu: dünyada görülen İLGİNÇ OLAYLAR ve haberler

        Türkiye'nin En Zengin Ilk 100 Ailesi.


        1 Koç Ailesi - Koç Holding
        2 Sabancı Ailesi - Sabancı Holding
        3 Şahenk Ailesi - Doğuş Grubu
        4 Doğan Ailesi - Doğan Holding
        5 Ülker Ailesi - Ülker Grubu
        6 Dinçkök Ailesi - Akkök Grubu
        7 Eczacıbaşı Ailesi - Eczacıbaşı Holding
        8 Şarık Tara - Enka Holding
        9 Kamil Yazıcı - Anadolu Grubu
        10 İzzet Özilhan - Anadolu Grubu
        11 Asım Kocabıyık - Borusan Holding
        12 Konukoğlu Ailesi - Sanko Holding
        13 Ahmet N. Zorlu - Zorlu Holding
        14 Hüsnü Özyeğin - Fiba Holding
        15 Turgay Ciner - Park Grubu
        16 Çolakoğlu Ailesi - Çolakoğlu Grubu
        17 İhsan Doğramacı - Tepe Grubu
        18 Faruk ve Cengiz Yalçın - Makyal İnş.
        19 İsak Lodrik - Enboy Tekstil
        20 Kadir Has - Has Grubu
        21 Ahmet Çalık - Çalık Grubu
        22 Yılmaz Soyak - Soyak İnşaat
        23 Salih Tatlıcı - Tatlıcı Grubu
        24 Kibar Ailesi - Kibar Holding
        25 Necati Kurmel - Saray Halı
        26 Feyyaz Berker - Tekfen Holding
        27 Nihat Gökyiğit - Tekfen Holding
        28 Necati Akçağlılar - Tekfen Holding
        29 Boyner Ailesi - Boyner Holding
        30 Demir Sabancı
        31 İdris Yamantürk - Güriş Holding
        32 Demir Karamancı - O. Anadolu Teks.
        33 Lucien Arkas - Arkas Holding
        34 Oğuz Gürsel - Kiska Holding
        35 İshak Alaton - Alarko Holding
        36 Garih Ailesi - Alarko Holding
        37 Kamhi Ailesi - Profilo Holding
        38 Çarmıklı Ailesi - Nurol Holding
        39 Sudi Özkan - Özkanlar Grubu
        40 Zafer Yıldırım - Orjin Grubu
        41 Zafer Kurşun - Orjin Grubu
        42 İnan Kıraç - Kıraça
        43 Selahattin Beyazıt - Bayazıt Grubu
        44 Murat Vargı - Turkcell
        45 Erol Üçer - Gama İnşaat
        46 Ulusoy Ailesi - Ulusoy Holding
        47 M. Nazif Günal - MNG Holding
        48 Nihat Özdemir - Limak İnşaat
        49 Celal Sönmez - Sönmez Holding
        50 M. Tahincioğlu - Kent Gıda
        51 Ethem Sancak - Hedef Grubu
        52 Şükrü Şankaya - Yeşim Tekstil
        53 Ünal Aysal - Unimar
        54 Selçuk Yaşar - Yaşar Holding
        55 Çiftçi Ailesi - Çiftçiler Holding
        56 Firuz Kanatlı - Eti Grubu
        57 Sadioğlu Ailesi - Banker
        58 Recep Yazıcı - Diler Grubu
        59 Mermerci Ailesi - Akfil Tekstil
        60 Kemal Gülman - Gülman Grubu
        61 Aziz Zapsu - Azizler Holding
        62 Recep Gencer - Bağfaş
        63 Boydak Ailesi - Boydak Grubu
        64 Ali ve İsmet Abalıoğlu - Abalıoğlu Holding
        65 Kemal Şahin - Şahinler Holding
        66 İsfendiyar Zülfikar - Zülfikarlar Grubu
        67 Mustafa Baysal - Baysal Tekstil
        68 İbrahim Bodur - Kale Grubu
        69 Erdoğan Özgörkey - Özgörkey Grubu
        70 Ahmet Çetinkaya - Saray Örme
        71 Hasan Aslan - Ortadoğu Rulman
        72 Ahmet Keleşoğlu - Selçuk Ecza
        73 Ertuğrul Kurdoğlu - Ata Holding
        74 Nafi Güral - Güral Porselen
        75 Yüksel Gamgam - Gamgam Grubu
        76 İmam Altınbaş - Altınbaş Holding
        77 Molu Ailesi - Karsu Tekstil
        78 Eskiyapan Ailesi - Nuh Grubu
        79 İlyas Özsüer - Maya İnşaat
        80 Nuri Özaltın - Özaltın Grubu
        81 Adnan Çebi - Makyol İnşaat
        82 İhsan Kalkavan - Kalkavan Deniz.
        83 Hüseyin Özdilek - Özdilek Grubu
        84 Vitali Hakko - Vakko
        85 Hamdi Akın - Akfen
        86 Burhan Silahtaroğlu - Silkar Holding
        87 Nuri Akın - Akın Tekstil
        88 Nevzat Kalkavan - Türkom Grubu
        89 Melih Sipahioğlu - Tamek Holding
        90 C. Kaptanoğlu - Kaptanoğlu D.
        91 Fikret Öztürk - Opet
        92 T. Hazinedaroğlu - H. İnşaat
        93 Murat Dedeman - Dedeman Holding
        94 Ahmet Eren - Eren Grubu
        95 Barut Ailesi - Abdi İbrahim İlaç
        96 Cemalettin Sarar - Sarar Giyim
        97 Bayram Aslan - İçdaş
        98 Gürel Ailesi - Sunel Tütüncülük
        99 Fikret Evyap - Evyap Grubu
        100 Türkan Özsezen - Gripin

        Yorum

        • delphin
          Senior Member
          • 27-12-2005
          • 15279

          Konu: dünyada görülen İLGİNÇ OLAYLAR ve haberler

          Dünyanın Asırlardır Aradığı Kayıplar

          İnsanoğlunun en fazla merak ettiği kayıplar arasında ''Nuh'un Gemisi'', ''Atlantis uygarlığı'' ve varlığı tartışılan ''Kutsal Kase'' geliyor.İşte asırlardır aranın en meşhur 5 yitik.

          Yeryüzünde birçok kayıp medeniyet ve kültür hazinesinin bulunması için her yıl onlarca araştırma yapılıyor. Kayıplar arasında en fazla merak uyandıranların başında Nuh'un Gemisi geliyor.

          Nuh'un Gemisi'ni bulmak için çeşitli tarihlerde yapılan birçok arama çalışması sonuçsuz kalmasına rağmen halen araştırmacıların en fazla ilgilendikleri kayıplar arasında ilk sırada yer alıyor.

          -AĞRI DAĞI'NDA MI?-

          Nuh'un Gemisi'nin Ağrı Dağı'nda olduğa inananların sayısı hayli fazla. Resmi kayıtlara göre, Nuh'un Gemisi'ni aramak üzere 20 Ağustos 1829'da Ağrı Dağı'nın zirvesine ulaşan ilk araştırmacı Alman bilim adamı Frederic Parrot oldu. Parrot, Nuh'un Gemisi'nin Ağrı Dağı'nda bulunduğunu öne sürerek biri Rus, 6'sı Alman 7 arkadaşı ile zirveye ulaştıktan sonra dönüşte, gemiyi bulamadığını ama izlerine rastladığını iddia etmişti.

          Ağrı Dağı'na daha sonra da arama tırmanışları gerçekleştirildi. 1916 yılında Vladimir Roskovski adlı bir Rus pilot, Ağrı üzerinden uçarken bir gemi kalıntısı gördüğünü iddia etmiş ve konuyu tekrar gündeme taşımıştı.

          11 Eylül 1959'da Milli Müdafaa Vekaletine bağlı Harita Müdürlüğünde görevli binbaşı İlhami Durupınar da Ağrı Dağı'nın 4000-4500 metre yükseklikten çekilmiş fotoğraflarını incelerken Nuh'un Gemisi'ne çok benzeyen bir oluşum var olduğunu ileri sürmüştü.

          Nuh'un Gemisi'ni bulmak amacıyla dağa çıkanlardan birisi de aya ilk ayak basan astronotlardan James Irwin oldu. Irwin ve arkadaşları da Nuh'un Gemisi'nin Ağrı Dağı'nda olduğunu ileri sürerek araştırma yapmış ama gemiyle ilgili somut bir bulgu elde edememişlerdi.

          -KAYIP MEDENİYET ATLANTİS-

          Sular altında kaldığı söylenen efsanevi ada Atlantis de insanoğlunun en fazla merak ettiği ve bulunması için araştırmacıların çalışma yaptığı en önemli kayıplardan biri olarak dikkat çekiyor.

          İspanya'nın güney sahilleri, Girit Adası yakınları, Konya, Kıbrıs ile Suriye arasında Akdeniz'in derinleri gibi birçok değişik bölgede olduğu ileri sürülen medeniyetin izlerini bulmak için yapılan çalışmalar bıkmadan sürdürülüyor.
          Bugün birçok insanın varlığına inandığı Atlantis'ten ilk bahseden ise ünlü düşünür Eflatun.... Kaynak olarak Atinalı Solon'u gösteren Eflatun'a göre Atlantis, Cebelitarık Boğazı'nın batısında, Libya'dan daha büyük bir ülke. Eflatun'dan günümüze kadar gelen bilgilere göre, Batı Avrupa ile Libya'yı ezip geçen Atlantis orduları, Atinalıların gösterdiği direnç karşısında gerilemek zorunda kalır ve şiddetli bir deprem sonunda da MÖ 9600'de, bir gece içinde sular altında kalır.

          -KUTSAL KASE-

          Dan Brown'ın ''Da Vinci Şifresi'' kitabıyla gündeme gelen ve efsaneye göre, Hz. İsa'nın Yahudi ve Romalıların oluşturduğu askeri bir güç tarafından yakalanıp çarmıha gerilerek idam edilmesinden önce havarileri ile yediği son akşam yemeğinde kullandığı veya çarmıha geriliş esnasında Arimatealı Yusuf'un İsa'dan akan kanı doldurduğu bir kasenin varlığına inanlar da çoğunlukta.

          Vatikan'ın varlığına inanmadığı Kutsal Kase özellikle Hristiyan araştırmacıların ve hazine avcılarının geçmişte olduğu gibi günümüzde de büyük ilgisini çekiyor. Antakya'da olduğu yönünde iddiaların ortaya atıldığı Kutsal Kase'nin İstanbul'daki Çemberlitaş'ın altında bile olabileceği ileri sürülmüştü.
          -
          KAYIP KITA MU-

          İzlerine tarih içinde pek çok uygarlıkta rastlandığı ifade edilen batık Mu kıtası, insanoğlunun en büyük kayıp meraklarından birisini oluşturuyor.
          19. Yüzyılda İngiliz araştırmacı James Churchward kayıp kıta için Orta Amerika'da çeşitli araştırmalar yaparak, konuyla ilgili eserler kaleme aldı.
          Bilim dünyası Mu uygarlığının varlığına kuşkuyla yaklaşmasına rağmen, kıtanın battığı öne sürülen tarihte dünyada büyük bir jeolojik olayın yaşanması araştırmacılar için her zaman dikkat çekici bulundu.
          Atatürk'ün, Churchward'ın Mu kıtasıyla ilgili eserlerini Türkçe'ye çevirtmesi ve Tahsin Bey'i araştırma yapmak üzere Meksika'ya büyükelçi ataması, kayıp kıta Mu'nun Türklerin kökeni açısından da önemli olabileceği düşüncesinden kaynaklanmıştı.

          -HAZRETİ MUSA'NIN SANDIĞI-

          Ahit Sandığı veya Tabut-u Sakine olarak adlandırılan Hazreti Musa'nın sandığı da en önemli kayıplar arasında.

          Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ali Rafet Özkan, Hazreti Musa'nın kutsal kitap Tevrat'ı çoğaltarak 12 kabilesine dağıttığının, aslını ise yaptırdığı bir sandıkta korumaya aldığının bilindiğini anlatarak, şunları söyledi: ''Hazreti Musa'nın çeşitli eşyalarının da bulunduğu söylenen sandık, Kudüs'teki mabette koruma altına alınır. MÖ 586 Babil orduları tarafından istila edilen Kudüs'teki mabet yağmalanır ve Hazreti Musa'nın sandığı kaybolur.''

          Hazreti Musa'nın sandığının yeraltı mağaralarında saklandığı yönünde bazı görüşlerin bulunduğunu anlatan Özkan, sandığın nerede olduğu ya da akıbeti konusunda somut bir bilgi olmadığını ifade ederek, ''Bu sandığın Antakya'da bir mağarada saklandığı da ileri sürülüyor'' diye konuştu.

          Yorum

          • delphin
            Senior Member
            • 27-12-2005
            • 15279

            Konu: dünyada görülen İLGİNÇ OLAYLAR ve haberler

            içiyoruz ama neyi?

            Gazlı içeceklerin her gün yeni bir zararı ortaya çıkıyor. Uzmanlara göre, günde sadece bir iki kutu içmek dahi birçok soruna sebep oluyor. Gazlı içeceklerle en fazla ilişkilendirilen sağlık sorunları neler? Günlük sıvı ihtiyacınızı karşılamak için hangi içecekleri içmeliyiz? Gazlı içecekler kemik kırılmasına mı neden oluyor?

            Son yıllarda özellikle sofralarımıza hakim olmuş gazlı içecekleri içmeden önce bir kez daha düşünmek de yarar var. Gazlı içecekler hakkındaki gerçekleri anlatan Judith Valentine'in makalesi, bu yabancıyı tekrar gözden geçirmemize neden olacak.

            Gazlı içeceklerle en fazla ilişkilendirilen sağlık sorunları obezite, diyabet ve diğer kan şekeri sorunları, diş çürümesi, kemik erimesi ve kemik kırılmaları, beslenme eksikliği, kalp hastalığı, gıda bağımlılığı ve beslenme bozuklukları, kimyasal tatlandırıcılar nedeniyle nörotransmiter fonksiyon bozukluğu, aşırı kafein nedeniyle nörolojik ve adrenal bozukluklar.

            Şu anda şeker yerine kullanılan yüksek früktoz içeren mısır şurubu büyümekte olan hayvanlarda bakır eksikliğine sebep olduğundan sağlıksız kolajen gelişimi ile ilişkili. Früktozun tamamı karaciğer tarafından yakılır. Yüksek früktozlu diyetlerle beslenen hayvanlar alkoliklerinkine benzer karaciğer sorunları yaşarlar. Diyet içeceklerde kullanılan aspartam potansiyel bir nörotoksindir ve endokrin salgılarını bozar. Kafein adrenal salgıları uyarır. Yüksek miktarlarda alındığında özellikle çocuklarda adrenal tükenmeye neden olur.

            Gazlı içeceklere eklenen fosforik asit, kalsiyum kaybı ile ilişkilidir.
            Sitrik asit, bir nörotoksin olan MSG içerebilir.
            Yapay aromalar MSG içerebilir.
            Su yüksek oranda florür içerebilir.

            Gastrointestinal Rahatsızlık
            Mesleğimde yıllar içinde en fazla karşılaştığım sorunlardan biri, özellikle gençlerde görülen gastrointestinal rahatsızlık. Mide asit seviyesinde yükselme nedeniyle gastrik yanmalar oluşuyor ve mide çeperinde erozyon oluyor. En çok duyduğu şikayet kronik "mide ağrısı". Hemen hemen tüm durumlarda, hasta gazlı içecekleri ve kafeini bıraktığında bu şikayetler yok oluyor.

            Bu şikayetlere neden olan ne? Bir çok fazlı içeceğin içinde kafein olduğunu ve kafeinin mide asit seviyesini yükselttiğini biliyoruz. Bilmediğimiz şey, gazlı içeceklerde katkı maddesi olarak asetik, fumarik, glukonik ve fosforik asit gibi, her biri sentetik olarak elde edilmiş birçok kimyasal asidin kullanıldığı. Bu nedenle, bazı arabaların motorlarını temizlerken bazı gazlı içecekler çok işe yarar. İnsan tüketimi içinse, etkileri daha az tatmin edici ve şüphe uyandırıcı. Özellikle boş mideye gazlı içecek içmek midenin ve diğer gastrik organların asit-alakali dengesini bozar, bu da devamlı asit bir ortam oluşmasına neden olur. Uzun süreli asit ortam ise midede yanma ve ağrı olmasına sebep verir. Uzun vadede, gastrik bölgede erozyonlar oluşabilir.

            Gazlı içeceklerin sebep olduğu bir diğer problem ise, çay, kahve ve alkol gibi su atıcı diüretik etkiye sahip olması. Bu içeceklerin hepsi sindirim sistemini olumsuz etkileyebilir. Günlük sıvı ihtiyacımızı karşılamak için bitki çayları, besleyici çorbalar ve etsuları, ayran gibi mayalı içecekler ve saf su içmek çok daha sağlıklı. Bu içecekler sindirim sistemine zarar değil, fayda verirler.

            Sporcu İçecekleri

            Spor yapan öğrencilere hareket ederken kaybettikleri elektrolitleri geri kazandırmak amacıyla "ergojenik destek" adıyla içecekler veriliyor. Bu içecekler üç nedenle sakıncalı. Bir, diüretik etkileri olduğu için kaybolan suyu kazandırıcı değil, suyu dışarı atıcı etki yaparlar. İki, çoğu insan hareket sırasında az elektrolit kaybeder. Bu elektrolitler de su içmekle, ayran içmekle ve deniz tuzu/kaya tuzu içeren bir diyetle beslenme yoluyla doğal yoldan vücuda alınabilir. Üç, susamış çocuklara şeker içeren bu içecekleri verdiğinizde şekerin sindirimi için kan mideye gider. Kanın yerinin değişmesi vücudun diğer organlarında kan hacmini düşürür. Bu da kramplara veya ısı nedeniyle ortaya çıkan rahatsızlıklara neden olur.

            Enerji İçecekleri

            Gazlı içecekler endüstrisi son keşfi olarak normalden çok daha yüksek oranda kafein ve diğer uyarıcılar içeren enerji içeceklerini üretti. Aralık 2000'de The Lancet'ta yayınlanan bir makaleye göre, 18 yaşında bir gencin basketbol oynarken ölmesi üzerine İrlanda hükümeti enerji içecekleri hakkında "acil araştırma" yaptırılması kararını aldı. Ölen genç "Red ..." isimli içecekten üç kutu içmişti. Makaleye göre, hafif sarhoş olmuş gençlerin bu içecekleri içmesiyle gece yarısı şiddet olaylarında da artış yaşandığı gözlemlenmiş. Şiddet olaylarının çapı nedeniyle, İrlanda'da bazı işletmeler enerji içeceği satmayı reddetmiş. Tüm AB ülkeleri bu konuyu ciddiye alarak bilim komitelerinden enerji içecekleri hakkında araştırma yapmalarını istediler. ABD'de henüz bu konuda araştırma yapma niyeti yok.

            Kemik kırılması

            Son 30 yılda gazlı içecek tüketimini artan osteoporoz ve kemik kırılmaları ile ilişkilendiren araştırmalar yayınlanmaya başladı. Yeni bulgulara göre kalsiyum ve diğer minerallerin eksikliği ve bunlar nedeniyle kemik kırılmaları artış gösterdi. 1994 yılında Adolesan Sağlığı dergisinde yayınlanan bir araştırma 76 kız, 51 erkek çocuk üzerinde "kızlarda kola tüketimi ve kemik kırılmaları arasında kuvvetli bir bağ" bulunduğunu bildirmişti. Yüksek kalsiyum alımı bir oranda koruma sağlıyordu. Erkek çocuklarda, sadece düşük kalorili bir diyet kemik kırılmaları ile ilişkiliydi. Araştırma aşağıdaki sonuç ile aktarılmıştı " Gazlı içeceklerin yüksek oranda tüketimi ve sütün daha az içilmesi, genç kız ve kadınlarda, hayatlarının ilerleyen dönemlerinde osteoporoza daha açık olmalarına neden olarak toplum sağlığını tehdit etmektedir."

            Haziran 2000'de "Pediatri ve Adölesan Tıbbı" dergisinde yayınlanan başka bir çalışma ise okul çağındaki 460 kız çocuğu üzerinde yapıldı. Bu çalışmaya göre de "gazlı içecekler kemik kırılmaları ile yakından ilişkili" idi. Fosforik asit ve diş çürümesi

            Gazlı içecekler artık her okulda satılmaya başladığından beri diş hekimlerinin fark ettiği bir sorun var. Aslında sadece yaşlılarda görülebilecek diş minesi kaybıyla, çocukların dişleri sararmaya başladı. Bunun sorumlusu ise, diş çürümesinin yanı sıra sindirim sorunları ve kemik kaybına da yol açabilen fosforik asit. Diş hekimleri, düzenli olarak gazlı içecek içen genç kız ve erkeklerde ön dişlerin diş minesinin tamamen kaybolduğunu belirtiyor.

            Normalde tükürük salgımız 7.4 pH derecesi ile hafif alkalidir. Gençlerde olduğu gibi, bütün gün gazlı içecek içildiğinde, fosforik asit tükürük pH'ını asidik seviyelere düşürür. Asidik tükürük salgısını tamponlamak ve pH dengesini tekrar 7'ye getirmek için vücut dişlerden kalsiyum iyonlarını çeker. Bunun sonucunda diş minesi hızla yok olur.

            Meyve Suları

            Tüketiciler genellikle, gazlı içeceklerden daha sağlıklı olduğu düşüncesiyle meyve sularını tercih ediyorlar. Aslında, meyve suyu üretimi son derece endüstriyel bir işlem. Örneğin portakal suyu, devasa miktarlarda üretiliyor. Portakallar bütün olarak sıkılıp tankın içine gider, bu da demektir ki, portakal kabuğundaki kimyasal böcek ilacı kalıntılarını da içiyoruz. Meyve suları yüksek sıcaklıklarda pastörize edilmelerine rağmen ısıya ve basınca dayanıklı mantarlar meyve suyunda yaşayabilir. Soya proteini ve pektinden yapılan bir bileşim portakal suyuna opak bir görünüm vermek ve tortunun dibe çökmesini engellemek için kullanılır.

            Üzüm gibi diğer meyvelerin suları, meyve üretiminde kullanılan florid içerikli böcek ilaçları nedeniyle daha büyük risk taşır. Meyve sularının şeker içeriği yüksektir ve dişlere en az gazlı içecekler kadar zararı vardır!

            Eğer meyve suyu içmek istiyorsanız, kendi meyve suyunuzu, kimyasal böcek-tarım ilacı kullanılmamış, organik olarak üretilmiş meyvelerden, kendiniz sıkın. Elde ettiğiniz meyve suyunu su veya maden suyu ile hafif inceltebilirsiniz. Bir lokantaya gittiğinizde ise maden suyunu içine bir dilim limonla isteyip içebilirsiniz.

            Bunlara ilaveten, ayran gibi mayalı içecekleri bol bol tüketebilirsiniz. Bu tür içecekler bağırsak yapısına yardımcıdır. Bağırsak ve peklik sorunlarına iyi gelir, emzirme döneminde sütü çoğaltır, hastaları güçlendirir ve tüm vücuda kuvvet verir.
            (filiz tunca)

            Yorum

            • delphin
              Senior Member
              • 27-12-2005
              • 15279

              Konu: dünyada görülen İLGİNÇ OLAYLAR ve haberler

              Yağmurda karıncalara niçin bir şey olmuyor?

              Bir karıncayı alın, suyun içine batırın, saatlerce tutun ölmez. Sudan çıkardığınızda ölü gibi görünür ama birkaç saat içinde kendine gelir. Biz insanlar böyle suya batırılsak, nefes alamadığımız için oksijensizlikten ölürüz ama su karıncaların çok ince olan nefes tüplerinden içeri giremez. Karbondioksitten narkoz yemiş gibi olurlar.

              Tabii ki bu süre çok uzarsa onlar da ölürler ama dayanma süreleri inanılmazdır. Ne var ki, karıncalar yağmur ve seller altında bu şekilde nefeslerini tutarak mücadele vermiyorlar. Yağmuru hissedince yuvalarına giriyorlar ve giriş yollarını tıkıyorlar.

              Ateş karıncası denilen bir türünde ise karıncalar birbirlerine tutunarak sel sularının üstünde yüzüyorlar. Bir yerde karaya vurup çıkıyorlar. Tabii kraliçe karınca ortada, yüksekte ve mümkün olduğunca kuru tutuluyor. Karınca yuvaları inşaat tekniği olarak örnektirler. Yuvanın girişine bağlı ve buradaki suyu alıp başka tarafa verebilen birçok tünel daha inşa ederler.

              Bazıları ise yuvalarının üstünü öyle sağlam kapatırlar ki, sel sularının bir evin çatısının üstünden aşması gibi geçip giderler. Yine de bir aksilik olur, yuva su ile dolarsa, karıncalar çöp ve yaprak parçalarına veya yukarıda belirtildiği gibi birbirlerine tutunup yüzebilirler. Çok şiddetliyağmurdan sonra oluşan çamur tünellerini kapattığı zaman ise yuvalarını yeniden inşa etmek zorunda kalırlar.

              Gündelik hayatta artık yaygın olarak kullanılan mikrodalga fırınların kapaklarında kaçak yapmamaları, insanlara zarar vermemeleri için özel tedbirler alınır. Ancak bir mikrodalga fırınına girmiş karıncaya, fırın çalıştığı sürece bir zarar gelmeyeceğini biliyor muydunuz? Mikrodalga fırınlarında ışın yoğunluğu bir noktaya göre ayarlıdır. Bu nokta hemen hemen fırının ortasıdır.

              Bu nedenle yiyecek, her tarafı eşit pissin diye ortada dönen bir tabla üzerine konulur. Karıncalar fırında ışınların daha az yoğun olduğu bölgeleri hissederler. Zaten sıcak bölgelere girseler de, vücut yüzey alanlarının hacimlerine oranla yüksek olması nedeni ile ılık bölgeyi bulana kadar kendilerine zarar gelmez.......

              Yorum

              • delphin
                Senior Member
                • 27-12-2005
                • 15279

                Konu: dünyada görülen İLGİNÇ OLAYLAR ve haberler

                Şarabın Yıllanması

                Dünyanın çeşitli yerlerinde yetiştirilen üzümlerin renkleri de çok çeşitlidir. Şarap yapımında kullanılan üzümlerin renkleri iki ana gurupta toplanır. San ile yeşil arasında rengi olanlara 'beyaz üzüm', kırmızı ile mavimsi siyah renk arasında olanlara 'siyah üzüm' denilir.

                Kırmızı şaraplar siyah üzümden yapılırken, beyaz şarapların da sadece beyaz üzümlerden yapıldığı bilgisi doğru değildir. Burada önemli olan üzümün kabuğudur. Kırmızı üzümü olduğu gibi kullandığınızda kırmızı şarap elde edersiniz. Kırmızı veya beyaz fark etmez tüm üzümlerin kabuklarını soyduğunuzda ise sonuçta beyaz üzüm elde edersiniz. Yıllanma terimini bütün şaraplar için kullanmak yanlıştır.

                Eğer şarap ileride yıllandırılacağı düşünülerek imal edilmişse bu gerçekleşebilir. Diğerlerinde şarabı özellikle sofra şarabını yıllarca saklamak ona değer kazandırmaz. Yıllandırılabilen şaraplar çok seçkin bir tür kırmızı şaraplardır. Dünyada üretilen bu tür şarapların ancak yüzde 5'i yıllanmaya uygundur.

                Şaraplar genellikle meşe ağacından yapılmış varillerde dinlendirilirler. Sonra şişeye alınanlar şişelerinde de 20 yıl kadar bekletilirler. Yıllanma hızı şişenin içinde varillere göre daha düşüktür. Şaraplar varillerden alındıklarında tatları biraz tatlı olabilir. 6 ay beklenilirse mayhoş olmaya başlayabilirler. Tekrar yumuşak, hoş ve tatlı hale dönüşmeleri için en az 5 yıl daha beklemek gerekir.

                Kırmızı şaraplarda yıllandıkça oluşan bu gelişmenin sebebi üzümün kabuğu ile birlikte imal edilmeleridir. Üzümün kabuğunda 'tanin' adı verilen bir kimyasal bileşim vardır. Başlangıçta şarabı etkilemeyen tanin molekülleri zamanla birleşerek daha büyük moleküller oluştururlar ve yıllanmış şarabın oluşmasını sağlarlar.

                Küçüklerin birleşerek büyükleri oluşturmalarına kimya dilinde 'polimerizasyon' deniliyor. Eğer bir daha bu tip bir şarap siparişi verirseniz ve ilk tattığınızda 'ah, çok iyi polimerize olmuş' derseniz, çevreye bir şarap uzmanıymışsınız izlenimini verebilirsiniz.

                Şarabın içinde oluşan kimyasal reaksiyonlar bu kadarla da bitmiyor. Etil alkol ile tartarik asidin dengeye gelmesi 13 yıl alıyor. Yani iyi bir yıllanmış şarap en az 20 yılda ortaya çıkıyor.

                İyi bir yıllanma için öncelikle şarap, ısı değişimlerinden, doğrudan gelen ışıktan ve titreşimlerden korunmalıdır. Bunun için şarabın, karanlık bir yerde, serin bir ortamda, tercihen 12 derecede ve yatık olarak kalması gerekir. Şişenin mantarının kurumaması, şarabın hava almaması için ortam biraz da nemli olmalıdır.

                Şarabı teknolojinin imkanlarını kullanarak, şişedeki oksijeni alıp, ısıtarak çok daha süratli yıllandırmak mümkün. Ancak şarap üreticileri bunu, tüm işlemleri, özellikle ısıtma süresini kontrol bakımından çok riskli buluyorlar. Bu tip üretimi meslek ahlakı bakımından da doğru bulmuyorlar.

                Yorum

                • delphin
                  Senior Member
                  • 27-12-2005
                  • 15279

                  Konu: dünyada görülen İLGİNÇ OLAYLAR ve haberler

                  SarhoŞlar NİÇİn DÜzgÜn YÜrÜyemezler ?

                  Sarhoşlar niçin düzgün yürüyemezler?

                  Eğer ki odaklanmada ya da konuşmada güçlük çekme gibi içkinin verdiği ilk sinyalleri göz ardı
                  edip, alkol almaya devam edersekkendimizi düz bir çizgide yürüyemeyecek kadar kaybedebiliriz. Bunun nedeni, alkolün beynin ince motor hareketlerini denetleyen bölgesi olan serebellumu etkilemesi. Eğer ki, parmağınızla burnunuzun ucuna dokunmakta zorluk çekiyorsanız "serebellum"unuz etkilenmiş demektir.



                  Alkol ve Bayılma
                  Hepimiz ayağa kalktığımızda kan basıncımız düşüyor ve vücudumuz istemsiz olarak kan damarlarını daraltıyor. Yüksek miktarlarda alkol alan kişiler ayağa kalktıklarında ise kendilerini kaybederek bayılabiliyorlar. Çünkü kan damarlarındaki bu reflekssel sistem alkol tüketimi fazla olan kişilerde çalışmıyor.

                  Alkol ve Beyne Etkileri:
                  Yüksek miktarlarda alkol tüketimi beyne oldukça büyük zararlar verebiliyor:
                  Medulla & Beyin Sapı bedenin hayati fonksiyonlarını kontrol eden beyin merkezleri. Çok fazla alkol tüketimi, beynin bu merkezlerinde hasara yol açabiliyor; kişinin bilincini kaybetmesine neden olabiliyor. Daha da korkuncu, bu bilinç kaybı ölüme kadar varabiliyor.

                  Alkolün Uzun Dönemde Bedene Verdiği Zarar:
                  Uzun dönemler boyunca yoğun miktarda alkol tüketen kişiler karaciğer sorunlarıyla yüz yüze geliyor. Etanolü kıran enzim olarak bilinen alkol dehidrojenaz fazla miktarlarda salgılanmaya başlıyor. Bu da bağımlılığı daha da körükleyerek vücutta benzer etkilerin görülebilmesi için daha fazla miktarlarda alkole gereksinim duyulmasına yol açıyor. Karaciğer kapasitesinin üstünde çalışmaya başlıyor, hücreler ölüyor ve doku sertleşiyor. Sonuçsa; SİROZ.

                  Alkolün uzun süreli diğer etkileri.
                  * Kalp hastalıkları
                  * İnme
                  * Bunama
                  * Kasların zayıflaması (miyopi)
                  * Kanser (karaciğer, kalın bağırsak, göğüs)
                  Alkol bağımlılığı ne demek? (Dünya Sağlık Örgütü tanı ölçütleri)
                  Aşağıdaki kriterlerden en az üçünün bulunması gerekiyor:
                  * Alkol içmek için güçlü bir istek
                  * Alkol alma davranışını denetlemede güçlük ( alınan alkol miktarını ayarlayamama, kullanım süresini ayarlayamama, başarısız bırakma girişimleri)
                  * Alkol kullanımı azaltıldığında yada bırakıldığında tipik yoksunluk belirtileri.
                  * Alkol ile gerekli iyilik halini elde etmek için (rahatlık, sarhoşluk, keyif ) gittikçe artan miktarlarda alkole gereksinim duyma (tolerans gelişimi)
                  * Alkolü elde etmek, kullanmak ve etkilerini gizlemek için harcanan zaman ve çabanın diğer ilgi ve uğraşlara yer vermeyecek şekilde giderek artması
                  * Aşırı alkol kullanımı nedeni ile ruhsal, sosyal, fiziksel zararlar ortaya çıkmasına rağmen alkol kullanımını sürdürme


                  Alkol Bağımlılığı (DSM-IV kriterleri)
                  12 aylık süre içerisinde aşağıdakilerden bir ya da daha fazlasının görülmesi gerekiyor:
                  * Üstlenilen sosyal rol sorumluluklarının yerine getirilmemesi: Örneğin, alkol kullanımına bağlı olarak işe gitmeyi aksatma, okuldan kaçma ya da ev işlerini ve çocukların bakımını göz ardı etme.
                  * Fiziksel kazalara açık olma: Örneğin, alkol tüketimine bağlı olarak araba kullanırken yapılan dikkatsizlikler.
                  * Legal sorunlarla karşı karşıya gelme: Örneğin, alkollü araba kullanırken trafik polislerince durdurulmak.
                  * Sosyal ve kişilerarası sorunlar yaşama: Örneğin, alkollüyken kavgalara karışmak.

                  Psikoterapi tedavide nasıl yardımcı oluyor?
                  Uygulanan bireysel ya da grup psikoterapileri sırasında psikologlar, kişilerin niçin alkol tükettiğinin altında yatan psikolojik süreçleri sorguluyorlar. Hastaların motivasyonunu arttırarak içki içmelerini tetikleyen durumları sorgulamalarına ve yeni baş etme stratejileri geliştirmelerine yardımcı oluyorlar. Terapi, kişinin içkiyi bırakmasıyla da sonlanmayabiliyor. İyileşen hastaların içkiye tekrar başlamasını önleme aşamasında da psikolog yardımı işe yarıyor. Alkol tedavisi sırasında aile terapileri de uygulanabiliyor. Bu terapiler, ailenin geçirdiği bu geçiş döneminde alkol içen bireyin iyileşmesiyle aile ilişkilerinin tekrar düzenlenmesine yardımcı oluyor.

                  Yorum

                  • delphin
                    Senior Member
                    • 27-12-2005
                    • 15279

                    Konu: dünyada görülen İLGİNÇ OLAYLAR ve haberler

                    Güneşin Sıcaklığı Kaç DERECEdir?

                    Güneş Sıcaklığı : Güneş_in Sıcaklığı Derece olarak 6000 dış yüzeyinde, içindeki sıcaklık ise onikimilyon derecedir. GÜNEŞ Dünyaya en yakın yıldızdır ve 8 ışık dakikası (149.6 milyon km) uzaklıktadır. Bu aynı zamanda güneşe baktığımızda onun 8 dakika önceki halini görüyoruz demektir.700.000 km yarıçapı ve 15 milyon K çekirdek sıcaklığı göz önüne alındığında H-R diyagramına göre G2 türünden cüce yıldızlar sınıfına girer. Güneş sisteminin Samanyolu?nda Oort Bulutu?ndan oluştuğu sanılmaktadır. ( C ile K dönüşümü +/- 273 ile yapılır)


                    Güneş manyetik bir alana sahip olan, dönen ve çekirdeğinde enerji üreten bir gökcismidir. Güneş, güneş sistemindeki maddenin % 99.85?ni içerir. Gezegenler % 0.135, uydular,asteroidler, kuyruklu yıldızlar, meteoritler ve gezegenler arası ortam ise % 0.015?ni oluşturur. Güneşin enerjisi, 15 milyon K (Kelvin) sıcaklıktaki ve yeryüzü atmosfer basıncından milyarlarca kez fazla olan çekirdeğindeki, hidrojenin helyuma dönüşmesinden kaynaklanır. Çekirdek tepkimeleri sonucu serbest kalan enerji, yüzeye gelir ve buradan uzaya yayılır. Bu enerjinin sadece 2.2 milyarda biri yeryüzü tarafından soğurulur ve yaşam için gerekli koşulların oluşmasını sağlar. Güneşten, X-ışınlarından radyo dalgalarına kadar her dalga boyunda enerji yayılır. Güneşte ışınım kuvveti ile çekim kuvveti denge halinde bulunur.

                    700.000 km çapa göre çekirdekte oluşan ışığın hızı da göz önüne alındığında yüzeye yaklaşık 2 sn de gelmesi gerekirken, aşırı hidrojen yoğunluğuna bağlı olarak bu süre 10 milyon yıldır. Aslında biz 8 dakikadan da öte güneşin 10 milyon yıl önce oluşturduğu ışığı görüyoruz.

                    Güneş ;
                    Yeryüzü çapının yaklaşık 110 katı,
                    Yer yüzey alanının 12.000 katı,
                    Yer kütlesinin 333.000 katı,
                    Yer hacminin ise 1.306.000 katıdır.
                    Güneş kendi ekseni etrafında diferansiyel dönme hareketi yapar yani kutuplar ve ekvator farklı hızlarda döner. Ekvatoral bölgenin dönme hızı kutupların dönme hızından fazladır. Yaklaşık 400 km kalınlığında olan ve Işıkküre (fotosfer) denilen güneşin gözle görülen parlak yüzeyi teleskopla incelendiğinde granüler (bulgurcuk) yapıya sahip olduğu görülür. Her biri sıcak bir gaz kütlesinin tepesi olan bu granüllerin sayısı yaklaşık 4 milyon kadardır ve tüm güneşin yüzeyini kapsar. Ortalama ömürleri 7-10 dk arasında olan bu granüllerin boyutu 300?1450 km arasındadır ve bu gazlar saatte 0.5 km hızla yükselirler, enerjilerini kaybedince soğuyarak yüzeye doğru düşerler ve granüller arası karanlık çizgileri oluştururlar.

                    Güneşin kenarı, merkezinden daha karanlık görünür. Bunun nedeni, güneşin merkezine bakıldığında ışıkkürenin derin ve sıcak katmanlarını, kenar kısmına bakıldığında ise daha yüksek ve daha az sıcak katmanlarını görüyor olmamızdır. Işıkkürenin üzerinde, yaklaşık 5.000 km kalınlığında ve renkküre (kromosfer) adını alan bir iç atmosfer vardır. Yapılan araştırmalar renkkürenin kenarlardaki katmanlarının bir çayır yangını görünümünde olduğunu, birbiri üzerine binişen pek çok fışkırtı bulunduğunu belirledi ve bunlara iğnecik (spikül) adı verildi. Bu iğnecikler bulundukları yüzeyden 8.000 km kadar yüksekliğe çıkabilmektedir.

                    Renkkürenin de üzerinde son derece yüksek sıcaklıklı Güneş tacı (korona) bulunur. Güneş tacı, birkaç güneş yarıçapı uzaklıkta, yaklaşık 2 milyon K?lik bir kinetik sıcaklığa sahiptir. Güneş tacının bu kadar sıcak oluşu, ışıkkürede ve renkkürede bulunan bulgurcuk (granül) ve iğneciklerdeki (spikül) kütle hareketleri olduğu sanılmaktadır. Güneş tacının bu yüksek sıcaklık nedeniyle, dışarıya doğru yayılan ve dünyanın ötesine kadar uzanan elektrik yüklü bir tanecik akımı (nötrino) oluşturur. Bu akım, Güneş rüzgarı olarak adlandırılır.

                    Güneş lekeleri ışıkküredeki önemli, değişken, kalıcı olmayan, güneş yüzeyine oranla fazla yer kaplamayan ve çok şiddetli manyetik alana sahiptir oluşumlardır. Bu alan 500 gauss?dan başlayıp 4.000 gauss?a kadar çıkabilir, bir karşılaştırma yapmak gerekirse dünyanın manyetik alan şiddeti 1 gauss?dan küçüktür ayrıca güneşin manyetik alan şiddetinin de birkaç gauss olduğu düşünülmektedir Güneşin merkezinde açığa çıkan enerji radyatif iken yüzeye doğru gittikçe maddesel taşınma (konveksiyon) meydana gelir. İşte bu maddesel taşıma ile güneşin diferansiyel dönmesi etkileştiğinde kara leke meydana gelmektedir. Ortaya çıkan leke grubu hızla büyüyerek birbirinden ayrılır ve güneşin dönme yönünde en öndeki leke genellikle en büyük lekedir ve baş leke adını alır. Lekeler max. büyüklüklerine ulaştıktan sonra genellikle birkaç hafta içinde kaybolurlar, yalnız kalan baş leke de giderek küçülerek o da birkaç hafta içinde kaybolur. Ortalama büyüklükteki bir lekenin gölge çapı 30.000 ? 50.000 km arasındadır, nadiren de 140.000 km? ye kadar çıkabilir. Güneş yüzeyinde gözlenen leke sayısı sürekli olarak değişir. Leke etkinliğinin max olduğu iki çevrim arasındaki süre 11 yıldır, buna ilaveten 80 yıllık bir çevrim daha olduğu bilinir.

                    Genelde renkküre beneklerinde zaman zaman ortaya çıkan ani parlamalar püskürme denir. Küçük püskürmeler birkaç dakika, büyükleri ise birkaç saat sürer. Fışkırmalar, görünüşü çok güzel olan güneş olaylarından biridir. Bunlar güneş yüzeyinde 200.000 km uzunlukta, 40.000 km yükseklikte ve 6.000 km kalınlıkta olabilen şerit biçimli gaz akımlarıdır.

                    15 milyon K iç sıcaklığa sahip olan güneş, yaydığı enerji (3.86 x 1033 erg/sn) göz önüne alındığında saniyede 4.7 milyon ton kütle kaybetmektedir. Başka bir deyişle güneş yılda kütlesinin 100 milyarda birini kaybetmektedir. Güneşin kütlesinde ve yaydığı enerjide sezilebilir bir değişme ancak 6 milyar yılda ortaya çıkabilir. Dünyanın 4.5 milyar yaşında olduğu düşünülürse, bu da demektir ki güneş, yeryüzü var olduğundan beri hiç değişmemiştir. %60?ı hidrojenden oluşan güneşin bu kadar güçlü enerji açığa çıkarması ancak çekirdek tepkimeleri sonucunda oluşabilir. Bu tepkimeler içerisinde en önemlisi proton-proton tepkimesi olarak adlandırılan çekirdek kaynaşması (füzyon) zinciridir. Açığa çıkan enerjinin küçük bir bölümü de tepkimelerde oluşan nötrinolar tarafından taşınmaktadır.

                    Güneşin bundan sonraki evriminin öteki yıldızların evrimine benzeyeceği söylenebilir. Bütün hidrojen tükendiğinde helyum ile daha ağır atomlar arasında oluşacak tepkimeler başlayacak, böylece güneş, boyutları büyüyüp parlaklığı artarak, bir kırmızı dev yıldıza dönüşecektir. Sonunda bütün nükleer enerji kaynakları tükenince, dış katmanlarını boşluğa fırlatacak ve gezegenimsi bulutsu oluşturacaktır. (Gezegenimsi bulutsular ise daha sonra yeni yıldızların oluşması için ortam hazırlayacaklardır) Gezegenimsi bulutsu oluşturduktan sonra beyaz cüceye dönecek olan güneş, şu anki çapının 1/100?üne kadar küçülecek. Güneşin toplam ömrünün 10 milyar yıl olduğu tahmin edilmektedir.

                    Yorum

                    • delphin
                      Senior Member
                      • 27-12-2005
                      • 15279

                      Konu: dünyada görülen İLGİNÇ OLAYLAR ve haberler

                      Hazır Cevaplılık Yeteneği

                      Hazırcevaplılık, her ortamda, her soruya anında cevap verebilme, söylenecek söz bulamadığınızda bile ortamı ölüm sessizliğinden kurtaracak cümleleri oluşturabilme yeteneğidir.
                      Etkili bir iletişimci olmak istiyorsunuz. Fikirlerle dopdolusunuz. Konuşmaya kalktığınızda tüm cümleleriniz bir edip veya şairin satırları gibi vecizeye benzemeyebilir. Konuşma sırasında her cümlenin kelimelerinin bile anlam zenginliğinin bir parçası olması sağlanamayabilir. Bu noktada asıl önemli olan duraksamadan konuşmaya devam edebilmektir. Çoğu zaman öyle sorularla karşılaşırsınız ki bir anda ne söyleyeceğinizi şaşırabilirsiniz. Oysa hazırcevaplılık yeteneğini kazandığınızda hiç bir zaman sözün altında kalmazsınız. Beklenmedik çıkışlarınızla insanları şaşırtabilir ve çıkışlarınızla hayran bırakabilirsiniz. Dahası derin bilgiye sahip olmadığınız konularda bile konuşabilmek sayesinde her kesimden veya fikir gurubundan insanla sohbet ortamı kurabilirsiniz.
                      Çoğu zaman bilgi sahibi olmadığımız konularda söz söylemek zorunda kalabiliriz. İçerik yönünden boş sözler söylesek de “duraksamadan söyleyebilmek” sayesinde tüm tehlikeleri aşabiliriz. Konuşma sırasında söyleyecek söz bulamayarak durakladığımızda tüm imajımızı zedeleriz. Boş da olsa söyleyebileceğimiz
                      mantıklı sözler bizi utançtan kurtaracaktır.
                      Unutmamamız gereken bir gerçek var: Konuşmak için insanların huzuruna çıktığımızda insanlar da dinlemek için bizlere yönelirler. O anda hepimiz başarılı konuşmayı arzulamaktayız. Daha da iyisi bizi dinlemekte olanlar da başarılı olmamızı arzulamaktadırlar. Eğer biz utanç verici bir duruma düşersek dinleyenler de bu utançtan nasiplerini almakta ve onlar da utanmaktadırlar. Şu halde konuşacağımız zaman başarılı olmamızı içtenlikle bekleyen insanlara sevgiyle yönelmeli ve başarılı olmalıyız.
                      En önemli sorunumuz söyleyecek sözden mahrum kalmamız değildir. Pek çok şey biliyoruzdur. Ama “Boşluk doldurma cümlelerini kullanmayı bilmiyorsak” tüm söyleyeceklerimiz bir kaç cümlede bitiverir. Duraklarız, tıkanırız ve artık tüm konuşmamız tahrip olur. Cesaretimizi yitirdiğimizde diğer fikirlerimizi ifade etmeye fırsatımız kalmaz. Aşağıdaki alıştırmalar ayak üstü düşünürken aralıksız hazırcevap verebilecek bir yetenek geliştirmemize yarayacaktır. Lütfen bu çalışmaları istendiği gibi yapınız. Ayrıca bulduğunuz her fırsatı benzer alıştırmalar için kullanınız.

                      ÖZET
                      1. Tek bir kelimeden yola çıkarak uzun konuşmalar yapabilmelisiniz.
                      2. Fikir boşluğu doğduğunda arayı içerik yönünden boş da olsa ilgili sözlerle doldurabilmelisiniz.
                      3. Şaşırtıcı sorulara, altında kalmayacağınız kısa olmayan cevaplar verebilmelisiniz.

                      ALIŞTIRMA: HAZIR CEVAPLILIK
                      1. Aşağıdaki her bir kelimeyi okuyun ve hemen ardından okuduğunuz kelimeyi içerisinde barındıran bir cümle oluşturunuz. Cümlelerinizin 6 kelimeden küçük olmamasına dikkat ediniz.
                      Örnek: “Kalem” - Kalem olmasaydı binlerce kitabın yazılması mümkün olamayacaktı.
                      Kuş
                      Fasulye
                      Cam
                      Elma
                      Tabak
                      Kelebek
                      Patlıcan Salatalık
                      Defter
                      Telefon
                      Radyo
                      Çocuk
                      Pamuk
                      Bahar Kırmızı
                      Hırsızlık
                      İdam
                      Burun
                      Tırnak
                      Sağlık
                      Sevgi Bağırmak
                      Zıplamak
                      Melek
                      Cami
                      Sadakat
                      Bayrak
                      Şerefli Dağılmak
                      Rehber
                      Makine
                      Mutluluk
                      Bağlantı
                      İçerik
                      Soyut
                      2. Simdi söz söyleme süremizi bir dakikaya çıkaracağız. Aşağıda göreceğiniz kelimeler üzerinde birer dakika konuşacaksınız. Duraklama yapmamaya dikkat ediniz. Düşünce akışınız yavaş işliyorsa başlangıçta zaman kazanmak için yavaş bir hızla konuşacaksınız.
                      Örnek: “Sevgi”- Sevgi üstüne çok şey yazılmıştır. O, insanın kalbinde olan en saygıdeğer duygu. Sevmek ve sevilmek ne güzel. Bir çocuğu sevmek, bir çiçeği sevmek, işi, eşi, aşı sevmek. Hayat sevgi üstüne kurulmuş. Yunus ne güzel söylemiş: “Yaratılanı severiz, Yaratandan ötürü”. Bana göre sevebilen insan olmak büyük olmaktır.
                      Hepimiz de büyük olmak istemiyor muyuz? O zaman sevgiyi neden ihmal edelim. Sevgi mutluluktur. Mutluluk uğrunda ne günlerimizi aç kalarak feda etmeye hazırızdır. Ne geceler uykusuz bırakır bizi sevgi. Oysa sevgi bir bakıştır. Bir gülüştür. Bir soluyuştur sevgi. Ciğerlerimize her soluyuşta sevgi dolar. Arzularsak tüm hücrelerimizin sevgiyle dolabildiğini görürüz.” Şimdi sıra sizde:
                      Bayram
                      Ay
                      Kalp
                      Fedakarlık Kahvaltı
                      Burun
                      Çiçek
                      Çocuk Işık
                      Müzik
                      Kitap
                      Başara Mikrofon
                      Elbise
                      Kir
                      Bahar Hayranlık
                      Merak
                      Temizlik
                      Yağmur

                      3. Aşağıda size çeşitli sorular yöneltilmiştir. Bu sorulara en az 30 kelimeden oluşan cevaplar vermelisiniz. Sorunun cevabı için tek bir kelime yeterli olsa bile cevabınızı mutlaka gerektiği kadar uzatmanız gerekmektedir.
                      Örnek soru: En çok sevdiğiniz kişi kimdir?
                      Örnek cevap: Benim Selim isminde bir arkadaşım var. Hayatımda tanıdığım en vefakar, en iyiliksever insan o. Onu gördüğüm zaman mutlu oluyorum. Böyle bir arkadaşı kim sevmez. En çok sevdiğim insanın o olduğunu düşünüyorum.(31 kelime)” Şimdi sıra sizde:
                      -Güzel konuşma kursuna katılmaktan memnun musunuz?
                      -Sizce yarın yağmur yağacak mı?
                      -Kursa giderek başarılı olma yolunu öğrenmemiz mümkün mü?
                      -En çok hangi özelliğinizden gurur duyuyorsunuz?
                      -Mecbur kalsanız çocuğunuzu döver miydiniz?
                      -Hiç kimsenin sizi sevmediğini söylüyorlar. Doğru mu bu?
                      -Rahmetli Turgut ÖZAL’ı hatırlıyor musunuz?
                      -Hiç nefret ettiğiniz bir öğretmeniniz oldu mu?
                      -Bir akşam aç kalmak pahasına elinizdeki parayı bir kitaba verir miydiniz?
                      -Sabahları erken kalkar mısınız?
                      -İskender kebabı hangi lokantada yersiniz?
                      -Niçin tavuk eti yemiyorsunuz?
                      -İradenizi nasıl kuvvetlendirdiniz?
                      -Gözleriniz neden bu kadar güzel?
                      4. Konuşmayı Kaldığı Yerden sürdürebilmelisiniz. Aşağıdaki örnekte iki farklı fikrin arası boş bırakılmıştır. Konuşmacı sizsiniz. önce bir fikir veriyorsunuz ve ardından bu fikri örneklendireceksiniz. Ancak örnek aklınıza gelmiyor. Örneği hatırlayıncaya kadar kaldığınız cümleye paralel, yeni fikirler içermeyen dolgu cümleleri kullanacaksınız. Arada en az beş cümle kullanmaya dikkat ediniz. İlk örnek sizin için hazırlanmıştır:
                      a) Ben biliyorum insan cevabı çok arzularsa rüyasında bile cevabı bulabilir. (Fikir kesintisi: Örneği hatırlamadınız ve boşluğu dolduruyorsunuz.)

                      Arzuladığınızda ne olur? Arzunuz bir türlü zihninizden gitmez. Arzu duygudur. Hep gözlerinizin önünde dolaşır. Öyle ki her zaman arzunuzu düşünürsünüz. Rüyanızda bile arzunuz aklınızda dolaşır. Adeta arzu insanın hücrelerine kadar vücuduna işlemiştir. Arzunuzdan kalbiniz titrer. “Ah bir şu cevabı bulabilsem” dersiniz. Yemek yerken arzu kafanızdadır. Yolda yürürken hep o arzuyu düşünürsünüz. Sonunda cevabı rüyanızda görürsünüz...
                      (Devam)Bunun en ilginç örneğini Elias Howe yaşamıştır. Dikiş makinesini keşfetmek için bıkmadan çalışmış, arzulamış durmuş ve sonunda rüyasında kendisini yakalayan yamyamların mızraklarının ucunu gördüğünde hemen fikir kendisine doğmuştur. Bu rüyadan sonra tezgahının başına geçmiş ve dikiş makinesini tamamlamıştır.
                      b) Bir yetim çocuğun başını okşasanız ona neler kazandırabileceğinizi biliyor musunuz? (Fikir akışı koptu siz doldurun)
                      (Devam) Yetim çocuğun kendine duyacağı güven sayesinde çalışma azmi, zekası ve başarısı gelişecektir.
                      c) Aya ilk kim ayak basmıştı biliyor musunuz? (Fikir akışı koptu siz doldurun)
                      (Devam) İşte Ay’a ilk ayak basan Neal Armstrong olmuştu.
                      d) Size dün buraya gelip çok çalışmamız gerektiğini söyleyen kadının adını söylemek istiyorum. (Fikir akışı koptu siz doldurun)
                      (Devam) O kadının adı Halime Yazgan’dı.
                      e) Huzurlarınıza hangi konuda söz söylemek için çıktığımı biliyor musunuz? (Fikir akışı koptu siz doldurun)
                      (Devam) Sizinle “zekanın gelişiminin önemi” konusunda konuşmak için buradayım.
                      f) Benim kaç yaşında olduğumu merak ediyor musunuz? (Fikir akışı koptu siz doldurun)
                      (Devam) Belki de tahmin ediyorsunuz; ben tam 31 yaşındayım.

                      Yorum

                      • delphin
                        Senior Member
                        • 27-12-2005
                        • 15279

                        Konu: dünyada görülen İLGİNÇ OLAYLAR ve haberler

                        Bebek Sallamanın Amacı

                        Bir haftalık bebekler günün yaklaşık yüzde 80'ini kısa aralıklarla uyuyarak geçirirler. Bir aylık olduklarında, uyku zamanları günde 3 ila 4 kestirmeye ve 5-6 saatlik kesintisiz bir gece uykusuna dönüşerek gittikçe azalır.

                        Bebeklerin geceleri uykudan uyanmaları annelerin en çok zorlandıkları hususlardan biridir. Günümüzde uzmanlar 'bebek ağladığında karnının tok, altının kuru olduğundan ve sancısının olmadığından eminseniz, yattığı odanın kapısını kapatıp yanından kararlı bir şekilde uzaklasın, bir süre sonra sesi kesilip uyuyacaktır' diyorlar.

                        Annelerin çocuklarını kitaplara bakarak büyütmeye çalıştıkları 20. yüzyılın son çeyreğinden önce doğan bebekler annelerinin kucaklarında, ayaklarında veya bir beşikte sallanıp uyutularak büyüdüler.

                        Bebeklerin sallanarak uyutulmalarına, bilim adamları 'vestibular uyan' adını veriyorlar. Gerçi anneler binlerce yıldır bebeklerini sallıyorlar ama konu araştırmacıların daha yeni ilgisini çekiyor. Anneler sallamanın bebeği sakinleştirdiğinden ve uyuttuğundan eminler ancak uzmanlar bunun ayrıca bebeğin gelişimine de çok faydalı olduğu hususunda dikkati çekiyorlar.

                        İç kulak, işitme ve denge organlarını içeren iki bölümden oluşur, işitmede hiçbir rol oynamayan ikinci bölüm yalnızca dengeyle ilgilidir. İçi sıvı dolu yarım daire biçiminde üç kanaldan oluşan bu bölüme 'vestibular labirent' denilir.

                        Buradaki hücreler, başın en küçük hareketi ile çalkalanan iç-kulak sıvısının çırpıntılarıyla uyarılarak başın açısal hareketini anında beyne iletirler. Görme duyusunun da yardımıyla dengenin sağlanmasına yardımcı olurlar. Çok hızla dönüp aniden durduğumuz zaman, iç kulak kanallarındaki sıvı hala dönmekte olduğundan baş dönmesi denilen durum meydana gelir.

                        Vücut sallanırken gözler sabit bir noktaya baktığında onlardan beyine hareket olmadığı sinyali gider. Bu iki sinyal arasındaki fark, araba tutmasında olduğu gibi bir çeşit baş dönmesi yaratır ve uyku getirir. Uykunun gelmesi vücut ihtiyacı olarak değil tamamen beyinde oluşur. Devamlı hareket halinde olan, başka şeyle meşgul olan bebeğin sallanarak uyutulması zordur.

                        Araştırmalar içkulak vestibular sistemi düzenli olarak uyarılan bebeklerin daha hızlı geliştiklerini, daha erken oturup, ayakta durabildiklerini gösterdiler. Salıncakta, kucakta veya ayakta sallanan bebeklerdeki reflekslerin uyarı almayan bebeklerden daha hızlı gelişmeleri araştırmacıları bir başka yöne, önemli bir çocuk sorununa yöneltti.

                        Hiperaktif denilen aşırı hareketli, sürekli hayal gören ve yeteneklerini geliştiremeyen çocukların vestibular sistemlerinde bazı bozukluklara rastlandı. Yapılan çalışmalar, mongoloid olan veya beyin felci geçirmiş olan çocukların vestibular uyarı ile daha iyi gelişebildiklerini gösterdiler.

                        Araştırmacıların daha yeni farkına vardıkları bebekleri sallayarak büyütmenin faydalarını anneler insanlığın ilk günlerinden itibaren annelik içgüdüleri ile hissetmişlerdi. Tabii burada bebeğin annesinin kucağında sallanırken, onun sesi ve kokusu ile duyduğu mutluluğun etkisini de unutmamak gerekir.

                        Yorum

                        • delphin
                          Senior Member
                          • 27-12-2005
                          • 15279

                          Konu: dünyada görülen İLGİNÇ OLAYLAR ve haberler

                          Dünyanın Akışını Değiştiren Çarpıcı Şah-Mat Hamleleri

                          Tarihsel olaylardan 9 farklı örnekle dünyanın akışını değiştiren çarpıcı 'şah-mat' hamleleri

                          Siyasi satranç, tarihin en heyecanlı oyunudur. İşte bazı örnekler:

                          1) Misyonerlik yamyamlıkla başladı.
                          2) Fransa İngiltere’ye kazık atarken ABD doğdu.
                          3) Thaless, Güneş Tutulması’yla savaşı bitirdi.
                          4) Çanakkale, Lenin’i iktidara getirdi.
                          5) II. Wilhelm, Enver Paşa’yı yarattı.
                          6) Truva Atı mat etti.
                          7) Bizans, aralık kapıya yenildi.
                          8) İsa’yı çarmıha geren tembel hahamlar Hıristiyanlığı doğurdu.
                          9) Patrik asıldı, kapı hâlâ kapalı...

                          Siyasetin satrancı tanımlamasından, tarihsel akış içinde ülkelerin ve siyasilerinin birbirlerine attıkları siyasi kazıklar kadar; yeryüzünün herhangi bir yerinde yapılan siyasi bir hamlenin, başka bir coğrafyada başka bir olgunun doğmasına sebep olması gerçeği de anlaşılmalıdır.

                          Bir an, siyasetin satrancının ünlü resim sanatçısı Dali'nin sürrealist sanatı gibi olduğu düşlenirse; uzaydan bir bakışla, satranç oyun tahtasının yerine bütün bir yeryüzünü yaymak, hamleler için kullanılan satranç taşları yerine de (sürrealist bir yaklaşımla) bazen bir kadını, bazen bir aracı, bazen bir olayı ya da önemli kişilerle önemli olmayan kişileri ikame etmek mümkündür.

                          Bu sürrealist siyasi satrançta, bilinçli ya da bilinçsiz hamlelerin zincirleme olarak birçok sonucun doğmasına neden olduğu gerçeği kadar; tarihi ve siyasi kişiliklerin birbirlerine attığı kazıkları da gözler önüne sermek olası. Hamlelerin zincirleme etkilerinin olaylara şekil değiştirtip, 'düşlerde görülse bile inanılmayacak' sonuçlar yarattığı kesin. 21. yüzyıldan tarihin derinliklerine bakarak bunları birleştirmek daha kolay. Günümüzde Irak’taki hamlenin, Afganistan’daki hamlenin ve de birçok yerdeki birçok muhtemel siyasi satranç hamlelerinin, şimdi bulutsu olan sonuçlarını da ola ki yüzyıl sonunda berrak olarak değerlendirmek mümkün olacak...

                          Bu siyasi satranç, tarihin bütün zamanlarında oynanmış, halen de oynanmakta, gelecekte de oynanacak... Bütün tarih zamanlarından ve dünyaya yaygın çeşitli ülke ve siyasilerin değişik hamlelerinden seçilen sayfalara aktarılan örnekler, siyasetin sürrealist satrancı konusunda aydınlatıcı olacaktır.




                          BİR YAMYAMLIK
                          Geçmiş yüzyıllarda Afrika’da fıkramsı bir hamle beklenmedik gelişmelere neden olmuş.
                          Geçmiş yüzyıllarda yiyecek sıkıntısı çeken Afrikalı kabileler, yiyecek için İngiltere’den yardım istemişler. Yardım uzun süre gelmeyince, ortalıkta dolaşıp duran İngiliz misyon şefini önce rehin almışlar, sonra da yemişler…
                          Elçileri yenen İngilizler, bu durum karşısında çok sinirlenerek telgraf çekmişler hemen Afrikalılara:
                          “Vay yabaniler vay!.. Bizim büyükelçiyi nasıl yersiniz?”
                          Cevap göndermiş hemen Afrikalılar:
                          “Haşlama!..”
                          İngilizler diretmiş:
                          “Derhal 1000 sterlin tazminat göndermezseniz, araştırma uzmanlarımızı gönderip gerekeni yapacağız.”
                          Afrikalı şef telgrafı alınca “ugh” demiş. Sonra hepsi birden “ugh” , “ugh” demişler…
                          Ve tamamı, tazminatı denkleştirmek için civar kabilelere dağılmışlar. Kabile üyeleri akşam dönünce, toplanabilen miktarı gören şef, acele telgraf göndermiş İngilizlere:
                          “Bizde 75 sterlin çıktı… Kusura bakmayın, siz de bizimkini yiyin!..”
                          Uluslar arası müdahale imkanı bulunmaya İngilizler, derhal uzmanlarını Afrika’ya göndermiş. Göreve başlayan bu din misyonerleri, bazı kabilelerde köle yığınları yaratma gibi faaliyetler oluşturmuşlar. Bu arada Afrika halklarının beslenme sorunundan hareketle, Afrikalının aç bırakılarak kontrol edilmesi siyaseti yerleşmiş Batı’da…




                          İNGİLİZ – FRANSIZ KAZIKLARI
                          Amerikan Bağımsızlık Savaşı dönemlerinde, Fransızlarla İngilizler birbirlerine kazık atıp duruyorlardı. Her ikisi de birbirlerinin uluslar arası çıkarlarının altını oymakla meşguldüler. İngilizlere karşı Amerikan Bağımsızlık Savaşı başlayınca, Fransızlar İngilizlere kazık atmak için, Amerikan devrimcilerine askeri uzmanlarını ve teknolojilerini gönderdiler; ama bu kazık, bu kadarla kalmadı…
                          Hem askeri uzmanları ve teknolojileriyle Amerikalıların Bğımsızlık Savaşı’nı kazanmalarını sağladılar hem de İngilizlere kazık atalım derken geleceğin ABD’sinin kurulmasına neden oldular.
                          İngilizler bu kazığı not etmişlerdi…
                          Fransız monarşisinin, Fransız devrimcilerine karşı savaş başlayınca İngilizler de Fransız devrimcilerine el altından para yardımı yapmaya başladılar... Görünüşte Fransız hanedanına onlar da bir kazıkla karşılık vermiş olacaklardı… Ne ki, Fransız devrimcilerine el altından yardım etmeleri bununla kalmadı; Fransa’da kırallık yıkıldı, cumhuriyet doğdu ve yeryüzünde her şeyi değiştiren Fransız İhtilali meydana geldi…




                          THALESS’İN HAMLESİ
                          İÖ 500 sonlarında Med kralı Sikares’le Lidya kralı Alyat uzun yıllardan beri savaşıyorlardı… Henüz dünyanın yuvarlak olduğu ve güneşin çevresinde döndüğü bilinmeyen o dönemlerde, savaş gittikçe kızışıyordu. Savaş öylesine uzun sürmüş ki, her iki ülkenin de halkı perişan olmuş, yiyecek bulma güçlüğü, ticaret yapma güçlüğü son haddine varmıştı.
                          Yurttaşlar, “Bu savaşlardan tanrılar bile usandı” deyip duruyorlardı. Genel hoşnutsuzluk her yerde yükselince, her iki kral da halkı avutacak, onlara savaşı unutturacak çareler aramaya başladılar… Önemli olan halka savaşmayı unutturmaktı, yoksa savaşın kendisi devam etmeliydi tabii. Sonra akıllarına bilgin Thaless geldi… Bilgin Thaless, o sıralarda, “Gündüzün geceye dönüşeceği ve yıldızların görünüvereceğini” söylüyordu… Bu dedikodu, halkın dikkatini savaştan uzaklaştırabilirdi…
                          Bilgin Thaless’i çağırıp bu söylentinin ne zaman gerçekleşeceğini sordular. “Yarın” dedi Thaless. İki kral, halkı ve askerleri meydana topladı.Halk ve askerler savaştan usandıklarından, dedikoduların söylenti olduğunu bile bile eğlenip beklemeye başladılar…
                          O gün, 28 Mayıs 585’te Güneş tutuldu. Gün geceye döndü… Yıldızlar göründü ve beklenmeyen bir sonuçla, savaş bitti. Askerler ve krallar o kadar şaşırıp korkmuşlardı ki, beş yıldır süren bu kanlı savaşı beklenmeyen bir şekilde durdurmuşlardı.
                          Bilgin Thaless, Güneş’in o gün tutulacağını biliyordu. O, güneş’in o yıldaki tutulmasını öngören ilk bilgindi…
                          Aslında evrendeki bu gerçeği halka duyurmak istiyordu.
                          Ama bu olayın savaşı bitirebileceğini aklından bile geçirmemişti.
                          Gözler önüne serilen bu hamlelerle sonuçları, mekanik düzenekleri andırıyor…
                          Bilindiği gibi, “Bir yere çarptırılan bir nesne, diğer nesneleri harekete geçirip zincirleme etkiler sonunda mumu yakan kibriti ateşleyerek ortalığın aydınlanmasına neden olacak mekanizmayı harekete geçirir”.




                          ÇANAKKALE HAMLESİ
                          Anafartalar savunmasında düşmanın 15 dakika durdurulması Rusya’da Çar’ın devrilip yerine Lenin’in iktidara geçmesine yardımcı oldu. Almanya, 1.Dünya Savaşı öncesinde, Rusya’da Çar’ın politikalarından hoşnut değildi ve uluslar arası çıkarlarına uygun görmüyordu. Bu nedenle Lenin’i ve partisini el altından desteklemeye başladı. “Lenin iktidara geçerse, Rusya 1.Dünya Savaşı’ndan çekilebilirdi…”
                          1914’te İngilizler, Yeni Zelandalıları yanlarına alarak Fransız ve İtalyanlarla Çanakkale Boğazı’ndan geçerek İstanbul’u işgal edip oradan da Karadeniz yoluyla Rus Çarı’na, Lenin’e karşı yardım etmeye gidiyorlardı… Alman armadası, gemilerin yolunu açık denizde kesecekken, onları Çanakkale’de Türk taburları durdurdu. İngilizlerin bu hamlesi, Conk Bayırı ve Anafartalar’daki çarpışmalarda beklenmeyen ve değişik sonuçlar üretti:
                          İleride Türk bağımsızlık savaşını başlatacak olan Mustafa Kemal doğdu… 300 bin asker hayatını kaybetti. Mustafa Kemal’in Anafartalar savunmasında 15 dakikada İngiliz ve Fransızları durdurması bir anlamda Lenin’in Rusya’da iktidara gelmesini kolaylaştırdı. Böylece İngilizlerin başlattığı bir hamle, üç ayrı sonucu doğurmuş oldu…




                          ÇAPRAŞIK HAMLELER
                          19.yüzyıldaki çapraz hamlelerde ise Osmanlı’nın üstünde Fransa’nın ağırlığı hissedilmeye başlanmıştı. Bu hamleye tepki olarak İngilizler Osmanlı’ya karşı olan Yunan başkaldırısına destek çıktılar… Başka köşede Bismark, Osmanlı’da Tanzimat’ın Batı hayranlığını, Batı düşmanlığına çevirmek için Türk ırkçılığını ve dinsel gelenekçiliği desteklemeye başladı. Çünkü Tanzimat, Paris’e dönüktü… Aynı nedenle başka bir zaman diliminde, II.Wilhelm sık sık Osmanlı’yı ziyaret ederek, hal hatır sormaya başladı. Sonuçta Osmanlı savaşlarda ünlü KRUPP toplarını kullanmaya başlayacaktı. II.Wilhelm’in bu hamlesi, sonuç olarak Enver Paşa ırkçılığını da yükseltmişti… Enver Paşa iki Alman zırhlısına Odessa’yı bombalatırken, Osmanlı’nın 1.Dünya Savaşı’na gireceğini aklından geçirmiş miydi dersiniz…




                          TRUVA’DAKİ HAMLE – MAT
                          Truva Savaşı’nda, Akhalı Menelaos, zengin Truva’yı yıkabileceğine düşünde görse inanmazdı. Onun tahta atı, Truva Savaşı’nda siyasi bir satrancın hamlesidir… Truva Kalesi’nin önüne bıraktırdığı tahta at, satrançtaki hamlenin taşıdır… Menelaos bu taşla hamle yapmıştır… Bu, bilinçli bir hamledir.
                          Galibiyetin getirdiği coşkuyla çılgına dönmüş olan Truvalılar, Menelaos’un bıraktığı bu hediyeyi ganimet kabul edip içeri aldılar… Bu son hamlenin sonuçlarını akıllarına bile getirmediler… Belki Akha’lı Menelaos da tam olarak sonucu düşünemiyordu. Tahta atın içine gizlediği askerlerini bile gözden çıkarmıştı çekilirken… Menelaos her büyük komutanın sahip olduğu şansa sahipti…
                          Truvalılar coşku ile içtiler, eğlendiler ve yerlere serildiler… Sabaha karşı askerler atın içinden çıkarak kapıyı açtılar… İşte bu şansla Menelaos’un hamlesi zincirleme sonuç getirdi… Truva Düştü!..




                          BİZANS’TA SON HAMLE
                          İstanbul fetih edilirken, Bizans ordusu içinde değişik milletlere ait askerlerin hepsi de kutsal Bizans’ın Osmanlı’ya karşı savunması için gelmişlerdi. Kuşatmanın sonuna doğru Osmanlı toprakları Edirnekapı ve Topkapı’da çok büyük gedikler açmıştı.
                          Artık içerideki Bizanslılar dışarıdan görülebiliyor, şehir son anlarını yaşıyordu…
                          Bizans ordusundaki Cenevizli bir komutan, kalan güçleri yaptığı bir planla kapıların dışındaki Osmanlı askerlerini arkadan çevirip, yok etmek ve gedik açmak için “Rum ateşi” desteğinde kapılardan birini açtırdı (Kserkoporta) ve dışarı hamle yaptı. Ama kendi adamları yaralandı…
                          Kapalı olan kapılar açılarak kendi yaralı askerleri içeri alındı. Sonra telaşla kapılar tam olarak kapatılamadı.
                          Surların dışındaki iki yeniçeri kapının yarı açık olduğunu fark ettiler. Bizans askerleri, Topkapı yönünde mazgalları boşaltıp Topkapı’da savaşan diğer askerlere yardıma gitmişti. İki yeniçeri diğer yeniçerileri de çağırarak içeri daldılar ve esas kanlı savaşların cereyan ettiği Topkapı’ya doğru hızla koşmaya başladılar. Topkapı surunda savaşan Bizanslılar, yeniçerilerin içeride ve arkalarında olduğunu fark edince onlara doğru döndüler.
                          MAT!.. Her şey bitmişti.
                          Cenevizli komutan, yapmış olduğu hamlenin sonucunu rüyasında görse inanmazdı.




                          FİLİSTİN HAMLESİ
                          HZ. İsa; hahamların cemaatlerine hizmette kusurlarının olduğu, çalışmadıkları ve aldıkları paraları hak etmediklerini söyleyince, hahamlar İsa’yı çarmıha gerdirdiler. Romalılara bu hamleyi yaptırırken, sonuçlarının Hristiyan dinini doğuracağını düşlerinde görseler inanmazlardı. Hele bu hamlenin Miladi Tarihi doğuracağını hiç düşünmemişlerdi.




                          PADİŞAHIN HAMLESİ
                          1821 yılında Osmanlı padişahı, Rusya çarlığıyla casusluk yaptığından şüphelendiği rum Ortodoks Patriği Grigorius’u bir emriyle patrikhanenin kapısına astırdı. Günümüzde bu kapı hala kapalıdır. Padişah, Yahudi halkına, Grigorius’un ölüsünü Sarayburnu’ndan denize atmalarını emretti. Padişah’ın Yahudi halkı emri yerine getirdiler, aradan geçen zamanla bu hamlenin sonuçlarıyla Mora Yarımadası’ndaki Rumlar 6 bin Yahudi’yi katlettiler.

                          İnsanoğlu, dünyada çeşitli coğrafyalarda hamlelerini halen sürdürüyor. Yaptığı hamleler dünyanın değişik yerlerinde değişik sonuçlara yansıyor. Irak’ta ve Afganistan’daki satrancın sonuçları yüzyılımız sonlarına doğru, hatta belki de oraya kalmadan beklenmeyen sonuçlar yaratacak…

                          Yorum

                          • delphin
                            Senior Member
                            • 27-12-2005
                            • 15279

                            Konu: dünyada görülen İLGİNÇ OLAYLAR ve haberler

                            Rüya kaç saniye sürer??

                            Bilim adamları rüyanın süresi üzerinde kesin bir sonuca varamadılar. Bir kısmı birkaç saniye sürdüğünü iddia ederken bazıları da saatlerce devam eden rüyaların mevcut olduğu fikrinde ısrar etmekteydiler. Bu tartışmalar devam ederken, Dr. B. Klein adında Amerikalı bir bilim adamı yardımcıları ile birlikte hummalı çalışmalara koyuldu. Gönüllü olarak seçtiği bazı kimseleri hipnotize ederek uyuttu. Belli bir süre sonra uyandırıp rüyalarını dinledi. Neticede, bir rüyanın yirmi saniyeyi geçmeyecek kadar kısa sürdüğünü tespit etti. İşin enteresan tarafı şuydu ki ; uyandırdığı gönüllüler üç beş saniye süren rüyalarını saatlerce anlatabiliyorlardı. Hatta bir kısmının rüyası yazılsa ortaya kalınca bir macera romanı çıkabilirdi. Dr. Klein yılmadan tecrübelerini sürdürdü. Bu iş üzerinde sarf ettiği pek çok mesai sonunda vardığı netice; en uzun rüyanın doksan saniyeyi geçirmediği idi. Bu konudaki çalışmaların ardı arkası kesilmedi. Chicago Üniversitesi uzmanlarından Dr. Kleitman ve öğrencisi Aserinsky 1953 yılında geniş çapta çalışmalara başladılar. Objektif deneylerini daha sonra nörofizyolojik sahada devam ettirdiler. Dr. Kleitman otuz yıldan beri kendisini rüyadan mahrum etme denemeleri yapmaktaydı. Fakat hiç bir zaman bir haftadan fazla tahammül gösterememişti. Otuz yıllık çalışması aradığı sonucu vermeyince başkaları üzerinde değişik denemeler yapmaya başladı. Deneyin sonunda , rüya esnasında kısa ve uzun süren süratli göz hareketlerine şahit oldu. Denemeye tabi tuttuğu kimseleri, göz hareketlerinin başladığı ve bittiği devrenin muhtelif bölümlerinde uyandırdı. Böylece her defasında kişilerin rüya görmekte olduğunu öğrenmiş oldu. Bu tespitin doğruluğunu ilim çevrelerine delilleriyle sunmak gereğini duydu. Ömrü boyunca hiç rüya görmediklerini iddia eden kimseleri toplayıp onlar üzerinde tecrübeler yaptı. Göz hareketlerinin başladığı anda uyandırdığı bu kimseler hayret ve şaşkınlık içinde ilk defa rüya gördüklerini söylediler. Dr. Kleitman bundan şu sonucu çıkardı. Herkes rüya görmekte, fakat bazı kimseler rüyalarını hatırlayamamaktadır. Rüyanın objektif olarak en kuvvetli delili ise uyumakta olan kimsenin süratli göz hareketleridir

                            Yorum

                            • delphin
                              Senior Member
                              • 27-12-2005
                              • 15279

                              Konu: dünyada görülen İLGİNÇ OLAYLAR ve haberler

                              Bazı Ülkelerin Ahlak Kuralları!!!

                              İnanılır gibi değil!

                              Size doğru gelen, başkasına nasıl yanlış gelebilirse, dünya genelindeki **** yasakları da böyle... Bazı ülkeler ahlak adına işi abartırken, bazıları da "pes doğrusu" dedirtmekte...


                              İngiltere'de yayımlanan Marie Claire dergisi, tatillerini yurtdışında geçirecek okuyucularını, gidecekleri ülkelerin **** yasaklarına uymaları konusunda uyardı. Bu çerçevede bir araştırma yapan dergi, çeşitli ülkelerin ilginç **** yasaklarını ortaya çıkardı. Araştırmaya göre ilginç yasaklar şöyle:

                              Avrupa ahlakı
                              * Hollanda'da 12 yaşındaki bir çocukla, onun izni olduğu sürece ilişkiye girmek
                              suç sayılmıyor.

                              * İngiltere'de bir kadın torunuyla ilişki kurabilir, ancak dedesiyle ilişkiye girmesi yasak. Amca ve yeğenlerle cinsel ilişki serbest, lezbiyen ilişkiler de yasadışı sayılmıyor. 1987'ye kadar bir erkek karısıyla anal **** yaptığı takdirde hapis cezasına çarptırılıyordu. Ancak bu yasa kaldırıldı.

                              Ortadoğu usulu
                              * Lübnan'da erkekler, hayvanlarla dişi olduğu sürece cinsel ilişkide bulunabilir. Erkek hayvanla ilişki suç, cezası da idam. Diğer Arap ülkelerinde de evlilik öncesi ilişkiler ve eşcinsellik yasak.

                              Ve diğerleri...
                              * Avustralya'da bir erkek sarhoşsa, kangurularla ilişkiye girebilir. Ama sarhoş değilse bu suç sayılıyor.

                              * Jamaika'da eşcinsellik yasak, cezası 10 yıl hapis.

                              * Singapur'da *****grafi ve eşcinsellik yasak. 1997'ye kadar oral **** de yasaktı, ancak bu tarihten sonra oral ****, ardından normal ilişkiye girilmesi kaydıyla serbest bırakıldı.

                              * Japonya ve Kore'de yasal ilişki yaşı 13.

                              * Malezya'da eşcinsellik yasak, cezası 20 yıl hapis ya da kırbaç.

                              * Tayland'da külotsuz sokağa çıkmak suç.

                              * Bütün Asya ülkelerinde eşcinsellik yasak. Eşcinseller 'holigan' olarak tanımlanıyor.

                              * ABD'nin 50 eyaletinde, 1961'e kadar eşcinsellik yasaktı. Halen Kansas, Oklahoma ve Teksas'ta bu tür ilişki yasaklar arasında bulunurken, anal ve oral **** de yasaklar arasında bulunuyor. Para cezası var. Kaliforniya'da ilişkiler, iki kişiden fazlasını kapsarsa suç işlenmiş sayılıyor.
                              Son düzenleme delphin; 04-11-2006, 03:43.

                              Yorum

                              • delphin
                                Senior Member
                                • 27-12-2005
                                • 15279

                                Konu: dünyada görülen İLGİNÇ OLAYLAR ve haberler

                                DİDİM'DE DONSUZ İNGİLİZ KRİZİ

                                Ege'nin turizm cenneti Didim'de de sahilde mayolarını indirip popolarını gösteren bazı turistlerin taşkınlıkları, tatilcilerin tepkisine yol açtı.
                                İSTANBUL plajlarında iç çamaşırıyla denize girenlere karşı tim kurulup önlem alınırken, Ege'nin turizm cenneti Didim'de de sahilde mayolarını indirip popolarını gösteren bazı turistlerin taşkınlıkları, tatilcilerin tepkisine yol açtı.

                                Aydın'ın Didim İlçesi'ne bağlı Akbük Beldesi'nde, alüminyum doğrama işçisi 39 yaşındaki Süleyman Kurt, 27 yaşındaki eşi Emel Kurt ve iki küçük çocuğuyla denize girip yüzerken, yanlarına gelen ve yaşları 16- 19 arasında değişen İngiliz genç kız ve erkekler denizde öpüşüp sevişti. Eşinin ve çocuklarının yanında İngiliz gençlerinin uygunsuz davranışlarından rahatsız olan Süleyman Kurt, ailesiyle denizden çıkıp kumlara oturdu. İngiliz gençler, Kurt ailesine yönelik taciz hareketlerini sürdürdü.

                                Kurt'un tesettür mayolu eşi Emel Kurt denizi seyrederken, karşısına geçen, aralarında kızların da bulunduğu İngiliz grup, şort ve bikini altını indirip popolarını Emel Kurt'a ve sahildeki diğer tatilcilere göstermeye başladı. Popolarını uzun süre açıkta tutan İngiliz gençlerini gören yerli ve yabancı turistler, gözlerine inanamadı. Plajda güneşlenen bikinili yerli ve yabancı kadınlar İngilizler'e sert tepki gösterdi.

                                “ÇIPLAKLAR KAMPI DEĞİL'

                                Eşi ve çocuklarıyla sıkıntılı anlar yaşayan Süleyman Kurt, İngilizlerin ahlak dışı davranışlarına dur denilmesi gerektiğini, Türk sahillerinin çıplaklar kampı olmadığını belirtti. Kurt, “Sahilde çoluk çocuk herkes denize giriyor. Eşim ve çocuklarımla birlikte yüzerken yanımıza gelen İngiliz gençler, yatakta denedikleri her pozisyonu bizim önümüzde yaptılar, rahatsız olup karaya çıkınca da eşimin ve çocuklarımın gözleri önünde donlarını indirip popolarını gösterdiler. Kimse de bunlara tepki göstermedi. Böyle özgürlük anlayışı olur mu? Özgürlük bunların sadece kendilerine mi' diyerek tepkisini dile getirdi.

                                BAŞKAN:UYARACAĞIZ

                                Akbük'ün DYP'li Belediye Başkanı İbrahim Şam, son günlerde vatandaşlardan bu konuda sıkça şikayet geldiğini söyledi. Başkan Şam, “Böyle saçma tatil anlayışı olmaz. Çoluk çocuk her kesimden insanların denize girdiği, yediden yetmişe herkesin tatil yaptığı açık halk plajında, bu tür davranışlar hangi ülkenin insanı olursa olsun doğru değil. Hiçbir ülkede de normal karşılanmaz. Jandarma ve zabıta ekiplerince gerekli uyarılarda bulanacağız, donsuz denize girmelerine, çıkarmalarına müsaade etmeyiz' dedi.

                                “BİLMİYORLARMIŞ'

                                İngiltere'nin Manchester Kenti'nden iki haftalık tatil için 7 arkadaşıyla tatile geldiklerini söyleyen 18 yaşındaki Mcloyd Steward, Didim'de harika bir tatil geçirdiklerini, kendilerine herhangi bir şekilde hareketleri konusunda uyarılarda bulunan olmadığını belirtti. Steward, “Arkadaşlarımızla birlikte eğlenirken eğlencenin ve şakalaşmanın dozunu biraz kaçırdık galiba. Kimse bize rahatsızlığını bildirmediği gibi tepki de göstermedi. İnsanların rahatsız olduklarını sizden öğrendik. Amacımız kimseyi üzmek değildi. Özür dileriz' diye konuştu.

                                Yorum

                                İşlem Yapılıyor