dünyada görülen İLGİNÇ OLAYLAR ve haberler

Kapat
X
 
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • delphin
    Senior Member
    • 27-12-2005
    • 15279

    Konu: dünyada görülen İLGİNÇ OLAYLAR ve haberler

    güzel paylaşım
    iyi paylaşımlar

    Yorum

    • delphin
      Senior Member
      • 27-12-2005
      • 15279

      Konu: dünyada görülen İLGİNÇ OLAYLAR ve haberler

      California fayında gizemli titreşim

      California’da Pasifik boyunca uzanan San Andreas fayını dinleyen uzmanlar, San Francisco depreminin 100’üncü yılında, yeraltında nedeni anlaşılmayan titreşimler tespit etti.
      Tüm çalışmalara karşın gizemini koruyan bu jeolojik olayın önceden bilinmesi için henüz açığa çıkarılması gereken birçok bilinmeyen var. Deprem tahminlerinin meteoroloji tahminleri gibi net olabilmesi için iki temel sorunun çözülmesi gerekiyor: Deprem nasıl başlar? ve Depremi nasıl veya neden duruyor?
      Deprem, kıtasal plakaların karşılıklı olarak birbirleriyle itişmesi ve buna bağlı olarak alt alta veya üst üste binmesinden kaynaklanıyor. Dünya yüzeyinde yaklaşık 10 adet dev plaka ve yüzlerce küçük plaka bulunuyor. Plakaların birbirlerine girdiği noktalar ise fay hatlarını oluşturuyor.

      BİRKAÇ YÜZ MİLYON DEPREM
      Hatlar boyunca plakalar birbirlerine güç uyguluyor ve karşılıklı enerji çıkışı meydana geliyor. Fay hatları boyunca ani enerji çıkışları, yeryüzünde deprem olarak hissediliyor. Kayıtlara göre, her yıl yeryüzünde irili ufaklı birkaç yüz milyon deprem meydana geliyor. Kimi gerçekten şiddeti düşük olduğu için hissedilmiyor, kimiyse yerleşimden uzak bir noktada meydana geldiği için haberlere düşmüyor.
      YERALTI DİNLENİYOR
      ABD’de National Science Foundation (Doğa Bilimleri Vakfı) bünyesindeki EarthScope projesi, yerkabuğu delinerek yeraltına 4 km derine inen hassas ölçüm cihazlarıya Kuzey Amerika faylarını dinliyor. ABD’li uzmanlar, California’nın altında 1.300 km boyunca uzanan ve şiddetli depremlere neden olan San Andreas fayında deprem habercisi şüphesi veren titreşimler kaydetti.

      ESRARENGİZ TİTREŞİMLER
      Yer kabuğundaki titreşimler genellikle, magnanın yeraltında yer değiştirmesine bağlanıyor. Ancak, California’da yanardağ olmaması, bilim insanlarını titreşimlerin magnanın yer değiştirmesinden ziyade bir faylarda bir hareketin, dolayısıyla da olası depremin habercisi olabileceği şüphesine itti.

      YENİ BİR DEPREM ŞÜPHESİ
      Tarihin en büyük depremlerinden 1906 San Francisco depreminden 100 yıl geçmiş olması, yeni yer kabuğu hareketleri olabileceği şüphesini bir süredir dile getiriliyordu. En son 1690 yılında 7.7 şiddetinde bir depreme neden olan San Bernardino fayının da yakın zamanda yeniden kırılması bekleniyor.

      FAYLAR ARASI ‘TEÐET KAYMA’
      Tahminlere göre, gelecek 30 yıl içinde San Francisco bölgesinde yıkıcı bir deprem olma şansı yüzde 62.Bilim insanları esrarengiz titreşimlerin, Pasifik’in altındaki Juan de Fuca tektonik plakanın, Kuzey Amerika tektonik plakanın altına doğru kaymasından meydana geldiğini düşünüyor. Bu iki plaka birlikte San Andreas fayını oluşturuyor. İki plaka teğet geçişle birbirlerini sürterek yer değiştiriyor, uzmanlar buna ‘teğet kayma’ diyor. Bilim insanları bu iki plaka arasında aktif olarak teğet geçiş tespit etmedi, dolayısıyla fay hattındaki titreşime neden olacak bir kayma tespit edilmemesi de soru işaretlerini artırdı.

      Yorum

      • delphin
        Senior Member
        • 27-12-2005
        • 15279

        Konu: dünyada görülen İLGİNÇ OLAYLAR ve haberler

        Suyu Yukarı Doğru Akıttılar

        Isınan tava örneğinde olduğu gibi, suyun konduğu yüzey son derece sıcak olursa, su daha yüzeye değmeden buharlaşmaya başlıyor. Buharlaşan su, havada iken suyla buhar arası bir forma kavuşuyor ve bazı su dalmacıkları yüzeyin üstünde kalıyor. Bu esnada buharla sıvı arasındaki su damlacıkları havada dolaşabiliyor.
        University of Oregon uzmanları, ısıtılmış pirinç boru üzerinde su damlacıklarını yukarı doğru hareket etmesini sağladı.

        Araştırmayı yürüten University of Oregon uzmanı Dr. Heiner Linke, sıcak bir yüzeyin üstündeki buharın içinde bulunan henüz buharlaşmamış su damlacıklarının eğimin tersine hareket ettiğini belirtiyor. Buhar ve damlacıklarının hareketi yüzeyden bir insan kılı inceliği kadar bir yükseklikte meydana geliyor.


        SU DAMLACIKLARI ÇIKIŞ YOLU ARIYOR

        Yukarı hareketin altında, suyun sıvı halden buhara geçişte ortaya çıkan enerjinin kendine bir yol çizmesi yatıyor. Dr. Linke bu süreci şöyle tanımlıyor: “Buharlaşan su damlacıkları uçmak için en kısa ve kolay yolu seçiyor, damlalardan biri istikamet kazanınca, diğerleri de onu takip ediyor.”

        Dr. Linke, su damlacıklarının yukarı hareketinin küçük bilgisayar sistemlerini soğutan mikro-klimalarda kullanılabileceğini düşünüyor.

        Yorum

        • delphin
          Senior Member
          • 27-12-2005
          • 15279

          Konu: dünyada görülen İLGİNÇ OLAYLAR ve haberler

          FORBES dergisinin sıralamasına gore dünyanın en zengin 20 kisisi

          1.Bill Gates/ABD 46.6 Milyar Dolar
          2.Warren Buffet/ABD 42.9 Milyar Dolar
          3.Karl Albrecht/Almanya 23 Milyar Dolar
          4.Prens Anwaleed Bin Talal Alsaud/Suudi Arabistan 21.5 Milyar Dolar
          5.Paul Allen/ABD 21 Milyar Dolar
          6.Alice Walton/ABD 20 Milyar Dolar
          7.Helen Walton/ABD 20 Milyar Dolar
          8.Jim Walton/ABD 20 Milyar Dolar
          9.JohnWalton/ABD 20 Milyar Dolar
          10.RabsonWalton/ABD 20 Milyar Dolar
          11.Liliane Bettencourt/Fransa 18.8 Milyar Dolar
          12.Lawrence Ellison/ABD 18.7 Milyar Dolar
          13.Ingvar Kamprad/İsveç 18.5 Milyar Dolar
          14.Theo Albrecht/Almanya 18.1 Milyar Dolar
          15.Kenneth Thomson/Kanada 17.2 Milyar Dolar
          16.Mikhail Kodorkovsky/Rusya 15 Milyar Dolar
          17.Carlos Slim Helu/Meksika 13.9 Milyar Dolar
          18.Micheal Dell/ABD 13 Milyar Dolar
          19.Steven Ballmer/ABD 12.4 Milyar Dolar
          20.Li Ka-shing/Hong Kong 12.4Milyar Dolar

          Yorum

          • delphin
            Senior Member
            • 27-12-2005
            • 15279

            Konu: dünyada görülen İLGİNÇ OLAYLAR ve haberler

            Dünyanın en yüksek zirvesi nasıl fethedildi?

            Himalaya sıradağlarında yer alan 8848 metre yüksekliğindeki Everest dağının asıl adı, (yöre halkı arasındaki adı) Chomolounga'dır. "Dünyanın Ana Tanrıçası" anlamına gelmektedir.

            Gerçekten de bulutların arasında kaybolan doruklarıyla Everest her zaman dağcıların değişmez hedeflerinden biri olmuştur. Binlerce kilometre uzunluğundaki sıradağların bu en yüksek zirvesi 1953 yılında fethedildi. Yeni Zelendalı Edmund Hillary ve Nepalli Tenzing Norgay 29 Mayıs günü saat 11:30'da dünyanın en yüksek zirvesine ülkelerinin bayraklarını diktiler.
            Tırmanışlarının son bölümünde oksijen tüpleri de donmuştu ve zorlu koşullarda dakikada 30 cm. ilerleyebiliyorlardı. Himalayalar tarafından çevrelenen bu dünyanın en yüksek dağı, adını zirveye ilk ayak basan Hillary ve Norgaydan değil bir İngiliz’den alıyor. Sir George Everest Hindistan'da görev yapmış bir harita uzmanıydı. İngiltere için bölgenin haritasını çıkardı ve Himalayalar’daki bilimsel çalışmaları nedeniyle Everest dağına onun adı verildi.

            Yorum

            • delphin
              Senior Member
              • 27-12-2005
              • 15279

              Konu: dünyada görülen İLGİNÇ OLAYLAR ve haberler

              İmkansız Diye Bişey Yoktur

              Japon cocugun tek hayali cok unlu bir karateci olmakti. Fakat ailesi
              buna izin vermezdi.

              >>Bir gun, talihsizce bir kaza sonucu cocuk sol kolunu kaybetti.
              Ailesi
              >>cocugun moralinin cok kotu oldugunu gorunce ona bir karate hocasi
              tuttu.

              >>Hoca ilk dersinde cocuga karsisindakini sag koluyla tutup ustunden
              savurmayi gosterdi. Hatta ikinci, ucuncu ve sonraki butun derslerde
              hep
              >ayni hareketi yapiyorlardi.

              >>Cocuk bir gun hocasina "hocam ben cok sikildim, artik baska
              hareketlere gecsek" dedi. Hoca ise bunu kabûl etmeyerek dunyada bu isi en
              hizli yapan kisi olmadikca bitirmeyecegini soyledi. Cocuk o kadar
              hizlanmisti ki, hocasini bile goz acip kapayincaya kadar yerden yere
              vuruyordu.

              >>Bir gun hoca elinde bir kagitla geldi kagitta cocugun gencler karate
              sampiyonasina katilabilecegi yaziyordu. Cocuk cok sasirdi.

              >>Ertesi gun salonda ilk rakibinin karsisina cikacakken heyecanla
              hocasina
              >>sordu, "hocam bu is nasil olur? Ben sadece tek hareket biliyorum,
              kesin
              >>kaybederim". Hocasi ise "sen sadece hareketi yap" cevabini verdi.

              >>Cocuk ringe cikti ve hareketiyle rakibini eledi. Hatta tek
              hareketle finale kadar cikti. Finalde karsisinda kendisinin iki kati birisi vardi.
              Once cok korktu ama gene bildigi hareketi yaparak son rakibini de yendi ve sampiyon oldu.

              >>Sevincle hocasinin yanina kostu ve sordu "hocam nasil olur
              anlamiyorum, sadece bir hareket biliyorum, tek kolluyum ve sampiyon oldum".

              >>Hocasi cocuga bakti ve dedi ki, "senin yaptigin hareket karatedeki
              en zor hareketlerden biridir... Ve bir tek savunmasi vardir o da, rakibin
              sol kolunu tutmak.


              >>Farkliliklarinizi avantaja donusturun...

              Yorum

              • delphin
                Senior Member
                • 27-12-2005
                • 15279

                Konu: dünyada görülen İLGİNÇ OLAYLAR ve haberler

                Tarihi kaynaklar çerçevesinde İstanbulda yaşanan bazı ilkler şunlar

                İstanbulda bilinen ilk yer sarsıntısı, miladi 358 yılında oldu.Kentte büyük hasara yol açan depremde, büyük taş binaların çoğu zarar gördü. İstanbuldaki ilk sütun, bugün bulunduğu semte de adını veren Çemberlitaş. Romanın dünyaya yayıldığı yıllarda Frigyadan alınarak Romadaki Apollon tapınağı önüne dikilen sütun, I.Konstantinus tarafından Romadan getirtilerek, 11 Mayıs 330 tarihinde şimdiki yerine dikilip üzerine de kendi heykeli kondu.

                İLK NÜFUS SAYIMI

                Fetihten 2 yıl sonra 1455te, Fatihin emriyle İstanbulda ilk nüfus sayımı yapıldı. Bu sayıma ait defterde, Galata mahallelerinde oturanlar, devlete vergi ödeyen ve ödemeyenler, zengin ve fakirler, fetihten sonra gidenler, kalanlar veya tekrar dönenler, medeni ve ailevi durumları, dinleri ve sosyal nitelikleri belirtildi. 1477 yılında yapılan nüfus sayımı uyarınca da, İstanbul (Avrupa) yakasında 14 bin 803 hanelik nüfusun 8 bin 951i Müslüman Türk, Galatada ise 1521 hanelik nüfusun 535i Müslüman Türktü. Bu rakama askerler, medrese öğrencileri ve tutsaklar eklenince kentin nüfusu yüz bine yaklaşıyordu.

                YURTDIŞINA KAÇIRILAN İLK ESER

                İstanbul, 13 Nisan 1204 tarihinde 4.Haçlı Seferi ile ilk olarak Latinler tarafından işgal edildi ve kent 3 gün boyunca yağmalanıp tahrip edildi.57 yıl süren işgal, 1261 yılında sona erdi. İstanbulu yağmalayan Venediklilerin götürdükleri Bizans ganimetleri arasında en değerli parça, bugün hala Venedikte San Marco Kilisesinin kapısının üzerinde duran dört at heykeli.Bu heykeller, İstanbulda Hipodromda bulunuyordu.

                İLK HOKKABAZLIK - ILK GÖZBAÐCI

                İstanbulda hokkabazlık, 1492 yılında Portekiz ve İspanyadan kaçıp kente gelen Yahudiler tarafından getirildi. İstanbula gelen ilk gözbağcı olan Amerikalı Jakop Philadelphia ise (1735-1795) Sultan 3. Mustafaya oyunlar gösterdi.



                İLK KAHVE VE KAHVEHANE

                Türkiyede, 16. yüzyılın ortalarına kadar kahvenin adı dahi bilinmiyordu. Kahvenin ilk defa İstanbulda kullanılmaya başlanması hakkında 3 tarih var; 1551, 1552 ve 1561. İlk kahvehaneleri 1552 veya 1554 yılında Tahtakalede Halepli Hakem ile Suriyeli Şems açtı. Kente ilk kahve de 1551 yılında getirildi, ancak Tophane gümrüğünden içeri sokulmadı. İstanbulda açılan ilk kahvehaneler, okur-yazarların, dönemin kibar ve münevver insanlarının devam ettiği birer kültür merkeziydi.


                İLK TÜTÜN KULLANIMI

                Tütünün İstanbulda kullanılmaya başlanması ise 17.yüzyılın ilk yıllarına rastlıyor. İstanbula, bir İngiliz donanma gemisiyle getirilen ilk tütünün ardından (1605-1606), tütün kullanımı Sultan 1. Ahmet döneminde iyice arttı. Tütünün kahve ile birlikte içilmesi, halkın kahvehanelere gitmesine yol açtı. Bu dönemde henüz sigara yapımı bilinmediği için tütün, ucuna tütün konulan lülesi bulunan çubuklarla içilirdi. İLK BEDESTEN SOYGUNU Kapalıçarşının kapanış saatinden önce üç kapı kapanır, İnciciler Kapısı çarşı boşalıncaya kadar açık tutulurdu. Bir bölükbaşı elinde kalın bir sopayla dükkanları dolaşır, içeride gündüzden saklanmış kimsenin bulunup bulunmadığını kontrol ederdi. Bu sayede çarşıda yüzyıllar boyunca tek hırsızlık olayı olmadı.Ta ki bedesten soygunu olarak geçen 1591 yılındakine kadar... Bir sabah dükkanlarını açan tacirler, dolaplarının açık olduğunu görerek paniğe kapıldı.Yapılan sayımda çalınanın 30 bin altını geçtiği görüldü. Bedesten kapatılıp içindeki dükkanlar tek tek arandı. Şüpheli görülenler sorgulandı, ancak suçlular bulunamadı. Yeniçeri Ağası�nın suçluyu bedesten dışından aramaya başlamasıyla bir Acem�in dükkanında çalıntı eşya ve altın bulundu. Soyguncu da, suçunu itiraf edince idam edildi.

                LATİN ALFABESİNİN İLK KULLANILIŞI

                Türkçenin Latin harfleriyle yazılması ilk kez 3. Selim döneminde İstanbulda gerçekleşti. Padişahın kız kardeşi ve 3. Mustafanın kızı Hatice Sultan�ın Sahil Sarayının batı üslubuna göre restore edilmesi sırasında Latin alfabesi kullanıldı. Sarayın restorasyonunu gerçekleştiren Fransız mimar Melling�in şahsen görüşmesi imkansız olduğu için Hatice Sultan ile yazışarak yaptığı görüşmelerde Latin alfabesi tercih edildi. Türkçe konuşabilen Melling Arap harfleri ve alfabesini bilmediğinden, Hatice Sultan Mellinge isteklerini bildirmek için Latin harfleri ile Türkçe pusulalar gönderdi. Böylece Türkçe�de Latin harfleri ilk kez kullanılmış oldu.

                İLK VE SON RECM OLAYI

                17. yüzyılda, Sultan 4. Mehmet döneminde, Aksarayda oturan Abdullah Çelebi adlı bir adamın genç ve güzel eşinin bir Yahudi çırağıyla ilişkisi olduğu söylentisi çıktı. Dedikoduların artması ve zina yapıldığının da söylenmesi üzerine, durum mahkemeye intikal etti. Olay büyük yankı yaratırken, davaya Ahmet Efendi baktı. Ahmet Efendi, önce suçluları, sonra da şahitleri dinledi ve recm kararı verdi. İnfaz, Atmeydanında gerçekleşti. Hükmü veren Beyazıtzade Ahmet Efendi de, suçlunun başında bizzat bulundu. Olayın yankıları uzun süre devam ederken, devrin uleması kararı veren Ahmet Efendiye selamı sabahı kesip onu boykot etti.


                İLK TRAFİK KAZASI İstanbulda ilk trafik kazası, 1912 yılında, bugünkü Şişli Camii önünde oldu. İtalyan elçiliğinin şoförü, bir Arnavuta çarparak yaraladı. Kazayı yaptıktan sonra kaçmaya çalışan şoför, Pangaltıda arabasıyla giderken yakalandı. İLK KUMARHANE İstanbulda ilk kumarhane, Encümen-i Ülfet adıyla, 1870 yılında zamanın Maliye Nazırı Mısırlı Prens Mustafa Paşa tarafından Çemberlitaştaki Asım Paşa Konağında açıldı.

                İLK SİNEMA

                Sinematograf, Osmanlı İmparatorluğunda ilk defa Yıldız Sarayında Sultan 2.Abdülhamitin huzurunda sihirbaz Bernard tarafından gösterildi. İstanbul�da halka açık sinema gösterisi ise Weinberg tarafından 1897 yılında Galatasaraydaki Sponeck Birahanesinde yapıldı. Kentteki ilk sinema da, Şehzadebaşındaki Fevziye Kıraathanesinde açıldı.

                KARNE İLE İLK EKMEK

                İstanbulda, 14 Ocak 1942 tarihinden itibaren ilk kez karne ile ekmek satılmasına başlandı. Bu tarihten sonra Francala ekmek üretimi durduruldu. Ekmek alabilmek için nahiye müdürlüklerinden karne temin etmek gerekiyordu. İLK GREV İstanbulda ilk grev, Beyoğlu telgraf işçileri tarafından 1872 yılında yapıldı. Tramvay ve tünel işçilerinin 1920 yılının Mayıs ayında yaptıkları grev ise İstanbul tarihindeki ilk büyük grevdi. Yevmiyelerinin artırılmasını ve bazı sosyal haklar isteyen işçiler, olumlu yanıt alamayınca 10 Mayısta greve başladı.

                İLK TÜRKÇE EZAN VE KURANIKERİM

                İlk Türkçe ezan, 30 Ocak 1932 tarihinde Hafız Rifat Bey tarafından Fatih Camiinde ikindi vakti okundu. Türkçe Kuranıkerim çalışmaları da, 1932 yılında başlatıldı. Beyoğlu İstiklal Caddesi üzerinde bulunan Ağa Camiinde ise bu tarihten itibaren imam, smokin ile cuma vaazı ve hutbeyi okudu. İLK PADİŞAH SUİKASTI Saltanat arabasıyla Hamidiye Camiine cuma namazına gelen Sultan 2. Abdülhamit namaz çıkışında Şeyhülislam Cemaleddin Efendiyle konuşurken, bombalı araba patladı. Olayda Sultan yara almadan kurtulurken, 26 kişi öldü, 58 kişi yaralandı, 20 at da telef oldu. Ermeni terör örgütünün gerçekleştirdiği bu suikastta, suikastçıların arasında Belçikalı anarşist Edward Joris de bulunuyordu.


                İSTANBULUN İLK GECE KULÜBÜ

                Osmanlı İstanbulunda, Pera (karşı yaka) dışında meyhane ya da benzeri eğlence yerlerinin açılmasına izin verilmezdi. Batılı anlamdaki ilk kulüp, Sadrazam Mehmed Emin Ali Paşanın himayesinde 24 Kasım 1870te Encümen-i Ülfet(Dostluk Cemiyeti) ismiyle açıldı. Alkollü içki ve kumarın serbest olduğu kulüp, Ramazan ayının ilk günü hizmete girdi. Böylelikle ilim ve irfan erbabının, şairlerin ve sanatkarların hoşça vakit geçirmelerini amaçlıyoruz mesajı verilmek istendi, ancak kulüp tepkiler üzerine açıldıktan bir yıl sonra kapatıldı.


                İLK GENELEV

                İstanbulda ilk genelev düşüncesi, Kırım Savaşı sırasında (1853-1856) kente çok fazla Avrupalının gelmesi ve yaşantı şekillerini burada da sürdürmeleri sonucunda ortaya çıktı. Kente yerleşen Avrupalılar, Galata ve Beyoğlunda çeşitli ahlaki sorunların yaşanmasına neden oldu. Bölge sakinlerinlerinden bazılarının da aynı yaşantıya eğilim göstermesi sonucu, mahalle aralarında bu amaçla kullanılacak evler kurulmaya başlandı. Beyoğlunda
                Altıncı Daire vadı altında fuhuş yapan kadınlar, bir çeşit denetim altında tutuluyordu. Fuhuş yapılan evlerin mahalle içlerine doğru yayılması üzerine, 1884 yılı Şubat ayında Şura-yı Devlet kararıyla bir talimatname yayınlanarak ilk genelev Beyoğlunda kuruldu.Abanoz Sokağı adı verilen bu genelev dışında genelev açılması ise yasaklandı.

                Yorum

                • delphin
                  Senior Member
                  • 27-12-2005
                  • 15279

                  Konu: dünyada görülen İLGİNÇ OLAYLAR ve haberler

                  İlginç bilgiler

                  En büyük sinek


                  Dünyanın en büyük sineği, Güney Amerika'da yaşar. Bu sineğin kanat uçları arasındaki uzaklık 6,5 cm.'dir.

                  En büyük kelebek
                  Dünyanın en büyük kelebeği, Pasifik Okyanusu'ndaki Solomon adalarında yaşar. Kanat uçları arası 30 cm.'dir.

                  En küçük kelebek
                  Dünyanın en küçük kelebeği, Güney Afrika'da yaşayan bir cins mavi kelebektir. Bu kelebeğin kanatlarının iki ucu arasındaki uzaklık 1 cm.'dir.


                  Deniz böceklerini tanıyor musunuz?
                  Bazı böcekler deniz kenarında, tuzlu suyun içinde veya üstünde yaşarlar. Su yüzünde yürüyen yarımkanatlılarla akraba olan bu böcekler, genellikle kıyılardan yüzlerce mil uzakta suyun üstünde yürürler. Ölmüş ve suyun üzerinde yüzen deniz hayvanları ile beslenirler. Bu böceklerin üstüne düşecek tek bir su damlası bile onları ıslatıp boğulmalarına yol açabilir. Denizde fırtına olduğu zaman böceklerin ne yaptığını kimse bilememektedir

                  En ağır böcek
                  Dünyanın en ağır böceği, Tropikal Afrika'da yaşayan golyat böceğidir. Boyu ortalama 15 cm.'dir ve ağırlığı 98 gramdır

                  En uzun ömürlü böcek
                  En uzun yaşayan böcek, kraliçe termittir. Bu böceklerin 50 yıl yaşadıkları bilinmektedir. Bunun yanında bazı bilimadamları, onların 100 yıl kadar yaşayabileceklerine inanmaktadır.

                  En büyük kertenkele
                  Komodo ejderhası, 3 m.'lik boyu ve 140 kg.'lık ağırlığıyla yeryüzünün en büyük kertenkelesidir.

                  En büyük su kaplumbağası
                  Deri sırtlı kaplumbağanın boyu yaklaşık olarak 2 m., ağırlığı ise 360 kg.'dır. Fakat, 1961 yılında Kaliforniya kıyılarında 858 kg. ağırlıkta, deri sırtlı bir kaplumbağaya da rastlanmıştır.

                  En büyük kara kaplumbağası kaç kilodur?
                  1847'de Hint Okyanusundaki Aldabra Adası'nda 405 kg. ağırlığında bir kara kaplumbağası yakalanmıştır.

                  En uzun yılan
                  Güney Amerika'da yaşayan anakondalar, genellikle 6 m. boyundadır. Anakondalara yakıştırılan 9 m. boy, büyük bir olasılıkla abartılmış bir ölçüdür. Çünkü yılanların boyları genellikle abartılarak söylenir.

                  En uzun ömürlü kaplumbağa kaç yaşında ölmüştür?
                  1766 yılında Mauritius Adası'nda bulunan bir erkek kara kaplumbağası 1918 yılında kaza sonucu öldüğünde yaşı 152'ydi.

                  En hızlı yüzen dört ayaklı hayvanBüyük Okyanus'ta yaşayan deri sırtlı kaplumbağa saatte 35 km. (22 mil) hızla yüzebilir.

                  Bir timsah en fazla kaç kilometre yüzebilir?
                  4,5 m.'lik bir deniz timsahı, Solomon Adaları'ndan Kuzey Fiji Adaları'na kadar 960 km (600 mil) boyunca açık denizde yüzmüştür.

                  En öldürücü zehirli kara yılanıGüney Avusturalya'da yaşayan kaplan yılanı, 118 koyunu öldürecek kadar zehir taşır.

                  Bir yılan tarafından yutulan en büyük hayvan nedir?
                  1955 yılında 5 m.'lik Afrika kaya pitonu, 57 kg.'lık bir antilopu yutmuştur.

                  İlk kurbağagiller ne zaman yaşamıştır?
                  Bilinen en eski kurbağagiller, 300 milyon yıl önce Grönland'da yaşamış olan Ichthyostega'lardır.

                  En büyük kurbağagilÇin'de yaşayan dev semender, 1 m. boyunda ve 13 kg. ağırlığındadır. Bunların en büyüğü 50 yıl önce Güney Çin'de yakalanan 1,5 m. boyundaki bir semenderdir.

                  En küçük kurbağagil
                  En küçük kurbağagil, Küba'da yaşayan ok zehiri kurbağasıdır. En büyükleri 8,5-12,5 mm. boyunda olurlar.

                  En uzun yaşayan kurbağagil
                  Bir erkek Japon dev semenderi, Amsterdam Hayvanat Bahçesi'nin akvaryumunda 55 yıl yaşamıştır.

                  En uzun havada kalan kurbağa
                  Malaya, Saravak ve Borneo'da yaşayan süzümlen kurbağa, aralarında 30 m. uzaklık bulunan bir ağaçtan diğer bir ağaca havada süzülerek gidebilir.

                  En zehirli kurbağa
                  Dünyanın en zehirli hayvanı Kolombiya ve Güney Amerika'da yaşayan kokoi ok zehiri kurbağasıdır. Bunun zehirinden yalnızca 0,0001 gramının bir insanı öldürebileceği saptanmıştır.

                  Dünyanın en hızlı uçan böceği
                  Dünyanın en hızlı uçan böceğinin, bir tabanid (at sineğine yakın bir tür) olan
                  'Hybomitra hinei wrighti' olduğu ve saatte 145 km hızla uçabildiği ölçüldü. (Not: Bu bilgi sayın Nedret Güneri tarafından güncellenmiştir.)

                  Böcek çeşitleri



                  Günümüzde bir milyon tip böcek yaşamaktadır. Bunların bazıları çok küçüktür ve ancak büyüteçle görülebilir. Boyları 6-7 cm.'yi bulan büyük böcekler de vardır. Bazı böceklerin vücutları ince uzun, bazılarınınki kısa ve yuvarlaktır.

                  Böcekler nasıl beslenir?
                  Böceklerin yemediği hayvan ya da bitki yoktur. Mantar ve tütün yiyen böceklerin yanında, kumaş ve odun yiyenler de vardır. Birçoğu, bitkilerden bitkiözü yiyip, hayvanlardan kan emer.

                  Böceklerin kaç tane gözü vardır?
                  Böceklerdeki görme, koklama, tatma, işitme ve dokunma duyuları insanlardakine benzemez. Böceklerin iki çeşit gözleri vardır. Birçok minik gözden ya da fasetlerden oluşmuş bir çift petek göz ve çoğunda üç tane basit göz bulunur. Basit gözler başın tepesindedir ve osel adını alır.

                  Böcekler nasıl koku alır?
                  Böcekler, duyargaları ile koku alır. Bir böceğin duyargaları ne kadar büyükse o kadar iyi koku alır. Güvelerin tüylü duyargaları, böcekler içinde en iyi koku alan duyargalardır.

                  Böcekler nasıl işitir?
                  Hiçbir böceğin başında kulakları yoktur. Bazı böcekler hiçbir şey işitmez. Bunlar, havadaki ya da yerdeki titreşimleri hisedebilir. Sesleri işitebilen böceklerin sayısı azdır. Çekirgelerin kulakları bacaklarında ya da karınlarının kenarındadır.

                  Böceklerin dokunma duyusu nasıl çalışır?
                  Dokunma duyusu, bütün hayvanlarda vardır. Böceklerin vücutlarının çeşitli yerlerinde tüyler ve kıllar bulunur. Bunlar, bir çeşit duyu organıdır. Her bir kılın dibinde bir, iki veya üç sinir hücresi bulunur. Bu sinir hücreleri çok ince sinirlerle ana sinir şeridine bağlıdır. Kıllara dokunan bir cisim ya da kılların rüzgârla oynatılması, ana sinir şeridine bir haber şeklinde ulaşır ve böcek uyarılır.

                  En iri etobur
                  En iri etobur Bering Boğazı yakınlarında öldürülen bir kutup ayısıydı. Ağırlığı 1010 kg.'dı, boyu 4 m.'yi aşıyordu.

                  En küçük etobur
                  En küçük etobur, gelinciktir. Kuzey Afrika'da yaşayan bir tür gelinciğin yaklaşık olarak uzunluğu 35 cm.'dir. Kuzey Amerika'da yaşayanlar ise ancak 15 cm. boyundadır. En küçük gelinciğin ağırlığı sadece 35 gr.'dır.

                  En Küçük Köpek
                  Chihuahhua türü köpekler, yaklaşık 450 gr. ağırlığındadır.

                  Kuşlar nasıl uçar?
                  Kuşlar havada kalmak için kanat çırpar. Bazı kuşlar ise hava akımlarından yararlanarak kanat çırpmadan, süzülerek uçar. Uçmaya hazırlanan bir kuşun ilk yaptığı şey vücudunu alçaltarak, bacaklarını bükmek ve kanatlarını açmaktır. Sonra bacaklarını düzleştirerek havaya sıçrar. Hemen kanatlarını çırpmaya başlar. Kuşlar, havalanınca yükselmek için kanatlarını aşağı doğru çırpar. Kanat lekeleri aralarından hava geçmesine engel olacak şekilde sıkıca birarada tutar.

                  Kuşların en önemli duyusu nedir?
                  Bir kuşun en önemli duyusu görmedir. Kuşların çoğunda koklama duyusu çok zayıftır. Atmacada olduğu gibi, bazı kuşlarda gözler, insan gözünden on kez daha keskindir. Atmacalar avcıdır, gözleri başlarının önündedir. Bu nedenle başlarını çevirmeden avlarını gözleyebilirler.

                  Kuşlar çevrelerini nasıl görür?
                  Tohum, tane ve böceklerle beslenen küçük kuşların gözleri başlarının yanındadır. Sağ ve sol taraflarında nelerin olup bittiğini görebilirler. Besin ararken, düşmanlarını gözlerken her iki tarafa bakabilirler. Gündüz kuşlar, renkli gördüğü halde, gece yalnız grinin tonlarını görebilirler.

                  Kuşlar sesleri nasıl duyar?
                  Kuşlarda, insanda olduğu gibi ses dalgalarını kulağa yönelten kulak kepçesi yoktur. Kulak delikleri tüylerle örtülüdür. Buna rağmen çok iyi işitebilirler. Yine de kuşların pek çoğu, sesin yönünü kolayca bulamaz. Yalnız, baykuşlar, sesin yönünü iyi bulur. Baykuşların iç kulakları özel bir yapıya sahiptir. Avlarının çıkardığı en ufak sesi duyabilirler.

                  Kuşlar, nasıl koku alır?
                  Kuşların çoğunda burun delikleri gaganın tepesindedir. Burun delikleri koku almada değil, solunum için kullanılır. Kuşlar genellikle iyi koku almaz.

                  Karada yaşayan en büyük kuş hangisidir?
                  Karada yaşayan en büyük kuş devekuşudur. Devekuşu 2.7 m. yükseklikte ve 156 kg. ağırlığındadır.

                  Uçan en ağır kuş hangisidir?
                  Sessiz kuğu uçan kuşların en ağırıdır. Ağırlığı bazen 23 kg.'dan fazladır.

                  En hızlı kuşDüz uçuşta; kuyruklu kırlangıç saatte 161 km.; yarış güvercini saatte 152 km. Hızla uçabilir. Balık yiyen kuşların hızı saatte 145 km., kuzu kuşunun dalış yaparken hızı ise saatte 128 km.'dir.

                  Havada en uzun süre kalma rekoru
                  Kırlangıçlar yaşantılarının çoğunu havada geçirir. Yuva yaptıkları zaman bile zamanlarının yarısını uçarak geçirirler. Havada uyurlar. Uçmayı öğrendiklerinden itibaren yuva yapıncaya kadar asla karaya inmezler. Bu süre 21 ay olabilir

                  En büyük deniz balığıBir balinanın uzunluğu yaklaşık olarak 15 m.'dir. Büyük beyaz köpekbalığının uzunluğu ise 12 m.'dir.
                  En büyük nehir balığı
                  Güney Amerika nehir sularında görülen Arapaima balığı, 2 m. uzunluğunda ve 111 kg. ağırlığındadır.

                  En küçük balık



                  Filipinler'de yaşayan bir kaya balığı 1 cm. boyundadır.

                  En uzun yaşayan balık
                  Karadeniz'de yaşayan Mersinmorina'ların 120 yıl kadar yaşadığı görülmüştür. Bu balıkların ağırlıkları bir tondan fazladır.

                  En az yaşayan balık
                  Afrika ve Güney Amerika nehirlerinde en fazla bir yıl yaşayan 26 cins balık vardır. Yağmurlu mevsim sonunda nehirler kuruduğu zaman ölürler. Ölmeden önce, kuraklığa dayanıklı yumurtalarını yumurtlarlar. Yağmurlu mevsim başladığı zaman yumurtalardan yavrular çıkar. Bu balıklar bir yıldan daha az yaşarlar.

                  En hızlı balık
                  Yelken balığının saatte 68 mil (109 km.) hızla yüzdüğü bilinmektedir.

                  En zehirli balık
                  Hint Okyanusu'nda ve Büyük Okyanus'ta yaşayan taşbalıkları en zehirli balıklardır. Son derece acı veren zehirleri altı saat içinde ölüme sebep olur. Fakat bütün sokmalar öldürücü değildir.

                  Elektrikli yılanbalığında kaç volt elektrik vardır?
                  Elektrikli yılanbalığında 550 voltluk elektrik vardır.

                  En yükseğe sıçrayan balıkBir Tarpo'nun 5 m. yükseğe sıçradığı ve 9 m.'lik yay yaptığı bilinmektedir.

                  En süslü balık
                  En süslü balık hindi balığıdır.

                  En çirkin balık
                  En çirkin balığın taşbalığı olduğu söylenir.

                  En büyük balık sürüsüRinga balığı sürüsünde 300 milyon balık bulunur.

                  En uzun isimli balığın adı nedir?Çütre balığı Hawai'de
                  humuhumunukunuku-apuaa adıyla tanınır.

                  Balık yağmuru nedir?
                  Kasırga ve hortumlarla denizden taşınan balıklar, gökyüzünden yağmur gibi yağarlar. Bu duruma, balık yağmuru denir. 1806'da Almanya'nın Essen kentinde büyük bir dolu tanesi bulundu. Dolunun içinde 4 cm. uzunluğunda bir sazan vardı. 2.7 kg. ağırlığında bir başka balık gökten, Hindistan'daki Jelapur'a düştü.

                  Kılıçbalığını tanıyor musunuz?
                  Bir kılıçbalığı kılıcının; bakır zırhı 10 cm.'lik levhayı, 30 cm.'lik beyaz meşe kerestesini, 65 cm.'lik sert meşeyi delip geçtiği bilinmektedir.

                  Oltayla tutulan en büyük balık
                  1959'da Güney Avustralya açıklarında 1.208 kg. ağırlığında bir büyük beyaz köpekbalığı yakalandı.

                  Köpekbalıklarında kaç tane solungaç bulunur?
                  Her ne kadar köpekbalıklarında beş tane solungaç yarığı varsa da bazılarında altı solungaç yarığı bulunur. Yedi solungaç yarıklı köpekbalıkları da vardır.

                  Solungaç nedir?
                  Balıkların solunum organıdır. Solungaçlardaki ince deri tabakasının altında kan damarları bulunur. Kan çevresindeki sudan oksijen alır, artık olan karbondioksiti dışarı verir.

                  Balıklar suda nasıl haraket eder?
                  Sandıkbalığı ve denizaltıların dışında bütün balıklar vücutlarını ve kuyruklarını sallayarak yüzerler. Balığın bu haraketi, yılanın karadaki haraketine benzer. Onun için buna yılankavi haraket denir. Yılan, yerde haraket ederken vücudunun farklı kısımlarını yer üzerindeki ufak çıkıntılara bastırarak vücudunu öne iter. Balıklar da vücudunu kıvırırken suyu bastırır ve böylece kendini öne götürür.


                  ETÇİL HAYVANLARIN İÇİNDE EN HIZLI YÜZENLER HANGİLERİ BİLİYOR MUYDUNUZ?

                  Vizon 3 km/saat
                  Kutup ayısı 10 km/saat
                  Susamuru 16 km/saat


                  Halı köpekbalığı kendini nasıl gizler?
                  Avusturalya'da yaşayan halı köpekbalığının yassı bir görüntüsü vardır. Diğer köpekbalıklarından daha fazla dipte yatar. Derisi halı desenine benzer. Bu durum, onun deniz dibinde gizlenmesine yardım eder.


                  Vücudun temel birimleri...İnsan vücudu 50 milyara yakın, ancak mikroskopla görülebilecek büyüklükteki hücrelerden oluşur. Yapıları ve görevleri aynı olan hücre toplulukları dokuları, dokular bir araya gelip organları, organlar sistemleri meydana getirir.

                  Hücre nedir?
                  1665 yılında, Robert Hooke, çok basit bir mikroskopla, bir mantar parçasının çok sayıda ufak "bölmeler"den oluştuğunu gördü ve bunlara hücre adını verdi. Vücut bir ülkeye benzer. Hücreler yurttaş, beyinse hükümettir. Bir ülkenin vatandaşları gibi, hücrelerin yetenekleri farklı olup, bunlar değişik işlerde uzmanlaşır ve vücudun çalışma bütünlüğüne katkıda bulunur. Kimi hücreler, değerli kimyasal maddeler yapar; kimi duyusal uyartıları iletir, kimi mikroplarla savaşır. Benzer işi yapan hücrelerin bir araya gelmesiyle dokular, kan, kemik, kas, sinir dokusu ortaya çıkar. Dokular da birleşerek, kalp, akciğer, beyin gibi organları oluşturur.

                  İskelet nedir?İnsan vücuduna şeklini veren, çeşitli organlarımızı koruyan ve onlara destek olan kemik yapımız iskelet, 200-212 (260 kadar) kemikten oluşur. 30 kadar yassı kemik kafatasımızı meydana getirir. Göğüs kemiğinde 24 tane (12 çift) kaburga, kalp ve akciğerleri korur. 33 tane birbirine kenetlenen kemik, omurgayı oluşturur. Omurgamız da, kürek kemikleri ve leğen kemiği aracılığıyla kol-bacak kemikleriyle eklemleşir. Bu kemiklerin tümü, hızlı ve karmaşık hareketlerimize olanak sağlayan kaslara, güçlü bir destektir.

                  Eklem nedir?
                  Kemikler arası bağlantı, eklemler aracılıyla gerçekleşir. Kafatasımızda kemikler zikzak girinti çıkıntılarla birbirlerine kilitlenmişlerdir. Bu tür eklemlere "oynamaz eklemler" denir. Diğer bölgelerde eklemlerin çoğu hareketlidir. Omuz ve kalçadaki top şekli eklemle, dirsek ve dizdeki hareket kolaylığı sağlayan eklemler, "oynar eklemler"dir. Haraketli eklemlerin tümünde, kemiklerin eklem uçları, kıkırdak adını alan yumuşak yastıklarla kaplıdır. Kıkırdak tabaka ve eklem sıvısı, hareketlerimizi kolaylaştırır ve kemiklerimizin aşınmasını önler.

                  Gözlerimizin çalışması...Her bir gözün ağtabakasında, çubuk ve koni adını alan 120 milyon kadar görme hücresi vardır. Çubuklar alaca karanlıkta görmeye yarayıp, ancak gri tonları fark eder. Koniler, renkli görmemize yarar. Her bir ağtabakada, çok sayıda ışığı görme hücresi vardır. Bu hücrelerde bulunan özel kimyasal maddeler, ışık etkisiyle, geçici olarak değişime uğrar. Bu olaysa, sinirlerde elektrik iletileri başlatır. Uyanıklık esnasında, beyne gözlerden, saniyede milyonlarca ileti gelir. Beyin, bunları inceleyip, iki gözden gelen görüntüleri karşılaştırır ve iki ayrı ters görüntüyü tek ve net bir düz görünüme dönüştürür.

                  Ses nedir?Çan ya da ses telleri gibi titreşen bir nesnenin başlattığı titreşimler dizisine, ses denir. Bu titreşimler hava, su ve katı maddelerde ilerleyebilir. Bir treni gözünüzün önüne getirin. Biri, en son vagonu kuvvetle iterse, bu bir öndekine, o da karşısındakine çarpar ve bu çarpmalar, öne doğru kuvveti azalarak ilerler. Bir ses dalgası havadan geçerken, ufak hava moleküllerinde de buna benzer bir olay görülür. İşittiğimiz birbirini yüksek bir hızla izleyen çok sayıda ses dalgalarıdır.

                  Ses tellerimiz ne işe yarar?
                  Ses telleri, gırtlaktaki iki ince gergin zardır. Bunlar titreştikçe aralarındaki açıklık süratle daralıp genişler. Bu açıklığın genişliğine göre sesin yüksekliği ayarlanır. Dar olduğunda ince sesler, genişlediğinde ise kalın sesler çıkartılır.

                  Kulaklarımız nasıl duyar?
                  Dış kulak tarafından, kulak zarı çok çabuk titreştirilir. Bu titreşimler orta kulağın üç küçük kemiği olan, çekiç, örs ve üzengi'ye; üzengiden de, oval pencerenin çok ince zarından iç kulağa geçer. Oval pencere, kulak zarından çok ufak olduğundan, hareketleri daha küçük fakat şiddetlidir. Sonunda, titreşimler, gerçek işitme organı olan ve ses uyartılarını beyne ileten, salyongoza (koklea) erişir.

                  Dokunarak nasıl hissediyoruz?
                  Deride milyonlarca sinir lifi bulunur. Bunların bazısı okşamaya, diğerleri bastırma ya da hafif dokunmaya özellikle duyarlıdır. Sıcak, soğuk, gıdıklanma ve ağrı gibi çok çeşitli dokunma duyuları ayırt edilebilir. Her birinin, ayrı sinir lifiyle iletildiği düşünülmektedir. Dokunma, genellikle hızlı iletici, ağrıysa yavaş iletici liflerce taşınır. Zararlı bir nesnenin önce dokunma, az sonra ağrı duyusunu uyarmasının nedeni budur.

                  Başlıca tad ve koku organları nelerdir?

                  Koku lobu (beyin)
                  Yumuşak damak
                  Omurilik
                  Burun boşluğu
                  Sert damak
                  Dil
                  Dişler
                  Nasıl koku alırız?
                  Kimyasal buharlar, koku hücresi kılları üstündeki sıvıda erir. Hücre, bu maddeye duyarlıysa, sinirlerde ileti başlar.

                  Beynimiz nasıl çalışır?
                  Bilimadamları, son yüzyılda çok sayıda araştırma yapmış olmasına rağmen beynimizin tam olarak nasıl çalıştığını çözememişlerdir. Beyin milyonlarca sinir hücresiyle, glia hücresi adını alan destek hücrelerden oluşur. Sinir hücrelerinin, bilgileri getirici ve götürücü uzantıları vardır. Tek bir hücrenin, 200 diğer hücreyle bağlantısı olabilir. Birçok hücrenin, vücudumuzun uzak bölgelerine varan çok uzun lifleri bulunur.

                  Atardamar ne işe yarar?
                  Atardamar, kanı kalbimizden organlarımıza kan taşıyan damardır.

                  Böbreğimizin ana görevi nedir?
                  Böbreğimiz, kandan idrarı çıkartmaya yarar.

                  Diafragma nedir?
                  Göğüs ve karın boşlukları arasında bulunan, solunumda önemli rolü olan geniş bir kastır.

                  DNA nedir?
                  DNA genlerin esas yapısı olan, bir kimyasal maddedir.

                  DNA nedir?
                  DNA genlerin esas yapısı olan, bir kimyasal maddedir.

                  Hormon nedir?
                  Hormon, vücudun bir bölgesinde bir bezce yapılan, dolaşımla gidip, diğer vücut bölgelerinin çalışmasını etkileyen bir kimyasal habercidir.

                  Hücre bölünmesi nedir?
                  Bir hücrenin iki ufak hücreye bölünerek üremesidir.

                  Kalbimiz nasıl çalışır?

                  Kalp, kanı vücutta dolaştıran kas pompadır. Dakikada, ortalama 70 kez atar. Her atımda, kalbin iki tarafından üçte bir bardak kadar kan atılır. Tek bir dolaşım yarım dakika kadar sürer. Kalbin sol tarafı, akciğerlerden gelen oksijeni zengin kanla buluşturur; sağıysa kirli kanı temizler

                  Yorum

                  • delphin
                    Senior Member
                    • 27-12-2005
                    • 15279

                    Konu: dünyada görülen İLGİNÇ OLAYLAR ve haberler

                    POLIS KAYITLARINA GEÇMIS KAYSERI DE
                    YASANMIS GERCEK BIR HIKAYE


                    Hirsizin biri, bir evin Çatisina çikmis ve
                    Anten kablosunu kesmis.Evin reisi de tam
                    TV'ye dalmisken yayin kesilince
                    Televizyonunu biraz kurcalamis,

                    Bozuldu herhalde " diyerek yatmis.Ertesi gun Adam
                    Ise gittikten sonra hirsiz kapiyi
                    açip adamin karisina,Yenge, beni abi
                    gönderdi, televizyon bozuk, alin DA
                    Bir bakin dedi" demis.

                    Saf kadincagiz DA televizyonu vermis.
                    Aksam Adam eve gelip de televizyonu görememis ve
                    Karisindan olayi örgenince dumura Ugramis tabii.

                    O hafta sonu balkonda keyif yaparlarken bizim hirsiz
                    Asagidan islik çala çala onlara bakarak sokaktan geçmiş.

                    Kadin hirsizi tanimis ve Bak bey!
                    Televizyonu Alan Adam iste buydu!!" demis. Adam bunu
                    Duyunca pijamalarla adami kovalamaya baslamis.

                    5 dakika sonra diger hirsiz adamin evine gelip,
                    Karisina Yenge,ben polisim, abi hirsizi yakaladi. Simdi
                    Karakoldalar. Pantolonuyla, cüzdanını İstiyor." demis kadin DA vermis
                    Normal
                    Olarak.Adam hirsizi uzun bir saat
                    Kovaladiktan sonra kan ter içinde eve
                    dönmüş.. VEEE yine dumur!
                    Artik Adam karisini NE yapmis bilinmiyor.

                    Yorum

                    • delphin
                      Senior Member
                      • 27-12-2005
                      • 15279

                      Konu: dünyada görülen İLGİNÇ OLAYLAR ve haberler

                      uzun hasan kömürü nasıl buldu

                      Cumhuriyetin ilk zamanları, herkes “aman memleketi daha ilerilere götürelim” diye çırpım çırpım çırpınıyo. Böylesinden bilinçli bi komutan bi gün elinde bi kömür parçasıyla geçiyor birliğinin karşısına. Askerlere elindeki siyah nesneyi göstererek, “Bakın arkadaşlar, bu elimde tuttuğum şeye kömür denir. Böyle taş gibi durduğuna bakmayın, cayır cayır yanar bu meret. Şimdi hepinize birer hafta izin veriyorum. Bu numunelerden de yanınıza birer tane alın. Herkes köyünde, dağ bayır kömür arayacak” demiş.

                      Askerler dağılmışlar memleketlerine. Bunlardan biri de Uzun Hasan adında Zonguldaklı, karayağız, babacan bir çocuk... Hasan hemen ertesi gün almış eline numuneyi, akşama kadar dolaşmış. Akşam eve eli boş dönmüş ama hiç bi’şey kaybetmemiş umudundan.

                      Ertesi sabah yine erkenden çıkmış aramaya. O günün akşamında ise elinde bi çuvalla dönmüş eve. Çuval aynı komutanın verdiklerine benzeyen, simsiyah taşlarla doluymuş. Yaşlı anası da o sıra çalı-çırpı ateşinin üzerinde çorba pişiriyomuş. Hasan elindeki taşları ateşin içine doğru atmış. Bi de bakmış ki hakikaten de kara taşlar cayır cayır yanıyor. Anasının pişirdiği çorbayı bile içmeden hemen çıkınını toplayıp, komutanına müjdeyi vermek üzere yola koyulmuş Uzun Hasan. İşte Zonguldak’taki o bitmez tükenmez taş kömürünü o gencecik aslan bulmuş arkadaşlar

                      Yorum

                      • delphin
                        Senior Member
                        • 27-12-2005
                        • 15279

                        Konu: dünyada görülen İLGİNÇ OLAYLAR ve haberler

                        Kralın Dört Eşi

                        Bir zamanlar, büyük ve güçlü bir ülkeyi yöneten kralın dört eşi varmış.

                        Kral en çok dördüncü eşini sever, bir dediğini iki etmez, her şeyin en güzelini, en iyisini ona verirmiş.

                        Kral üçüncü eşini de çok severmiş. Bu güzelliğin bir gün kendisini terk edebileceğinden korktuğu için, onu çok kıskanır,üzerine titrermiş.

                        Kral ikinci eşini de severmiş. Kendisine karşı her zaman iyi ve sabırlı davranan eşi, ne zaman bir derdi olsa daima onun yanında bulunur, sorunun çözümünde ona destek verirmiş.

                        Kraliçe olan birinci eşiymiş kralın. Onu en çok seven, karşılık beklemeden seven,sağlığına ve hükümranlığına en büyük katkıyı sağlayan bu eşi olmasına rağmen, kral bu eşini hiç sevmez ve onunla hiç ilgilenmezmiş.

                        Bir gün kral ölümcül bir hastalığa yakalanmış.

                        Yakında öleceğini anladığı ve öldükten sonra yalnız kalmaktan çok korktuğu için, eşlerinden hangisinin ölüm yalnızlığını kendisi ile paylaşmak isteyebileceğini öğrenmek istemiş.

                        En çok sevdiği dördüncü eşine, "Ölüm yolculuğunda bana eşlik etmek ister misin?" diye

                        sorduğunda, aldığı yanıt kalbine bir bıçak gibi saplanan, kısa ve net, "Mümkün değil!" olmuş.

                        "Hayatim boyunca seni sevdim, sen benimle birlikte ölmeyi kabul eder misin?" sorusunu üçüncü eşi, "Hayır, hayat çok güzel. Sen ölünce ben yeniden evleneceğim." diye yanıtlamış ve kral bir kez daha yıkılmış.

                        "Her sorunumda, her zaman yanımda olan, bana yardim eden sendin. Bu sorunumda da bana yardımcı olur musun?" sorusuna karşı, ikinci esinden, "Bu sorunun için bir şey yapamam. Olsa olsa sana mezarına kadar eşlik eder, güzel bir cenaze töreni yaptırır ve yasını tutarım." karşılığını almış.

                        Büyük bir hayal kırıklığı yaşamakta olan kral birinci eşinin sesiyle irkilmiş:

                        "Nereye gidersen git, seninle olurum, seni takip ederim."

                        "Ah!" diye inlemiş kral; "Keşke bir şansım daha olsaydı..."

                        =============================================
                        Aslında gerçek Yaşamda hepimiz dört eşliyiz...

                        Dördüncü eşimiz "vücudumuz"! Onun güzel görünmesi için ne kadar zaman, kaynak ve çaba harcarsak harcayalım, öldüğümüzde bizi terk edecektir.

                        Üçüncü eşimiz "sahip olduğumuz servet ve statümüz"! Ölür ölmez başkalarına yar olacaktır.

                        İkinci eşimiz "ailemiz ve dostlarımız"! Tüm sorunlarımızı paylaştığımız bu kişilerin en son yapabilecekleri şey, bu dünyadan gözleri yaşlı bizi uğurlamak olacaktır.

                        Ve birinci eş... "ruhumuz"!

                        Yorum

                        • delphin
                          Senior Member
                          • 27-12-2005
                          • 15279

                          Konu: dünyada görülen İLGİNÇ OLAYLAR ve haberler

                          200 yıllık soruyu türk öğretmen çözdü

                          İtalyan matematikçi Gianfrancasco Malfatti'nin 1803 yılında ortaya attığı matematik sorusunu, 201 yıl sonra bir Türk öğretmen çözdü. Emekli öğretmen Mustafa Töngemen'in, 7 yıl çalışarak bulduğu cevap, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu tarafından onaylandı. TÜBİTAK'ın kabul yazısında, “Matematik öğretmeni Mustafa Töngemen'in, Malfatti'nin, ‘Üç çemberi bir üçgen içine içten teğet yerleştirme' probleminin cetvel ve pergelle çizilebilirliğini, gayretle yürüttüğü özverili çalışmalarla ve anahatlarıyla doğru bir çözüme ulaştırdığı kanaatindeyiz.” denildi. Malfatti'nin problemi, ‘mermerden yapılmış bir üçgenden, dik prizmadan en az malzeme ziyan olacak şekilde üç dairesel dik silindir çıkarma'yı amaçlıyor. Mustafa Töngemen, her gün iki saat çalışarak 7 yıl boyunca problemi çözmekle uğraştı. Geçtiğimiz ay, üçgen içinde 10. daireyi bularak kesin çözüme ulaştı. Zaman'ın sorularını cevaplayan Mustafa Töngemen, sonuç çizimlerini en basit şekilde gösterdiğini ve içine 3 daire yerleştirdiğini anlattı. Bugüne kadar yüzlerce bilim adamının soruyu çözmek için gayret sarf ettiğini; ancak başarılı olamadığını kaydeden Töngemen, yaşadıklarını şöyle özetledi: “1993 yılında Matematik Dünyası isimli dergiyi okurken karşıma Malfatti'nin sorusu çıktı. Bir dersanenin müdürlüğünü yapıyordum. Çalışma yoğunluğu sebebiyle üç yıl soruyla ilgilenemedim. Daha sonra 1 Ağustos 2003'te kesin çözüme ulaştım. Bunu kanıtlamak için birçok kuruma başvurdum. Son çare olarak Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e mektup yazdım. Sezer, 13 gün içinde hem bana hem de TÜBİTAK'a bilgi verdi. Bağlantı kurduğum TÜBİTAK, beni Ege Ünivesitesi Fen Fakültesi Matematik Bölümü Geometri Anabilim Dalı'na gönderdi. Burada dört defa, günde 2,5 saat bilgime başvuruldu. Üniversitedeki hocalar görüşlerini TÜBİTAK'a iletti. Sonunda TÜBİTAK resmi bir yazıyla soruyu çözdüğümü bana bildirdi.” Emekli matematik öğretmeni Mustafa Töngemen, uluslararası bilimsel bir dergiyle ilişki kurarak çözümü yayınlatmak istiyor. 1947 yılında Bolu'nun Gerede ilçesinde doğan Mustafa Töngemen, ilk ve ortaokulu Gerede'de, liseyi Bolu'da bitirdi. İstanbul Eğitim Enstitüsü Fen Grubu'nu 1967 yılında tamamlayan Töngemen, 11 yıl boyunca devlet okullarında öğretmenlik yaptı. Daha sonra özel dersanelerde çalışmaya başlayan Töngemen, evli ve iki çocuk sahibi. TÜBİTAK’ın onayladığı çözüm:



                          a) ABC üçgeninin iç açıortaylarının kesim noktası O1,

                          b) OBC, OAC ve OAB üçgenlerinin iç açıortaylarının kesim noktaları sırasıyla O1, O2 ve O3,

                          c) [O1O2 ]’nin orta dikmesi ile C noktasından [CO]’ya çizilen dikmenin kesim noktası Ç olsun.

                          d) [ÇO2Ç[AO] = {M1 }. M1 noktası [AB] ve [AC]’ye teğet olan Malfatti Çemberi’nin merkezidir. (Ayrıca [ÇO1Ç[BO] = {M2}. M2 noktası [BA] ve [BC]’ye teğet olan Malfatti Çemberi’nin merkezidir. Bu merkezi (g)’de açıklandığı biçimde de bulabileceğiz.)

                          e) [O2Y]^[AC] ve [O3 Z]^[AB] çizelim

                          f) M1 merkezli Malfatti Çemberini çizeriz. Bu çember üzerinde |YF|=|YH| ve |ZG|=|ZX| olacak şekilde F ve G noktalarını buluruz.

                          g) [ M1GÇ[BO]={M2} ve [M1FÇ[CO]={M3} olmak üzere M2 ve M3 merkezli Malfatti Çemberi çizilir

                          NOT: Bu çözüm çeşitkenar, ikizkenar ve eşkenar olmak üzere bütün üçgenler için doğrudur.

                          Malfatti’nin 200 yıllık sorusu
                          Herhangi bir üçgenin içine her çember diğer iki çembere dıştan teğet ve her biri üçgenin ilgili iki kenarına içten teğet olan üç çemberi Euclides Geometrisi ile (yalnız pergel ve cetvel kullanarak ) çiziniz.

                          Adını tarihe yazdırmak istiyor
                          37 yıl matematik öğretmenliği yapan Mustafa Töngemen, problemi çözmek için 7 yıl uğraşmış. Elde ettiği başarıyı uluslararası alanda kayıt altına almak istiyor. Maddi bir beklentisi yok, 'adını tarihe yazdırmayı' amaçlıyor. Problemin sahibi Gianfrancesco Malfatti ise İtalyan asıllı. 1771 yılında 40 yaşındayken profesör oldu. Cebirsel denklemlerin teorisiyle ilgili bulduğu sonuçlarla tanındı. Altıncı dereceden özel bir denkleme ‘Malfatti Çözümü’ adı verildi. Bu çözüme göre, köklerden birinin bilinmesi altıncı derecedeki genel denklemin çözümüne imkan verir. İtalyan matematikçi 1807 yılında hayatını kaybetti.

                          Yorum

                          • delphin
                            Senior Member
                            • 27-12-2005
                            • 15279

                            Konu: dünyada görülen İLGİNÇ OLAYLAR ve haberler

                            NOSTRADAMUS

                            Kimilerine göre “dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük dehası”, kimilerine göre “tüm zamanların en berbat şarlatanı” olan 16. yüzyıl rönesans adamı Fransız doktor (değişik tedavi metotları ve ilaçları çok başarılı olan, şifalı bitkiler uzmanı; kozmetikleri ve meyveleri korumakta kullanılan maddelerin mucidi), simya bilgini, astrolog, kahin Nostradamus, tüm zamanların en çok tanınan kahinidir.

                            Michel Nostradamus, 14 Aralık 1503’te, Saint Remy de Provence’te doğdu. Ailece Yahudi kökenli olmalarına karşın politik güvence kazanmak için Hıristyan olmuşlardı. Anjou Kralı Rene’nin özel doktoru olan dedesinin (annesinin babası), asıl uzmanlığı gökbilim ve astroloji idi ve Nostradamus’u 6 yaşından itibaren eğitmeye başladı. Dedesi, Latince, Grekçe, İbranice, gökbilim, astroloji, kimya, botanik ve biyoloji dersleri vererek, Nostradamus’u mükemmel bir şekilde eğitti. Ve ardından Avignon Üniversitesi’nde eğitim gören Nostradamus, 1523 yılında Montpelier tıp okuluna geçip; 3 yıllık eğitimden sonra çok iyi bir dereceyle mezun oldu. Avrupa’daki büyük veba salgını sırasında gösterdiği özveri ve hekimliğiyle halkın sevgisini kazandı. Şarbon salgını sırasında hastalanan eşi ve iki çocuğunu, tüm çabalarına karşın hastalığın pençesinden kurtaramadı. Nostradamus, bir süre sonra astroloji ve metafiziğe yönelerek; 10 ciltlik “Astroloji Yüzyılları” adlı yapıtında birçok kehanette bulundu ve kehanetlerin bir kısmı gerçekleşmese de bir kısmı gerçekleşti. Nostradamus, kahin ve astrolog ünvanına sahip olarak, kilise toprağına defnedilen ilk ve son isimdir. İki yüzyıldan buyana kilise tarafından yasaklanmış kitaplar listesinde yer alan yazıları, okuyan kim olursa olsun, otomatikman Katolik Kilisesi’yle ilişkisini kesmiş sayılmaktadır. Sıkı bir denetim mekanizması kuran Nostradamus, kesin zamanlama verileri kullanan ilk ve tek kahindir ve denetim aracı da astrolojidir. Ayrıca, Nostradamus’un astrolojisi, insan kaderini okuyan horoskoplarla ilgilenmeyen ve ortaçağ teologlarıyla uyuşan “judicielle astroloji”dir. Nostradamus’a göre kehanet mekanizması üç temel ilkeye göre işlemektedir. Bunlar, “atalardan gelme doğal kalıtım olan yetenek; sonradan kazanılan transa girebilme yeteneği ve bu yeteneğin geliştirilmesi ve astrolojik bilgi düzeyiyle, gökyüzü mekaniğinin dünya üzerindeki oluşum karşısındaki etkilerinin tanınması”dır.

                            Haziran 1566’da yakalandığı gut hastalığıyla, yaklaşan ölümü hisseden Nostradamus, “17 haziran”da vasiyetini yazdırdı. Ayın 25’inde doktor Nostradamus, hastalığının su toplama safhasına geçtiğinin farkına vararak son duasını yapmak üzere çağrılan Rahip Vidal, Nostradamus’un günah çıkarmasını duyan tek insan idi. Yardımcısına geceyi yalnız geçirmek istediğini söyleyen Nostradamus, ertesi sabaha kadar da odasına kimsenin gelmemesini istedi. Yardımcısı Chavigny’nin “Niye yarın sabaha kadar?” sorusunu da “Beni gün doğuşunda canlı bulamayacaksınız” diye yanıtlamıştı. Ertesi gün güneş doğarken, üst kata çıkan Chavigny ve Nostradamus’un ailesi ve dostları, büyük kahin Nostradamus’u yatağında cansız olarak yatarken buldular. Nostradamus’un son almanağındaki son kehaneti şöyle idi:

                            Elçilik görevinden dönüp kralın hediyesi yerine konunca,
                            Artık hiçbir şey yapamayacak, Tanrı'ya gidecek
                            Yakın akrabalar, dostlar, kardeşler
                            Onu yatağın ve sıranın yanında ölü bulacaklar.

                            Nostradamus’un son isteğini yerine getirten son eşi Anne ve tabutunu dik biçimde Cordeliers de Salon kilisesinin duvarına gömdürttü. Böylece hiçbir şaşkın mezarının üzerine basmayacaktı. Ayrıca şu sözleri de Latince olarak, tabutunu örten 2.5 metre boyundaki mermer duvara yazdırttı: "Burada bütün ölümlülerden farklı olarak, yıldızların etkisiyle geleceği gören kalemiyle olayları kaydetmeye layık bulunmuş meşhur Michel Nostradamus yatıyor. Altmış iki yıl, altı ay ve yedi gün yaşadı. 1566'da Salon'da öldü. Gelecek nesiller onun istirahatını bozmasınlar. Anne Posart Gemelle eşine gerçek mutluluk diler."

                            Nostradamus’un tutan kehanetlerinden bazıları şöyle:
                            İkili karşılaşmada ağır bir biçimde yaralanan Fransız kralı, 10 gün sonra “1 Temmuz 1559’da” öldü.
                            “30 Ocak 1649’da”İngiltere Kralı 1. Şarl’ın kafası kesildi.
                            “1666 yazında” Londra yangını çıktı.
                            1791 Yılında, Fransız Devrimi’nin ileri, yeni bir takvim sistemi uygulamaya ve yıl olarak “1” rakamı ile başlamaya karar verdiler.
                            “16 Ekim 1793’te” Marie Antoinette idam edildi.
                            Napolyon, 1804’de, Avusturya imparatorunun kızıyla evlenmek istedi.
                            “1846 Ağustosunda” Neptün gezegeni keşfedildi.
                            Branau am Inn’da, “20 Nisan 1889’da” Adolf Hitler doğdu.
                            1936 Yılında, Franco, İspanya halkını ikiye böldü.
                            1938 Yılında, Hitler, Avusturya’ya girdi.
                            1. Şarl’ın kafasının kesilmesinden 290 yıl sonra, 1939 yılında, 2. Dünya Savaşı patlak verdi.
                            1941 Yılında, toplama kamplarında gaz odaları kuruldu.
                            1945 Yılında, Hitler evlendi ve öldü.
                            1948 Yılında, İsrail Devleti kuruldu.
                            1954 Yılında, Birleşik Arap Cumhuriyeti kuruldu.
                            1979 Yılında, Humeyni, İran şahını alt etti.
                            1990 Yılında, Orta Doğu’da bir Arap lideri (Saddam Hüseyin) tüm batıya kafa tuttu. Ayrıca, aynı yılda, iki Almanya’da birleşti (Nostradamus’un tahmin ettiği 2050 yılından 60 yıl önce).

                            Nostradamus’un, 3797 yılına kadar olan bazı kehanetleri şöyle:
                            2000’lerde, Avrupa ile İtalya arasında savaş; Chiren’in birliklerin başına gelmesi ve Avrupa Ordusu’nun savaşı kazanması.

                            2020 Yılında, atomik bir saldırı sonucunda Roma’da taş üzerinde taş kalmaması.

                            2050 Yılında, iki Almanya’nın birleşmesi ve Yerküre üzerinde 57 yıl süreyle barışın hakim olması. Ayrıca, Nostradamus’un büyük bir kahin olarak tanınıp herkesçe kabul edilmesi.

                            2076 Yılında, bir ihtimal, Avrupa ile Asya / Afrika ülkeleri arasındaki 4. Dünya Savaşı’nın çıkması. Savaşın 25 yıl sürmesi ve bitiminde yarı yarıya çöle dönmüş bir dünya bırakması.

                            2106 Yılında, 4. Dünya Savaşı’nın sona ermesi ve 1000 yıllık barış döneminin başlaması. Bugün için düşünülmesi bile zor olan olağanüstü buluş ve gelişmelerin ortaya çıkması. Yüksek bir yaşam düzeyi.

                            3750 Yılında, yeni bir savaş ve o güne değin yaşanmamış ölçüde bir korku dalgası.

                            3797 Yılında, son günün gelip çatması ve yeryüzü ile gökyüzünün yepyeni bir çevreye bürünmesi. İnsanoğlunun ölümsüzlüğe erişmesi. Her türlü kötülüğün, bir daha geri gelmemek üzere saf dışı edilmesi ve ölümün ölümsüzlüğe dönüşmesi.


                            Nostradamus'un sırlar dünyası

                            Nostradamus'un kehanetleri gerçek mi oluyor? Son depremler Fransız kâhinin işaret ettiği 2012'deki kıyametin alameti mi? Beş yüzyıl önce Türkiye için neler gördü? Tek solukta okunacak gizemlerle dolu bir dosya...

                            Kehanetleri

                            Üçüncü Dünya Savaşı 2076'da, dördüncüsü ise 2106'da çıkacak. Dördüncü Dünya Savaşı sonrasında bin yıllık barış çağı yaşanacak. Hayat 3797 yılında sona erecek. Nostradamus'a göre sadece insanlık bitecek, dünya hiç yok olmayacak.
                            Güney Asya'dan sonra Türkiye'de deprem olacak. Centuries kitabını yorumlayan İngiliz uzmanlara göre Endonezya depremleri sonrası Yunanistan ve Türkiye'de karışıklık (yer sarsıntıları) olacak. Fransız uzman Fontbrune ise karşı: O ciltteki kehanet Gölcük depremiydi. Yeni deprem yok.
                            Fransız uzmanlara göre Nostradamus 2015'e kadar dünya için 'karanlık bir dönem' görüyor. Kahine göre dünyada iklim değişiklikleri olacak. Büyük bir kuraklık yaşanacak. İnsanoğlunu bu uzun kuraklık döneminden sonra bir felaket daha bekliyor: Boyutu bilinmeyen dev sel suları...


                            'Gökten taşlar inecek başına'

                            Nostradamus dünyaya çarpacak dev göktaşları ve kuyruklu yıldızlar hakkında sayısız kehanette bulundu Yorumculara göre kâhin muhtemelen 2126 yılında görülecek olan Swift-Tuttle kuyruklu yıldızından bahsediyor.

                            Günümüzden yüzyıllar önce yaşamış olmasına rağmen Nostradamus, kendisine bütünüyle yabancı bu dünyayı nasıl kavrasın, nasıl tanımlasın ve onlara uygun adları nereden bulsun? Bu soruların sahibi şifre çözücü Peter McHoll, bütün bu engelleri kavramaya yönelik karmaşık bir ruh haline rağmen ünlü kahinin bu işi inanılamayacak bir başarıyla kazandığını söylüyor. Aynı zamanda McHoll'e göre bu başarı oldukça şaşırtıcı. Ve kehanetler, daha yakından ve derinlemesine incelendikçe, hayret verici, hatta ürkütücü olmakta... McHoll'un dediği gibi Nostradamus, açıklayamayacağı birçok şey gördü. Uzmanlara göre bunların başında gelen kuyruklu yıldızlar, kahin tarafından çok değişik şekillerde ifade edildi. Bir diğer şifreci Peter Lemesurier de Nostradamus'un Yüzyıllar'ının beşinci cildinde yer alan 32'nci dörtlüğü örnek gösteriyor:

                            İŞARET GÖKTEN GELECEK
                            Güneşin, ayın ve yıldızların altında her şey yolunda iken, Büyük bolluğun ardından yaklaşıyor felaket. Ne kadar talihli olduğunu söylerken Yuhanna'nın yedinci taşı gibi gökten inecek başına. Lemesurier'in yorumu şöyle: Nostradamus'a göre barış ve bolluk döneminin sona ereceğini bildiren ilk işaret gökten yanarak inen bir taşla gelecektir. Şifre çözücüye göre burada 2126 yılında görülecek olan Swift-Tuttle kuyruklu yıldızıyla karşı karşıya olabiliriz. Eğer o değilse bile başka bir gök cismi dünyaya çarpacak ve özellikle daha müreffeh ve zengin olan ülkelerine felaket getirecek. Lemesurier, Nostradamus'un gökle ilgili kehanetlerini başka örneklerle de yorumluyor. İkinci cilt 46'ncı dörtlükte kahin gökyüzüyle ile ilgili kehanetinde ilginç tanımlarda bulunuyor. Büyük Oynatıcı tekerleği yeniden hareket ettiriyor; Bir dönüştamamlandı, daha büyüğü başlıyor. Kıtlık, savaş, veba ve kanlı, sütlü yağmur. Göklerden ardında alevler bırakarak geçecek ateş. Lemesurier'e göre son iki dizeyi okurken özellikle dikkat edilmesi gerekir. "Kanlı, sütlü yağmur" garip bir şeyse de, Nostradamus bu imajı dörtlüklerinde sık sık kullanır. Şifre çözücü bu kelimelerle, Nostradamus'un bu dörtlükte "Sonsuz yağmur" için şifre vermiş olabileceğini de iddia ediyor. Bu da diğer kehanetlerde sözü geçen "uzun yağmurlar"a bir gönderme olabilir. Ancak burada gökteki ateş, Kıyamet'in çok eskiden bildirilmiş büyük yıldızını temsil ediyor gibi... Halley Kuyruklu Yıldızı (eğer ondan bahsediliyorsa) 2822 yılında döneceğinden, bu dörtlüğe bir tarih verilmesinde yardımcı olabilir. Lemesurier, dünyaya çarpan dev göktaşları ve kuyruklu yıldızlar hakkında birçok kehaneti olan Nostradamus'un yeniden canlanacak ölülerle de ilgili dörtlüğünden bahsediyor. Kahin onuncu cildin 74'üncü dörtlüğünde şöyle diyor:

                            ÖLÜLERİN DİRİLMESİ
                            Büyük yedi rakamı sonunda dönünce, Töresel Oyunların zamanında Dünya göğe doğru dönüşünü durdurmadan Çoktan ölmüş olanlar topraktan çıkacak Ünlü şifre çözücü, Nostradamus'un burada kutsal kitap benzetmesine başvurarak ölülerin dirilmesinden söz ettiğini düşünüyor. Lemesurier'e göre dörtlükte ilginç olan, buna kendi iki kehanet unsurunu da eklemiş olması. Olayı kronolojik olarak özgün Fransızcası'nda "Kurban Oyunlar" diye herhalde Olimpiyatlar'ın gelecekteki bir biçimine bağlamış. Dünya düzeninin bu sona erişi yedinci bin yıl sonunda (Kahinin Tevrat kronolojisine göre 2827/28 yılında) yer alacak. Nostradamus "gördüğü" şeyleritanımlamakta da çok başarılıydı.




                            Fransız kâhin "Mehdi 2016 ile 2020 arasında Asya'da çıkacak" diyor.

                            Ve hemen ardından da 'Altın Çağ' denen 1000 yıllık barış dönemi başlayacak.

                            Prof. Gündüz 'Mehdi Müslümanlar arasından çıkacak kurtarıcı figür' diyor.



                            Mehdi gelecek, altın çağ başlayacak

                            Nostradamus, Ortadoğu kökenli bir Mehdi'nin Asya'da belireceğini ve onun gelişiyle, Dünya'nın 2016-2020 yılları arasında Altın Çağ'a gireceğini söylüyor.

                            Ünlü Alman edebiyatçı Goethe'nin, "Sürekli yaşamın sırrının izlerini süren, zamanın ardındakileri görebilen, o zamana kadar akıl edilememiş bağlantıları çözümleyen kişi..." satırlarıyla tasvir ettiği Nostradamus için uzmanlar, sadece savaş, kan, gözyaşı ve felaketleri gördüğü gerekçesiyle 'karamsar kahin' yakıştırması yapıyor.

                            İYİLİÐİN SAVAŞI
                            Ancak bugünkü bölümde ünlü kahinin 'barış'ın hüküm süreceği günleri ve öncesinde Mehdi'nin dünyaya gelişini' anlattığı kehanetlerini yayınlıyoruz. Kahin, Mehdi'den kitabın onuncu cildinin 75'inci dörtlüğünde bahsediyor: Uzun süredir beklenen kişi hiç dönmeyecek Avrupa'ya; Asya'da ortaya çıkacak Hermes'in birliğinden gelen biri, Doğu'nun bütün krallarının üstünde ünlenecek. Şifre çözücüsü R. W. Velch bunu şöyle yorumluyor: "Kahin 'beklenen kişi' ile Mehdi'yi kastediyor. Ve Mehdi Asya'da ortaya çıkıyor." Ancak üçüncü satır Velch ve diğer şifre çözücüler arasında tartışma başlatıyor: 'Hermes'in birliğinden gelen biri.' Hermes, Mısır mitolojisinde 'Tanrılar'ın mesajcısı'dır. Yani Nostradamus, Asya'da ortaya çıkacak bu liderin aslında Ortadoğu'dan, Mısır'dan geleceğini görmüş olabilir. Bu nedenle Velch ve diğer şifreciler de bu satırı "Ortadoğu kökenli Mehdi, Asya'da belirecek" diye özetliyor. Peki Mehdi ne zaman gelecek? Şifre çözücüler, bu tarihi "Altın Çağ" olarak yorumluyor. Peter Lorie, savaşların ardından insanoğlunun güzellik ve barışla tanışacağı bu çağın başlangıç tarihini dahi veriyor: 2016-2020 "Kötülüğün iyilikle savaşı" ile ilgili, Nostradamus'un kral II. Henry'ye yazdığı mektubu inceleyen Lorie, mektubun son satırlarına dikkat çekiyor: Bugün, bugün ve biraz zaman sonrası yok olacak. Bu uzun süren dönemden sonra Satürn'ün saltanatı, Altın Çağ yeniden başlayacak. Kullarının acısını hisseden yaratıcı, Tanrı, Şeytan'a dipsiz kuyunun derinliklerine gidip orada bağlı kalmasını emredecek. Daha sonra Tanrı ile insanoğlu arasında evrensel bir barış başlayacak. Ve Şeytan bin yıl boyunca orada bağlı kalacak. Ve daha sonra bağlarından kurtululacak.

                            ŞEYTAN'IN GELİŞİ
                            Lorie'nin iddiasına göre, Kahin 'evrensel barış' kelimesi ile Mehdi'nin geleceği Altın Çağ'a dikkat çekiyor. Dizimizin ilk gününde belirttiğimiz gibi, Nostradamus'un 1000 yıl süreceğini öne sürdüğü Altın Çağ'dan sonra Şeytan dünyaya geri dönecek Şeytan'ın Altın Çağ sonrası döneceğini yorumlayanlardan biri de Velch. Mehdi kehanetinin gerçekleşme oranının yüzde 90 olduğunu belirten Velch, bunun nedenini de şöyle açıklıyor: "Kahinin yaşanacak zor günlerin sonunda, insanların gökyüzüne açılacakları yepyeni bir çağdan bahsederek, kehanetlerini noktaladığına dikkat etmek gerekir. Tüm Ezoterik Gelenekler'de bahsedilen 'Altın Çağ' inancı, Nostradamus'un ifadelerinde de yer almıştır."


                            Alametler 2007'de başlayacak

                            Nostradamus'a göre 2006'da yağmur ormanları yok olacak. Bir yıl sonra da kuraklık başgösterecek.
                            Ardından Dünya'yı depremlerle dolu bir 18 yıl bekliyor. 2025'te ise Dünya'nın ekseni değişecek.
                            Salgın hastalıklar ise cabası. En ölümcül salgın da 'Büyük Neptün' yani Amerika'da baş gösterecek
                            İşin ilginç tarafı, kâhinin 1555'te yazdıkları, BM'nin küresel ısınma raporuyla ciddi benzerlikler taşıyor.



                            2025'e kadar Dünya ekseni değişecek

                            Dünya’yı büyük çevre felaketlerinin beklediğini öne süren Nostradamus, depremler sonucu 2025 yılına kadar Dünya ekseninin değişeceğini söylüyor.

                            New York'lu şifre çözücü Peter Lorie, 'gelecek mühendisi' olarak tanımladığı Nostradamus'un dörtlüklerinden hareketle, bir çok uzmanın kahinin dörtlüklerinde 2012 yılına dikkat çektiğini, ama insanoğlunun ilk önce 2007 yılına önem vermesi gerektiğinin altını çiziyor. "Nostradamus'un kehanetlerine göre 21'inci yüzyılın başı yeni olaylara gebe" diyen Lorie kahinin 'Yüzyıllar' eserinden örnekler veriyor.

                            2007'YE DİKKAT
                            Dünya'nın merkezinden çıkan volkanlar, New York civarında sarsıntılara sebep olacak. İki büyük kabahat uzun bir savaşa tutulacak Ve sonra Syracuse yeni bir nehri kızıla boyayacak Mars, Merkür ve Ay bir araya geldiğinde, Hindistan'ın güneyine ve Asya'ya doğru Büyük kuraklıklar olacak Dünya depremlerle titreyecek Kahinin bu kehanetlerinden yola çıkan Lorie, dörtlüklerde içinde bu yüzyılın problemlerinin anlatıldığını söyleyerek insanları uyarıyor: "Bu hızla gidersek, 2006 yılından itibaren hiç tropikal orman kalmayacak. Böylece ağaçlar havayı temizlemek görevini yerine getiremeyecek. Problemler 2007 yılından itibaren kendini hissettirmeye başlayacak." Ünlü şifre çözücü, iklim bilimcilerin yeni bin yılın ilk yıllarında dünyanın şimdiye kadar görülen en büyük kuraklığa sahne olacağını söylediğini belirtiyor ve ekliyor: "Fırtınalar her zamankinden daha sık olmakta. Yakın zamana kadar büyük fırtınalar birkaç yılda bir olmaktaydı. Ancak şimdi neredeyse altı ayda bir görülmekteler." Lorie'ye göre, kahin dörtlüklerinde 2025 yılına kadar sadece depremlerden değil, belki dünyanın ekseninin bile değişimine sebep olabilecek 'sismik aktivitelerden' bahsetmekte. Baharda kehanetler olacak ve bunu takip eden olağanüstü gelişmeler, Ülkelerin altının üstüne gelmesi ve büyük depremler... Ekim ayında da dünyanın büyük bir hareketi olacak Ve gezegenin yerçekimini kaybettiğini düşünecek insanlar olacak, Cehennemin derinliklerine gömülecekler. New Yorklu yazar, 21'inci yüzyılda amansız hastalıkların insanoğlunun başını çok ağrıtacağını da, Nostradamus'un dörtlüklerinden örnekler vererek açıklıyor.

                            SALGIN HASTALIK
                            İki şehrin girişinde ve içinde, Daha önce hiç görülmemiş iki hastalık olacak Demir hariç, hastalığın yol açtığı açlıktan en sonunda, Büyük ebedi Tanrı'ya yardım için yalvaracaklar. Yüzyıllar kitabında yaklaşmakta olan büyük bir salgın hastalığa dair birçok dize vardır. Lorie'ye göre Nostradamus, etkisi çok daha büyük olacak ve ABD'yi sarsacak bir salgından söz ediyor. Bunlar HIV virüsü, depresyon, uyuşturucu bağımlılığı, yoksulluk, deli dana, cehalet ve önyargı...




                            'Toprak kuruyacak seller gelecek'

                            Fransız uzmanlara göre Nostradamus da 2015' kadar Dünya için 'karanlık bir dönem' görüyor.
                            Kahine göre dünyada iklim değişiklikleri olacak. Büyük bir kuraklık yaşanacak.
                            İnsanoğlunu bu uzun kuraklık döneminden sonra bir felaket daha bekliyor: Boyutu bilinmeyen dev sel suları...





                            'Dünya karanlığa gömülecek'
                            Nostradamus, çevre felaketlerine ilişkin kehanetlerinde, güneş ve ayın bir bulutla örtüleceğini ve dünyanın karanlık içinde kalacağını öne sürüyor.

                            Tüm zamanların en tanınmış kahini Nostradamus'un deprem, sel ve diğer doğal felaketlerle ilgili kehanetleri olduğu da bilinmekte. Kehanetlerin şifrelerini okuyan uzmanlardan Fransız Peter Lemesurier, küresel ısınmaya ve kahinin birinci cilt 17'inci dörtlüğüne dikkat çekiyor: Kırk yıl hiç gökkuşağı görülmeyecek Sonra kırk yıl boyunca her gün görülecek Kurak topraklar daha da kuraklaşacak Ardından dev su baskınları gelecek.

                            Kuraklık Alarmı
                            Lemesurier, kahinin bu dörtlüğüyle 21'nci yüzyıldaki sorunlara işaret ettiğini düşünüyor. Lemesurier'e göre kuraklığın insanoğlunun belini kıracağı dönemler yakın. Ardından da büyük bir sel gelecek. Bir diğer şifre çözücü Peter Lorie de onunla hemfikir: "2015 yılına kadar hızlı iklim değişiklikleri gözlenecek, birkaç ay gibi sonra kuraklıktan sellere, sonra tekrar kuraklığa geçilecek." Fransız Jean-Charles de Fontbrune ise Lemesurier'in bir zaman hatası yaptığına inanıyor. Ona göre, bu 40 yıllık karanlık dönemle Nostradamus I. Dünya Savaşı sonrasını anlatıyor. Lemesurier'in dikkat çektiği bir diğer dörtlük ise kahinin Yüzyıllar eserinin üçüncü ciltindeki 4'üncü dörtlük: Güneş ve ay kendi görevlerini bırakınca Uzakta ama yavaş yavaş artarak Soğuk, kuraklık ve tehlike yaklaştıkça sınırlara Birinci kehanet gerçekleşecek. Şifre çözücünün yorumu şöyle: "Güneş ve Ay'ın bir bulut ya da dumanla örtülmesi sonucunda dünya soğuyacak. Isınma eksikliğinden ve dünyanın hava sisteminin zayıflamasından dolayı kuraklık olacak." Aynı cildin 34'üncü dörtlüğü de küresel ısınmaya dikkat çekiyor: Güneş artık ışık vermeyinc, Gün ortası bir canavar belirecek. Bu değişik yollarda yorumlanacak Altını umursamıyor, hiçbir şey pahalı değil onun için Lemesurier'e göre I. cildin 67'nci dörtlüğü de sonun başlangıcının sinyali: Büyük açlığın çoğaldığını görüyorum Bir orda görünecek bir burda, sonra yayılacak dünyaya O kadar büyük ve o kadar geniş ki Koparacak ağaçları köklerinden ve süt emen bebekleri annelerinden. Fontbrune bu dörtlükteki yorumuyla bu kez Lemesurier'le aynı fikirde olduğunu söylüyor: "Bebekleri annelerinin göğsünden koparmak ifadesi, Somalili ve Etiyopyalı annelerin, bir deri bir kemik kalmış vücutlarında kupkuru sallanan göğüslerini anlatıyor. Ve bu göğüslerde olmayan sütü çekmeye çalışan bebekleri..."




                            Kendi ölümünü gördü
                            Nostradamus "İyi geceler" diyen papaza "Sabah öleceğim" dedi. Mezarının da hangi tarihte açılacağını bilmesi herkesi şaşırttı.

                            Gut romatizması ve su toplaması nedeniyle durumu ağırlaşan Nostradamus, 1 Haziran 1566 gecesi kendisine "İyi geceler" diyen bir papaza şu cevabı verir: "Bu son gecem. Sabaha ölmüş olacağım..." Nostradamus, 2 Temmuz 1566 sabahı, 62 yaşındayken odasında ölü bulundu. Böylece Nostradamus'un son kehaneti kendi ölümü oldu. Nostradamus'un ölümü, 141'inci kehanetindeki gibi oldu: "Kralın armağanını aldıktan sonra, bir saray dönüşü, verecek son soluğunu. En sevgili dostları, yakınları yatağının ve sedirin başında, ölmüş bulacaklar onu..."

                            KİNİN LANETİ
                            Cordeliers Kilisesi duvarına dikey olarak gömülen Nostradamus'un hikayesi bununla bitmedi. John Hogue'un "The New Revelations" isimli eserine göre Nostradamus'un mezarı 1700'de yerinin değiştirilmesi amacıyla açılıp kilisede başka bir yere taşındı. 1566 yılında ölen Nostradamus'un üzerinde, mezarın açıldığı tarih olan "1700" yazılı bir madalyon bulundu. Kendi mezarının açılacağını öngören kahin bu olaydan 91 yıl sonra yaşanacaklar hakkında da bir dörtlük yazdı. "Kim ki bulduğunda mezarı açacak ve kim ki açtığı bu mezarı hemen kapamayacak, lanet onu bulacak ve kimse nedenini bilmeyecek." Tıpkı bu dörtlükteki gibi Fransız İhtilali sonrası 1791 yılında sarhoş Fransız askerleri Nostradamus'un mezarını açtılar. Hikayeye göre bu askerler daha sonra Marsilya'daki üslerine geri dönerken kral taraftarları tarafından pusuya düşürülüp ve vahşice öldürüldüler.

                            TAKVİME İŞARETLEDİ
                            Dul eşi Anne şu sözleri Latince olarak, tabutunu örten 2.5 metre boyundaki mermer duvara yazdırttı: "Burada bütün ölümlülerden farklı olarak, yıldızların etkisiyle geleceği gören kalemiyle olayları kaydetmeye layık bulunmuş meşhur Michel Nostradamus yatıyor. Altmış iki yıl, altı ay ve yedi gün yaşadı. 1566'da Salon'da öldü. Gelecek nesiller onun istirahatını bozmasınlar. Anne Posart Gemelle eşine gerçek mutluluk diler." Peter McHoll'un Nostradamus isimli kitabına göre 1566 yılında ölümünden sonra cebinden bir takvim çıkmıştır. Ve bu takvimde astrolojik bir hesap sonucu olması gereken kendi ölüm tarihini işaretlemiş ve 2 Temmuz tarihinin yanına şöyle bir not düşmüştür: 'Hie mors prope est.' Burası işgörenin mezarıdır

                            Yeni Deprem Kehaneti!

                            Nostradamus: Güney Asya'dan sonra Türkiye'de deprem olacak.

                            İngiliz uzmanlar, Nostradamus'un Yüzyıllar adlı kitabının üçüncü cildini şöyle yorumluyor:

                            Endonezya depremleri sonrası Yunanistan ve Türkiye'de karışıklık (yer sarsıntıları) olacak.

                            Fransız uzman Fontbrune ise karşı: O ciltteki kehanet Gölcük depremiydi. Yeni deprem yok.

                            Türkiye kehaneti deprem ve savaş

                            Nostradamus'un haber verdiği depremin 1999'da olduğunu iddia edenlerin yanı sıra kimilerine göre büyük bir deprem daha bekleniyor.

                            Astrolojiden faydalanarak kehanetlerinde kesin zamanlama verileri kullanan ilk kahin Nostradamus, öngörülerinde Türkiye'ye de yer ayırıyor. Türkiye ile ünlü kahinin iki kehaneti bulunuyor: Deprem ve savaş Fransız şifre çözücü Jean-Charles De Fontbrune'ye göre, Türkiye ilk olarak ikinci cildin 52'nci dörtlüğünde geçiyor: Atina ile savaş Geceler boyunca yeryüzü sallanacak, Sonraki baharda iki kez daha olacak Korent, Efes boğulacak denizde Yiğit şampiyonlar savaşa girecek... Üçüncü satırdaki Korint Yunanistan'ı, Efes ise bazılarına göre İzmir'i bazılarına göre Türkiye'yi temsil ediyorFontbrune'ye göre, ilk satırda bahsedilen depremler Güney Asya'da oluyor. Depremler 'sonraki bahar'da da devam ediyor. Bu tarihin 2005 ya da 2007 olduğuna inanılıyor. Fontbrune'un ismini veremediği bir ülke iki deniz (Ege ve Karadeniz) arasından geçerek Yunanistan ve Türkiye'ye karşı yola çıkacak. Ardından iki ülke askeri savaşa girecek Türkiye ile ilgili ikinci kehanet üçüncü cildin üçüncü dörtlüğünde geçiyor: Mars, Merkür ve Ay biraraya gelecek, Güney'de korkunç bir kuraklık görülecek Asya'nın dibindeki toprak sarsılacak Korent ve Efes'te karışıklık... Güney Asya'daki 26 Aralık ve 28 Mart depremleri sonrası İngiliz bilimadamları bu dörtlükteki üç satırı 'Endonezya depremleri'ni temsil ettiğini açıklamış ancak 'Yunanistan ve Türkiye'de karışıklık' satırını yorumlamamıştı. İnternetteki bazı kaynaklar Güney Asya depremleri sonrası Türkiye'de yeni bir depreme neden olabileceğini öne sürerken, Fransız Fontbrune dördüncü satırın Gölcük depremini temsil ettiğini söylüyor. Çünkü Gölcük depreminden 6 gün önce birinci satırda geçtiği gibi güneş tutulması yaşanmıştı. Ve Türkiye'nin geçtiği son dörtlük, beşinci cildin 25'inci dörtlüğü Mars, Güneş, Venüs Arslan burcunda, Arap prensi, kilisenin egemenliğini denizde yenecek. İran'da bir milyondan fazla insan birleşecek. Gerçek yılan Türkiye ve Mısır'a saldıracak Fontbrune'a göre "Gerçek yılan" Asyalı bir ejderhayı yani Çin'i anlatıyor. Bir milyondan fazla insan (asker) İran'da toplandığında Çin, Türkiye'ye ve Mısır'a saldıracak. 'Arap Prens' ifadesiyle, Ortadoğu yoluyla Asya'dan Avrupa'ya ilerleyen, orduları milyonlarla sayılan dev bir güç kastediliyor... Bu savaş tarihi ise Nostradamus'un takvimine göre 15 Ağustos 2015.



                            Önce üç işaret sonra kıyamet

                            Nostradamus kehaneti: Üçüncü Dünya Savaşı 2076'da, dördüncüsü ise 2106'da çıkacak.

                            1000 yıl huzur olacak
                            Nostradamus'un kehanetlerindeki şifreyi inceleyen uzmanlara göre Dördüncü Dünya Savaşı sonrasında bin yıllık barış çağı yaşanacak.

                            Dünya yok olmayacak
                            İddia şöyle devam ediyor: Hayat 3797 yılında sona erecek. Nostradamus'a göre sadece insanlık bitecek, dünya hiç yok olmayacak.



                            Endonezya depremi sonun başlangıcı mı?

                            Nostradamus'un, 'kesin' kehanetlerinin 2012 yılında son bulması ve kıyamet öncesinde afet ve savaşların yaşanacağını iddia etmesi, akıllara 'Endonezya depremi sonun başlangıcı mı?' sorusunu getirdi.

                            1555'te kaleme aldığı kehanetlerin birçoğu gerçekleşen Fransız kahin Nostradamus'la bilinmeyene doğru bir yolculuğa çıkacağız. Kendi ölümünü dahi gören bir adamın kehanetlerini sunacağız. Dizimize Nostradamus'un şifrelerini çözen uzmanların kıyamet yorumlarından başlıyoruz. Yorum siz okurlarımızın...

                            Kıyamet ne zaman kopacak? Endonezya'daki depremler kıyametin alametleri mi? Globalleşen dünyada dinler arası bir savaş çıkacak mı? Günümüzde pek çok insan bu gibi soruların cevabını, yüzyıllar evvel yaşamış bir Fransız kahinin kehanetlerinde arıyor. Bu kahinin adı Nostradamus!...

                            KIYAMET İÇİN İKİ TARİH
                            Yaşanan pek çok doğal afetten ve gündeme damgasını vuran pek çok gelişmeden sonra gündeme gelen Nostradamus son olarak Endonezya depremleriyle ilgili kehanetleriyle tartışma konusu oldu. Bu depremler kahinin bahsettiği 'sonun başlangıcı' olabilir mi. Bu yorumdan yola çıkacak Nostradamus dizimizin ilk gününü 'kıyamet'e ayırıyoruz. Nostradamus'un dünyanın sonu ile ilgili gördüğü iki tarih var: 2012 ve 3797... Kahinin bu iki rakamı niye verdiğini iki ünlü 'şifre çözücü'nün şöyle yorumluyor: Nostradamus, dünya ile kehanetlerini 2012 yılına kadar görüyor. Ancak yüzeysel kehanetler ise 3797'ye kadar devam ediyor. Bazıları, detaylı olarak kaleme aldığı 2012 tarihini 'kıyamet' olarak yorumlarken Amerikalı Tad Mann, "Nostradamus, Yüzyıllar'ın (kehanetlerini topladığı kitabın adı) girişinde 3797 yılından bahsetmektedir. Ancak kehanetlerini 2000'li yıllarla sınırlandırır. Böylece kehanetlerini 2000'li yıllarla sınırlamış olur" diyor. Mann, bu açıklamasıyla Nostradamus'un gözüyle kıyametin 2012'de olmayacağının da altını çizer.

                            2050'YE KADAR SAVAŞLAR
                            3797 yılındaki sonla ilgili en detaylı araştırma da Peter McHoll tarafından yapılmıştır. McHoll'a göre, 3797 rakamı, son günün tarihini vermektedir. Kahinin hesap sistemine göre bu tarihle beraber insanlığın dördüncü büyük çağı biter ve 'saat' durur. McHall, Nostradamus'un astrolojik takvimine şöyle dikkat çeker: "Hz. İbrahim ile birlikte Koç Çağı başladı. İnsanoğlu Yaratıcısı'nın bilincine vardı. Hz. İsa ile birlikte Balık Çağı başladı. Şu anda ise Kova Çağı'nda bulunmaktayız. Ve bu çağda doğal afetler dünyanın kapısını çalacak. Bu da insanoğlunun yeteneklerinin koşullara uyum sağlamasını sağlayacak." McHall'a göre, Nostradamus Kova Çağı sonrası 1000 yıllık bir dönem görüyor. Sona doğru girilecek bu 1000 yıllık dönemde 'barış çağı' yaşanacak. McHall'un yorumlarına göre, 2050 yılına kadar büyüksavaşlar olacak. Avrupa büyük acılara gebe kalacak ve Almanya tekrar ikiye bölünecek... İran Şahı'nın devrilmesiyle başlayan ve 2050 yılına kadar sürecek olan 73 yıl 7 aylık 'Arap egemenliği' de 2050'de sona erecek. (McHall, Nostradamus 'Arap egemenliği' kelimesi ile neyi kastettiğini açıklayamıyor) Almanya'nın yeniden birleşeceği 2050 yılına kadar savaş ve hastalıklarla boğuşacak olan yaşlı dünya, bu tarihten sonra 26 yıl sürecek bir huzur dönemine giriyor. Nostradamus'a göre III. Dünya Savaşı 2076'da meydana geliyor. (Bir kısım şifre çözücüler III. Dünya Savaşı'nın tarihi için 1987'yi gösterirken McHall, Nostradamus'un ne kadar süreceği belli olmayan bu savaşın tarihini 2076 olarak gördüğünü iddia ediyor) Fransız kahin, 'büyük kaos' dönemi dediği IV. Dünya Savaşı'nın tarihini de belirliyor: 2106!.. Kahinin hesabına göre, üç kuşak sonramız 'en kanlı dünya savaşı' ile tanışıyor ve bu savaş 25 yıl sürüyor. Nostradamus, Kuzey-Güney çekişmesi diye adlandırdığı bu kanlı savaşı şöyle anlatıyor: Fas'tan çıkıp gelecek kralları Avrupa'ya Ruhları parçalayıp, kentleri yakıp yıkmaya. Asya'nın büyüğü dev ordularla aşacak karayı, suyu, Mavileri, babayı ve haçı kovalamaya...

                            ABD'DEN ATOM BOMBASI
                            McHall bu dörtlüğü şöyle yorumluyor: "Afrikalılar, eski Avrupa'nın üstüne yürümek için Doğu Asyalı halklarla anlaşıyor. Bir başka yerde Anibal'dan bahseden Nostradamus, İsa'dan 200 yıl önce filleriyle İspanya üzerinden Roma'ya yürüyen komutanı anımsıyor ve şöyle diyor: Başka bir deyişle, geçmiş günlerin sömürülen ülkeleri, yeni bir dünya savaşının başlamasına sebep olacak." Afrika ve Asya'nın Avrupa çıkarmasının ardından Amerika II. Dünya Savaşı'nda olduğu gibi bir kez daha 'Yaşlı Kıta'ya yardıma geliyor. Nostradamus, bu kehanetini de kitabının ikinci cildinin 78'inci dörtlüğünde şöyle anlatıyor: Punya ve Galya kanlarından oluşan o adaları Kana boyuyor denizin derinliklerinden büyük neptün. Ve, kolaylıkla elde edebilmek için bu kıyıları Öyle zararlı, çok daha fazla gökte yazılandan McHall'un yorumu şöyle: "Büyük Neptün, yani ABD, Fas ve Tunus üstüne atom bombaları gönderiyor. Patlamalar öyle bir aydınlanmaya neden oluyor ki, geceler gündüz gibi oluyor. Ve Dünya, bu savaşlardan sonra 1000 yıllık barış çağına giriyor."




                            Çatıda gezerken kehanette bulundu

                            Nostradamus'un kehanetlerini yönlendiren 3 temel öge, falcılık, büyü ve astroloji oldu. Musevi kökenli Nostradamus'un babası, büyükbabası ve büyükbabasının babası Kabala uzmanlarıyla iyi ilişkilere sahipti. Ailesinden kahinlik bakımından güçlü bir kalıtımsal miras aldı. İlk kehanetlerini üç ayaklı pirinç bir sehpa üzerindeki su dolu bir kaba bakarak gördü. Bir başka sistemi de ateşe bakmaktı... Yazdığı bir dörtlükte de ilhamın geceyarısı çatıda gezerken geldiğinin altı çizilir. Prof. Dan Clore da kahinin Mısır'ın ölüler kitabı, efsanevi Necronomicon'un şifrelerini çözerek öngörülerde bulunduğunu söyler. Ve astroloji... Erika Cheetham'a göre Nostradamus 4. yüzyılın neo-Eflatuncu astrologu İambicus'un tekniğinden yararlandı.


                            Hister 'tesadüfü'

                            Nostradamus'un dörtlükler halinde yazdığı on ciltlik "Yüzyıllar" adlı eserlerindeki birbirine hiç benzemeyen 1024 kehanetinden 800'ü yaşanan olaylara açıkça bağlanabildi. Kendi çağının ötesinde öngörüleri olan Nostradamus detaylar bakımından zengin veriler sundu. Dörtlükler halindeki kehanetlerinde hiç tesadüfe yer bırakmayan kahin kimi zaman yer isimleri, kimi zaman da şahısların adlarını verdi. Tarihi olayları sadece bir kaç dörtlükte değil yüzlercesinde anlattı. 16'ncı yüzyılda yaşayan kahin vizyonlarında gayet açık şekilde atom patlamalarını, modern deniz savaşlarını, hava çarpışmalarını, deniz altı çatışmalarını, roketler ve uzay araçlarını gördü. "Hayvanlar açlıktan azgın nehirleri aşacak, Tarlanın daha büyük bölümü Hister'e karşı olacak. Büyük biri onu demir kafese sürükleyecek , Almanya'nın çocuğu hiçbir şeyi tanımadığında"

                            DİANA'NIN İSMİNİ VERDİ
                            Kahinin en hayranlık verici kehanetlerinden biri olan bu dizelerde, Alman diktatör Adolf Hitler anlatılıyor. Bir harfin farklı olarak "Hister" şeklinde verilmesi 16. yüzyılda yapılan bir anagram hilesi olarak görüldü. Kahin, Hiroşima kentine atılan atom bombasını ve Lady Diana'nın ismini vererek ölümünü haber verdi. Yüzyıllar isimli eserinin VI-34'deki dörtlüğünde yer alan "uçan ateş makinesi" ifadesi güdümlü roket tasviri olarak yorumlandı.

                            Yorum

                            • delphin
                              Senior Member
                              • 27-12-2005
                              • 15279

                              Konu: dünyada görülen İLGİNÇ OLAYLAR ve haberler

                              Dâhi mi, deli mi? Albert Einstein

                              Einstein, Almanya’nın Baden Wurttenberg şehrinde
                              doğar... (1879) Babası kendi halinde tıkırdayıp duran
                              ama bir türlü parayı bulamayan bir mühendis, annesi
                              ise kemanı bırakıp, pianoya oturan, yaylısından
                              vurmalısına sazların alayını çalan, lâkin şöhreti
                              yakalayamayan bir müzik hastasıdır. Albert evde
                              muhatap bulamadığından olacak ancak 4 yaşında
                              konuşmaya başlar. Okulu tırnağı kadar sevemez,
                              dersleri hepten boşlar. Çekilir köşesine, bol bol
                              hâyâl kurar. Tabiri caizse fazla uçar, ışık
                              demetlerine filan binmeye kalkar...
                              Albert iletişim özürlüdür ama kendine çok soru sorar.
                              Günlerce çiçek böcek peşinde koşar, işine yarasın
                              yaramasın bilgiye dönük bir şeyler arar. Hatta bir
                              keresinde Milano’dan girer, Cenova’dan çıkar, 160 km.
                              yolu ne zaman kat ettiğini anlayamaz. Sonra eline
                              geçen aletlerin mutlaka içini açar, pusulaları
                              dağıtır, saatleri bozar. Bir ara Öklit geometrisinin
                              büyüsüne kapılır, çizer çözer, çizer, çözer gün boyu
                              masadan kalkamaz.
                              Aslında araştırıcı yetiştiren Zürih Politeknik Okulu
                              tam ona göredir ama diploması yetmediği için imtihana
                              alınmaz. Delikanlı bu okula girmeyi kafasına koyar ve
                              Aarau’daki Cimnazyum’da okumaya başlar. Eh bu arada
                              çamdan çime çok şey görme fırsatı bulduğu için
                              İsviçre’ye hoşça bakar.


                              Anlaşılmaz teoremler...

                              Albert’e göre bir insanın bilgiye ulaşmak için yüksek
                              okula gitmesi gereksizdir, meraklısı bunları
                              kitaplardan da öğrenebilir. Yüksek okul dediğin
                              kitaplardan öğrenilemeyecek şeylere kapı aralamalı,
                              açıkçası zekayı sivriltmeli, zihni bileylemelidir.
                              Neyse uğraşır didinir neticede Politeknik Okul’una
                              kapağı atar, lâkin hocaları onu anlayamazlar. Einstein
                              mezun olunca, çorba derdine düşer. Önce yedek öğretmen
                              olarak çalışır, sonra patent dairesinde işe başlar. Bu
                              arada Mileva Mariç adlı bir fizikçiyle evlenir, iki
                              oğlu olur. Einstein devinbilim ve ısıldinamik üzerine
                              çok kafa yorar, ancak fen yobazları “e eşittir em ce
                              kare” formulüne önce karşı çıkar, sonra methiye düzmek
                              için yarışırlar.
                              Einstein’in 1916’da yayımladığı “Görelilik Kuramı”
                              ilim dünyasında bomba gibi patlar, 1921’de
                              “Fotoelektrik etki ve Kuramsal fizik” üzerine yaptığı
                              çalışmalarla Nobel Fizik Ödülünü alır. Yeri gelmişken
                              söyliyelim “görelilik” denilen şey zaman ve madde
                              adacıklarının bulunduğu noktalarda uzayın
                              eğriselleşmesi (anlayamadım ki anlatabilsem)
                              kaidesidir.


                              Ahmet ağa ABD yolunda

                              Einstein dünya çapında bir üne de kavuşsa bir
                              Yahudidir ve Nazi Almanya’sında yapamaz. Baskılar
                              artınca pılısını pırtısını toplar Belçika’ya kaçar.
                              Mâlum, Yahudiler ne zaman sıkışsalar Osmanlı mülküne
                              sığınırlar. Einstein de İstanbul’a gelmeyi düşünür,
                              hatta Dışişleri çalışanları “Ahmet Tektaş” adına bir
                              pasaport çıkarıp eline sıkıştırırlar. Ancak o bilimsel
                              altyapısı olan ABD’yi tercih eder, kendince doğrusunu
                              yapar. Haklarını yemeyelim Amerikalılar ne isterse
                              verir ve ondan çok şey umarlar.
                              Einstein, diğer bilim adamlarının aksine fizik üstü
                              konulara çok meraklıdır. Mesela “Zihinsel Radyo” ve
                              “altıncı his” olaylarına çok takar. Hatta, insanların
                              telepatik yollarla iletişim kurabileceklerine inanır.
                              Zaman ve mekân üzerine enteresan şeyler söyler, mesela
                              ışık hızıyla ilerliyebilen bir uzay gemisinde seyahat
                              edenlerin, çocuklarından genç kalacağını iddia eder.
                              Einstein sanıldığının aksine kararsızdır, sık sık
                              kuramlarından cayar. Çok şey söyler ama pek azını
                              ispatlar. Bir kısmının da yanlış olduğu ortaya çıkar.
                              Elbette boş atıp, dolu tutturmak gibi bir maksadı
                              yoktur ama ıskalamaktan yorulmaz. Mesela gravitasyon,
                              elektrik, manyetik ve nükleer gücü tek formül altında
                              toplayabileceğini sanır ama başaramaz. Einstein’in
                              matematikle arası yoktur, belki de bu yüzden derdini
                              anlatamaz.


                              Fizik üstü az felsefe

                              İşin doğrusu Einstein fizik üzerine felsefe yapar ve
                              diğer filozoflar gibi sıkça bocalar. Her ne kadar
                              quantum mevzuunda Heisenberg’in kafasını karıştırsa
                              da laf gevelemekten hoşlanmaz, koskoca doktora tezi
                              bile birkaç sayfayı aşmaz. Eğer “daha güvenli bir
                              buzdolabı motoru”nu da saymazsanız hayatı
                              kolaylaştıran hiçbir pratik çalışma içinde bulunmaz.
                              Sürekli girift konularla uğraştığı için basit
                              hadiseleri kavrayamaz. Einstein’in laboratuvarında
                              ayaklarına dolanan bir kedisi ile yerinde duramayan
                              bir köpeği vardır. Hayvanlar elbette çok sıkılır ve
                              ikide bir eşiği tırmalarlar. Einstein kalkıp onlara
                              kapıyı açar ama masasına dönünce konuyu toparlayamaz.
                              Bu yüzden kapının altında köpeği için irice, kedisi
                              için minikçe bir delik açtırmayı planlar. Çağırdığı
                              marangoz çırağı “büyüğünü açalım yeter” der, “buradan
                              ikisi de işler.” Einstein böylesine pratik bir çare
                              bulduğu için ufaklığı kucaklar. “Biliyor musun, sen
                              bir dâhisin” diye fısıldar.


                              Einstein bir mesele üzerinde saatlerce düşünür, sonra
                              birden hareketlenir ve neticeyi açıklar. Tez canlıdır,
                              bazen tutturur, bazen ıskalar. Birilerinin
                              hoşlanmasına ya da kızmasına aldırmaz, sadece işine
                              bakar, ya da bakar gibi yapar.
                              Einstein çorapsız dolanır, ayda bir yıkanır ve (belki
                              şaşacaksınız ama) sabun yemekten çok hoşlanır.
                              Dâhimiz pistir, pasaklıdır,
                              saçlarını bile taramaz, lâkin (manyetik alan üzerinde
                              çok çalıştığından olacak) kadınlar üzerindeki çekim
                              etkisi tartışılmaz.
                              Meslektaşı Mileva’yla (hamile kaldığı için) zoraki bir
                              evlilik yapar, ancak güzel kuzeni Elsa’yla arayı
                              düzünce onu tanımaz. Bu arada sekreteri Betty,
                              Avusturyalı sarışın Margarette ve milyoner Estella ile adı çıkar.


                              Nagazaki’nin vebali...

                              Einstein her ne kadar silahlanmaya karşı gibi görünse
                              de bilim adamına yakışmayan bir iş yapar, Roosevelt’in
                              kulağına cevher-ül ferd (atom) bombasının sırrını
                              fısıldar. Gelin bakın şu işe ki bomba onun beklediği
                              gibi Almanların değil, Japonların başında patlar.
                              Lâkin pişkinliğe vurur, Hiroşima ve Nagazaki’nin
                              vebalini üstüne almaz.
                              Einstein bir ara atomdaki elektronları sıçratarak tek
                              frekanslı bir ışık demeti elde etmeye uğraşır ve bunu
                              (ölüm ışınını) nispeten başarır. Bu çok tehlikeli bir
                              silahtır ama aklı başında araştırıcılar ışını (laser)
                              terbiye eder, kâh metal kesmekte, kâh ameliyatlarda
                              kullanırlar.
                              Einstein’ı öldükten sonra otopsiye alırlar. Dr. Thomas
                              Harvey, onun dehasıyla ilgili ipuçları bulabilmek için
                              beynini çıkarır, sanılanın aksine Einstein’ın beyni,
                              normal insandan % 12 oranında hafif çıkar. Ancak
                              düşünce sinirlerini besleyen “gliyal hücre” sayısında
                              bir fazlalık göze çarpar. Hayranları söz konusu beyni
                              Wichita’da yaşlı bir doktorun evinde saklarlar.

                              Einstein’dan inciler...

                              Ünlü fizikçi çok konuşmaz ama konuştu mu taşı gediğine
                              koyar. Nasıl mı, şöyle:
                              * İzafiyet teorisini ispatlayabilirsem Almanya benim
                              bir Alman olduğumu iddia edecek, Fransa ise dünya
                              vatandaşı olduğumu söyleyecek. Yok ispatlayamazsam
                              Fransızlar zaten bir Alman olduğumu mırıldanacak,
                              Almanya ise Yahudi olduğumu açıklayacak.

                              * Geleceği mi? İnanın hiç düşünmedim. Zira gelecek
                              düşünmesek de gelecek.


                              * Üç şeyden nefret ediyorum: Emirle gelen
                              kahramanlıktan, gereksiz şiddetten ve ırkçılıktan.


                              * Aslında sıradan insanlar, sıradışılardan hoşlanmaz.
                              Ama beni neden sevdiklerini çözemedim, keşke biraz da
                              anlamaya çalışsalar.

                              * Üçüncü Cihan harbi neyle yapılacak bilmiyorum ama
                              dördüncüsünde taşlar ve sopalar kullanılacak. Savaşı
                              kazanan kazandı, önemli olan barışı kazanmak.

                              * Kainatın sonsuz olduğunu söyledim ama emin değilim.
                              Gelgelelim ahmaklık sonsuzdur, kesinlikle eminim.
                              Çalışırsanız atomu bile parçalayabilirsiniz ama ön
                              yargıları asla!

                              Yorum

                              • delphin
                                Senior Member
                                • 27-12-2005
                                • 15279

                                Konu: dünyada görülen İLGİNÇ OLAYLAR ve haberler

                                Gerçek Sevgi

                                Bebeğimi görebilir miyim" dedi yeni anne. kucağına yumuşak bir bohça verildi. mutlu anne, bebeğinin minik yüzünü görmek için kundağı açtı ve şaşkınlıktan adeta nutku tutuldu. anne ile bebeğini seyreden doktor hızla arkasını döndü ve camdan bakmaya başladı. bebeğin kulakları yoktu.

                                Muayenelerde, bebeğin duyma yetisinin etkilenmediği, sadece görünüşü bozan bir kulak yoksunluğu olduğu anlaşıldı. aradan yıllar geçti, çocuk büyüdü ve okula başladı. bir gün okul dönüşü eve koşarak geldi ve kendisini annesinin kollarına attı. hıçkırıyordu. bu onun yaşadığı ilk büyük hayal kırıklığıydı, ağlayarak "büyük bir çocuk bana ucube dedi." küçük çocuk bu kadersizliğiyle büyüdü. arkadaşları tarafından seviliyordu ve oldukça da başarılı bir öğrenciydi. sınıf başkanı bile olabilirdi, eğer insanların arasına karışmış olsaydı. annesi, her zaman ona "genç insanların arasına karışmalısın" diyordu, ancak aynı zamanda yüreğinde derin bir acıma ve şefkat hissediyordu. delikanlının babası, aile doktoru ile oğlunun sorunu hakkında görüştü. "hiçbir şey yapılamaz mı?" diye sordu. doktor "eğer bir çift kulak bulunabilirse, organ nakli yapılabilir" dedi. böylece genç bir adam için kulaklarını feda edecek birisi aranmaya başlandı. iki yıl geçti bir gün babası "hastaneye gidiyorsun oğlum, annen ve ben, sana kulaklarını verecek birini bulduk ancak unutma bu bir sır" dedi.

                                Operasyon çok başarılı geçti ve adeta yeni bir insan yaratıldı. yeni görünümüyle psikolojisi de düzelen genç, okulda ve sosyal hayatında büyük başarılar elde etti. daha sonra evlendi ve diplomat oldu. yıllar geçmişti, bir gün babasına gidip sordu: "bilmek zorundayım, bana bu kadar iyilik yapan kişi kim? ben o insan için hiçbir şey yapamadım." "bir şey yapabileceğini sanmıyorum" dedi babası, "fakat anlaşma kesin, şu anda öğrenemezsin, henüz değil." bu derin sır yıllar boyunca gizlendi. ancak bir gün açığa çıkma zamanı geldi. hayatının en karanlık günlerinden birinde, annesinin cenazesi başında babasıyla birlikte bekliyordu. babası yavaşça annesinin başına elini uzattı; kızıl kahverengi saçlarını eliyle geriye doğru itti; annesinin kulakları yoktu. "annen hiçbir zaman saçını kestirmek zorunda kalmadığı için çok mutlu oldu" diye fısıldadı babası "ve hiç kimse, annenin daha az güzel olduğunu düşünmedi değil mi?"

                                Gerçek güzellik fiziksel görünüşe bağlı değildir, ancak kalptedir.

                                Gerçek mutluluk, gördüğün şeyde değil, asıl görünmeyen yerdedir.

                                Gerçek sevgi, yapıldığı bilinen şeyde değil, yapıldığı halde bilinmeyen şeydedir.

                                Yorum

                                İşlem Yapılıyor