TÜRK MEDYASINA İLGİ ARTACAK
10.10.2006 16:08:26
10.10.2006 16:08:26
Adem Gürses, "şu anda medyadaki durum tekelleşme olarak nitelendirilemese bile güç dengelerinin birbirine yakın olmadığı açık bir şekilde ortadır" diye konuştu. Yazılı ve görsel basının dördüncü
kuvvet olarak kabul edildiği ülkemizde bu konudaki başrol şüphesiz özel
televizyonlara ait durumda. Özellikle son yıllarda ortaya çıkan tablo, bu
başrol oyuncusunun uzun süre hayatımızdaki etkinliğine devam edeceği
yönünde. Peki bu etkinlik ne zamana kadar devam edecek, şu andaki durumu
nasıl, yabancı sermayenin buna ne gibi etkileri olacak? İşte bu önemli
soruları bu haftaki konuğum Adem Gürses’e sordum. Konu ne zaman medya ve de
özellikle özel televizyonlar olsa aklıma gelen isim her zaman Adem Gürses
oluyor. Çünkü kendisinin bu konuda insanı şaşırtan ciddi bir geçmişi var...
Öyle ki, 1975’li yıllarda TRT ile başlayan medya serüveni, Star TV, Kanal 6,
HBB, BRT ve Kanal D gibi kanalların kuruluşu ve en son olarak da Star
Grubu’nun Yönetim Kurulu Başkanlığı ile devam etmiş. Tabiri caiz ise,
ülkemizdeki özel televizyonların emekleme çağından, büyüyüp koşma çağına
kadar geçen süreye eşlik etmiş birisi Adem Gürses. İşte bu özelliği de
sohbetimizi ister istemez medya ve etkinliği konusuna yönlendirdi. Açıkçası
yapmış olduğumuz sohbetten büyük keyif aldım. Umarım siz de aynı keyfi
alırsınız. O zaman buyurun sohbetimize...
Çeşitlilik azalıyor
* Türkiye’deki birçok özel televizyonun kuruluşu aşamasında sürekli sizin
isminizi görüyoruz. Bu konuda sizi cazip kılan özelliğiniz ne oldu?
Aslında bu soruyu kuruluş safhasında beni davet edenlerin cevaplaması daha
doğru olur ancak yine de sorunuzu cevaplandırmaya çalışayım. Öncelikle
söylemeliyim ki, bir şeyi oluşturmak hazır bir düzeni sürdürmekten her zaman
daha zordur. Özellikle de bir televizyonun kuruluşu gerçekten de ayrıntılı
bir iştir. Öyle ki, yeni kurulmuş bir televizyona yetişmiş insanların gelişi
gibi bu insanların kurulu düzenlerini bırakıp yeni bir yere gelirken size
güvenmeleri de son derece önemlidir. Bu konuda gururla ifade etmeliyim ki,
kurmuş olduğum televizyonlara davet ettiğim arkadaşlar her zaman benimle
birlikte oldular. İşte bu sayede de hiçbir zaman kadro kurma sıkıntısı
yaşamadım. Ayrıca yapımcı ve yönetmen kökenli olmamı da çok önemsiyorum.
Çünkü bir işi bizzat yapabiliyorsanız, o işi yaptırmanız daha kolay oluyor.
Teknik yatırıma gelince, bu kadar işletme kurmuş bir tecrübe için bunun
hiçbir zorluğu olmaz ve benim için de olmadı. Hiçbir grup ve lobi içinde
olmamama rağmen bu kadar televizyonun kuruluşunu yapmış olmam zannediyorum
bu safhalarda bana duyulan ihtiyaçtan olsa gerek. Zaten ülkemizde bir yer
düze çıkmadan o yere cesaret edebileni de çok olmuyor.
Kanal sayısının önemi yok
* Size göre Türk medyası nereye doğru gidiyor?
Ticari olarak reklam pastasındaki büyüme geleceğin daha parlak olacağını
gösteriyor. Ancak sayıdaki fazlalığa rağmen bütün televizyonlar birbirinin
benzeri haline gelmiş durumda. Kendine özgü bir şeyler yapma becerisi ise
giderek yok oluyor ve program çeşitliliği her geçen gün azalıyor. Arka
arkaya yayınlanan dizilerden oluşan yayınlar bütün televizyonları birbirinin
benzeri haline getirdi. Kurum imajı yok olunca da kurum alışkanlıkları
program alışkanlığına dönüştü. Bugün televizyon kanalları logolarını
kaldırdığınızda tanınması güç kanallar haline geldi. Halbuki, BBC logosunu
kullanmadığında dahi herkes o televizyonun BBC olduğunu kolayca biliyor.
Zannediyorum bu örnek ne demek istediğimi açık bir şekilde ortaya koyuyor.
* Bugün ülkemizde çok sayıda televizyon kanalı mevcut ve halen de kurulmaya
devam ediyor. Bunun sebebi kanal sayısının ülkeye
yetmemesi mi?
Açık bir şekilde söylemek gerekirse, Türkiye’deki kanal sayısı Türkiye için
yeterli ve hatta fazla bile. Bana göre bu konuda kanal sayısının hiçbir
önemi yok. Çünkü kendisini izlettirmeyen bir televizyonun varlığı kimsenin
umurunda olmaz.
Tekelleşme diyemeyiz
* Medyada bir tekelleşme söz konusu mu?
Bizim sistemimizde bu sorunun muhatabı devlettir. Çünkü bizim gibi ülkeler
kanunlara uygun bir şekilde yönetilmektedir ve eğer şu andaki durumun haksız
bir rekabete sebep olduğu düşüncesi insanlarda varsa, bu yasalarda da var
olmalıdır. Ancak şu anda Rekabet Kurulu’na göre medyada bir tekelleşme söz
konusu değildir. Kanaatimce şu anda medyadaki durum tekelleşme olarak
nitelendirilemese bile güç dengelerinin birbirine yakın olmadığı açık bir
şekilde ortadır.
¥ Sizi bundan sonra ne gibi projelerde göreceğiz?
Bilemiyorum. Kısmet...
Türk medyası beklenendenhızlı gelişti
“Medya, aslında her yerde aynı medya. Fakat Türk medyası, diğer medyalara
nazaran çok süratli ve kendisinin dahi hazmedemediği bir gelişim içinde”
diyen Adem Gürses şunları söyledi: Tabii ki bu büyüme, biraz acele ve tam
olarak yerine oturmadan gerçekleştiği için de zaman zaman hormonlu bir
büyüme şeklinde kendini gösteriyor. İşte bu sebeple, Türk medyasının tam
olarak yerine oturduğunu söylemek son derece güç. Bu durumu ‘kaos’ olarak
nitelendirmek de yanlış, ancak ‘kaostan çıkıp da yolunu yavaş yavaş bulması
gereken bir hal’ şeklinde değerlendirmek sanıyorum yanlış olmayacaktır. Türk
medyasının; yazılı ve görsel olmak üzere iki ayağı var. Görsel ayağı
bakımından Türk medyasına baktığımızda, hiçbir ülkede Türkiye’deki kadar
kanalın olmadığını görüyoruz. Bunun da sebebi, ülkemizdeki medya
koordinatlarının tam olarak yerine oturmaması. Bugün Türkiye’de medya
herkesin merakı. Sanki herkesin ikinci mesleği medya. Bu konuda fikri
olmayan da yok. Olaya bu yönü ile bakınca, medyanın insanların hayatlarını
doğrudan etkileyen ve yönlendiren özelliğinin göz ardı edilmemesi
gerektiğini düşünüyorum."
Kalitesizlik yarışı yapılıyor
Medyanın temel görevinin, yaptığı yayınlarla kamuoyunun serbestçe oluşumunu
sağlamak olduğunu söyleyen Gürses, “Ancak, dünyanın her yerinde medyanın
yönlendirici rol üstlendiği bir gerçektir. Ülkemizdeki medyanın toplumu
yönlendirme gayretinin daha fazla olduğu açıktır. Bu durum, özellikle de
haberin oluşturulması şeklinde kendini göstermektedir. Halbuki, haber
yansıtılır. Çünkü olmayan bir şey haber yapılamaz. Evet, haberin içinden
özel şeyler çıkartılabilir ancak bugünün medyası bundan çok daha farklı bir
şey yapmaktadır. Dolayısı ile günümüz medyası tartışılacak bir durumdadır ve
medyaya yabancı girişi ile yeni bir safha başlayacaktır. Türkiye’nin özel
konumu da medyayı bu yönde etkileyecektir. Çünkü Türkiye’ye ne kadar ilgi
olursa o oranda Türk medyasına da ilgi artacaktır. Fakat özellikle
yayıncılık açısından söylemeliyim ki, Türkiye’nin kendine mahsus bir medya
ve yayıncılık felsefesi ne yazık ki oluşmamıştır. Bugün medyadaki yarış,
yeni bir şey oluşturmakta değil, kalitesizlikte yaşanan bir yarış haline
gelmiştir”şeklinde konuştu.
Yabancı ilgisi şaşırtıcı değil
Türk televizyon kanallarına yabancıların ciddi bir ilgisinin olduğunu
söyleyen Gürses, “TGRT’nin devrinden sonra bunun daha da hızlanacağını
düşünüyorum. Bunun iki önemli sebebi var; birincisi ticari, yani bugün radyo
ve televizyonlar için ayrılan reklam bütçesinin yılda 1.5 milyar dolara
yaklaşacağı bekleniyor. Özellikle birinci gruptaki televizyonların her
birinin reklam geliri beklentisi 200 milyon doların üstünde ve bu rakam çok
ciddi bir kârlılığın ifadesidir. Çünkü bu televizyonların gider bütçeleri en
çok 100-110 milyon dolar civarında. Yani, bugün gereği gibi yapılan
televizyon işletmeciliği kârlı ve cazip bir iş kolu haline gelmiş durumda.
İkinci sebep ise, bulunduğumuz coğrafyadan kaynaklanıyor. Gerek siyasi ve
gerekse ticari açılım için Türkiye son derece cazip bir ülke ve bu sebeple
bana göre Türk medyasına olan yabancı ilgisinde şaşırtıcı bir durum yok”
dedi.
kuvvet olarak kabul edildiği ülkemizde bu konudaki başrol şüphesiz özel
televizyonlara ait durumda. Özellikle son yıllarda ortaya çıkan tablo, bu
başrol oyuncusunun uzun süre hayatımızdaki etkinliğine devam edeceği
yönünde. Peki bu etkinlik ne zamana kadar devam edecek, şu andaki durumu
nasıl, yabancı sermayenin buna ne gibi etkileri olacak? İşte bu önemli
soruları bu haftaki konuğum Adem Gürses’e sordum. Konu ne zaman medya ve de
özellikle özel televizyonlar olsa aklıma gelen isim her zaman Adem Gürses
oluyor. Çünkü kendisinin bu konuda insanı şaşırtan ciddi bir geçmişi var...
Öyle ki, 1975’li yıllarda TRT ile başlayan medya serüveni, Star TV, Kanal 6,
HBB, BRT ve Kanal D gibi kanalların kuruluşu ve en son olarak da Star
Grubu’nun Yönetim Kurulu Başkanlığı ile devam etmiş. Tabiri caiz ise,
ülkemizdeki özel televizyonların emekleme çağından, büyüyüp koşma çağına
kadar geçen süreye eşlik etmiş birisi Adem Gürses. İşte bu özelliği de
sohbetimizi ister istemez medya ve etkinliği konusuna yönlendirdi. Açıkçası
yapmış olduğumuz sohbetten büyük keyif aldım. Umarım siz de aynı keyfi
alırsınız. O zaman buyurun sohbetimize...
Çeşitlilik azalıyor
* Türkiye’deki birçok özel televizyonun kuruluşu aşamasında sürekli sizin
isminizi görüyoruz. Bu konuda sizi cazip kılan özelliğiniz ne oldu?
Aslında bu soruyu kuruluş safhasında beni davet edenlerin cevaplaması daha
doğru olur ancak yine de sorunuzu cevaplandırmaya çalışayım. Öncelikle
söylemeliyim ki, bir şeyi oluşturmak hazır bir düzeni sürdürmekten her zaman
daha zordur. Özellikle de bir televizyonun kuruluşu gerçekten de ayrıntılı
bir iştir. Öyle ki, yeni kurulmuş bir televizyona yetişmiş insanların gelişi
gibi bu insanların kurulu düzenlerini bırakıp yeni bir yere gelirken size
güvenmeleri de son derece önemlidir. Bu konuda gururla ifade etmeliyim ki,
kurmuş olduğum televizyonlara davet ettiğim arkadaşlar her zaman benimle
birlikte oldular. İşte bu sayede de hiçbir zaman kadro kurma sıkıntısı
yaşamadım. Ayrıca yapımcı ve yönetmen kökenli olmamı da çok önemsiyorum.
Çünkü bir işi bizzat yapabiliyorsanız, o işi yaptırmanız daha kolay oluyor.
Teknik yatırıma gelince, bu kadar işletme kurmuş bir tecrübe için bunun
hiçbir zorluğu olmaz ve benim için de olmadı. Hiçbir grup ve lobi içinde
olmamama rağmen bu kadar televizyonun kuruluşunu yapmış olmam zannediyorum
bu safhalarda bana duyulan ihtiyaçtan olsa gerek. Zaten ülkemizde bir yer
düze çıkmadan o yere cesaret edebileni de çok olmuyor.
Kanal sayısının önemi yok
* Size göre Türk medyası nereye doğru gidiyor?
Ticari olarak reklam pastasındaki büyüme geleceğin daha parlak olacağını
gösteriyor. Ancak sayıdaki fazlalığa rağmen bütün televizyonlar birbirinin
benzeri haline gelmiş durumda. Kendine özgü bir şeyler yapma becerisi ise
giderek yok oluyor ve program çeşitliliği her geçen gün azalıyor. Arka
arkaya yayınlanan dizilerden oluşan yayınlar bütün televizyonları birbirinin
benzeri haline getirdi. Kurum imajı yok olunca da kurum alışkanlıkları
program alışkanlığına dönüştü. Bugün televizyon kanalları logolarını
kaldırdığınızda tanınması güç kanallar haline geldi. Halbuki, BBC logosunu
kullanmadığında dahi herkes o televizyonun BBC olduğunu kolayca biliyor.
Zannediyorum bu örnek ne demek istediğimi açık bir şekilde ortaya koyuyor.
* Bugün ülkemizde çok sayıda televizyon kanalı mevcut ve halen de kurulmaya
devam ediyor. Bunun sebebi kanal sayısının ülkeye
yetmemesi mi?
Açık bir şekilde söylemek gerekirse, Türkiye’deki kanal sayısı Türkiye için
yeterli ve hatta fazla bile. Bana göre bu konuda kanal sayısının hiçbir
önemi yok. Çünkü kendisini izlettirmeyen bir televizyonun varlığı kimsenin
umurunda olmaz.
Tekelleşme diyemeyiz
* Medyada bir tekelleşme söz konusu mu?
Bizim sistemimizde bu sorunun muhatabı devlettir. Çünkü bizim gibi ülkeler
kanunlara uygun bir şekilde yönetilmektedir ve eğer şu andaki durumun haksız
bir rekabete sebep olduğu düşüncesi insanlarda varsa, bu yasalarda da var
olmalıdır. Ancak şu anda Rekabet Kurulu’na göre medyada bir tekelleşme söz
konusu değildir. Kanaatimce şu anda medyadaki durum tekelleşme olarak
nitelendirilemese bile güç dengelerinin birbirine yakın olmadığı açık bir
şekilde ortadır.
¥ Sizi bundan sonra ne gibi projelerde göreceğiz?
Bilemiyorum. Kısmet...
Türk medyası beklenendenhızlı gelişti
“Medya, aslında her yerde aynı medya. Fakat Türk medyası, diğer medyalara
nazaran çok süratli ve kendisinin dahi hazmedemediği bir gelişim içinde”
diyen Adem Gürses şunları söyledi: Tabii ki bu büyüme, biraz acele ve tam
olarak yerine oturmadan gerçekleştiği için de zaman zaman hormonlu bir
büyüme şeklinde kendini gösteriyor. İşte bu sebeple, Türk medyasının tam
olarak yerine oturduğunu söylemek son derece güç. Bu durumu ‘kaos’ olarak
nitelendirmek de yanlış, ancak ‘kaostan çıkıp da yolunu yavaş yavaş bulması
gereken bir hal’ şeklinde değerlendirmek sanıyorum yanlış olmayacaktır. Türk
medyasının; yazılı ve görsel olmak üzere iki ayağı var. Görsel ayağı
bakımından Türk medyasına baktığımızda, hiçbir ülkede Türkiye’deki kadar
kanalın olmadığını görüyoruz. Bunun da sebebi, ülkemizdeki medya
koordinatlarının tam olarak yerine oturmaması. Bugün Türkiye’de medya
herkesin merakı. Sanki herkesin ikinci mesleği medya. Bu konuda fikri
olmayan da yok. Olaya bu yönü ile bakınca, medyanın insanların hayatlarını
doğrudan etkileyen ve yönlendiren özelliğinin göz ardı edilmemesi
gerektiğini düşünüyorum."
Kalitesizlik yarışı yapılıyor
Medyanın temel görevinin, yaptığı yayınlarla kamuoyunun serbestçe oluşumunu
sağlamak olduğunu söyleyen Gürses, “Ancak, dünyanın her yerinde medyanın
yönlendirici rol üstlendiği bir gerçektir. Ülkemizdeki medyanın toplumu
yönlendirme gayretinin daha fazla olduğu açıktır. Bu durum, özellikle de
haberin oluşturulması şeklinde kendini göstermektedir. Halbuki, haber
yansıtılır. Çünkü olmayan bir şey haber yapılamaz. Evet, haberin içinden
özel şeyler çıkartılabilir ancak bugünün medyası bundan çok daha farklı bir
şey yapmaktadır. Dolayısı ile günümüz medyası tartışılacak bir durumdadır ve
medyaya yabancı girişi ile yeni bir safha başlayacaktır. Türkiye’nin özel
konumu da medyayı bu yönde etkileyecektir. Çünkü Türkiye’ye ne kadar ilgi
olursa o oranda Türk medyasına da ilgi artacaktır. Fakat özellikle
yayıncılık açısından söylemeliyim ki, Türkiye’nin kendine mahsus bir medya
ve yayıncılık felsefesi ne yazık ki oluşmamıştır. Bugün medyadaki yarış,
yeni bir şey oluşturmakta değil, kalitesizlikte yaşanan bir yarış haline
gelmiştir”şeklinde konuştu.
Yabancı ilgisi şaşırtıcı değil
Türk televizyon kanallarına yabancıların ciddi bir ilgisinin olduğunu
söyleyen Gürses, “TGRT’nin devrinden sonra bunun daha da hızlanacağını
düşünüyorum. Bunun iki önemli sebebi var; birincisi ticari, yani bugün radyo
ve televizyonlar için ayrılan reklam bütçesinin yılda 1.5 milyar dolara
yaklaşacağı bekleniyor. Özellikle birinci gruptaki televizyonların her
birinin reklam geliri beklentisi 200 milyon doların üstünde ve bu rakam çok
ciddi bir kârlılığın ifadesidir. Çünkü bu televizyonların gider bütçeleri en
çok 100-110 milyon dolar civarında. Yani, bugün gereği gibi yapılan
televizyon işletmeciliği kârlı ve cazip bir iş kolu haline gelmiş durumda.
İkinci sebep ise, bulunduğumuz coğrafyadan kaynaklanıyor. Gerek siyasi ve
gerekse ticari açılım için Türkiye son derece cazip bir ülke ve bu sebeple
bana göre Türk medyasına olan yabancı ilgisinde şaşırtıcı bir durum yok”
dedi.