Forumu ilk ziyaretiniz ise, yukarıda bulunan FAQ linkine tıklayın. Mesaj göndermeden önce KAYIT
olmanız gerekebilir. Mesaj göndermeye başlamak için, aşağıdaki seçimden ziyaret etmek istediğiniz forumu seçin.
Efes harabeleri Lysimachos’un M.Ö. III.Yüzyılda yaptırdığı surların üzerindeki Magnesia kapısından girildiğinde Ephesos’un ünlü kişilerinden filozof Flavius Domianus’un yaptırdığı doğu gymnasionu ile karşılaşılır. Burası hamamı, palaestrası, geniş avlu, ve ders salonlarıyla komple bir yapıdır. Biraz ilerde ‘’Lukas Mezarı’’ diye tanınan yuvarlak bir mezar anıtı yer alır. Bunun ilerisinde iki çeşme kalıntısı bulunur.
Celsus Kitaplığı:
İki katlı olan kütüphanenin cephesi sütunlarla süslenmiş, bu sütunla arasında da heykeller konmuştur. İçerisinde papirüs rulolarının konması için dikdörtgen nişlerin yer aldığı yapı 10.92/16.72m. ebadındadır. Ortada bilim koruyucusu Athena’nın heykeli bulunuyordu.
Aya suluk Tepesi:
Hıristiyan Efsanesine göre St. John M.S. 50 yıllarda bu tepe üzerinde yaşamış, bura da ölmüş, buraya gömülen St.John’a , M.S. IV. Yüzyılda ahşap çatılı bir kilise yapılmıştır. İustianos zamanında ise halen kalıntıları görülen kubbeli bazilika inşa edilmiştir.
Artemision:
Kuşadası yolundan Artemision bulunduğu yola sapılacak olursa, dünyanın yedi harikasından biri olan Ephesos Artemis Tapınağı’nın bulunduğu Artemis kutsal yerine ulaşırız. Bugün o eski muhteşem tapınaktan Yalnızca tek bir sütun ayaktadır.
Yamaç Evleri:
Hadrian Tapınağı karşısında, Bülbül Dağı eteklerinde zenginlere ait yamaç evleri bulunmaktadır. M.S. I. Yüzyılda yapılan ve üç-dört kata kadar ulaşan bu özel evlerde son yıllarda yapılan kazılarda mozaikler, freskler, heykeller ve daha birçok buluntu ele geçmiş , evler restore edilerek ziyarete açılmıştır.
Devlet Agorası.:
Efes Harabeleri’nin ilerisinde 160 / 56m. ölçülerindeki Devlet Agorası’nın bulunduğu yere gelinir. M.Ö. II. Yüzyılda mevcut olduğu anlaşılan agoranın ortasında, bugün temelleri görülebilen, M.Ö.I.yüzyılda Mısır Tanrıçası İsis adına yapılmış bir tapınak bulunmaktadır. Agorayı kuzey ve güneyden iki portiko çevirmekte, kuzeyden sınırlayan portiko bazilika niteliğini taşımaktaydı. Bu bazilikanın ortasında odeon bulunur. Burası 1400 kişiyi alabilecek kapasitede olup , P. Vedius Antonius tarafından M.S. 150 yılında odeon (müzik salonu) veya bouleuterion (meclis salonu) olarak yaptırılmıştır.
Devlet Agorası’nın güneybatı köşesinde M.S.80 yılında G.Laecanius Bassus tarafından yaptırılmış olan bir çeşmenin caddeye bakan yüzünü süsleyen birçok heykel bugün müzededir.
Tiyatro:
Mermer cadde üzerinde Panayır Dağı’na yaslanmış 24000 kişilik Tiyatro Hellenistik Dönemde inşa edilmeye başlanmış, daha sonra imparator Claudius zamanında genişletilmiş, Traian döneminde de tamamlanmıştır. Roma Çağı’nda şüphesiz çok güzel görüntü veren bu yapının kalıntıları hala göz alıcıdır. Tiyatronun ön kısmında da Hellenistik döneminden kalma bir çeşme dikkati çeker.
Küretler caddesi:
Memmius Anıtı’ndan başlayarak Celsus Kütüphanesi’ne doğru inen cadde, Küretler Caddesidir.M.S.IV. yüzyılda yapılmış iki kabartmadan ibaret Herakles Kapısından geçip aşağıya inilince, sağda bulunan Traian Çeşmesi kitabesine göre ,M.S. 102-114yılları arasında İmparator Trian şerefine yapılmış olup iki katlıdır.Çeşmenin orta nişi içinde imparator Trian’ın heykeli bulunmaktaydı.Küretler Caddesi üzerinde diğer ilginç bir yapı da Korinth düzeninde , bir cella veHadrian Tapınağı’dır. Hadrian Tapınağı’nın arkasında Scholastika Hamamları yer alır.
Çanakkale yakınlarında Anadolu’nun Troas bölgesinde Antik cağ kentidir. Kalıntıları intepe bucağı tevkifi ye köyü yakınındaki hisarlı Mevkiindedir.İlk kez Homerossun İlaydasında adı gecen kenti bulmak ve Priamos un hazinelerini ele geçirmek amacıyla Heinrich Schliemann tarafından yapıldı.(1870-1871) daha sonraki kazılarda saptanan 9 kültür evresinde otuzdan fazla yapı katı belirlendi.Truva I den Truva IX’ akadar uzanan kültür evresine ait evler,surlar,kuleler,çanak çömlek,bıçaklar ve bakır İğneler,dokuma tezgahı buluntuları sütunlu avlulu saray; çark yapımı çanak çömlek,pişmiş topraktan ağırşak,kubbeli fırınlar,sarnıçlar,küp mezarlar,Athena Tapınağı,tiyatro gibi eserler ortaya çıkarıldı.
Yerleşim merkezinde M.Ö.3000’den M.S.400 kadar uzanan zaman dilimini aydınlatıcı buluntular ele geçmiş oldu.
VII tabaka sı olarak adlandırılan şehrin tahta at hilesi ile ele geçirilen ve yıkılıp yakılan Priamos ‘un Troya sı olduğu belirlenmiştir. Kazılar sırasında bu katın yakılmış olduğu kalın kül tabakasından anlaşılmış,sokaklarda bulunan ok ve mızrak uçları da Homeros’un öyküsünde anlattığı savaşın bu tabakada geçtiğini ispatlamıştır.On sene süren savaş Yunanistan da zorlaşan hayat şartları nedeniyle zengin Troya nın alınması için çıkmıştır.
Kahramanlıkla alınmayan Troya neticede bir tahta at hilesi ile alınarak yakılıp yıkılmıştır, bu Troya’dan kurtulanlardan bir kısmı Aeneas komutasında İtalya’ya gitmiş bir kısmı ise Yıkılan bu şehrin üzerine tekrar yeni şehirlerini kurmuşlardır.
Yapılan son kazılarda ünu bir hayli artan Aphrodisias, ayaktaki eserleriyle etkileyici bir görünüme sahip olup ziyaretçileri kendine hayran bırakacak niteliktedir.
Üzerindeki Ceyre Köyü’nün başka yere kaldırıldığı bu antik kentte yapılan kazılarda 10.000 kişilik tiyatro, 30.000 kişilik stadion, odeion ve sebasteion gibi yapılar ortaya çıkarılmıştır.Tiyatroya giderken sağda son yıllarda bulunan, müzenin hemen önüne rastlayan yerde Sebasteion’un kalıntıları ortaya çıkarılmıştır.Tiyatro meydanının yanında, tiyatro hamamının kalıntıları görülebilir.Hamamlarının güney inde ise gymnasion ve iki peristyl avlulu Bizans evinin kalıntıları yer alır. Aphrodisias’ın göz alıcı bir yapısı da agoranın yanında yer alan odeiondur. II. yüzyılda yapılan odeion 1700 kişiliktir. Odeiondan Aphrodite Tapınağı’na gidelim. Bugün peristatisinde 14 sütunu ayakta görülen tapınak, Arkaik bir tapınak üzerine Geç Hellenistik dönemde M.Ö. I. Yüzyılda yapılmıştır. Aphrodisias’ın en kuzeyinde stadion bulunmaktadır. Geç devirde stadionun doğu ucu gladyatör ve vahşi hayvan dövüşleri için bir arena haline getirilmiştir. Stadyumunun doğusundaki kalıntı Roma Çağı mezarlarıdır.
Burada yapılan kazılardan çıkan eserler Aphrodisias Müzesinde sergilenmektedir. Bunlar arasında Zoilos frizlerindeki kabartmalar, birbirinden güzel Aphrodite başları, Herakles ait heykeller dikkati çeker.
Roma'da Coliseum veya Flavianus amfiteatrı. Milattan sonra 1. yüzyılda yapılmıştır. 100 000 kadar seyirci alırdı.
Amfiteatron veya amfiteatr denilen bu yapı Romalıların buluşudur, Eski Yunanlılara özgü değil. Romalılar tarafından, gladyatör dövüşlerini mümkün olduğu kadar çok sayıda seyirciye sunma amacıyla yapılmıştır. Taştan, çok büyük ve öylesine sağlam yapılardır ki, bunların birçoğu bugüne kadar kalabilmiştir. Roma'da Coliseum, bunların en önemlisidir. Fransa, İtalya, ispanya, Türkiye, Yunanistan'da da güzel örnekleri vardır.
Amfiteatrlarda, ortada, dövüşçülere ayrılan kumla kaplı arena bulunur. Bunun çevresinde, sahanlıklarla bölünmüş kat kat basamaklar yükselir. Aşağıda, dolaşmak için galeri haline getirilmiş, üzeri örtülü koridorlar bulunur. Amfiteatrın tepesinde ise bir platform vardır; seyircileri güneşten ve yağmurdan koruyacak büyük bir örtü (velarium) buraya tutturulur.
Hemen her zaman yenik düşenin öldürülmesiyle sonuçlanan ve Etrüsk kökenli vahşi gösteriler olan gladyatör dövüşleri M.Ö. III. yy.dan itibaren, Roma'da başladı. Gladyatörler, bu iş için özellikle eğitilmiş köleler ve tutsaklardı. Grup halinde veya ikişer ikişer dövüşürlerdi. Biri yere düşecek olursa halk; eğer onun bağışlanmasını istiyorsa, başparmağını yukarı kaldırırdı; öldürülmesini isteyecek olursa da başparmağını aşağıya doğru çevirirdi. İmparatorlar için, bu tür eğlenceler düzenlemek, halkın sevgisini sağlayacak ve halkın dikkatini devlet işlerinden başka konulara uzaklaştıracak birer fırsat sayılıyordu.
Atina'da Eskiçağ dünyasının en ünlü mimarlık yapıtlarından birinin yükseldiği tepe.
Akropolis, Atina'nın tam ortasında yükselen, tepesi tabak gibi düz, sarp bir kayalığa verilen addır. Eski Yunan dilinde bu sözcük yukarı kent anlamına gelir. Çok eski çağlarda Akropolis, Eski Yunanlıların oturduğu ve buradan çevre köylere egemen olduğu gerçek bir kaleydi, aynı zamanda bir din merkeziydi. Bir ara Persler tarafından yıkılmış, sonra Perikles'in öncülüğüyle, M.Ö. 450 yıllarına doğru yeniden yapılmıştı. O çağların ünlü heykeltıraşı Pheidias ve başka güçlü sanatçılar bu işte çalıştılar.
Akropolis'in batı yamacında, anıtsal kapılarıyla ziyaretçileri karşılayan ilk yapı Proplyleia'dır. Yapının, çok büyük boyutlarda olan kemerleri ince mermerden yapılmıştır. Bunun az ötesinde, Athena Nike'rim küçük tapınağı vardır. Daha sonra, mat altın rengindeki mermerleri ve kusursuz sütunlarıyla görkemli Parthenon Tapınağı gelir.
Yüzyıllara karşı koyabilmiş son anıt Erekhteion'dur. Adını Eski Yunan'ın efsane krallarından ilki olan Erekhteios'tan almıştır. Burada sütunların yerini kadın heykelleri alır. Bunlar, kimi gülümseyen, kimi somurtan, hepsi mağrur altı Karyatid Kızı'nın heykelidir.
Parthenoıı Tapınağı, Akropolis'in doruğuna dikilmiş bir zafer anıtıydı; Atinalıların savaş başarılarını kutluyordu. Vaktiyle bu tapınakta, kentin koruyucu tanrıçası olan Athena'nın dev bir heykeli yer alırdı.
Bizanslı Philon "Babil'in asma bahçelerini, Olimpos'taki Zeus Heykelini, Rodos Kolossusu'nu, yüksek piramitlerin kudretli işçiliğini ve Mausoleus'in mezarını gördüm. Ama bulutlara doğru yükselen Efes'teki tapınağı gördüğümde, diğerlerinin tümünün gölgede kaldığını hissettim." diye yazmıştı.
Tanrıça Artemis adına ilk türbe M.Ö.800'lü yıllarda Efes'teki nehrin yakınındaki bataklık kıyıya yapılmıştı. Bazen Diana da denen Efes tanrıçası Artemis, Yunan Artemis'iyle aynı değildi. Yunan Artemis'i av tanrıçasıydı. Efes Artemis'i ise belinden omuzlarına kadar birçok göğüsle resmedildiği gibi verimlilik, bereket ve doğurganlık tanrıçasıydı.
Bu eski tapınakta muhtemelen Jüpiterden düşen bir meteorit olduğu düşünülen kutsal birtaş vardı. Tapınak, sonraki yüzyıllarda birkaç kez tahrip olmuş ve yeniden inşaa edilmiştir. M.Ö.600'lerde Efes şehri büyük bir ticaret limanı haline geldi ve Chersiphron adlı bir mimar yüksek taş kolonları olan yeni ve büyük bir tapınak inşaa etti.
Lidya kralı Croesus, M.Ö.550'de Efes'i ve Anadolu'daki diğer Yunan şehirlerini fethetti. Bu savaş sırasında mabet tahrip oldu. Croesus, mimar Theodorus'a daha öncekilerin hepsini gölgede bırakan yeni bir mabet yaptırdı. Yeni tapınak öncekinin 4 katı büyüklükte 90 metre yükseklikte ve 45 metre genişlikteydi. Masif bir çatı, yüzden fazla taş sütunla destekleniyordu.
M.Ö. 356'da Herostratus adlı biri tarafından çıkarılan bir yangında yanarak tahrip oldu. Bundan kısa bir süre sonra o günün en ünlü heykeltraşı olan Scopas'lı Paros tarafından yeni bir mabet yapıldı. Romalı tarihçi Pliny'ye göre yeni tapınak, 130 metre uzunlukta ve 68 metre genişlikteydi. Tavanı, yükseklikleri 18 metre olan 127 adet sütun destekliyordu. İnşaat 120 yıl sürmüştü. Büyük İskender M.Ö.333'de Efes'e geldiğinde tapınağın inşaası hala devam ediyordu.
M.S. 57'de St. Paul hristiyanlığı yaymak için Efes'e geldi. O kadar başarılı oldu ki bundan, şehrin demircisi ve tapınaktaki heykellerin sahiplerinden birisi olan Demetrius büyük bir korkuya kapıldı. Çünkü Demetrius tapınaktaki heykellerin bir kısmının sahibiydi ve her yıl tapınağa hacca gelenlerden iyi bir geliri vardı ve insanların dinini değiştirmesi demek onun geçimini kaybetmesi anlamına geliyordu. Birlikte ticaret yaptığı diğer kişileri de yanına alan Demetrius heyecan verici ve "Yaşasın Efesliler'in Artemisi" diye biten bir söylev yaptı ve halkı galeyana getirdi. Hemen sonra St. Paul'un yardımcılarından ikisini tutukladılar. Bunu bir isyan takip etti. Sonuçta St. Paul, tutuklanan yardımcılarıyla şehri terketti ve Makedonya'ya geri döndü.
262'de Gotların bir akını sırasında büyük Artemis tapınağı yakılıp yıkıldı. Bir yüzyıl sonra Roma İmparatoru Constantine şehri yeniden inşaa ettirdi. Fakat hristiyan olduğu için tapınağı restore ettirmedi.Constantin'in çabalarına rağmen Efes eski günlerine dönemedi. Çünkü gemilerin demirlediği liman yokolmuştu. Nehrin taşıdığı alüvyonlar tarafından deniz şehirden uzaklaşmıştı. Zamanla şehir sakinleri kenti terkettiler. Mabetin kalıntıları başka yapıların ve heykellerin yapılmasında kullanıldı.
British Museum'dan John Turtle Wood 1863'de tapınağı araştırmaya başladı. 1869'da 6 metre derinlikte, çamurların içinde tapınağın temellerini buldu. Bulduğu heykelleri ve bazı kalıntıları British Museum'a götürdü. 1904'de yine aynı müzeden D.G. Hograth'ın liderliğindeki bir ekip kazılara devam ettiler ve sitede birbirinin üzerine inşaa edilen 5 tapınak olduğunu keşfettiler. Bugün gelen ziyaretçilere tapınağın yerini belli etmek için, bataklık halinde olan bölgeye sadece bir tek sütun dikilmiştir.
Avebury dairesi, Stonehenge kadar iyi bilinmemesine karşın daha ünlü kuzeninin boyut ve yapı olarak cüceleşmış hali olarak algılanabilir. 1665 yıllarında yazmış olan antik bilimci John Aubrey, Avebury için "bir katedralle karşılaştırıldığında köy kilisesi neyse, Stonhenge'in yanında Avebury de öyledir" demiştir. M.Ö.2700 yıllarında inşa edilmiş olan bu yer, yaklaşık 11.53 hektarlık bir alanı kaplar ve çapı çeyrek mildir; etrafına tekinin ağırlığı doksan tona yaklaşan Sarsen taşları dizilmiştir.
Sarsen, Wiltshire bölgesinde raslanan, kaya blokları ve geniş kütleler şeklinde görülen taşlardır. Avebury daireleri ve caddelerinde 600'ün üzerinde büyük taşlar vardı. Ama şimdi sadece birkaçı kaldı. Modern yapılanma Avebury'nin orijinal görkeminin yerini alan bir şeyler koydu ama kayıp taşlara rağmen hâlâ görülmeye değer etkileyici bir yerdir.
Böyle taş daireler İngiltere'nin hemen her yerine dağılmış olmasına karşın, genellikle ülkenin batı tarafında yer almaktadırlar. İlki yaklaşık M.Ö. 3000 yıllarında inşa edilmiştir. İçinde etrafında hendekler bulunan dairesel setler vardır ve bunlar da savunma amacı yönünden yararsız kılmaktadırlar. Bu yüzden dini amaçla inşa edilmiş olmaları daha muhtemeldir.
Çoğu durumlarda set ve hendek birkaç fitten yüksek olmaz. Ama hâlâ yeryüzü şekilleriyle ünlü Avebury'de hendeğin derinliği yaklaşık 10 metre civarındadır ve set de yaklaşık 6 metre yüksekliğindedir. Aubrey Burl, Prehistoric Avebury adlı kitabında hendekten 90.000 metreküp toprak kazıldığını tahmin etmiştir ki, bunun da anlamı hendeğin genişliğinin bir kilometreden fazla olduğudur. Bu, M.Ö. 2494-2345 yılları arasında Mısır'da 5. Hanedanlık firavunlarının yaptırdığı piramitlerin hacmi kadardır; Avebury'deki dairenin yapıldığı zamanlara yakın.
Hesaplamalara göre Avebury'deki sadece set ve hendeğin yapımı için 250 kişinin en az yirmi yıl çalışmışlardır. Bu, o zamanlarda bölgede yaşadığı tahmin edilen küçük topluluklar için çok önemli bir rakamdır.
Sarsen taşlarının dikilmesinin de aynı şekilde gerçekleştiği sanılmaktadır. Bu dev taşlar dikilmeden önce kilometrelerce uzaklıktan çekilmiş olmalılar. 1934'de, deneyimli bir usta ve oniki işçi, nispeten ufak olan sekiz ton ağırlığındaki bir taşı, büyük dairenin üzerinde bulunan iki caddeden birinin başına diktiler. Bu, tam beş gün sürdü.
Avebury'deki yapı tamamlandığında, İngiltere'deki en önemli megalitik yapılardan biri oldu ve bugüne kadar geldi.
M.Ö. üçüncü binyıla ait taş daireleri ve dev anıtlar, İngiltere'ye özgüdür. Ancak Fransa'nın kuzeybatısındaki Karnak'da bulunan antik taş sıralarının da tarihi aynıdır. M.Ö. 3000 yıllarından önceki birçok yüzyıl boyunca batı Avrupa'nın hemen her yanında mezar yapıları inşa edilmiştir. Karnak bölgesinde çok sayıda örneğe ratlanmaktadır. Örneğin Menec'de l.000 metreden uzun paralel taş sıraları görülmektedir ve her birinin ucunda İngiltere'deki gibi taş dairelerine ait kanıtlar vardır. Profesör Thom bunları dikkatle incelemiş ve Megalitik Metre dediği ölçünün ikibuçuk katına denk gelen Megalitik Çubuklar adını vermiştir.
Büyük Brise Menhiri de Karnak bölgesinde bulunmaktadır. 20 metre yüksekliği ve 340 tondan fazla ağırlığıyla bilinen en büyük dikili taştır. Thom, bunun 18.61 yıllık aydönümü üzerinde çalışmak için dikilmiş bir taş olduğunu söylemiştir. Ancak ne yazık ki ondokuzuncu yüzyılda taş devrilerek dört parçaya ayrıldığından, Thom'un teorisini kanıtlamak mümkün değildir.
Fransa'nın bu bölgesinde birkaç taş dairesi örneği vardır. Ancak hiçbiri İngiliz anıtlarının ihtişamına sahip değildir. Yine de, o zamanlar İngiltere ve batı Fransa arasında bir kültür bağı olduğu yönünde söylentiler vardır. Fakat mezarlarda bulunan sanat eserleri, Kanal yoluyla bir ticaret olduğunu göstermektedir.
Sultanahmet Meydanı`nda, Sultan I. Ahmed Türbesi`nin karşısındadır. Alman İmparatoru II. Wilhelm`in 1898 yılında İstanbul`a gelişinin ikinci yıldönümü hatırasına ithaf edilen bu çeşme Almanya`da inşa edilmiş ve 1900 yılında parçalar halinde İstanbul`a getirilerek bugünkü yerine kurulmuştur.
Sultanahmet’in ilginç yapılarının başında, mimari yönden çevresiyle uyum sağlayamamakla beraber meydan ile bütünleşen Alman Çeşmesi gelir.
Alman İmparatoru ve Prusya Kralı II. Wilhelm (1888-1918) uzun hükümdarlık yıllarında İsveç, Danimarka, İtalya, İngiltere, Yunanistan gibi bir çok Avrupa ülkesini dolaşmış ve Türkiye’ye de üç kez gelmiştir. Sultan II. Abdülhamid zamanında 1889 ve 1898 yıllarında yaptığı bu dostluk ziyaretlerinin amacı Almanya’nın doğuya uzanma arzusundan kaynaklanıyordu. II. Wilhelm ilk ziyaretinde Almanların yaptıkları tüfeklerin Osmanlı ordusuna satışını sağlamış, ikincisinde ise İstanbul-Bağdat demiryolunun Alman firmalarına verilme vaadini almıştır. Sultan Reşat (1914-1918) zamanında I. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru (1917) üçüncü kez İstanbul’a gelmiştir.
II. Wilhelm’in 1898 yılındaki İstanbul’a ziyaretinin anısına Alman hükümeti Alman Çeşmesi’ni yaptırmıştır. Çeşmenin tasarımı imparatorun bir deseninden yola çıkılarak düzenlenmiştir. Planlarını Kaiser’in özel danışmanı Mimar Spitta çizmiş, yapımını Mimar Schoele üstlenmiştir. Ayrıca Alman mimarı Carlitzik’le İtalyan Mimar Joseph Antony’de bu projede çalışmışlardır.
Alman hükümeti önce hipodrom alanını düzenlemiş, meydanın ağaçlandırılması yapıldıktan sonra Almanya’da hazırlanan çeşme buradaki temeller üzerine oturtulmuştur. Mermerleri ile değerli taşları Almanya’da işlenmiş ve parçalar halinde gemi ile İstanbul’a getirilmiştir. Yapımına 1899 başlanan çeşmenin açılışı Sultan II. Abdülhamid’in 25.cülus yıldönümü olan 1 Eylül 1900’de düşünülmüşse de yapımı bu tarihe yetiştirilememiştir. Bunun üzerine II. Wilhelm’in doğum günü olan 27 Ocak 1901 de çeşme görkemli bir törenle açılmıştır. Osmanlı ve Alman İmparatorluklarını simgesi olan, politik amaçlı bu çeşmeyi Evkaf Nezareti’nce teslim alınmıştır.
Alman Çeşmesi, üstü açık, heykellerle bezeli Avrupa meydan çeşmelerinden farklı bir görünümdedir. Ayrıca Osmanlı meydan çeşmelerinden de farklı bir tasarımdır. Daha çok Alman Neorönesansını anımsattığı gibi Osmanlı şadırvanlarına da benzediği ileri sürülmüştür.
Alman Çeşmesi sekizgen planlı olup, yüksek bir taban üzerine oturtulmuştur. Su haznesinin üzerine de sekiz sütunun taşıdığı bir kubbe yerleştirilmiştir. Sütunları birbirine bağlayan kemerlerin arasındaki pandandiflere daireler halinde birer madalyon konulmuştur. Bunlardan dördünün içerisine, yeşil zemine Sultan II. Abdülhamid’in tuğrası, diğer dördünede prusya mavisi üzerine imparator Wilhelm’in simgesi olan "W" yerleştirilmiştir. Ayrıca, "W" harfi üzerine bir taç altına da (II) sayısı konulmuştur.
eyi taşıyan sütunlar ile su haznesinin bulunduğu, renkli taşlı geometrik motifli zemin bir platform şekline sokulmuştur. Kenarlara da şimdiye kadar bir başka örnekte rastlanmayan mermer oyma kanepeler yerleştirilmiştir. Su haznesi silindirik bir taban üzerine kubbemsi bir kapakla örtülmüş, tunç döküm çemberlerle kuşatılmıştır. Ne yazık ki, bu çemberler sonraki yıllarda yerlerinden sökülerek çalınmıştır.
Alman Çeşmesi’nin en görkemli yeri koyu yeşil renkte somaki kolonların taşıdığı yeşil renkli kubbesidir. Mozaik tekniğinde altın mozaiklerle kaplı kubbenin ortasına iç içe geçmiş, yuvarlak motiflerin oluşturduğu çok renkli bir göbek yapılmıştır.
Çeşmenin tunç kitabesinde Almanca şu sözler okunmaktadır: "Wilhelm II deutscher Kaiser stiftete diesen Brunnen in dark baren Erinnerung ain seinen Besuch bei seinet majestat dem Kaiser der Osmanen Abdul-Hamid II im Herbst des Jahres 1898." (Alman Kaiser’i Wilhelm II 1898 yılı sonbaharında Osmanlıların hükümdarı haşmetlü Abdülhamid II nezdinde ziyaretinin şükran hatırası olarak bu çeşmeyi yaptırdı.)
Bunun yanı sıra çeşmede bir Osmanlıların kitabesi yer almaktadır. Osmanlı Seraskerlik Dairesi’nden, aynı zamanda edebiyatçı olan Ahmet Muhtar Paşa’nın beytini İzzet Efendi de sülüs yazıyla yazmıştır:
Hazreti Abdülhamid Hanın muhibbi halisi
Ziveri eklili haşmet, kayser alitebir
Ya’ni alman imparatoru, hükümdarı güzi
Hazreti Wilhelmi Sani, kamuranı nizigar
Padişahı ali Osmani ziyaret kasdidüb
Mahdemiyle eyledi İstanbulu pirayedar
Bu mülakatı muhabbet perveri tezkar içün
Eyledi bu çeşmesarı saha piray-i karar
Sübesü cari olan abı safa teşkil eder
Abi safii müsafata misali abdar
Vakfa giri hayret eyler çeşmi ehli dikkati
Tarzi inşaasındaki hissi bedii zernigar
Rükni ak’vai hayatoldukça abi canfeza
Payidar olsun bu te’sisi muhabbet üstüyar
Bi bedel tarihi caridir lisanı luleden
Oldu bu çeşme mülakate ne dicu yadigar (1316)
Boğaz’ın Anadolu yakasında, Göksu Deresi’nin denize döküldüğü yerde, adını hisardan alan semtte bulunmaktadır. Bu hisar, Osmanlılar’ca Boğaz’da yapılan ve geçişleri kontrol altına almayı hedefleyen ilk hisardır. İstanbul’u fethetmek isteyen ve kuşatan Sultan Yıldırım Beyazıt tarafından, Karadeniz’den Bizans’a gelecek yardımlara engel olmak için 1394’te yaptırılmıştır. Bu yapıya II. Mehmed (Fatih) Devrinde "Hisarpeçe", depo ve bazı ikametgah amaçlı yapılar eklenmiştir. 1928 yılında Kandilli Belediyesi tarafından bazı küçük onarımlar yapılmıştır. 1991-1993 yılları arasında Kültür Bakanlığı tarafından bazı onarımlar yapılmıştır. Bugün Anadoluhisarı, Beykoz Belediyesi sınırları içinde yer almaktadır. Hisarda taşınır kültür varlığı bulunmamaktadır.
İlçedeki eşsiz tabii güzelliklerin yanında hatırlatılmayı, tanıtılmayı, keşfedilmeyi bekleyen ve her biri kendi döneminin özelliklerini devam ettirmek için inatla direnen ve ne yazık ki birçoğu bilinçsizce yapılan tamir ve yenilemelerle yozlaşan tarihi mekanların bir kısmı ve sayıları birkaç tane kalan fakat bakımsızlıkları nedeniyle harap hale gelen ahşap evler bu güzellikleri tamamlar niteliktedir.
Kitirler Mahallesinde Saraç Emin Evi
1. CAMİLER
Hacı Emin Efendi Camii : 1957 yılında ahşap çark örtü tarzında yeniden yapılmıştır. Demirciler Mahallesindedir.
Yıldırım Bayezid Camii : Şehir merkezinde Seviller Mahallesi sınırları içindedir. 1395’te Sultan Yıldırım Bayezid tarafından yaptırılmış 1944 yılı depremiyle yıkılmış ve yeniden inşa edilmiştir.
Yukarı Tekke Camii : Kabiller Mahallesindedir. Kitabesine göre 1267 H. tarihinde Abdullah Efendi tarafından yaptırılmıştır. Cami kerpiç olup dikdörtgen planlıdır. Şeyh Hüseyin Efendi Camii Yapım yılı bilinmiyor. 1957 de yeniden ahşap çark örtü tarzında yapılmıştır.
Çataklı Camii : 1974 yılında ahşap yapı tarzında olan cami betonarme olarak yeniden yapılmıştır. Seviller Mahallesindedir.
Aşağı Tekke Camii : 1957 yılında yıkılarak yeniden imal edilmiştir. Seviller Mahallesindedir.
Aşağı Ovacık Köyü Camii
2.ÇEŞMELER
Hacı Ayenler Çeşmesi
- Kadınlar Panayırı Çeşmesi -? (Seviller Mahallesi)
- Mahdı (Mehdi) Çeşmesi –1696 (Seviller Mahallesi)
- Hacı Ahmet Ağa Çeşmesi –1792 (Demirciler Mahallesi –Çayboyu Sok.)
- Hacı Ahmet Ağa Çeşmesi –1792 (Demirciler Mahallesi-Santral Sok.)
- Karapınar Çeşmesi -1824 (Demirciler Mahallesi)
- Bosnalı(Bosnavi) Çeşmesi -1824 (Orta Mahalle)
- Hacı İpekoğlu Çeşmesi -1844 (Kitirler Mahallesi-Dispanser Arkası)
- Oruçlar Çeşmesi (Kitirler Mahallesi)
- Hacı Ayenler Çeşmesi –(Kitirler Mah.)
- Figani Baba Çeşmesi (Kabiller Mahallesi-Figani Baba Sok.)
- İlyas Pınarı Çeşmesi (Kabiller Mahallesi-Kaya Sok.)
- Boyacı Pınarı Çeşmesi -? (Seviller Mahallesi)
- Çataklı Çeşmesi -?-Yenilendi (Sevilller Mah.)
- 5 Filkeli Çeşme 1298-1299 (Karacadağ Demirciler Köyü Semerciler Mah.)
- Sapanlı Köyü Çeşmesi -?
- 1. Afşar Köyü Çeşmesi –1320
- 2. Afşar Köyü Çeşmesi –1320
- 2.Afşar Köyü Yolunda Çeşme -?
- Dağkara Köyü Çeşmesi - 1231
3. DİĞER TARİHİ ESERLER
Asar Kalesi
Asar Kalesi : Asar Kalesi Kesin tarihi bilinmemektedir. İlçe merkezine yaklaşık 20 km. mesafede, Çağış, Akçaşehir, Ertuğral, Çalışlar köyleri yolu üzerinde her yöne hakim kayalık bir tepe üzerindedir. Tepenin doğu tarafına inşa edilmiş olan kalenin iç kısmında şimdi girişleri kapalı olan kaya içi odalar bulunmaktadır Tamamen kayalık bir alan olan tepenin kuzey ve batı yönleri doğal sur halinde olup kaleye buradan çıkmak imkansız görünmektedir. Gerek yapı tarzı gerek hakkında aşağıda anlatılan hikaye kaleyi oldukça ilginçleştirmektedir. Çevreye olan hakimlik ve çevredeki mükemmel tabiat güzellikleri bilhassa fotoğraf meraklılarının ilgisi olacaktır.
Hikayeye göre kale ile kalenin doğusunda bulunan kalenin bulunduğu tepeden den daha alçak olan tepe arasında “Ulusu” deresi altında bir geçitle bağlantı bulunmaktadır. Aslında halk bu küçük tepede kurulu şehirde yaşamakta ve bir düşman saldırısı anında dere altındaki geçit vasıtasıyla Asar Kalesine çıkarak kendisini savunmaktadır.
Keçi Kalesi
Keçi Kalesi : Keçi Kalesi Şehrin kuzeyinde Arkut dağı tepesinde,şehre 5 km. uzaklıktadır. Bitinyalılar zamanındandır. 1995’de restore edilmiştir.
Şu hikaye rivayettir. Bir düşman saldırısı üzerine şehir halkı mal ve hayvanları ile kaleye sığınır (veya zaten kale içinde yerleşiktirler). Etrafa hakim bir büyük tepe üzerine yapılmış olan kale Geredeliler tarafından uzun süre istilacı düşmana karşı savunulur. Düşman tabii yapı ve Geredelilerin izin vermemesi üzerine kale etrafına yerleşmiş ve kaleyi almak için gündüzleri saldırmakta fakat muvaffak olamamaktadır. Bu nedenle onlarda bıkkınlık meydana gelmiştir. Zamanla kalede yiyecek sıkıntısı başlar şartlar Geredeliler için ağırlaşmaktadır. Bir gece kaledeki tüm keçilerin boynuzlarına mumları takarak yakıp kalenin dışına salıverirler ve hayvanları düşman karargahına sürerler. Düşman bir anda neye uğradığını şaşırır. Karanlıkta ellerinde ateşlerle çok büyük bir ordunun üzerlerine geldiğini sanarak bozguna uğrayıp kaçışırlar, dağılıp giderler. Geredeliler keçileri sayesinde istiladan kurtulmuştur. Hikayeye göre kalenin ismi artık Keçi Kalesi olarak anılmaya başlar.
Not: Bazı kaynaklarda bu hikayede kaledekiler Rumlar, kaleyi kuşatanlar ise Türklerdir.
Kiliseli Tüccar Hanı
Kiliseli Tüccar Hanı : Kiliseli Han Bizanslılardan kalma konaklama hanıdır. (Bizans döneminde kilise olarak kullanılmış olması yapı şekli ve kullanma alanı nedeniyle kuvvetle muhtemeldir.) Kitirler mahallesinin çarşı bölümünde bulunan yapı iki katlı olup alt katı hayvan barınağı, alışveriş merkezi ve kahvehane bölümünü üst katı ise konaklama odalarını kapsar. Binaya güneyde at arabası ve suvari girecek kadar büyük bir kapıdan girilerek Üstü açık büyük bir avluya geçilir. Avlu etrafında alt kat batı ve kuzey cepheleri taş, doğu cephesi ahşap sütunlarla çevrili odalar halindedir. Bu bölüm dinlenme ve alış veriş yapmaya müsait tarzdadır. İki ahşap merdivenle çıkılan üst katta ise yatak odaları bulunmaktadır.
Esentepe Hamam ve Köprü Kalıntıları : Tarihi bilinmeyen bu yapıların bugün sadece temel kalıntıları mevcuttur.
Yıldırım Bayezid Hamamı : Yıldırım Bayezid Ankara savaşı sırasında buradan geçerken burada bir takım kişilerin hayvan derileri ile uğraştıklarını, bunların tabak esnafı olduğunu görür ve şehre bir hamam ve köprü yaptırır. Esentepe arkasındaki hamam ve köprü kalıntıları,Yıldırım Bayezid zamanında yaptırılan hamam gibi yapılar Gerede’nin Eski İpek yolu olarak anılan Bağdat yolu üzerinde bir konaklama yeri olduğunu,yine Fuat Köprülü’nün Köprülüler devrinde Gerede’de iki tane kervansaray olduğundan bahsetmesi bu görüşü desteklemektedir.
Aşağı Hamam :
Kitirler mahallesi Bolu caddesinde yer alan hamamın 14. Yüzyıl sonlarına ait olduğu sanılmaktadır. Moloz taştan imal edilmiş ve sıcaklık, ılıklık, soğukluk bölümleri vardır(Bolu 1998 Yıllığı).
Not: Yazarın kanaatine göre, Aşağı Hamam’la ilgili Bolu 1998 Yıllığı’ndan alınan bu bilgi dışında aslında bu hamamın Yıldırım Bayezid Camii Batısında şu anda bulunan iş hanının yerinde var olan bir hamam olduğu, bu nedenle asıl Aşağı Hamam’ın şu anda mevcut olmayan hamam olmasının muhtemeldir.
Çalar Saat ve Kulesi
Çalar Saat ve Kulesi : Çalar Saat ve Kulesi Kitirler Mahallesinin Şehir merkezi bölümünde 1882’de Ahmet Usta tarafından yapılmıştır. Yapı ahşap kare planlı bir kule şeklinde olup cumhuriyet devrinde zaman zaman tamir edilmiştir. Şu anda çalışmayan saati çalışır hale getirilirse tarihi özelliğini göstermeye devam edecektir.
Çoğullu Köyü Kemer Köprüsü
Çoğullu Köyü Kemer Köprü (1207) : Çoğullu Köyü Kemer Köprü Kesme taştan yapılmıştır. Yapı özelliğini korumaya devam etmektedir.
Salur Köyü Köprüsü :
Muhtemelen Çoğullu köprüsünün yapıldığı yıllarda yapılmıştır. Fakat kendine has özelliği üzerine sonradan yapılan beton ilave ile bozulmuştur.
Salur Köyü Mağaraları :
İçinde eski insanların yaşantılarını tasvir eden figür ve şekillerin var olduğu anlatılmaktadır.
Danişmentler Köyü Medrese Kalıntıları
Temel kalıntıları dışında bilgi yoktur.
Aşağı Ovacık Köyü Konağı :
1316’da mabeyn ser marangozu El Hac İbrahim Efendi tarafından yaptırılmıştır
Müftü Mahallesi'nde yer alır. Kuzeyinde geniş bir bahçesi vardır. 20. yy'ın başlarında yapılmıştır. İç sofalı, planlı, üç katlı bir evdir. İkinci katta, kuzeydoğudaki oda Atatürk'ün kaldığı odadır.
Atatürk, 1924 yılı Eylül ayında "Atatürk'ün Sonbahar Gezisi" olarak bilinen birkaç ay süreli bir geziye çıkmış, bu gezi sırasında Karadeniz illerini ziyaret etmiştir. İşte bu gezi günlerinde Atatürk, beraberinde eşe Latife Hanım, birkaç milletvekili olduğu halde 17 Eylül 1924 gürü Trabzon'dan Hamidiye Vapuru ile Rize'ye gelmiş, Rize de coşkun gösterilerle karşılanmıştır. O geceyi Rize'de Mataracı Mehmet Bey'in evinde geçiren Atatürk, ertesi günü şehirde bazı ziyaretlerde bulunmuş, incelemeler yapmış, saat 16.30'da ayni vapurla Giresun'a hareket etmiştir.
Çatısı ile birlikte 3 katlı olan ev 1902 yılında Mataracı ailesi tarafından yaptırılmıştır. Rize'de Atatürk'ün bir gece konuk olduğu ev, daha sonra sahibi Mehmet Mataracı'dan yeğeni Osman Mataracı'ya geçmiştir. Atatürk'ün 100. Ölüm yıldönümü dolayısı ile Atatürk Müzesi yapılmak üzere, Osman Mataracı evini Rize Özel İdaresine bağışlamıştır. Mataracı Mehmet Efendi Evi restore edilmiş ve müze olarak 27.12.1985 tarihinde ziyarete açılmıştır. Evin bir bölümü de Kültür Merkezidir. Zemin katta, Rize İl merkezinden toplanan kitabeler ve mezar taşları, birinci katta ise bazı ahşap oymalı mimari parçalar, dokuma araç gereçleri, etnografik eserler sergilenmektedir. İkinci katta ise Atatürk zamanından kalan eşyalar, Atatürk'e ait giysiler, Kurtuluş Savaşı ve Atatürk'e ait fotoğraflar bulunmaktadır.
Rize Müzesi
Rize Müzesi Müdürlüğü 1984 yılında Atatürk evi olarak hizmet vermeye başlamıştır. Kültür Bakanlığı tarafından şehir merkezinde restorasyonu tamamlanan iki adet eski eser yapıdan sarı ev olarak adlandırılanın teşhir ve tanzimi tamamlanarak 27.06.1998 tarihinden itibaren müze olarak parçalanmış olup, zemin kat kafeterya bölümü ve ikinci kat ise yöresel yemeklerin sunulduğu lokanta olarak hizmet vermektedir. Rize müzesinde 52 arkeolojik, 1014 etnografik, 594 sikke, 17 Mühür ve mühür baskısı ve 3 arşiv vesikası, 17 el yazması olmak üzere toplam 1695 envanterli eser bulunmaktadır.
KALELER
Rize Kalesi
Şehir merkezinin güneybatısında yer alır. İç Kale ve Aşağı Kale'den meydana gelmektedir. Yoğun yerleşme sebebiyle Aşağı Kale tamamen yok olmuş, batı tarafından bazı sur parçaları ve kuleleri günümüze gelebilmiştir.
Kız Kalesi
Pazar İlçe merkezinin batısında küçük bir yarımada üzerinde kurulmuştur. Kayaklık bir zemin üzerinde bulunan kalenin kara ile bağlantısı kesilmiştir. Yaklaşık 7x7 m boyutlarındaki kalenin duvarlarında muntazam taş işçiliği görülür. Giriş kapısı batıdandır. Güney surlar yıkılmıştır. Sağlam kalan duvarlarda mazgal pencereleri ve yuvarlak kemerli üst kat pencereleri yer almaktadır. Kız Kalesi'nin kesin olarak kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir. 13.-14. yüzyıllarda Trabzon Devleti zamanında yapıldığı sanılmaktadır. Kale, Osmanlı döneminde onarılarak kullanılmıştır.
Cihar Kale
Sahilden 7 km içeride, Yücehisar Köyü sınırları içinde Hemşin Deresi'nin doğusunda yer alır. Ana plan yuvarlaktır. Surların taş işçiliği muntazam değildir. Kapısı kuzeydoğudadır ve iki kule ile desteklenmiştir. Ortada yarım daire planlı bir kule bulunmaktadır.
Bozuk Kale
İl merkezinin 10 km doğusunda Gündoğdu'da, aynı adla anılan derenin kenarında yer alır. Denizden 30 m yükseklikte kurulmuş küçük bir gözetleme kulesidir. Karadeniz sahillerinde sık görülen küçük orta çağ kalelerinden biridir.
Zil Kale
Bölgenin en dikkate değer eserlerinden birisidir. İlçe merkezinin 15 km güneyinde, Fırtına Deresi'nin batı yamaçları üzerinde kurulmuştur. Kalenin üzerinde inşa edildiği sarp kaya kütlesi denizden 750 m dere yatağından yaklaşık 100 m yüksekliktedir. Kale; dış surlar, orta surlar ve iç kaleden meydana gelmektedir. Kale doğal bir kaya kütlesi üzerinde kurulmuştur. Dış kalenin kapısında kuzeybatı yönündeki patika bir yolla ulaşılır. Kuzeydeki kapının söğe taşları sökülmüştür. Bir teras yardımıyla orta surlar seviyesine çıkılır. Buradan ikinci kapı yardımıyla kale içerisine girilir. Orta kale içerisinde üç önemli yapı bulunmaktadır. Bunlar muhafız binası, şapel ve başkuledir. Kulenin dört katlı olduğu, duvarlardaki hatıl izleri ve kiriş deliklerinden anlaşılmaktadır. İçerisinde ince bir bölüntü duvarı ve dolgu toprak vardır. Duvarlar üzerinde doğu yönünde kemerli pencereler, diğer taraflarda mazgal delikleri bulunmaktadır. Kulenin üstünün dendanlı bir teras şeklinde olduğu belirlenmiştir. Duvarlar içerisinde dikey uzanan boru yuvaları belki de kapanmış sarnıçları su akıtıyordu.
Kale-i Bala (Yukarı Kale)
Çamlıhemşin İlçesi'ne 40 km uzaklıkta, Hisarcık Köyü sınırları içerisinde Fırtına Deresi'nin kaynaklarına hakim bir noktada kurulmuştur. Kaynaklarda geçen bir diğer adı da Varoş Kale'dir. Kalenin ana planı dikdörtgen olarak tanımlanabilir. Doğusu, güneyi ve kısman kuzeyi sarp kayalıktır. Batı tarafı eğimli bir arazi üzerindedir. Giriş kapısı kuzeybatıdadır. Kalenin kurulduğu yer ve duvar işçiliği bakımından Zil Kale ili ilişkisi açıktır. Zil Kale ile aynı tarihlerde yapılmış olmalıdır.
Şehitler Çeşmesi
İslampaşa Mahallesi'nde eski Güneysu yolu üzerinde 1917 yılında yapılmıştır. Dairevi kemerli bir cepheye sahiptir. Tek lülelidir ve lülesi üzerinde taslığı vardır. Çeşme, 1916 yılında şehrin savunması sırasında şehit olan askerlerimizin gömüldüğü bir yerde yapılmıştır. İşgal sırasında Ruslar bu şehitlikten yol geçirmek için kazı yapınca şehitler buradan nakledilmiştir. Bu nakil sırasında şehit askerlerin çürümüş elbiselerinden çıkan paralarla halk bu çeşmeyi yaptırmıştır. Çeşmenin üzerinde Latin harfli kitabe metni ünlü şair Bayburtlu Hicrani tarafından yazılmıştır.
EVLER
Eski Rize Evleri
Şehir merkezinde çok az sayıda eski ev koruma altına alınmıştır. Bunların da iki, üç tanesi korunup yaşatılmaktadır. Rize evlerinin yapımında geleneksel yapı malzemeleri ve teknikleri kullanılmıştır. Bu evler yığma taş ve dolma göz tekniğinde yapılmış duvarlar, dört yana eğimli, kiremitle kaplı çatılara sahiptirler. Şehir evleri genellikle iki veya üç katlıdır. Zemin katta, ahır, kiler gibi servis hacimleri kullanılır. 1.katta mabeyn, sofa ve odalar bulunmaktadır. Mabeynde (esas yaşanılan alan)Bulunan ocakta yemek pişirilir. Odalar geleneksel olarak tasarlanmışlardır ve bazıları ahşap süslemelidirler.
Tuzcuoğulları Evi
Rize'nin en eski evlerinden birisidir. 18. yy olarak tarihlenebilir. Üç katlı olarak yapılmış mabeynli bir evdir. İçerisinde de çok sayıda oda, hela ve banyo bulunmaktadır. Evin dışında ayrıca bir mutfak ve konak hamamı yer almaktadır.
Çağlayan Mustafa Hacaloğlu Evi (Fındıklı)
Köyün girişinde,mahallenin batısında mahallenin batısında yer alır. Beş katlı geleneksel ev ve serenderin oluşturduğu yapı Bölgenin en eski ve tipinin en iyi örneklerinden birisidir.
Hurşit Bey Evi (Fındıklı)
1849 yılında Mehmet Usta tarafından yapılmıştır. İki katlı, hayatlı tipte bir evdir. Zemin kat ahır, birinci kat esas yaşama alanıdır. Zemin kat yonu taş, birinci kat dolma göz duvarlara sahiptir. Evin esas planı mabeyne (hayat) bağlı bir iç hayat ve etrafındaki odalardan oluşmaktadır. Odaların kapı kanatları, yüklükleri, tavanlar ahşap süsleme bakımından zengindir. Taş ocakların alınlıkları yaşmakları üzerinde bitkisel süslemeler ve kitabeler yer alır. Evin süslemeli odası batıdaki baş odadır. Burada yan duvarlar üzerinde bazı büyük yapıları cami, saray, gemi, tren, top arabası gibi tasvirler yer almaktadır. Evin giriş katındaki yarım daire merdiven ve eve su girişini sağlayan taş yalaklar ilginç özellikler taşırlar.
KÖPRÜLER
Şenyuva Köprüsü (Çamlıhemşin)
Eski adıyla Çinçiva Köprüsü bölgenin taş köprülerinden birisidir. Tek bir kemerle Fırtına Deresi geçilmiştir. Ayrıca korkuluk duvarı tamir edilerek üzerine demir bir kısım ilave edilmiştir. Köyün yaşlıları 1699 tarihli bir kitabesinin 1946 yılındaki bir selde kaybolduğunu kaydederler. Eğer bu doğru ise, yapı bölgenin en eski köprülerinden birisidir.
Köprüköy Köprüsü (Çamlıhemşin)
Fırtına Deresi üzerinde kurulu taş köprülerinden birisidir. Köprünün batı ayağına küçük bar tabliye kemeri ilave edilmiştir. Tabliyesi iki yandan dik olan köprünün korkuluk duvarları kısmen yıkılmıştır. Köprünün 19. yüzyıl sonlarında Türk ustalar tarafından yapıldığı bilinmektedir.
Çağlayan Köprüsü (Fındıklı)
Köyün merkezinden geçen Abu Deresi üzerinde kurulmuştur. Bölgedeki yaygın taş köprülerden birisidir. Tek bir kemer gözünden oluşur. Son yıllarda kullanılmayan köprünün korkulukları yıkılmıştır. Yapıldığı tarih bilinmemektedir.
Güneyce Köprüsü (İkizdere
Güneyce'nin merkezinden geçmekte olan İyidere Suyu üzerinde yapılmış tek gözlü taş köprüdür. 1901 yılında inşa edilmiştir
CAMİLER
İskende Cafer Paşa Camii
İslampaşa Mahallesi'nde geniş bir hazire içinde İslampaşa ve Kurşunlu Camii olarak da anılmaktadır. H. 978/M. 1570 yılında İskender Cafer Paşa tarafından yaptırılmıştır. Cami ahşap bir son cemaat yeri, taş duvarlı ve kubbe ile örtülü bir harim kısmından meydana gelmektedir. Caminin duvarları moloz taşlarla örülmüştür. Harimin kuzeybatı köşesinden minareye çıkılmaktadır. Kare planlı harime kuzey cephedeki kapı ile girilir. Her cephedeki iki pencere aydınlanmayı sağlar. Bu pencereler düz letonludur. Ayrıca sekizgen kubbe kasnağı üzerinde yuvarlak kemerli pencereleri vardır. Tromplara oturan kubbe içinde demir parmaklıklı bir kandilliğe sahiptir. Kubbe dıştan ise kurşun kaplıdır. Taş mihrap sade bir görünüme sahiptir. Camiye göre oldukça büyük olan ahşap minber yenidir. Eskiden ahşap olan mahfil son yıllarda betonarme olarak yenilenmiştir. Süslemeler de yenidir.
Büyük Gülbahar Sultan Camii
Bütünüyle dikdörtgen planlı olan cami son cemaat yeri ve harim kısmından meydana gelen kırma çatılı bir yapıdır. İnşa tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Son cemaat yeri bir subasman üzerine oturur. İki katlı taş ve ahşap olarak inşa edilmiştir. Doğu tarafında imam odası, batısında bir odunluk ile üst kata çıkan merdiven bulunmaktadır. Üst kat bağdadi olarak inşa edilmiş, kurs yeri olarak kullanılmaktadır. Son cemaat yerinden çıkılan minare batıdadır. Harim kısmının duvarları düzgün yonu olarak mahalli siyah taştan yapılmıştır. Son cemaat yeriyle birlikte dört omuz bir çatıya sahiptir. Üzeri kiremit kaplıdır. Kare planlı harim kısmına son cemaat yerinden ve batıdaki kapıdan girilir. Girişin üzerinde iki sütunla taşınan ahşap bir mahfil bulunmaktadır. Tavan ahşap olup ortada bağdadi bir kubbeye sahiptir. Harim kısmını doğudan üç, diğer cephelerde iki olmak üzere, çift sıra yuvarlak kemerli pencereler aydınlatır. Mihrap yivli sütünlarla sınırlandırılmış ve yatay dilimli bir nişe sahiptir. Ahşap minber sadedir. Gülbahar Camii birkaç defa yıkılıp yapılmıştır.
Küçük Gülbahar Hatun Camii
Küçük Gülbahar Hatun Mahallesi'ndedir. Büyük Gülbahar Camii'nin doğusunda yer alır. Eski cami harap olunca 1956 yılında biraz kuzeye kaydırılarak yeniden yaptırılmıştır. İlk yapı 16. yy'da, Yavuz Sultan Selim'in eşi, Gülbahar Sultan'a atfedilmiştir
Orta Camii
Şehir merkezinde Yeniköy Mahallesi'ndedir. İlk cami 1737 senesinde yapılmıştır. Bugünkü cami ise 1941 yılında yeniden inşa edilmiştir. Dikdörtgen planlı cami kalın taş duvarlı ve kırma çatılıdır. Kuzey, doğu ve batı tarafından kapıları vardır. Son cemaat mahalli olmayan caminin giriş kısmı üzerinde mahfil bulunmaktadır.
Kale Camii
Kale Mahallesi'nde ve Rize İç Kalesi'nin güneyinde bulunur. 1658 yılında yapılan cami son zamanlarda yenilenmiştir. Arazinin eğiminden dolayı bir zemin kata sahiptir. Zemin kat taş, üst kat betonarme olarak yapılmıştır. Örtü kırma çatılı olup, kiremit kaplıdır. Caminin doğusunda imam odası ve bir servis hacmi bulunmaktadır. Harime küçük bir son cemaat kısmından gidilir. Düz ahşap tavanlı harim, yuvarlak kemerli geniş pencerelerle aydınlatılmıştır.
Müftü Mahallesi Camii
1785 tarihli eski caminin yerine biraz kuzeye kaydırılarak 1965 yılında yeniden yapılmıştır. Camiye sonradan ilave edilen son cemaat mahallinden girilmektedir. Ayrıca doğuya açılan bir kapısı vardır. Muntazam kesme taştan yapılmış caminin harimini yüksek kasnaklı, kurşun kaplı bir kubbe örter, kuzeybatı köşede taş minare yer alır. Caminin mihrabı taş, minberi ahşaptır. H.1200/M.1785 tarihinde yapılmış cami kırma çatılı idi. Cephelerden iki sıra pencere ile aydınlanıyordu. Bu cami H.1282/M.1865'te etraflıca onarılmıştır
Reşadiye Camii
Reşadiye Mahallesi'nde yıkılıp yenilenen camilerden birisidir. Eski caminin yapılışı 1671 olarak kabul edilmektedir. Bugünkü cami 1962 yılında yaptırılmıştır.
Camiönü Cami
Camiönü Mahallesi'nde yer alır. Halk arasında Fener Camii olarak da bilinir. Kitabesine göre eski cami 1698 yılında yapılmıştır. Eser 1949 yılında yenilenmiştir.
Değirmendere Camii
Değirmendere Mahallesi'ndedir. Bu cami de yenilenerek günümüze gelmiş tarihi eserlerden birisidir. İlk cami H.1200/M.1786 yılında yaptırılmıştır. Bu cami H.1327/M.1911 yılında onarılmıştır. Minaresi sonradan yapılmıştır.
Taşçıoğlu Camii
Yenimahalle'de yer alır. Yıkılıp yenilenen camilerden birisidir. H.1126-1131/M.1714-1718 tarihleri arasında Cezayirli Kaptan Ali Paşa tarafından yaptırılmıştır. Bu caminin mimari özellikleri hakkında bilgimiz yoktur. Büyük bir ihtimalle kırma çatılı bir yapıydı. Bu caminin H.1250/M.1834 yılında onarıldığını biliyoruz. 20. yy'ın başlarında camiye Taşçıoğlu adlı bir hayırsever tarafından bir kısım ilave edilerek, onartılmış, bundan sonra cami Taşçıoğlu Camii olarak anılmıştır. Caminin 1940 yılında yeniden onarıldığı bilinmektedir. Bugünkü caminin inşaatına 1979 yılında başlanmış ve uzun yıllar sürmüştür.
Şeyh Camii
Şehir merkezinde, eski Vilayet Konağı'nın güneyinde eski Piri Çelebi Mahallesi'nde yer alır. İlk cami 1711 yılında yapılmıştır. Bu yapı bazı onarımlarla 1953 yılına kadar gelmiştir. Bugünkü caminin inşası 1953-1965 yılları arasında tamamlanmıştır. Şeyh Camii, Merkez Camii'nden sonra Rize'nin en büyük ve özen gösterilerek yapılmış camisidir. Beş bölümlü bir son cemaat mahalli ve kare bir harimden meydana gelen çifte minareli bir eserdir.
Merkez Uzunkaya Köyü Camii
Köyün merkezinde eski bir mezarlığın kenarında yer alır. İlk olarak 19. yy'da yapıldığı tahmin edilen cami son yıllarda yıkılarak yenilenmiştir.
Bugünkü cami kesme taş duvarlı, dikdörtgen planlı bir yapıdır. Camiye doğudan girilmektedir. Harimde, kuzey cephede bir mahfil bulunmaktadır. Mahfilin köşk kısmında ve kapılarında eski camiden kalan ahşap süslemeli parçalar kullanılmıştır. Taş minaresi kuzeybatıdadır. Caminin doğusunda imam evi ve Kur'an Kursu yapılmıştır.
Ekşioğlu Camii (Ardeşen)
Bu cami ilçe merkezinde Çiftekavak Mahallesi'nde yer alır. Onarılıp yeni ilaveler yapılarak günümüze gelmiştir. İlk cami Ekşioğlu Hacı Mustafa Efendi tarafından inşa edilmiştir. Bu yapı H.128/M. 1869 yılında yenilenmiştir. Yenilenen caminin kuzeyine, yakın yıllarda bir kısım ilave edilmiş, kuzeybatısına da minare yapılmıştır.
Seslikaya Köyü Camii (Ardeşen)
Köyün merkezinde yer alır. 1801 yılında yapılmış, bölgenin ahşap süslemeli camilerinin güzel bir örneğidir. Yapı malzemesi muntazam yontulmuş taş ve ahşaptandır. Dikdörtgen planlı olan caminin yakın yıllarda önüne yeni bir kısım ilave edilmiştir. Kuzeydoğudaki minare de bu sırada yapılmıştır. Harime kuzey cephedeki kapıdan girilir. Girişin üzerinde mahfil bulunur. Harimin aydınlatılması, her cephede altta büyük, üstte küçük düz lentolu ikişer pencere ile sağlanmıştır. Caminin taş mihrabı sadedir. Esas önemli olan ahşap süslemeli minber, mahfil ve tavandır. Minberin yan yüzleri ve korkulukları barok karakterli kıvrım dallar, S kıvrımları ile doldurulmuştur. Aynalıkta kıvrım dallar arasında stilize laleler bulunur.
Tunca Köyü Camii (Ardeşen)
Meyilli bir arazide kurulmuştur. 1902-1909 yılları arasında yaptırılmıştır. Kesme taştan inşa edilmiş, kırma çatılı bir camidir. Zemine bir medrese katı yerleştirilmiştir. Son cemaat mahalli olmayan camiye kuzey cephesinin ortasından ve kuzey batıdan girilir. Harim düz letonlu iki sıra pencere ile aydınlatılmıştır. Caminin taş mihrabı sade bordürlerle çevrilmiştir. Minber ahşaptır ve yüzeyi bütünüyle barok karakterli bölgesel motiflerle süslenmiştir.
Yukarı Durak Camii (Ardeşen)
Büyük Mahalle'de H.1156/M.1743 yılında inşa edilmiştir. Kalın taş duvarlara sahiptir. Kapı kanatları ve minberi orijinaldir ve ahşap süslemelidir. Cami günümüze gelinceye kadar birçok onarım geçirmiştir.
Işıklı Camii (Ardeşen)
Son zamanlarda kuzey cephesinde bir son cemaat mahalli eklenmiştir. Esas cami muntazam taş duvarlı, kırma çatılı bir yapıdır. 1887 yılında yaptırılmıştır. Süsleme bakımından ahşap minber, tavan ve mahfil önemlidir. Minber süslemesi, Tunca Camii minberine benzer. Büyük bir dair içerisinde çıkan C kıvrımları ile barok karakterli diğer motifler bütün yüzeyi kaplamıştır.
Şenköy Camii (Çamlıhemşin)
Son derece meyilli bir arazide yapılmıştır. İki katlı bir camidir. Zemin kat taş duvarlı, esas kat bütünüyle ahşaptır. Geniş saçaklı olan caminin dört omuzlu kiremit kaplı bir çatısı vardır. Bölgenin geleneksel ahşap camilerinden birisidir. Ahşap süsleme mahfil korkuluğunda ve minberde görülür. Nakış ve kalem işi süslemeler sadedir. Cami 1900 yılında köy halkı tarafından yapılmıştır.
Aşağı Çamlıca Köyü Camii (Çamlıhemşin)
Taş duvarlı iki katlı, kırma çatılı bir yapıdır. Zemin kat medrese olarak yapılmıştır. Medrese katına kuzeydoğu köşesindeki kapı ile girilir. Bu kısım epeyce elden geçmiştir. Sadece batı duvarlarında bir ocak kalmıştır. Hariminahşap döşemesi son yıllarda betonarme olarak değiştirilmiştir. Caminin minberi çok iyi bir ahşap işçiliği gösterir. Sahte kemerli iniş kompozisyonları üzerinde bir daireden çıkan S ve C kıvrımlı yan yüzleri kaplar. Dilimli kemerlerle taçlandırılan nişler ve üçgen aynalık, sadeleştirilmiş bir barok üslubu yansıtır.
Cafer Paşa Camii (Çayeli)
Denize hakim bir teras üzerinde, eski bir mezarlığın yanında yer alır. 1467 yılında yaptırılan camii onarımlarla günümüze gelmiştir. Bugünkü caminin kuzey tarafına yeni bir kısım ilave edilmiştir. Burası imam evi ve Kur'an Kursu olarak kullanılmaktadır. Esas cami kareye yakın, dikdörtgen planlı bir harimden meydana gelmektedir. Moloz taş duvarlı olup, kiremit kaplı kırma çatıya sahiptir. Harimin girişinde iki ayağa oturan bir mahfil bulunur. Harim yanlarında üçer, kıble tarafında ikişer pencereye sahiptir.
Ormancık Camii (Çayeli)
Mahmutlu ve Geyik Mahalleleri arasında yer alır. Bölgenin geleneksel ahşap yığma duvarlı, kırma çatılı camilerinden birisidir. 1826 yılında yaptırılmıştır. Caminin bir zemin katı bulunmaktadır. Burası eskiden medrese-mektep olarak kullanılıyordu. Esas cami bir giriş bölümü ve harim kısmından meydana gelmektedir. Giriş bölümündeki sedirlerde oturulmaktadır. Bu bölümün üzerindeki mahfil ve saçağı dört ahşap sütun taşımaktadır. Bu mahfile iç mahfilden bir kapı ile girilir. Caminin ahşap oyma olarak oya gibi süslendiği görülür. Ahşap süslemeler kapı, minber, mihrap ve mahfil üzerinde yoğunlaşmıştır. Kemerli kapının kanadı ve geniş çevresi üzerinde; kıvrımdal kompozisyonu tek bir ağaçtan oyulmuş mihrap nişinin kenarındaki bordür üzerinde de yer alır. Nişin kavsarası ve köşelikleri geometrik olarak çizgi bezemelidir. Mihrabın dış çerçevesi üzerinde geç devirde yapılmış boyalı bir bordür yer alır.
Fındıklı Merkez Camii (Fındıklı)
Bir son cemaat yeri ve dikdörtgen planlı harim kısmından meydana gelen kırma çatılı bir camidir. Birkaç yapı evresi geçirmiştir. İlk caminin 18. yy'da yapıldığı tahmin edilmektedir. Alt kat revaklı bir girişten sonra iki odadan oluşmaktadır. Üst kat Kur'an Kursu olarak kullanılmaktadır. Bu kısım Rize'nin benzer camileri gibi 20. yy başlarında yapılan bir onarımla bugünkü durumuna kavuşmuştur.
Meyveli Köyü Camii (Fındıklı)
Orta Mahalle'de yer almaktadır. İki katlı, bölgenin tipik ahşap yığma camilerindendir. 1871 yılından Mustafa Bin Alişan tarafından yaptırılmıştır. Zemin kat medrese bölümüdür. Medresenin iç kısımları yıkılmıştır. Sadece ocaklar günümüze gelmiştir. Caminin cephesine yeni bir kısım ilave edilmiş, son cemaat mahalli kısmen bozulmuştur. Son cemaat mahallinin üzerinde, iç mahfile bağlantılı fevkani bir mahfil bulunur. İç mahfili U şeklinde kıble duvarına kadar uzanır. Süsleme bakımından minber aynalığı, mahfil köşkü ve korkulukları zengindir. Minber üzerinde geometrik, korkuluklar üzerinde ise halat örgü ve yatay palmet dizilerinden meydana gelen süsleme unsurları görülür. Ayrıca sütun başlıkları üzerinde Mührü Süleyman motifine de yer verilmiştir.
Kıbledağ Camii (Güneysu)
Köyün merkezinden Ilıca Mahallesi'ne taşınmış, 1862 yılında yapılmıştır. Bölgenin geleneksel ahşap camilerinden birisidir. Taşınma sırasında beton bir zemin kat üzerine oturtulmuş, kuzeyine yeni bir kısım ilave edilmiştir. Bununla birlikte caminin orijinal unsurları korunmuştur.
Bilen Köy Camii (Hemşin)
Köyün merkezinde iki katlı olarak yapılmıştır. Alt kat, kısmen ahşap duvarlı olarak inşa edilmiş medrese bölümüdür. Bu katta iki bölümlü bir dershane ve bir hoca odası bulunmaktadır. Dershanede taş ocaklar, eski sıra ve kürsü parçaları mevcuttur. Güneybatıda ocağı bulunan oda hocaya aittir. Caminin kuzeybatısında hayat kısmı bulunur. Harim kısmına ahşap oymalı bir kapı ile girilir. Giriş bölümünün üzerinde yer alan mahfili U planlı olup yanlarda kıble duvarlarına kadar uzanır. Doğu taraftaki ahşap ayakların farklılığı, mahfil uzantısının geniş olması bu kısmın sonradan ilave edildiğini göstermektedir. Gerçekten de yaşlı köylüler caminin genişletildiğini söylemektedirler.
Çamlık Köyü Merkez Camii (İkizdere)
Eğimli bir arazide oluşturulan bir teras üzerine kurulmuştur. Batısında bir medrese, imam evi bulunmaktadır. 19. yüzyılın sonlarında yapılmış ahşap camilerden birisidir. Esas cami kısmında batı cephesinin ortasından girilir. Kuzey kısmında mahfil bulunur. Harim sadece güney cephesindeki iki sıra pencere ile aydınlatılmıştır.
Şimşirli Köyü Camii (İkizdere)
Arazinin eğiminden dolayı yüksek taş duvarlı bir subasman üzerine kurulmuştur. 1853-1857 yılları arasında Ahmet Usta tarafından yapılmış ahşap yığma bir camidir. Cami kareye yakın bir dikdörtgen alanı kaplar plan kuzey cephedeki giriş ve harimden meydana gelmektedir. Giriş kısmının üzerinde iç mahfile bağlanan fevkani bir mahfil bulunmaktadır. Kuzeyinde bir medresesi vardır. Bu medrese ile cami arasında 1988 yılında yapılan minare yer almaktadır.
Güneyce Hacı Şeyh Camii (İkizdere)
Kurtuluş Mahallesi'nde meyilli bir arazide kurulmuştur. H.1304/M.1887 tarihinde İstanbul Kütüphane Müdürü Hacı Osman Niyazi Sipahioğlu tarafından yaptırılmıştır. Ustaları ise Pazarlı Ali ve Hasan'dır. Zemin katında taş duvarlı bir medrese katına sahiptir. Esas cami ahşap olarak inşa edilmiştir. Kuzeydeki giriş kapısının sağında birkaç mezardan oluşan bir hazire vardır. Harimin batı duvarı eğimden dolayı taş yapılmıştır. Ana plan, giriş bölümü ve harim kısmından meydana gelmektedir. Giriş tadil edilmiştir. Kalıntılardan anlaşıldığına göre kuzey cephede diğer camilerdeki gibi içeriye bağlı bir fevkani mafil vardı. Bugün giriş bölümünün sağında ocaklı orijinal bir oda bulunur. Bu oda sol tarafa yerleştirilmiştir.
Zivane Köprüsü Camii
Cami Of'un Keler Köyü'nden sökülerek bugünkü yerine çay alım merkezinin üzerine kurulmuştu. 1834 yılında yapılmıştır. H.Hoca Köyü'nün Zivane Köprüsü mevkiindedir. Bölgenin ahşap camilerinin en iyi örneklerinden birisidir. Yapı ahşap süsleme bakımından çok zengindir. Kapı, mihrap, minber, mahfil ve tavan çok çeşitli motif ve kompozisyonlarla süslenmiştir. Kapı kanatları ve yan pervazlarında stilize hayat ağaçları yer almaktadır. En dışta hasır örgülü panolar bulunmaktadır. Ahşap mihrap nişini, kıvrımdallı stilize bir ağaç çevreler. Minberin yan aynalıkları, Şimşirli Camii gibi dikey panolara bölünmüş olup, her pano içerisinde, dalları lalelerle sonuçlanan ağaç motifleri yerleştirilmiştir.
Yücehisar Camii (Pazar)
Köyün merkezinde yer alır. Bir medrese ile birlikte 1799 yılında Ayşe Hanım tarafından kargir olarak inşa ettirilmiştir. Camiye kuzey taraftaki medreseden iki kapı ile gidilir. Harim doğu batı yönünde uzanır. Giriş bölümü üzerinde mahfil kısmı bulunur. Caminin kuzeybatıdaki ana giriş kapısının kanatları üzerinde geometrik sekizgen geçmelerden oluşan bir süsleme vardır. Minber aynalığı üzerinde birçok karakterli, merkezde büyük bir daireye bağlanan S ve C kıvrımlarına yer verilmiştir. Mahfil korkuluklarının iç yönünde geometrik ve bitkisel süslemeli bir bordür dolaşmaktadır. Caminin ahşap süslemeleri Hemşin Bilenköy Camii ile yakın benzerlik göstermektedir.
Seslikaya Süleyman Dede Türbesi
Ardeşen Seslikaya Köyündedir Yenilenen türbe kare planlı ve betonarme bir kubbeye sahiptir. Bu türbe H.1262/M.1845 yılında yapılmıştır. Türbenin doğu yakınında taş duvarlı, dikdörtgen planlı, beşik çatı bir türbe daha bulunmaktadır. Bu türbenin üzerindeki H.1308/M.1890 tarihi okunmaktadır. Bu türbede Süleyman Dede'nin oğlu yatmaktadır.
İmha ve Tahrip Olan Eserlerimiz
Yalı Camii
Bütün eski Rize resimlerinden görülen kırma çatılı, tek minareli, şehir merkezinde sahile yakın şadırvanlı bir camiydi. Vakıflar tarafından satılmış ve yıkılmıştır.
Şeyh Ali Semerkandi Hazretleri Türbesi
Şehir meydanında Şeyh Camii önünde bulunan gayet büyük ve sağlam bir türbeydi. Rize’ye gelenlerin ziyaret ettiği bu türbe Cumhuriyetin ilk yıllarında, çevresindeki kitabeli tarihî mezarlarla birlikte yıkılıp düzlenmiştir.
Kadiri Tekkesi
Şehir meydanında Eski Hükümet Konağı ile eski Adliye binası arasında bulunuyordu. İlk Rize valisi Hurşid Akkaya tarafından yıktırılıp ortadan kaldırıldı.
Orta Camideki Türbe ve Kabristan
Rize’nin Çarşı mahallesindeki Orta cami önünde bulunan bu türbe ve tarihi mezarlık da, meydan açma bahanesiyle yıkılıp yok edilmiştir. Bugünkü İl Halk Kütüphanesi önünde bulunan kitabeli tarihî mezarlar da kaldırılmıştır. Bu mezarların az bir kısmı, vereseleri tarafından Veliköy’e nakledilmiş ve kurtarılmıştır.
Karadere Medresesi
Kalkandere ilçe merkezinde 1869 yılında Gümüşhanevi hazretlerinin halifelerinden Rize Kalkandereli Müderris Hüseyin efendi tarafından inşa edilmiş iki katlı 36 odalı büyük bir eserdi. 1932 yılında nahiye müdürü tarafından, arsasına okul yapılacak bahanesiyle yıktırılmıştır. Medrese yanında bulunan Müderris Hüseyin efendinin kabri ile Osmanlı devrinde nahiye müdürlüğü yapmış bir zat ve iki askerin kabirlerinin de yıkılıp düzleneceği söylenince Cafer Güven’in (Ö.1985) önderliğinde Hüseyin efendinin kabri ölümünden 44 sene sonra Hüseyinhoca köyüne nakledilmiştir.
Sultan Bayezit ll'nin Edirne'de yaptırdığı Bayezit Camii ile buna bağlı medrese, şifahane v.b.'den oluşan eserler topluluğu.
Sultan Bayezit Camii ve külliyesi 1484-1488 yıllarında Mimar Hayrettin tarafından yapıldı. Külliyenin bütünü 100 kadar kubbe ile kaplıdır. Caminin kubbesinin çapı 22,55 metredir, yanıbaşında küçük avlulu bir medrese ve biraz açığında geniş avlulu bir şifahane vardır. Sultan Bayezit II bu külliyenin yönetimi için 167 görevli atamıştı. Buradaki Tıp Medresesi'nde okuyan öğrenciler hastahanelerde staj görüp yetişirlerdi. Ülkenin ünlü bilginleri Bayezit medreselerinde müderrislik (profesör) ederlerdi.
ŞİFAHANE
Bayezit külliyesine bağlı şifahanede akıl ve ruh hastaları tedavi görürdü. Tedavi aracı olarak müzik, çiçekler, çeşitli av etleri ve ilaçlar kullanılırdı. Şifahanenin başlıca tedavi aracı müzikti. Bilindiği gibi XIX. yy.a kadar Avrupa'da akıl ve ruh hastalarına çok kötü muamele edilirdi. Buna karşılık Osmanlı ülkesinde bu hastalara her zaman iyi davranılırdı. Hastaları müzikle tedavi etmek için şifahanede hanende (şarkı söyleyen) ve sazende (çalgı çalan) olarak 10 görevli bulunuyordu. Bunlardan üçü şarkı söyler, diğerleri çalgı çalarlardı (ney, keman, muskar, santur, cenk, cenk santur, ud).
Tedavide çiçeklerden de yararlanılırdı. Çiçeklerin yalnız rengi değil kokusu da hastalar üzerinde iyi etki bırakırdı. En çok kullanılan çiçekler sümbül, lâle, reyhan, karanfil, şebboy, nesrin, yasemin, deveboynu, zerrindi.
Av etlerine gelince, her hasta için hekim öğüdüne göre özel tarzda pişirilen çeşitli yabani kuş etleri kullanılırdı: keklik, turaç, sülün, kaz, ördek v.b. Bu arada memeli hayvanlardan geyik etine de yer verilirdi.
Şifahanenin eczane kısmı da çok işlekti. Haftanın iki gününde eczaneden her isteyene bedava ilaç verilirdi, ilaçlar burada hazırlanır, bunun için yüklü bir hammadde stoku bulundurulurdu. Sultan Bayezit II eczanede herkesin görebileceği yere bir yazı astırmıştı. Bu yazıda, muhtaç olmadığı halde her kim bu eczaneden ilaç alır da ticaret maksadı ile kullanırsa o kimsenin sakat kalıp fakir düşmesi dileği belirtiliyordu. Padişah ilencinden çok korkulduğu için fakir olmayanlar bedava ilaç almaktan çekinirlerdi.
Tıp medresesinin tedavi merkezi olan dârüşşifa, kubbeli ve altı hücreli bir yapıdır. Hücrelerdeki akıl hastalarının birbirini görmemesi sağlanmıştır. Ortadaki havuzun çevresinde yer alan saz sanatçıları müzikle tedavi yapmış olurlardı.
Bayezit II külliyesi. Tunca kıyısındaki tabhane, dârüşşifa, medrese ve imaret binalarından: oluşur. Külliye, o sırada fethedilen Akkerman Kalesi hazinesinde bulunan altınlarla inşa ettirilmiştir.
Yorum