Fehmi Koru'dan medyadaki tartışmalara sert eleştiri: "Ne olacak bu ülkenin hali? sorusuna listebaşı cevabım: Medya... "İşte Fehmi Koru'nun Yeni Şafak'taki köşe yazısı:
Türkiye sorunlu bir bölgede yer alan, hâlâ el değmemiş temel konuları bulunan bir ülke; buna hiç kuşku yok. Bir dizi sorunumuzu birbiri ardına sıralasak yine de tümünü zikrettiğimizi iddia edemeyiz. Acaba ülkenin hangi sorunu insanlarımızı en fazla ilgilendiriyor? 'Sorunların sorunu' hangisidir?
Bu soruya herkes kendi eğilimine ve öncelik sırasına göre cevap verebilir. Bayram ziyaretlerinde “Ne olacak bu ülkenin hali?” sorusu eşliğinde tartışma açacak dostlarla kendi 'âcil sorun listem'in en başında yer alan sorunu paylaşmak isterim: Medya...
Lâfı fazla uzatmadan iki gazetenin önemli iki isminin konuya ilişkin tespitlerini aktarmak istiyorum. Biri Sabah gazetesinin yayın yönetmeni Fatih Altaylı; aktaracağım yazısında (21 Ekim) kim olduğunu açık etmediği bir 'gazeteci tipi' ele alınıyor... Gazetesinin yayın yönetmenliğinden yeni ayrılan yazar Yavuz Semerci de (22 Ekim), Vatan'dan aktardığım yazısında bir başka 'anonim tip' çiziyor kalemiyle... Bu yazılarla, kim olduklarını anlamasak bile bir (belki de birden fazla) gazetecinin kast edildiğini düşünmememiz için bir sebep yok...
Önce Fatih Altaylı: “Ertuğrul Özkök yıllar önce çok önemli bir soru sormuştu, 'Köşeler babamızın malı mı' diye. / Ben de bugün başka bir soru sormak istiyorum: / 'Köşeler uçkurlarımızın uzantısı mı?”
Çarpıcı bir soru değil mi? Okumayı sürdürelim: “Son zamanlarda nedense böyle bir izlenime kapılmaya başladım. / 'Züğürt Ağa' gibi kulağının arkasını kaşıyarak gezinen bazı gazeteciler köşelerini bu amaçla kullanır oldu. / Beğendikleri ve gözlerine kestirdikleri bir 'sanatçı' hakkında övgüler düzmeye başlıyorlar. / 'Sanatçı' da bu övgülere kayıtsız kalmamak için 'yazarı' arıyor ve ardından 'muhabbet' başlıyor. / Önce gazetede bir buluşma, ardından bir yemek daveti falan derken olay halloluyor. / Elbette bir gazetecinin beğenilerini eğer üslubu dahilindeyse köşesine konu etmesi mümkündür. / Ama bunu 'uçkura tahvil etmek' acaba etik midir! / Bunun, köşesinde övdüğü markadan 'fazlasıyla değerli bir hediye' almaktan farkı nedir!”
Şimdi de Yavuz Semerci'yi okuyalım: “Pislik gazeteci tanımı / Doğruyu yalana çeviren kalemler yok mu? Farkında değil kendisini tarif edenler bile çıkıyor. Örneğin pislik gazeteci kime denir? Pislik gazeteci 'kendisini tehdit ettiğini' söylediği medya patronunun yanına sığınıp, sonra da 'delikanlıyım' ayaklarına yatana denir. Bir zamanlar 'arsızlık abidesi' diye tanımladığı kişiye 'hizmet' verene denir. Yalan haber yazana denir. Pislik gazeteci, 'parasının kaynağı karanlık' diye belgesiz çamur attığı işadamının yanına park edip, bu kez onun ticari çıkarlarını korumak için kalemini silah gibi kullanan kişilere denir.”
Gerçekten kendilerine verilen köşeleri ilk yazıya yansıyan türden 'kötü bir amaçla' kullanan gazeteciler var mı? Ya da, 'pislik gazeteci' tanımına girenler? “Kim bunlar?” diye sormak anlamsız, ancak galiba şu soruyu rahatlıkla sorabiliriz: Böyle tiplerin eline kalemi, gazetede köşeyi kimler, niçin veriyor? Böylelerinin varlığı yazdıkları gazetelerin sahiplerine ve yöneticilerine rahatsızlık teşkil etmiyor mu? Onlarla aynı gazetenin sayfalarından aynı okurlara hitap eden diğer gazetecilerin huzursuzluğunu düşünebiliyor musunuz?
“Türkiye'nin bugün en âcil sorunu medyadır” derken kendi gözlemlerimi bir tarafa bırakıp başka yazarların kendi etraflarına bakarak vardıkları sonuçtan hareket ettiğimi görüyorsunuz. Akıl almaz bir medya düzeni var ülkemizin ve galiba her geçen gün biraz daha kararıyor medyanın şöhreti.
Bu medya düzeniyle ülkenin devâsâ sorunlarının hakkından gelebilmek mümkün değil; her işi bir yana bırakıp önce medya sorununu halletmemiz gerekiyor...
Türkiye sorunlu bir bölgede yer alan, hâlâ el değmemiş temel konuları bulunan bir ülke; buna hiç kuşku yok. Bir dizi sorunumuzu birbiri ardına sıralasak yine de tümünü zikrettiğimizi iddia edemeyiz. Acaba ülkenin hangi sorunu insanlarımızı en fazla ilgilendiriyor? 'Sorunların sorunu' hangisidir?
Bu soruya herkes kendi eğilimine ve öncelik sırasına göre cevap verebilir. Bayram ziyaretlerinde “Ne olacak bu ülkenin hali?” sorusu eşliğinde tartışma açacak dostlarla kendi 'âcil sorun listem'in en başında yer alan sorunu paylaşmak isterim: Medya...
Lâfı fazla uzatmadan iki gazetenin önemli iki isminin konuya ilişkin tespitlerini aktarmak istiyorum. Biri Sabah gazetesinin yayın yönetmeni Fatih Altaylı; aktaracağım yazısında (21 Ekim) kim olduğunu açık etmediği bir 'gazeteci tipi' ele alınıyor... Gazetesinin yayın yönetmenliğinden yeni ayrılan yazar Yavuz Semerci de (22 Ekim), Vatan'dan aktardığım yazısında bir başka 'anonim tip' çiziyor kalemiyle... Bu yazılarla, kim olduklarını anlamasak bile bir (belki de birden fazla) gazetecinin kast edildiğini düşünmememiz için bir sebep yok...
Önce Fatih Altaylı: “Ertuğrul Özkök yıllar önce çok önemli bir soru sormuştu, 'Köşeler babamızın malı mı' diye. / Ben de bugün başka bir soru sormak istiyorum: / 'Köşeler uçkurlarımızın uzantısı mı?”
Çarpıcı bir soru değil mi? Okumayı sürdürelim: “Son zamanlarda nedense böyle bir izlenime kapılmaya başladım. / 'Züğürt Ağa' gibi kulağının arkasını kaşıyarak gezinen bazı gazeteciler köşelerini bu amaçla kullanır oldu. / Beğendikleri ve gözlerine kestirdikleri bir 'sanatçı' hakkında övgüler düzmeye başlıyorlar. / 'Sanatçı' da bu övgülere kayıtsız kalmamak için 'yazarı' arıyor ve ardından 'muhabbet' başlıyor. / Önce gazetede bir buluşma, ardından bir yemek daveti falan derken olay halloluyor. / Elbette bir gazetecinin beğenilerini eğer üslubu dahilindeyse köşesine konu etmesi mümkündür. / Ama bunu 'uçkura tahvil etmek' acaba etik midir! / Bunun, köşesinde övdüğü markadan 'fazlasıyla değerli bir hediye' almaktan farkı nedir!”
Şimdi de Yavuz Semerci'yi okuyalım: “Pislik gazeteci tanımı / Doğruyu yalana çeviren kalemler yok mu? Farkında değil kendisini tarif edenler bile çıkıyor. Örneğin pislik gazeteci kime denir? Pislik gazeteci 'kendisini tehdit ettiğini' söylediği medya patronunun yanına sığınıp, sonra da 'delikanlıyım' ayaklarına yatana denir. Bir zamanlar 'arsızlık abidesi' diye tanımladığı kişiye 'hizmet' verene denir. Yalan haber yazana denir. Pislik gazeteci, 'parasının kaynağı karanlık' diye belgesiz çamur attığı işadamının yanına park edip, bu kez onun ticari çıkarlarını korumak için kalemini silah gibi kullanan kişilere denir.”
Gerçekten kendilerine verilen köşeleri ilk yazıya yansıyan türden 'kötü bir amaçla' kullanan gazeteciler var mı? Ya da, 'pislik gazeteci' tanımına girenler? “Kim bunlar?” diye sormak anlamsız, ancak galiba şu soruyu rahatlıkla sorabiliriz: Böyle tiplerin eline kalemi, gazetede köşeyi kimler, niçin veriyor? Böylelerinin varlığı yazdıkları gazetelerin sahiplerine ve yöneticilerine rahatsızlık teşkil etmiyor mu? Onlarla aynı gazetenin sayfalarından aynı okurlara hitap eden diğer gazetecilerin huzursuzluğunu düşünebiliyor musunuz?
“Türkiye'nin bugün en âcil sorunu medyadır” derken kendi gözlemlerimi bir tarafa bırakıp başka yazarların kendi etraflarına bakarak vardıkları sonuçtan hareket ettiğimi görüyorsunuz. Akıl almaz bir medya düzeni var ülkemizin ve galiba her geçen gün biraz daha kararıyor medyanın şöhreti.
Bu medya düzeniyle ülkenin devâsâ sorunlarının hakkından gelebilmek mümkün değil; her işi bir yana bırakıp önce medya sorununu halletmemiz gerekiyor...
Yorum