YİMPAŞ ile EPDK cezası konusundaki gerginlikte süpriz gelişme !Medyada son dönemde ilginç olaylar yaşanıyor. EPDK'nın akaryakıt dağıtım şirketlerine kstiği cezayı henüz ödemeyen ve karşı dava açan Aydın Doğan'ın POAŞ firmasına karşı Sabah, Akşam ve İslami kesimlere yakınlığıyla bilinen medya ortanları her gün yeni bir haberle Aydın Doğan'ı vuruyor.
Burada ilginç olan Aydın Doğan'ın şu an karşısında olan iki önemli ismin eskiden Aydın Doğan'ın en yakın çalışanları olması.
Doğan Grubu ise EPDK'nın cezaları konusunda sessizliğini koruyor ve cezanın ödenmediğini ancak karşı dava açıldığını duyuruyor.
Ancak herkes "acaba Doğan Grubu'ndan ilk adımı kim atacak" diye düşünürken Mehmet Yılmaz Doğan Grubu'nu eleştiren haberlere ateş püskürdü.
Fatih Altaylı'ya "kendi gazetesi ile ilgilensin" diyen Yılmaz, İlhan Selçuk için de "İlhan Selçuk POAŞ’a ortak mı?" diye sordu..
İşte Mehmet Yılmaz'ın fırtınalar kopartacak yazısı:
Dolandırıcılıkla mücadeleyi engelleme çabası
HÜRRİYET’in gündeme getirdiği yeşil sermaye dolandırıcılığı ile ilgili olarak hükümete yakın gazete ve gazeteciler harekete geçti.
İslamcı gazetelerin başlattığı bu kampanyaya sonradan "destek güç olarak" Akşam ve Sabah gazeteleri de katıldı.
Önce Hürriyet’in bu konudaki yayınlarını hatırlatayım ki her şey daha net anlaşılsın.
Hürriyet’te Yimpaş ile ilgili ilk haber, bayramdan önce yayımlandı.
Yimpaş Yönetim Kurulu Başkanı hakkında açılan bir davanın zamanaşımına girmek üzere "uyutulduğunu" duyuran bir haberdi bu.
Bu "uyutma" ile hükümetin bir bağı da görülmüyordu.
Tesadüf bu ya, haberin yayımlandığı gün, AKP milletvekili rahmetli İlyas Arslan’ın cenaze namazı kılınıyordu.
DHA muhabiri bu cenazede Yimpaş Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Uyar ile Başbakan Yardımcıları Abdullah Gül, Mehmet Ali Şahin ve Abdüllatif Şener ile İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’yu aynı safta, müteveffanın tabutunun önünde fotoğrafladılar.
Bu fotoğraf Hürriyet’te "Dört bakan var, bir gören yok" başlığıyla yayımlandı.
Hürriyet’in patronu da bu haberi bayramda gazetenin üzerinde diğer okuyucular ile birlikte gördü.
HÜKÜMET YANLISI BASIN ATAÐA GEÇTİ
Haberde, Dursun Uyar’ın Interpol tarafından Alman adaletinin isteği üzerine arandığı halde bakanların arasına nasıl girebildiği ve neden yakalanamadığı sorgulanıyordu.
Bu haberin yayımlandığı gün de Uyar, Yozgat’ta Vali ve Emniyet Müdürü ile "bayramlaşma" sırasında el sıkışırken görüntülendi.
Bu ilginç durum da Hürriyet’te yayımlandı.
Sonrasını hatırlamak daha kolay: Halkın yanındaki gazeteler 5 milyar Euro’ya yakın para dolandıran yeşil sermaye holdinglerinin üzerine neden gidilmediğini sorguladı. Muhalefet konuyu TBMM’ye taşıdı.
Ve hükümet yanlısı basın karşı atağa geçti.
Hürriyet’in bu haberleri yayımlamasının nedeninin hükümete şantaj amacı taşıdığı iddia edildi.
POAŞ’a, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) tarafından verilen cezanın tahsilinin önlenmesinin amaçlandığı ileri sürüldü.
İlk önce İslamcı basında çıkan bu haberler, Akşam ve Sabah’ta tekrarlandı, köşe yazarları bununla ilgili yorumlar yaptı.
Şimdi küçük bir gazetecilik dersinin zamanı geldi diye düşünüyorum:
SABAH VE AKŞAM’I ÖRNEK ALIRDIK
1- EPDK, hükümetten bağımsız bir kuruluş. Onun aldığı bir karar için "dövülmesi gereken" hükümet midir?
Eğer Hürriyet’in amacı bu ceza nedeniyle birilerini zor duruma düşürmek olsaydı önümüzdeki "örnekleri" tekrarlardık. Sabah’ın İMKB’ye yaptığını yapardık.
EPDK’nın verdiği cezayı hükümetin kaldırma olanağı yok.
Eğer öyle bir olanak olsaydı, devlete borçları olduğu için hükümeti zor duruma düşürmemeye özel önem gösteren gazetelerin yolunu izlememiz gerekirdi.
Yani, bu tür haberleri görmezden gelir, hükümetin canını sıkmamaya çalışırdık.
Sabah ve Akşam, bu konuda "yolumuzu aydınlatan" birer rehber olurlardı!
ÖZEL HASSASİYETİN NEDENİ BORÇLAR MI?
2- Ortada on binlerce Türk vatandaşını dolandıran bir örgütlü suç varken, sorumlusu hakkında arama emri varken, sorumlusu ile ilgili açılan davalar zamanaşımı için uyutulurken buna sırf "POAŞ’a ceza verildi, ses çıkarmazsak belki affederler" diye düşünüp, görmezden mi gelmeliydik?
Sabah ve Akşam’ın patronlarının da devlete ödemeleri gereken dünya kadar borçları var. Oysa Hürriyet’in sahibinin devlete bir tek kuruş borcu yok. Onlar bu borçları ödememek için mi hükümet ile ilgili haberlere "özel hassasiyet" gösteriyorlar?
3- Interpol tarafından aranan bir şahıs ile hükümetin dört bakanı bir fotoğraf karesine giriyorsa, devletin Valisi ve Emniyet Müdürü bu şahısla el sıkışıp bayramlaşıyorsa bu dünyanın her yerinde, her gazetede haber olur.
Böyle bir haberi değerlendirmeyene, elinde olduğu halde başka kaygılarla saklayana "gazeteci" denilebilir mi?
Bu arkadaşlara önerim gazetecilik işindeki rekabeti, gazetecilik yoluyla yapmaları.
Kendileri, özel nedenleri yüzünden, yolsuzlukların üzerine gitmek istemeyebilirler.
Ama yolsuzlukları dile getiren gazetelerin yayınlarını başka amaçlarla yapıyormuş gibi göstererek, yolsuzlukla mücadeleyi etkisiz kılma çabalarına ortak olmasınlar.
İlhan Selçuk POAŞ’a ortak mı?
YİMPAŞ’la ilgili haberler aynı günlerde sadece Hürriyet, Milliyet ve Radikal’de değil, Cumhuriyet’te de yayımlandı. "İlhan Ağabey" de mi POAŞ’ın ortağı?
Fatih Altaylı kendi gazetesiyle ilgilensin
...Ve bir küçük not da özel olarak Fatih Altaylı için:
Altaylı dün köşesinde bütün ülkede infiale neden olan 17 aylık bebeğe tecavüz olayıyla ilgili bir "gazetecilik dersi" veriyordu.
Başka gazetelerde 17 aylık talihsiz bebeğin fotoğrafının yayımlandığını, ancak Sabah’ın bu fotoğrafı kullanmadığını anlatıyordu.
Oysa o fotoğraf bütün gazetelerde, bebeğin yüzü mozaiklenerek, kim olduğu anlaşılmayacak biçimde verilmişti.
Ve işin en ilginç yönü Altaylı’nın yazısının yayımlandığı günkü Sabah’ın 5. sayfasında o bebeğin, bir hemşire ile birlikte çekilmiş fotoğrafının yayımlanmış olmasıydı.
Yeni gazete yöneticisi olmuş arkadaşlara hep bunu öğütlüyorum: Başka gazetelerle uğraşacağınıza kendi işinize yoğunlaşın.
Kendi gazetenizi daha iyi yapmaya gayret edin.
Başkalarına satacak aklınız ve fikirleriniz varsa, bu akılları ve fikirleri kendi gazetenizi mükemmelleştirmek için kullanın.
Burada ilginç olan Aydın Doğan'ın şu an karşısında olan iki önemli ismin eskiden Aydın Doğan'ın en yakın çalışanları olması.
Doğan Grubu ise EPDK'nın cezaları konusunda sessizliğini koruyor ve cezanın ödenmediğini ancak karşı dava açıldığını duyuruyor.
Ancak herkes "acaba Doğan Grubu'ndan ilk adımı kim atacak" diye düşünürken Mehmet Yılmaz Doğan Grubu'nu eleştiren haberlere ateş püskürdü.
Fatih Altaylı'ya "kendi gazetesi ile ilgilensin" diyen Yılmaz, İlhan Selçuk için de "İlhan Selçuk POAŞ’a ortak mı?" diye sordu..
İşte Mehmet Yılmaz'ın fırtınalar kopartacak yazısı:
Dolandırıcılıkla mücadeleyi engelleme çabası
HÜRRİYET’in gündeme getirdiği yeşil sermaye dolandırıcılığı ile ilgili olarak hükümete yakın gazete ve gazeteciler harekete geçti.
İslamcı gazetelerin başlattığı bu kampanyaya sonradan "destek güç olarak" Akşam ve Sabah gazeteleri de katıldı.
Önce Hürriyet’in bu konudaki yayınlarını hatırlatayım ki her şey daha net anlaşılsın.
Hürriyet’te Yimpaş ile ilgili ilk haber, bayramdan önce yayımlandı.
Yimpaş Yönetim Kurulu Başkanı hakkında açılan bir davanın zamanaşımına girmek üzere "uyutulduğunu" duyuran bir haberdi bu.
Bu "uyutma" ile hükümetin bir bağı da görülmüyordu.
Tesadüf bu ya, haberin yayımlandığı gün, AKP milletvekili rahmetli İlyas Arslan’ın cenaze namazı kılınıyordu.
DHA muhabiri bu cenazede Yimpaş Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Uyar ile Başbakan Yardımcıları Abdullah Gül, Mehmet Ali Şahin ve Abdüllatif Şener ile İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’yu aynı safta, müteveffanın tabutunun önünde fotoğrafladılar.
Bu fotoğraf Hürriyet’te "Dört bakan var, bir gören yok" başlığıyla yayımlandı.
Hürriyet’in patronu da bu haberi bayramda gazetenin üzerinde diğer okuyucular ile birlikte gördü.
HÜKÜMET YANLISI BASIN ATAÐA GEÇTİ
Haberde, Dursun Uyar’ın Interpol tarafından Alman adaletinin isteği üzerine arandığı halde bakanların arasına nasıl girebildiği ve neden yakalanamadığı sorgulanıyordu.
Bu haberin yayımlandığı gün de Uyar, Yozgat’ta Vali ve Emniyet Müdürü ile "bayramlaşma" sırasında el sıkışırken görüntülendi.
Bu ilginç durum da Hürriyet’te yayımlandı.
Sonrasını hatırlamak daha kolay: Halkın yanındaki gazeteler 5 milyar Euro’ya yakın para dolandıran yeşil sermaye holdinglerinin üzerine neden gidilmediğini sorguladı. Muhalefet konuyu TBMM’ye taşıdı.
Ve hükümet yanlısı basın karşı atağa geçti.
Hürriyet’in bu haberleri yayımlamasının nedeninin hükümete şantaj amacı taşıdığı iddia edildi.
POAŞ’a, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) tarafından verilen cezanın tahsilinin önlenmesinin amaçlandığı ileri sürüldü.
İlk önce İslamcı basında çıkan bu haberler, Akşam ve Sabah’ta tekrarlandı, köşe yazarları bununla ilgili yorumlar yaptı.
Şimdi küçük bir gazetecilik dersinin zamanı geldi diye düşünüyorum:
SABAH VE AKŞAM’I ÖRNEK ALIRDIK
1- EPDK, hükümetten bağımsız bir kuruluş. Onun aldığı bir karar için "dövülmesi gereken" hükümet midir?
Eğer Hürriyet’in amacı bu ceza nedeniyle birilerini zor duruma düşürmek olsaydı önümüzdeki "örnekleri" tekrarlardık. Sabah’ın İMKB’ye yaptığını yapardık.
EPDK’nın verdiği cezayı hükümetin kaldırma olanağı yok.
Eğer öyle bir olanak olsaydı, devlete borçları olduğu için hükümeti zor duruma düşürmemeye özel önem gösteren gazetelerin yolunu izlememiz gerekirdi.
Yani, bu tür haberleri görmezden gelir, hükümetin canını sıkmamaya çalışırdık.
Sabah ve Akşam, bu konuda "yolumuzu aydınlatan" birer rehber olurlardı!
ÖZEL HASSASİYETİN NEDENİ BORÇLAR MI?
2- Ortada on binlerce Türk vatandaşını dolandıran bir örgütlü suç varken, sorumlusu hakkında arama emri varken, sorumlusu ile ilgili açılan davalar zamanaşımı için uyutulurken buna sırf "POAŞ’a ceza verildi, ses çıkarmazsak belki affederler" diye düşünüp, görmezden mi gelmeliydik?
Sabah ve Akşam’ın patronlarının da devlete ödemeleri gereken dünya kadar borçları var. Oysa Hürriyet’in sahibinin devlete bir tek kuruş borcu yok. Onlar bu borçları ödememek için mi hükümet ile ilgili haberlere "özel hassasiyet" gösteriyorlar?
3- Interpol tarafından aranan bir şahıs ile hükümetin dört bakanı bir fotoğraf karesine giriyorsa, devletin Valisi ve Emniyet Müdürü bu şahısla el sıkışıp bayramlaşıyorsa bu dünyanın her yerinde, her gazetede haber olur.
Böyle bir haberi değerlendirmeyene, elinde olduğu halde başka kaygılarla saklayana "gazeteci" denilebilir mi?
Bu arkadaşlara önerim gazetecilik işindeki rekabeti, gazetecilik yoluyla yapmaları.
Kendileri, özel nedenleri yüzünden, yolsuzlukların üzerine gitmek istemeyebilirler.
Ama yolsuzlukları dile getiren gazetelerin yayınlarını başka amaçlarla yapıyormuş gibi göstererek, yolsuzlukla mücadeleyi etkisiz kılma çabalarına ortak olmasınlar.
İlhan Selçuk POAŞ’a ortak mı?
YİMPAŞ’la ilgili haberler aynı günlerde sadece Hürriyet, Milliyet ve Radikal’de değil, Cumhuriyet’te de yayımlandı. "İlhan Ağabey" de mi POAŞ’ın ortağı?
Fatih Altaylı kendi gazetesiyle ilgilensin
...Ve bir küçük not da özel olarak Fatih Altaylı için:
Altaylı dün köşesinde bütün ülkede infiale neden olan 17 aylık bebeğe tecavüz olayıyla ilgili bir "gazetecilik dersi" veriyordu.
Başka gazetelerde 17 aylık talihsiz bebeğin fotoğrafının yayımlandığını, ancak Sabah’ın bu fotoğrafı kullanmadığını anlatıyordu.
Oysa o fotoğraf bütün gazetelerde, bebeğin yüzü mozaiklenerek, kim olduğu anlaşılmayacak biçimde verilmişti.
Ve işin en ilginç yönü Altaylı’nın yazısının yayımlandığı günkü Sabah’ın 5. sayfasında o bebeğin, bir hemşire ile birlikte çekilmiş fotoğrafının yayımlanmış olmasıydı.
Yeni gazete yöneticisi olmuş arkadaşlara hep bunu öğütlüyorum: Başka gazetelerle uğraşacağınıza kendi işinize yoğunlaşın.
Kendi gazetenizi daha iyi yapmaya gayret edin.
Başkalarına satacak aklınız ve fikirleriniz varsa, bu akılları ve fikirleri kendi gazetenizi mükemmelleştirmek için kullanın.
Yorum