BBC'NİN YENİ HEDEFİ KUZEY AFRİKA!
05.11.2006 00:21:29
05.11.2006 00:21:29
Bir Türk televizyonu gezgincisinin, Cezayir gözlemlerini aktarırken, bütün ulusal gazetelerin Fransızca yayınlandığını belirtmesi, aklıma BBC’nin Arapça yayın hazırlığını getirdi. Düşünsenize bir yanda Fransız kültürü, diğer yanda Arapça İngiliz propagandası.Soğuk savaş dönemi sona ereli az zaman olmadı... Zıt kutuplardan birinin dağılmasıyla birlikte, ayakta kalan “süper gücün” hedefindeki ülkelerin yanı sıra coğrafyalar da değişiyor.
Önümüzdeki on yıllarda da bu değişime paralel olarak enformasyon savaşının güç kazanacağının işaretlerini görüyoruz.
Dünya üzerinde egemenliğin sadece silahla mümkün olamayacağını iyi bilen süper ülke(ler), Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla kendine yeni hedefler belirlerlerken, enformasyon araçlarını da yeni “duruma” uygun hale getiriyor(lar).
“Enformasyon araçları” ifadesini, özellikle altını çizerek kullanıyorum.
Bugünün dünyasında bir ülkeyi işgal etmek için silah teknolojisinin, olmazsa olmazların ilkini oluşturduğu doğru.
Ama sahip olunan (yani işgal edilen) ülkede kalmak için mutlaka “enformasyon” da en az silah gücü kadar olmazsa olmazlardan.
Soğuk savaş döneminin son çeyreğini yaşayan bizim nesil, televizyon ve internetin henüz dünyaya hakim olamadığı yıllarda, radyo savaşlarını çok iyi hatırlar.
İdeoloji ihracının en süratli aracı olmasının ötesinde, hedef alınan ülke toplumlarını etkilemenin en etkili dezenformasyon aracı radyoydu.
Sosyalist bloka karşı, ABD kaynaklı “enformasyon bombardımanı” ; Almanya ve İngiltere’den yapılan yayınlarla, üçüncü ülkeleri “dezenformasyon savaş alanı” haline getirmişti.
Güçler savaşının ortasında kalan Türkiye gibi birçok ülke de enformasyon savaşının uygulama alanıydı.
Bazı ülkelerden çekildi
“Sovyetler Birliği”nden söz edilmeyen yıllarla birlikte, radyo yayınlarının başını çektiği “enformasyon savaşları” artık deyim yerindeyse “tek kale maç”a dönüştü.
Teknolojinin insanlara sunduğu “internet” kolaylığı bile radyo merkezli “savaşı” geriletemedi. Tersine uyduların devreye girmesiyle daha da küçülen dünyada ivme kazandırdı.
Bu konuda en deneyimli kurumlardan biri olan BBC, (bazı coğrafyalardan geri çekilse de) kendine yeni yayın alanları oluşturmaya başladı.
Orta Asya cumhuriyetlerine yönelik yayınlarında tasarrufa yönelirken, Bulgarca yayınlarına son verdi.
İkinci Dünya Savaşı’nın ilk yıllarında başlayan ve 67. yılını kutlamaya hazırlanan Türkçe Servisi’nde de daralmaya gitti.
Dış yayınların bir çoğunu tamamen sonlandırıp, bazı servisleri de küçültmesine rağmen BBC halen 40’ın üzerinde dilde yayınlarını sürdürüyor.
“İhtiyaç olmaktan çıkan” bazı dillerdeki yayınların kaldırılmasını, BBC’nin radyo yayınlarından çekildiği şeklinde yorumlayanlar bence feci şekilde yanıldılar.
Bugün, Dünya Servisi Radyosu 24 saat süreyle İngilizce, Arapça ve Güney Amerika için İspanyolca dillerdeki yayınlarını aralıksız sürdürüyor.
Bunlara ilave olarak konjöktüre göre yeni ülkelere yönelik radyo ve televizyon yayınlarının hazırlıklarında sona doğru yaklaşılıyor.
Bunun bir de Amerikancası var...
Irak’ın işgalinin hemen ertesinde hükümetten gelen talebi değerlendiren BBC yönetimi, mevcut Arapça yayınlarına ek olarak Mağrib ülkelerine yönelik 24 saat Arapça yayın yapan televizyon için altyapı hazırlıklarını tamamlama aşamasında.
BBC teknik kadrolarının Arapça televizyon ve radyo yayınları için Fas ve eski Fransız sömürgesi Cezayir’de iki yıldır sürdürdüğü altyapı çalışmalarında sona yaklaşıldı.
Orta Asya yayınlarını azaltırken, BBC’nin Kuzey Afrika ’ya yönelik Arapça yeni frekanslar açmasındaki amacı ne olabilir?
BBC ve benzeri kurumların, yabancı dillerde yayın yaparlarken ölçüleri gündeme göre belirlenen bir yayın politikaları var mı diye düşünüyor insan. Çünkü bir Fransız radyosu örneği var karşımızda. Adı geçen radyo geçtiğimiz günlerde, Türk-Fransız ilişkilerinin bir hayli gerildiği bir sırada yani, Türkçe yayınlarına son verdi.
Bir Türk televizyonu gezgincisinin, Cezayir gözlemlerini aktarırken, bütün ulusal gazetelerin Fransızca yayınlandığını belirtmesi, aklıma BBC’nin Arapça yayın hazırlığını getirdi.
Düşünsenize bir yanda Fransız kültürü, diğer yanda Arapça İngiliz propagandası...
Bununla kalsa iyi, bunun bir de Amerikancası var...
Önümüzdeki on yıllarda da bu değişime paralel olarak enformasyon savaşının güç kazanacağının işaretlerini görüyoruz.
Dünya üzerinde egemenliğin sadece silahla mümkün olamayacağını iyi bilen süper ülke(ler), Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla kendine yeni hedefler belirlerlerken, enformasyon araçlarını da yeni “duruma” uygun hale getiriyor(lar).
“Enformasyon araçları” ifadesini, özellikle altını çizerek kullanıyorum.
Bugünün dünyasında bir ülkeyi işgal etmek için silah teknolojisinin, olmazsa olmazların ilkini oluşturduğu doğru.
Ama sahip olunan (yani işgal edilen) ülkede kalmak için mutlaka “enformasyon” da en az silah gücü kadar olmazsa olmazlardan.
Soğuk savaş döneminin son çeyreğini yaşayan bizim nesil, televizyon ve internetin henüz dünyaya hakim olamadığı yıllarda, radyo savaşlarını çok iyi hatırlar.
İdeoloji ihracının en süratli aracı olmasının ötesinde, hedef alınan ülke toplumlarını etkilemenin en etkili dezenformasyon aracı radyoydu.
Sosyalist bloka karşı, ABD kaynaklı “enformasyon bombardımanı” ; Almanya ve İngiltere’den yapılan yayınlarla, üçüncü ülkeleri “dezenformasyon savaş alanı” haline getirmişti.
Güçler savaşının ortasında kalan Türkiye gibi birçok ülke de enformasyon savaşının uygulama alanıydı.
Bazı ülkelerden çekildi
“Sovyetler Birliği”nden söz edilmeyen yıllarla birlikte, radyo yayınlarının başını çektiği “enformasyon savaşları” artık deyim yerindeyse “tek kale maç”a dönüştü.
Teknolojinin insanlara sunduğu “internet” kolaylığı bile radyo merkezli “savaşı” geriletemedi. Tersine uyduların devreye girmesiyle daha da küçülen dünyada ivme kazandırdı.
Bu konuda en deneyimli kurumlardan biri olan BBC, (bazı coğrafyalardan geri çekilse de) kendine yeni yayın alanları oluşturmaya başladı.
Orta Asya cumhuriyetlerine yönelik yayınlarında tasarrufa yönelirken, Bulgarca yayınlarına son verdi.
İkinci Dünya Savaşı’nın ilk yıllarında başlayan ve 67. yılını kutlamaya hazırlanan Türkçe Servisi’nde de daralmaya gitti.
Dış yayınların bir çoğunu tamamen sonlandırıp, bazı servisleri de küçültmesine rağmen BBC halen 40’ın üzerinde dilde yayınlarını sürdürüyor.
“İhtiyaç olmaktan çıkan” bazı dillerdeki yayınların kaldırılmasını, BBC’nin radyo yayınlarından çekildiği şeklinde yorumlayanlar bence feci şekilde yanıldılar.
Bugün, Dünya Servisi Radyosu 24 saat süreyle İngilizce, Arapça ve Güney Amerika için İspanyolca dillerdeki yayınlarını aralıksız sürdürüyor.
Bunlara ilave olarak konjöktüre göre yeni ülkelere yönelik radyo ve televizyon yayınlarının hazırlıklarında sona doğru yaklaşılıyor.
Bunun bir de Amerikancası var...
Irak’ın işgalinin hemen ertesinde hükümetten gelen talebi değerlendiren BBC yönetimi, mevcut Arapça yayınlarına ek olarak Mağrib ülkelerine yönelik 24 saat Arapça yayın yapan televizyon için altyapı hazırlıklarını tamamlama aşamasında.
BBC teknik kadrolarının Arapça televizyon ve radyo yayınları için Fas ve eski Fransız sömürgesi Cezayir’de iki yıldır sürdürdüğü altyapı çalışmalarında sona yaklaşıldı.
Orta Asya yayınlarını azaltırken, BBC’nin Kuzey Afrika ’ya yönelik Arapça yeni frekanslar açmasındaki amacı ne olabilir?
BBC ve benzeri kurumların, yabancı dillerde yayın yaparlarken ölçüleri gündeme göre belirlenen bir yayın politikaları var mı diye düşünüyor insan. Çünkü bir Fransız radyosu örneği var karşımızda. Adı geçen radyo geçtiğimiz günlerde, Türk-Fransız ilişkilerinin bir hayli gerildiği bir sırada yani, Türkçe yayınlarına son verdi.
Bir Türk televizyonu gezgincisinin, Cezayir gözlemlerini aktarırken, bütün ulusal gazetelerin Fransızca yayınlandığını belirtmesi, aklıma BBC’nin Arapça yayın hazırlığını getirdi.
Düşünsenize bir yanda Fransız kültürü, diğer yanda Arapça İngiliz propagandası...
Bununla kalsa iyi, bunun bir de Amerikancası var...