Sağlık ile ilgili her konu

Kapat
Önemli Konu
X
X
 
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • delphin
    Senior Member
    • 27-12-2005
    • 15279

    Konu: Sağlık ile ilgili her konu

    Erkeklerde Üroandrolojik Check-up'ın önemi

    Prostat ve Cinsel Fonksiyon Bozuklukları , erkekleri yaşlanmayla birlikte bekleyen 2 önemli tehlikedir.

    40’lı yaşlardan itibaren erkeklik hormonu testosteron düzeyindeki göreceli azalmaya paralel olarak , fiziksel, işlevsel ve ruhsal değişiklikler ortaya çıkmaktadır. Her yıl düzenli olarak yaptırılacak üroandrolojik check-up ile riskleri minimize etmek mümkündür.

    İster cinsellikle ilgili, ister prostat ve üriner sistemle ilgili olsun herhangi bir hastalığın ilerlemesinden sonra hekime başvurmak tedaviyi güçleştirmektedir. Önemli olan, hastalıkların belirti vermeden önce teşhis edilmesi ve tedaviye bir an önce başlanmasıdır. Üroandrolojik check-upta cinsellikle ilgili olabilecek organik etkilenmelerin veya hormonal bir problemin olup olmadığına ve eğer böyle bir sorun saptanırsa hormonal tedavinin verilip verilemeyeceğine bakılır. Testosteron hormonunun düşmesi libidoyu, yani cinsel isteği ve performansı azaltır. Bu hormonun takviyesi, ancak prostatta kesinlikle testosterona karşı bir etkilenme meydana gelip gelmeyeceğinin belirlenmesiyle mümkün olabilir. Bu nedenle erkeklerin 40 yaşından sonra her yıl üroandrolojik check-up’tan geçmeleri son derece önem taşımaktadır.


    Üroandrolojik Check-upta Prostat Kontrolü:
    İdrar kesesi ile rektum (kalınbağırsağın son bölümü) arasında bulunan prostat , spermi besleyen sekresyon sıvısı salgıladığından cinsel fonksiyon ve spermin hareketi açısından önem taşır. 40’lı yaşlardan itibaren erkeklerde prostat enfeksiyonu ve tümör gelişme riski yükselir. Bu hastalıklar etkili bir şekilde tedavi edilmezse daha yaşamsal tehditler yaratabilir. Klinik muayene, sonografik tetkik ve kanda PSA düzeyinin kontrolü ile prostat hastalıkları ve kanseri erkenden teşhis edilir ve tedavisi derhal düzenlenebilir. Bu da üroadrolojik check-upın önemini bir kez daha ortaya koymaktadır.

    Üroandrolojik Check-upta Cinsel Fonksiyon Kontrolü:

    Andropozun menopozdan en önemli farkı erkeklerin hormonal değişimleri bu şekilde yıllar içinde yavaş olarak yaşaması ve ömrünün sonuna dek cinsel istek ve aktivitesini sürdürebilmesi hatta ileriki yaşlarda çocuk sahibi olabilmesidir. Çalışmalar bu hormon düzeyinin her yıl %1 oranında azalma gösterdiğini ortaya koymaktadır. Erkekte ilerleyen yaşla birlikte testosteron hormonundaki azalma ve hormonal bu değişiklikler sonucu cinsel arzuda azalma ve sertleşme sorunları ortaya çıkabilir. Bununla beraber diyabet, hipertansiyon, kolesterol seviyeleri, merkezi sinir sistemi hastalıkları, sigara alkol kullanımı gibi faktörler de erken yaşlarda dahi cinsel fonksiyon problemleri çıkmasına sebep yaratan faktörlerdir.


    Önemli olan üroandrolojik check-up ile gereken psikolojik ve fizyolojik değerlendirmelerin yapılarak sebebin ortaya konması ve buna göre tedavinin yapılmasıdır. Laboratuar tetkiklerini takiben yapılan doppler ultrasonografi ile damarsal kontroller yapılır. Sertleşme sorununda organik faktörlerin tespitinde kullanılan NPT-Uyku testi , uykudaki rüya fazında oluşan ereksiyonların bilgisayar tarafından kaydedilerek incelenmesidir. Psikogram testleri ile de erkeğin çocukluğundan itibaren geçirdiği ve psikojenik yapısını etkileyen faktörler değerlendirilir. Cinsel problem veya performansında bu faktörler sebebiyle bir etkilenme var ise, tedavi buna göre düzenlenir.

    Yorum

    • delphin
      Senior Member
      • 27-12-2005
      • 15279

      Konu: Sağlık ile ilgili her konu

      Hamileyseniz veya kalmak istiyorsanız dikkat

      Hamileliklerin pek çoğu problemsiz seyreder ve hayal edilen sağlıklı bebek ve anne ile mutlu sona veya başlangıca ulaşır. Ancak bazı hamileliklerde ya baştan var olan veya ilerleyen gebelik haftalarında ortaya çıkan, bazen annenin bazen bebeğin ve çoğu zaman da her ikisinin sağlığını tehdit eden problemler ortaya çıkar. İşte bu hamileliklere doğum biliminde genel olarak "Riskli Gebelik" nitelemesi yapılmaktadır.

      Tanımında da belirttiğimiz gibi baştan çok normal görünen bir hamilelikte bile sonradan ciddi problem yaşanabileceği için "riskli" olsun olmasın bütün gebeliklerin uzman takibi altında olması büyük önem taşır. Doğum uzmanları anne veya bebek açısından normalin dışına çıkan çoğu sorunu çözümleyebilir ancak oldukça karmaşık bazı durumlarda bu konularla öncelikle uğraşan Perinatoloji Fetal Tıp merkez ve uzmanlarının yardımına başvururlar.

      Anne adayının yüksek tansiyon, şeker, kalp, böbrek, karaciğer vs. gibi bazı hastalıkları hamilelik süresince ağırlaşma eğilimine girer. Bu nedenle bebek için plan yapıldığında genel sağlık sorunlarının varlığı veya derecesi belirlenmelidir. Bu hiçbir zaman genel sağlık problemleri olan bir kadının anne olamayacağı anlamına gelmez. Hatta şunu önemle belirtmek gerekir ki toplumda bir çok çocuk sahibi olabilecek kadın yersiz ve abartılmış uyarılar yüzünden gebelikten kaçınmaktadır. Kendini bu durumda bulan herkes mutlaka birden fazla uzman görüşü almalı ve bebek sahibi olmaktan gereksiz yere mahrum olmamalıdır. Bağışıklık sistemine ait hastalıklar gebelikte değişik seyir gösterirler. Örnek olarak Lupus ağırlaşabilir, aynı kalabilir veya iyiye doğru da gidebilir.

      Astım genellikle hamilelikte daha iyiye gitme eğilimindedir. Hamilelikte bir çok cilt problemi ortaya çıkar ama pek çoğu önemsizdir ve doğumla beraber geçer, sadece seyrek görülen bazı cilt hastalıkları ağır seyredebilir. Hamilelik damarlar ve kan pıhtılaşmasında değişiklikler yaratır. Bu yüzden kanın zor veya kolay pıhtılaşmasına yol açan hastalıklar gebelikle yakından ilgilidir.

      Anne adayının daha önce düşükler yapmış olması sebebi bilinsin bilinmesin mevcut gebeliği de riskli kılar. Önceki düşüklerin haftası, nasıl olduğu gibi detaylar ve kan testleri ile mevcut gebelik takibi yönlendirilir. Çok erken düşüklerde kromozom anormallikleri , üç-altı ay arasında düşüklerde rahim boynu yetmezliği, daha sonraki fetal-doğum öncesi bebek-ölümü durumlarında annenin veya bebeğin hastalıkları araştırılır.

      Tümörler genç kadınlarda hamilelik sırasında veya öncesinde ender olarak karşımıza çıkabilir. Serviks-rahim boynu veya rahim ağzı kanseri, meme kanseri ve Lösemi grubu hastalıklar bu alanda en çok rastlananlardır.Gebelik öncesi veya başlangıcında memede kitle olup olmadığı yakın zamanda bir smear (rahim ağzından alınan sürüntü testi) yapılıp yapılmadığı konusu unutulmamalıdır. Tümörlerin değişik tip ve davranış biçimi olması nedeni ile gebeliğin devamı, sonlandırılması, veya gebelik sırasında operasyonu her biri için faklılık gösterir.

      Günümüzün bu alanda en ileri teknolojilerinden biri de tümör dolayısı ile yumurtalıkların alınması veya yumurtalıkların harabiyetine yol açacak radyoterapi-ışın tedavisi öncesinde yumurtalığın bir kısmının alınarak dondurulması ve hastanın bütün tedavileri yapıldıktan yıllar sonra bile tekrar vücuduna nakledilerek çocuk sahibi olabilme imkanıdır. Bu teknik ülkemizde merkezimizde uygulanabilmektedir. Genel olarak belirtmek gerekirse annenin gebelik öncesi mevcut olan bazı hastalıkları hamilelik sürecini ve bebeği, hamilelik de mevcut hastalığın seyrini tedavisini ve sonucunu etkiler .

      Bebeğin gelişim anormallikleri ve hastalıklarının doğum öncesi teşhisi günümüzde oldukça ileri boyutlara ulaşmıştır. Bunun sonucu kabul edilmesi gereken en son gelişmelerle de artık anne rahmi içindeki bebeğin tedavisi gündeme gelmiştir.

      Ultraosonografi altında izleyerek bebeğin sağlıklı doğmasını sağlamak için bir çok işlem ve operasyon -Fetal Tıp Ünitemizde olduğu gibi ileri merkezlerde yapılabilmektedir. Bu operasyonlar çoğunlukla bebeğin doğum haftasına gelene kadar organlarının gelişmeye devam etmesi amacını taşır. Bu şekilde asıl tedavi veya operasyonla bebeğin sağlıklı bir yetişkin olmasının yolu açılmış olur.

      Birkaç örnek verirsek; bebeğin akciğerinde sıvı toplanması veya kistler akciğerlerin gelişimini engeller, bunu bir shunt (göğüse konan bir tüp) ile düzeltmek mümkündür. Aynı operasyon bebeğin idrar yolundaki tıkanıklığı gidermek için mesaneye yapılabilmektedir. Bu yapılmadığı takdirde sonucu böbrek ve akciğerlerinin gelişmemesi ve bebeğin kaybedilmesi kesin gibidir. Diyafram-göğüs ve karını ayıran perde- kusurlarında karın organları göğüse geçerek yine yeni doğan bebek için ölümcül durum oluşturur. Bu da Embryofetoskopi operasyonu ile rahim içine ışıklı tüp ile girilerek yemek borusuna balon konması aracılığıyla telafi edilebilir.

      Anlaşılacağı gibi bu alandaki teknoloji ve imkanlarımız hızla artmaktadır. Daha önce kesinlikle hayatla bağdaşmayacak bazı hastalıklar anne karnında tedavi edilebilmekte, kesinlikle hamileliğin "yasak" olduğu bir çok kadın annelik hazzını tadabilmektedir

      Yorum

      • delphin
        Senior Member
        • 27-12-2005
        • 15279

        Konu: Sağlık ile ilgili her konu

        Kilo geliyor hafıza gidiyor!


        Kilo geliyor hafıza gidiyor!Orta yaştaki kilolu kişilerin, hafıza kaybına uğradığı ortaya çıktıOrta yaştaki kilolu kişilerin, hafıza, dikkat ve öğrenme kabiliyetiyle ilgili testlerde kendilerinden zayıf olan emsallerinden daha az başarılı oldukları ortaya çıktı.

        Fransız bilim adamlarının yaptığı araştırmanın bulguları, orta yaşta fazla kilonun, yaşamın ilerleyen safhalarında bunaklık riskini artırabileceği anlamına geldiğini gösterdi.

        Sonuçları Neurology dergisinde yayımlanan araştırma çerçevesinde, 1996 yılında yaşları 32 ila 62 olan 2223 sağlıklı Fransızın incelendiği belirtildi.

        Bu kişilere 1996 yılında verilen, hafıza, dikkat ve öğrenme hızı kabiliyetlerini ölçen bilişsel testlerin 5 yıl sonra tekrarlandığı, kilolu olan katılımcıların, normal kiloda olanlara oranla testlerde daha düşük notlar aldıkları ve bu süre içinde büyük bir bilişsel zayıflama eğiliminde oldukları görüldü.

        Bilim adamları, yaş, eğitim ve sağlık durumu gibi faktörlerin bu düşüşle bağlantıları olmadığını belirttiler.

        Araştırmanın yazarı Toulouse Üniversite Hastanesinde görevli doktor Maxime Cournot, yağ hücreleri tarafından üretilen leptin gibi hormonların beynin üzerinde doğrudan etkisi olduğunu hatırlatarak, şişmanlık ve hafıza zayıflığı arasındaki bağlantıya da bu tür maddelerin yol açmış olabileceğini söyledi.

        Yorum

        • delphin
          Senior Member
          • 27-12-2005
          • 15279

          Konu: Sağlık ile ilgili her konu

          İdeal Kilo Vermenin Sırları !

          Hareketsizlik, stres, fast-food ve atıştırma alışkanlığı, uykusuzluk ya da fazla uyuma, yağlı yiyecekler... Ve maalesef kaçınılmaz bir gerçek bir gerçek; şişmanlık..

          Tüm dünyada gittikçe grafiğini yükselten obezite artık bir hastalık konumunda. Her beş kişiden birinde mutlaka görülen bu durum, sağlığı bir hayli tehdit ediyor. Fiziksel aktivitede azalma, beslenme alışkanlıkları, yaş, cinsiyet (kadın), ırksal faktörler, eğitim düzeyi, evlilik, doğum sayısı, sigarayı bırakma ve alkol risk faktörleri arasında.
          Dengesiz ya da fazla beslenme beraberinde kalp, tansiyon, damar tıkanıklığı, kolesterol ve şeker gibi birçok hastalığa davetiye çıkarıyor.

          Kışın alınan kilolar, yaz mevsiminin yaklaşmasıyla birlikte bir anda verilmek isteniyor ve çare şok diyetlerde bulunuyor. “1 haftada 5 kilo vermek” gibi bir mucize olarak görülen kısa süreli diyetler, sağlık açısından ciddi sorunları da beraberinde getiriyor. Sindirim ve sinir sistemi bozuklukları, kansızlık, yorgunluk, halsizlik, baş dönmeleri, bulantı ve kusma bunlardan sadece bir kaçı... Bilinçsiz beslenme, yetersiz besin öğeleri metabolizmayı bir anda çökertiyor. Kilo kayıpları yağ yerine su ve kastan oluyor. Metabolizmanın yavaşlaması, verilen kiloların ve hatta daha fazlasının belli bir süre sonra hızla alınmasına neden oluyor.

          UZMANLARDAN TAVSİYELER....
          Zayıflamak isteyen bir kişi öncelikle beynini bu koşula hazırlamalı, bir uzmana başvurmalı ve hedef belirlemelidir. Az, sık ve öz yemelidir. Uzun vadeli diyetler uygulamalıdır. Kilo almanın temelinde yatan atıştırma ve hareketsizlik gibi alışkanlıklarından vazgeçmelidir. Günlük alınan kalori miktarından 500-1000 kalorilik kısmının az alınması haftada ortalama 1 kilo verilmesini sağlar ve doğru olan da bu ölçüdür. İstenilen kiloya ulaştıktan sonra mutlaka koruma programına geçilmelidir.

          “İDEAL KİLO VERME”NİN SIRLARI...

          Yaş, kilo, boy, fiziksel aktivite düzeyi ve vücut analizinize göre uygun bir beslenme programı takip edin.
          Açlık hissettiğinizde bisküvi, kek, börek vb. gıdaların yerine önce bir bardak su içmek ve meyve, kepekli kraker, yoğurt, beyaz peynir, kuru erik, 3-4 adet ceviz gibi hafif ve sindirimi kolay yiyecekler atıştırın.
          3 ara öğün ve 3 ana öğün yemeyi alışkanlık edinin ve asla aç kalmayın.
          Günde ortalama 45 dakika yürüyüş yapın.
          Günde 8-10 bardak su için.
          Kan şekerini hızla yükseltip düşürmeyen, tokluk hissi veren, kepekli ve lifli yiyecekleri tercih edin. Üç beyazı (şeker-un-tuz) listenizden çıkartın.
          Kızartmayı sofranızdan uzaklaştırın, onun yerine ızgara, haşlama ve buğulama türüne yer verin.
          Uyku düzeninizi dengede tutun. Çok uyku kadar uykusuzluk da kilo aldırır, çünkü az uyku sinir sisteminin dengesini bozar, stres yaratır ve bu da paralel olarak atıştırma eğilimlerini arttırır.
          Reçeli kendi öz şekeriyle yapın.
          Alkol alımını azaltın.
          Sigara, kahve ve kafeinli içecekler kan şekerini düşürerek şekerli gıdalara saldırmaya neden olduğu için bunlardan uzak durun.
          Hazır gıdalar ve asitli içecekleri hayatınızdan çıkarın.
          Zayıflama ilaçlarından kaçının. Çünkü bitkisel zayıflama ilaçları; vücutta B1 vitamini (thiamin) eksikliğine yol açıyor, karbonhidrat metabolizmasını etkiliyor, istem dışı göz kayması, yürümede dengesizlik ve sinirlilik gibi sinir sistemi bozuklukları yaratır.
          Tartılmayı alışkanlık haline getirin ve eğer mümkünse yediklerinizi not edin.
          Kırmızı et tüketimini en aza indirin, onun yerine belirli ölçülerde tavuk ve balık tüketin.
          Yiyecekleri çok çiğneyin, porsiyonları azaltın, sofradan tıka basa tok olarak kalkmayın.
          Meyve ve tatlıyı yemekten yarım saat sonra yemeyi tercih edin.
          Sofranızda “Omega 3” ve “Omega 6”ya yer verin. Omega 3; ceviz, fındık, soya fasulyesi, lahana, ıspanak, brokoli, marul, kanola bitkisi, soğuk su balıkları, balık yağı ve Omega 6 da ayçiçeği, mısır, soya ve tahıl ürünlerinde bulunur.
          Eğer kabızlık sorunu ile karşı karşıyaysanız; bol sebze ve salata yiyin, spor yapın ve bol su için.
          Ekmek sepetini sofranızda bulundurmayın ve asla televizyon karşısında yemek yemeyin.
          Katı yağ yerine sıvı yağ kullanın ve et yemeklerine yağ katmayın.
          Mutlaka bir endokrinoloji uzmanına başvurun. Çünkü hormon bozukluğu da hızlı kilo alma ve gayret gösterilse de kilo verememe gibi sorunlar yaratır.
          O yüzden aşağıdaki hormon değerlerini kontrol ettirin.

          Tiroit hormonu: Tiroit bezi T4 ve T3 adlı iki tip hormon salgılar. Tiroit hormonu azlığı metabolizmayı yavaşlatarak daha fazla kilo verilmesini önler.

          İnsülin hormonu: Bu hormon kanda çok yük****e kan şekeri düşer. Bu da şekerli gıdaları daha çok tükemeye neden olur.

          Ghrelin hormonu: Mideden salgılanan bu hormon, kilo vermeye başladıkça kanda artmaya başlar ve kişiyi yemek yemeye yöneltir.

          Oreksin: Beyinden salgılanan bu hormon da zayıfladıkça yemek yemeyi artırır.

          Leptin: Yağ dokusundan salgılanan bu hormondaki değişiklikler de kilo vermeyi önler. Yağ kaybettikçe veya kilo verdikçe kandaki leptin hormonu düşer. Düşük leptin düzeyleri beyni uyararak yemek yemeyi artırır.

          Yorum

          • delphin
            Senior Member
            • 27-12-2005
            • 15279

            Konu: Sağlık ile ilgili her konu

            Yüzme Havuzları Bulaşıcı Hastalıkları Tetikleyebilir!

            Yüzme Havuzları Bulaşıcı Hastalıkları Tetikleyebilir! Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Galip Ekuklu, yüzme havuzlarında suyun, bakteri, virüs, parazit gibi etmenlerle kirlenmesinin, bulaşıcı hastalıkların ortaya çıkmasını tetikleyebildiğini söyledi.

            Doç. Dr. Ekuklu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, havuzdaki kirlenmenin atık suların karışması ya da su kaynağının kirlenmesi ile olabileceği gibi havuzu kullanan kişiler tarafından da oluşturulabileceğini belirtti.

            Kirlilik veya hastalığın kaynağının yalnızca havuz olmayacağını ifade eden Doç. Dr. Ekuklu, kullanılan koltuk, şezlong gibi malzemeler, duşlar, havlular ya da oturulan zeminin de bulaşıcı hastalık riskini oluşturabileceğini söyledi.

            Özellikle yüzme havuzlarında suyun bakteri, virüs, parazit gibi etmenlerle kirlenmesinin, bulaşıcı hastalıkların ortaya çıkmasını tetikleyebileceğini bildiren Doç. Dr. Ekuklu, şöyle devam etti:

            ''Bu kirlenmenin temel nedeni, suyun dışkı ve benzeri etmenlerle kirlenmesidir. Yüzme havuzlarıyla ilgili salgınların çoğunda neden, havuz suyunun yetersiz ya da hiç dezenfekte edilmemesidir. Yaşanan havuz salgınlarında en sık karşılaşılan nedenler, virüsler ve bakterilerdir. Gözde konjunktivit, boğaz kızarıklığı, boğazda yanma, öksürük gibi belirtilerle seyreden viral hastalıklar olabileceği gibi, bulantı, kusma, baş ağrısı, ishal ve ateşle seyreden viral hastalıklar da gözlenebilmektedir.''

            Klorlama, ozon kullanımı ya da filtrasyonun en sık başvurulan temizleme yöntemi olduğunu ifade eden Doç. Dr. Ekuklu, bunların işletmecilerce alınması gereken en etkili korunma yolları olduğunu söyledi.

            HASTALIKTAN KORUNMA YOLU

            Yüzme öncesi duş alınmasının, ter, idrar, dışkı, kozmetikler, güneş yağı gibi kirleticilerin uzaklaştırılmasına yardımcı olduğunu ve böylelikle havuz kirlenmesinin azaltıldığını bildiren Doç. Dr. Ekuklu, duş için kullanılacak suyun temiz olması ve havuza sürekli yeni suyun verilmesinin, kullanıcıları koruyacak önlemler olduğunu kaydetti.

            En sık karşılaşılan bakteriyel hastalıkların ise sıklıkla bulantı, kusma, karın ağrısı, karında krampla kanlı ya da kansız ishal ve ateşle seyrettiğini belirten Doç. Dr. Ekuklu, tüm bu hastalıklardan korunmanın asıl yolunun, yüzme havuzlarının uygun aralıklarla ve uygun dezenfektanlarla temizlenmesi olduğunu bildirdi.

            Kişisel alınabilecek önlemlerin ise bu tür su kaynaklarını kullanmadan önce duş alınması ve çocukların kaynakları kirletmemeleri konusundaki eğitimleri olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Ekuklu, ''Özellikle hasta insanların tükürük gibi salgıları havuz suyunun kirlenmesinde çok önemlidir. Bu yurttaşların hasta oldukları dönemde havuz gibi su kaynaklarını kullanmamaları önerilir'' dedi.

            Orta kulak iltihabı, mantar enfeksiyonları, idrar yolu enfeksiyonları, solunum yolu enfeksiyonları, göz hastalıkları, cilt hastalıkları, ishallerin, havuzlar aracılığıyla bulaşabilecek başlıca hastalıklar olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Ekuklu, suyun dezenfeksiyonu sırasında kullanılan kimyasallar, sabun artıkları, sudaki kimyasalların reaksiyonu, güneş yağları, idrar gibi pek çok kaynaktan
            gelen kimyasalların risk oluşturabileceğini kaydetti.

            Yorum

            • delphin
              Senior Member
              • 27-12-2005
              • 15279

              Konu: Sağlık ile ilgili her konu

              Dikkat! Uykuda Nefesiniz Kesilebilir!

              Dikkat! Uykuda Nefesiniz Kesilebilir! Hayati sağlık sorunlarına neden olabilen uyku apnesinin belirtilerini hastanın kendisinin fark edebilmesi zordur. Hasta genellikle uykudaki anormal durumlardan, eşi veya yakınlarının fark etmesiyle haberdar olur. Peki uyku apnesi tedavi edilmezse hangi sorunlara sorunlara yol açabilir?





              Uyku apnesinin en önemli belirtisi gece uykusu süresince ani solunum duraklamaları, çok gürültülü horlamalar ve iç çekmelerdir. Bu solunum düzensizlikleri, bir çoğumuzda zaman zaman ortaya çıkan yumuşak, hafif horlamalardan farklıdır.

              Bu tip horlamalar, her türlü pozisyonda gerçekleşebilir. Apne tipi horlamada hasta, el kol hareketleriyle rahatsız bir şekilde uyumaya çalışır.

              Uykuya dalma, uyanma veya rüya görme sırasında bazı solunum düzensizlikleri hemen herkeste görülebilir. Uyku apneli hastalarda ise sık sık tekrarlanan uzun süreli solunum durmaları olmaktadır. Apneli durumlarda 10 saniyeden başlayan solunum duraklamaları bir dakikadan fazla sürelere kadar devam edebilir.

              Uykuları boyunca saatte 20, hatta 100 defa tekrarlayan, bir dakikaya varan nefes durmaları ile boğulurcasına mücadele eden kişilerde uyku ve oksijen yetersizliğinin büyük sorunlara neden olması kaçınılmazdır.

              Bahsi geçen belirtilerin birkaçının bulunduğu bir kişide uyku apnesi olabileceği düşünülse de, benzer şikayetlere neden olan farklı birçok uyku bozukluğu hastalığı vardır.

              Uyku apnesinin kesin teşhisi ve şiddetinin ölçülebilmesi için uyku laboratuvarlarında "poligrafik tetkik" adı verilen incelemelerin yapılması gerekir. Uyku sırasında birçok parametrenin kaydedildiği "poligrafik tetkik", beyin bölgelerinin aktiviteleri, uykunun yapısı ve uyku bozuklukları hakkında en sağlıklı bilgileri veren modern bir laboratuvar yöntemidir.

              Uyku testlerinden sonra elde edilen bilgiler değerlendirilerek uyku apnesinin gerçekten tedaviye ihtiyaç gösterip göstermediğine karar verilir. Günlük aktiviteler sırasında özellikle araba kullanırken uyuklamalar, iş kazalarına yol açabilecek durumlar söz konusuysa, uyku apnesi ile ilişkili kalp yetersizliği veya oksijen saturasyonunda çok büyük düşüşler tespit edildiği taktirde vakit geçirmeksizin tedaviye başlanması gerekir.

              Ayrıca; aşırı yorgun, uyku apnesine bağlı aşırı yüksek tansiyonlu, düzensiz kalp atışları olan kişilerde veya saatte 40'ın üzerinde apne sayısı tespit edilenlerde de tedaviye gerek vardır.

              Uyku apnesinin teşhisinden sonra hastanın Kulak - Burun - Boğaz uzmanının kontrolundan geçmesi gerekmektedir. Konu ile ilgili anotomik bozukluklar varsa bunlar düzeltilmelidir.

              Uyku apnesinin cerrahi veya ilaçla tedavisi yoktur. Uyku apnesinin en etkili tedavisi CPAP (Continious Positive Airway Pressure) cihazı kullanılarak yapılır.

              Bu cihazın kullanılmasındaki amaç hastaya devamlı hava basınca uygulamasıyla uyku sırasında kapanan üst hava yollarına açık tutmaktır. CPAP cihazı hastanın burnuna yerleştirilen, yumuşak silikon bir maske ve bunu cihaza birleştiren hortumdan ibarettir. Cihazın olumlu etkisi birkaç gün içinde görülür.

              Yorgunluk, uyuklama gibi belirtiler kaybolur: hastanın günlük aktivitesi ve canlılığı artar, horlamalar kesilir. Artan dinamizm, şişman hastaların zayıflamasını ve sağlıklı kilolara ulaşmasını sağlar.

              Uyku apnesi tedavi edilmezse aşağıdaki sorunlara yol açabilir:

              - Düzensiz kalp atışları
              - Kalp büyümesi
              - Kalp krizi riskinin artması
              - Yüksek tansiyon
              - Aşırı yorgunluk ve gündüz uyuklamaları
              - Trafik kazaları (direksiyonda uyku gelmesi)
              - Cinsel arzunun azalması, iktidarsızlık
              - Kontrol edilemeyen şişmanlama (Zayıf, normal kilolu insanlarda da uyku apnesi olabilir)
              - Uykuda terleme, sık idrara çıkma
              - Aşırı sinirlilik, depresyon, canlılığın kaybolması
              - Uykuda ölüm

              Yorum

              • delphin
                Senior Member
                • 27-12-2005
                • 15279

                Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                Güneşte Fazla Kalma, Erken Doğuma Yol Açabilir

                Güneşte Fazla Kalma, Erken Doğuma Yol Açabilir... Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yalçın Kimya, AA muhabirine yaptığı açıklamada, hamileliğin çok özel bir dönem olduğunu belirterek bu dönemde vücutta metabolik ve fizyolojik birçok değişikliğin meydana geldiğini söyledi.

                Hamile kadınların kalp atışları, kalbin bir kerede pompaladığı kan miktarı ve metabolizma hızının arttığını ifade eden Kimya, ''gebeler normal insanlardan farklı durumdadırlar. Bu yüzden de dikkat etmeleri gereken bazı noktalar vardır'' dedi.

                Kimya, özellikle havaların ısınmasıyla birlikte serinlemek isteyen insanların denize veya havuza gittiklerini belirterek şunları kaydetti:

                ''Tüm insanlar gibi hamile kadınlar da buralara gidiyor. Ancak aşırı güneşe maruz kalmak, gebeyi normal insanlardan daha olumsuz etkiler. Normalde bile güneş ışınlarına aşırı maruz kalmanın deriye getireceği zarar bellidir. Ayrıca sıvı kayıplarına neden olur. Bunlar normal kişiler tarafından belki tolare edilebilir, ama gebe tarafından tolare edilemeyebilir. Güneşte fazla kalma vücudun aşırı ısınmasına ve sıvı kaybına neden olacaktır. Bu da erken doğumu tetikleyebilir. Bu nedenle gebelerin sıvı kaybetmemesi, aşırı güneşe maruz kalmamaları
                gerekir.''

                Özellikle hamilelerin gidecekleri deniz veya havuzu çok iyi seçmeleri, temizliğine dikkat etmeleri gerektiğini dile getiren Kimya, aksi halde bulaşıcı hastalıklar kapılabileceğini vurguladı.

                Kimya, hamilelerin güneş ışınlarının dik geldiği saatlerde havuza veya denize girip güneşlenmemesi gerektiğine işaret ederek şöyle konuştu:

                ''Hamileler denize veya havuza belirli saatlerde girebilir. Sudan çıkıldığında da hemen kuru mayo giyilmeli, ıslak mayo ile oturulmamalıdır. Bu, bütün kadınların dikkat etmesi gereken kuraldır, ama hamilelerin daha dikkatli olmaları gerekir. Akşam veya sabah saatlerinde 10-15 dakika güneşlenmenin zararı yoktur.''

                Yorum

                • delphin
                  Senior Member
                  • 27-12-2005
                  • 15279

                  Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                  Nasıl "Akıllı Hasta" Olunur?

                  Dünyaca ünlü kalp cerrahı Columbia Üniversitesi Cerrahi Bölümü Başkan Yardımcısı Prof.Dr.Mehmet Öz, akıllı hasta olmanın ve doktor seçiminin önemini vurguladı. Peki, nasıl akıllı hasta olunur?



                  İstanbul Halk Ekmek'in ana sponsorluğunda, Colombia/Cornell Üniversitelerine bağlı New York Presbyterian Hastanesi Intermed Polikliniği ve Türk medya grubu işbirliğinde düzenlenen “Sağlıklı Yaşam Konferansı”nın 4'üncüsü yapılacak.

                  “Akıllı Hasta Olmak” konusunun ele alınacağı konferans öncesi Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı'nda düzenlenen basın toplantısında konuşan Mehmet Öz, her 5 kişiden ikisinin hayatı boyunca önemli bir tıbbi hatayla karşılaşma olasılığı bulunduğunu, en ileri teknolojiyi kullanan en iyi doktorların bile bunu önleyemediğini söyledi.
                  Öz, bu nedenle ABD'de her yıl 100 bin insanın hayatını kaybettiğini, Türkiye'de de bu rakamın 20-25 bin kişi olduğunun tahmin edildiğini kaydederek, bu nedenle günümüzde “akıllı hasta olmanın” çok büyük önem kazandığını vurguladı.

                  “Hastalığı suça, kişinin öz geçmişini de delillere” benzeten Öz, en güvenli ve en iyi bakımı almayı garantileyebilecek tek yerin, kişinin kendisi olduğunu, bunun da dedektiflerin kullandığı bazı teknik ve stratejilerle yapılabileceğini söyledi.
                  Prof. Dr. Mehmet Öz, “Tıpkı bir dedektifin ip uçlarını izleyerek bir davayı nasıl çözeceğini bilmesi gibi, sağlık sisteminde de delil toplamayı, analiz etmeyi ve kaliteli tedavi edinmesini sağlayacak bir ekip oluşturmayı öğrenmelisiniz” dedi.

                  HEMŞİREYE SORUN

                  Konuşmasında akıllı hasta olmanın püf noktaları hakkında bilgi de veren Öz, şöyle konuştu:

                  “Doktorunuzu dikkatli bir şekilde seçmelisiniz. Bu konuda hemşirelere sorular sorarak hangisinin çalışkan ya da gece gelip hastasına baktığını öğrenebilirsiniz. Hekiminize giderken sorularınızı baştan hazırlayın ve cevapları not edin. Yanınızda mutlaka refakatçi götürün. Kullandığınız ilaç, vitamin ve doğal bitkilerin yer aldığı bir liste hazırlayın. Teşhis konusunda başka bir doktordan bilgi alın.”

                  Mehmet Öz, kalp cerrahisi alanında meydana gelen önemli değişiklikler hakkında da bilgi vererek, yaşlanma ya da doğumsal sorunlara bağlı aort kapakçığı darlıklarının artık cerrahi müdahale olmadan “kateter” yardımıyla girilerek değiştirilebildiğini söyledi.

                  Öz, ayrıca, ani, şiddetli kalp rahatsızlıklarında, kalp krizi ve kalbin görevini yerine getiremediği durumda da ani müdahale için yeni bir kalp destek cihazı geliştirdiklerini bildirdi.

                  Colombia Üniversitesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Özgen Doğan da ani kalp krizlerinde ilk müdahalenin önemine işaret ederek, bu durumlarda elektrik şokunun çok önemli olduğunu kaydetti.

                  Doğan, desibilatör cihazı ile elektrik şokunun ilk 3 dakikada verilmesi halinde kişinin yaşama dönme şansının yüzde 80 olduğunu, 11 yaşındaki oğlunun okulunda bu cihazdan iki tane bulunduğunu ve tüm hastanelerde de bulunması gerektiğini söyledi.

                  Brady Vakfı Üroloji Bölümü'nden Dr. Ashutosh Tewari de bugüne kadar bin 400 prostat kanseri hastasına robotik cerrahi uyguladığını anlattı.

                  Prostat kanserinin en yaygın kanser türlerinden biri olduğunu belirten Tewari, “Prostat kanseri dünyada o kadar çok yaygın ki eğer İstanbul'daki konutları boşaltıp sadece bu hastaları getirseydik tüm konutlar dolardı” dedi.

                  Tewari, erken teşhisin önemine de dikkati çekerek, bunun için ”lütfen hayatta kalın” adını verdiği “TSA” testinin yapılmasını önerdi

                  Yorum

                  • delphin
                    Senior Member
                    • 27-12-2005
                    • 15279

                    Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                    Gerçekten Hasta Mısınız?

                    Gerçekten Hasta Mısınız? Kendinizi sürekli halsiz mi hissediyorsunuz? Cildiniz soluk mu? Çabuk mu yoruluyorsunuz? Yoksa vücudunuzdaki benler mi çoğaldı? Bu sorular, tahmin edebileceğiniz gibi daha da çoğaltılabilir. Sorulara vereceğiniz cevaplar ise bir hastalık habercisi olabilir.İşte size doktora başvurmak için doğru zamanı gösteren mini bir rehber.



                    Hastalık kelimesi sizi korkutmasın. Bu sinyaller sayesinde, ileride başınıza büyük dert olacak bir sorun hakkında önceden fikir sahibi olabilirsiniz ve doktora zamanında giderek, erken teşhisin faydalarından yararlanabilirsiniz. Evet, girişten de anlaşıldığı gibi, vücudumuz, bize, zaman zaman bir takım sinyaller gönderiyor. Bu sinyaller de çoğunlukla bir hastalığın belirtisi. Ancak, bizim onları ne kadar dikkate aldığımız ise tartışılır bir konu. Bütün uzmanlar vücudumuzu dinlememiz gerektiğini söylüyor. Çünkü her organımızın bir dili var ve sorunlarını kendi dillerine göre ortaya koyuyorlar. Yalnız önemsememiz gereken bir başka konu da, vücudumuzu dinleyeceğiz diye, 'hastalık hastası' bir insana dönüşmemek.

                    Demir eksikliği anemisi

                    Kendinizi sürekli halsiz mi hissediyorsunuz? Çabuk mu yoruluyorsunuz? Cildiniz soluk mu? Şikayetiniz demir eksikliğinden kaynaklanıyor olabilir pekala. Pediatrik Hematolojisi ve Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Cengiz Canpolat, ülkemizde kadınların yüzde 20'sinin, anne adaylarının yüzde 50'sinin ve erkeklerin yüzde 3'ünün, demir eksikliğinden yakındığına dikkat çekiyor. Demir eksikliği anemisi; beslenmede az miktarda demir alma, hamilelik, vejetaryen beslenme ve şiddetli regl kanamaları gibi etkenler sonucu gelişiyor.

                    Belirtileri:

                    Halsizlik, soluk cilt, yorgunluk hissi, üşüme, dilde yanma, kırılgan tırnaklar, nefes darlığı, psikolojik sorunlar, dikkatsizlik, algılama duyusunun azalması ve baş ağrıları. Ancak, hafif bir kansızlık hiçbir belirti vermeyebiliyor.

                    Ne yapmalısınız?

                    Demir bakımından zengin besinleri tüketmeye özen gösterin.

                    Tedavi yöntemi:

                    Aç karnına yapılan kan tetkikiyle kan sayımı yapılıyor ve kandaki demir miktarı tespit ediliyor. Tek başına beslenme alışkanlığının değişmesi, demir anemisi tedavisinde yeterli gelmiyor. Demir depolarının dolması ve vücudun demir gereksinimini karşılayabilmesi için, demir takviye ediliyor. Ayrıca demir eksikliğine yol açan bir hastalık varsa tedavi ediliyor.


                    Romatizma

                    Romatizmal hastalıklar; hareket sistemi veya diğer bir deyimle kas-iskelet sistemi olarak adlandırdığımız kemikler, eklemler, kaslar ve çevresindeki yumuşak dokulardan oluşan yapıların ağrıları, iltihapları ve işlev bozukluklarına neden olan tüm rahatsızlıkları kapsıyor. İltihaplı eklem hastalıkları arasında en sık görüleni, romatoid artrit. Romatoloji Uzmanı Dr. Mehmet Karaaslan, her yaşta görülebilen bu hastalığın yüzde 80 oranında 35 - 50 yaş grubundaki kişilerde ortaya çıktığını ifade ediyor.

                    Belirtileri

                    Kireçlenmenin belirgin belirtisi; tutulan eklemde genellikle hareketle artan ağrı, tutukluk, şekil bozukluğu, eklemde şişlik ve eklem hareketinin kısıtlanması, hatta ilerlemiş durumlarda tamamen kaybolması. Romatoid artrit gibi iltihaplı eklem romatizmalarında en sık görülen belirtiler ise; eklem şişmesi ve tutukluğu, eklem ısısının artması ve kızarıklığı.

                    Ne yapmalısınız?

                    Ağır egzersizlerden kaçınmanızda yarar var. Ancak düzenli olarak, uzman kontrolünde hafif egzersizler uygulamayı da ihmal etmeyin.

                    Tedavi yöntemi

                    Antiromatizmal ve ağrı kesici ilaçlar, romatizma ağrılarının giderilmesini sağlıyor. İleri durumlarda ise cerrahi yöntemlere başvuruluyor. Romatoid artrit gibi iltihaplı eklem romatizmalarında "antiromatizmal"ilaçlar, iltihabın yol açtığı şikayetleri bir miktar giderebiliyor, ancak hastalığın ilerleyişine engel olamıyor. Şiddetli olduğu durumlarda kortizon tedavisine ve cerrahi girişimlere başvuruluyor.


                    Cilt Kanseri

                    Vücudunuzdaki benler çoğalmaya mı başladı? Hemen paniğe kapılmayın. Çünkü, her ben kansere dönüşmüyor. Cilt üzerinde kişiden kişiye değişebilen miktarda ve büyüklükte benler bulunması son derece normal. Ancak bu benlerin büyüklüklerinde ve yapılarında bazı değişikliklerin olması, cilt kanserine işaret edebiliyor. Deri yüzeyinde oluşan kanserlerden "malin melanom", dünyada görülme sıklığı artan kanser türlerinden biri. Dermatoloji Uzmanı Dr. Gökhan Okan'a göre, malin melanomun artmasının en önemli nedeni ise, yoğun ultraviyole ışınlara maruz kalınması. Ancak, cilt kanseri erken teşhis edildiğinde, iyileşme şansı yüzde yüze ulaşıyor.

                    Belirtileri

                    Benin bir yöne doğru fazla büyümesi, sınırının düzensiz olması en önemli belirtileri arasında yer alıyor (Yani, derinin koyu ve açık bölgelerinin birbirinin içine girmesi). Farklı tonlarda kahverengi, siyah, gri, kırmızı gibi renkleri içermesi ve hızla büyümeye başlaması da tanıyı kolaylaştırıyor.

                    Ne yapmalısınız?

                    Benlerinizi kontrol ederken biçimlerine ve renklerine dikkat edin. Özellikle çilleriniz ve vücudunuzda fazla sayıda benler varsa, olabilecek değişiklikleri takip etmek açısından altı ayda bir doktor kontrolünden geçin. Ayrıca koruyucu güneş ürünleri kullansanız bile "Nasılsa korunuyorum" düşüncesiyle uzun süre güneşte kalmamaya özen gösterin. 11.00 ile 15.00 arası güneşlenmekten kaçının.

                    Tedavi yöntemi

                    Melonomları tanımak için el dermatoskopi aletleri, tanıda yardımcı oluyor. Bu sayede malin melanom erken teşhis edilebiliyor. Melanom dışında gelişen cilt kanserleri için özel aletlere ihtiyaç duyulmuyor. Benler, dermatolog tarafından alınıyor ve hasta belirli aralıklarla kontrol ediliyor.


                    Tiroid

                    Kalıtım, iyot eksikliği ya da fazlalığı, mikroplar, yaşlanma, radyasyon ve kullanılan ilaçlar gibi faktörler, tiroid bezlerinin düzensiz çalışmasını olumsuz yönde etkiliyor. Bunun sonucunda tiroid bezlerinin" yavaş" veya "hızlı" çalışması, fiziksel ve ruhsal dengeyi bir anda altüst edebiliyor. Endokrinoloji Uzmanı Dr. Aslı Nar, tiroid hastalıklarının kadınlarda daha sık görüldüğünü belirtiyor. "Hipotiroidi", tiroid bezinin az çalışmasına bağlı olarak ortaya çıkıyor. Bunun aksine "Hipertiroidi" ise tiroid bezinin aşırı çalışması sonucu gelişiyor.

                    Belirtileri

                    Hipotiroidi; kalp atımı yavaşlaması, çabuk yorulma, soğuğa hassasiyet, kilo artışı, kabızlık, seste kalınlaşma, göz kapağında şişme, ciltte kuruluk, dikkat kaybı, uykuya eğilim ve adet düzensizlikleri gibi pek çok belirtilerle kendini belli ediyor. Hipertiroidi ise; kalpte çarpıntı, iştah artmasına rağmen kilo kaybı, el titremesi, yutma güçlüğü, ishal, aşırı terleme, sıcağa tahammülsüzlük, saç dökülmesi, bağırsakların hızlı çalışması, adet düzensizlikleri, uyku bozukluğu ve sinirlilik gibi belirtiler gösteriyor.

                    Ne yapmalısınız?

                    İyotlu tuz kullanın. Karalahana gibi guatr yapan ve tiroidin işleyişini bozan besinlerden kaçının. Ailenizde "tiroid" hastası varsa sık aralıklarla kan testi yaptırın. Tatillerinizi deniz kenarında geçirmeyi tercih edin.

                    Tedavi yöntemi

                    Hipotiroidi tedavisinde, tiroid hormonları medikal yöntemle takviye ediliyor. Kısa sürede başarılı sonuçlar elde ediliyor. Hipertiroidi ise; tiroid bezinin işlevini yavaşlatan ilaçlar, atom tedavisi ya da ameliyatla tedavi ediliyor.


                    Diyabet

                    Pankreasın yeterli miktarda insülin salgılayamaması veya salgılanan insülinin yeterli derecede kullanılamaması sonucu kan şekerinin yükselmesiyle ortaya çıkıyor. Hastaların yüzde 10'unu oluşturan ve çoğunlukla çocukluk ya da gençlik çağlarında başlayan Tip 1 diyabette insülinin çok az salgılanması ya da hiç salgılanamaması söz konusu. Bunun sonucunda hasta insüline bağımlı kalıyor. Hastaların yaklaşık yüzde 90 oranında kalan bölümünde görülen diyabet tipi ise, daha çok erişkin yaşta ortaya çıkan Tip 2 diyabet. Bu diyabet tipinde insülin salgısı az olsa da hiçbir zaman sıfıra düşmüyor. İç Hastalıkları ve Diyabet Metabolizma Uzmanı Prof. Dr. İlhan Satman, diyabetin tedavi edilmediği taktirde; kalp, böbrek, göz gibi organlar ve damarlarda ciddi hasarlar oluşturabileceği uyarısında bulunuyor.

                    Belirtileri

                    Sık idrara çıkma, ağız kuruluğu, çok su içme, açlık hissi, cilt yaralarının geç iyileşmesi, kuru ve kaşıntılı bir cilt, ellerde ve ayaklarda uyuşma, karıncalanma.

                    Ne yapmalısınız?

                    Beslenmenize özen gösterin. Bol bol sebze ve meyve yiyin, aşırı tuz tüketiminden kaçının. Daha aktif bir yaşam sürdürmeyi de unutmayın. Düzenli olarak fiziksel aktivitelerde bulunun. Çünkü hareket, kanınızdaki şeker miktarını daha iyi kontrol altına almanızı sağlar.

                    Tedavi yöntemi

                    "Tip 2 diyabet" tedavisinin ilk adımını, beslenme programının değiştirilmesi ve egzersiz programına başlanması oluşturuyor. Bu ilk adımda kan şekeri normal sınırlara getirilemezse, ağızdan hap olarak alınan "şeker düşürücü ilaçlar" tedaviye ekleniyor. "Tip 1" diyabetin değişmez kuralı ise hastanın düzenli insülin yapması. Düzenli diyet ve egzersiz de tedavinin vazgeçilmez adımları.


                    Vajinal mantar

                    Vücudun çeşitli bölgelerinde üreyen küçük mikroorganizmaların yol açtığı mantar enfeksiyonları, günlük yaşamınızda size pek çok sıkıntı yaratabilir. Özellikle de genital bölgede ortaya çıkmışlarsa. Cildin üst tabakasında çoğalan enfeksiyonların nedeni ise, genellikle vücudun sıcak ve nemli bölgelerini seven iyi huylu küçük organizmaların ortaya çıkması.

                    Belirtileri

                    Cinsel ilişki veya idrar yapma sırasında kaşıntı ve yanma hissi veriyor. Vajinada oluşan mantar enfeksiyonları çoğunlukla akıntıda beyaz ve peynirimsi bir görünüme neden oluyor. Bu akıntı, vajinanın dış yüzeyini kaplıyor.

                    Ne yapmalısınız?

                    Dermatoloji Uzmanı Dr. Gökhan Okan, mantar enfeksiyonunun yeniden oluşmasını önlemek için kaynatılabilir türde ve sentetik olmayan iç çamaşırları kullanmanızı öneriyor. Ayrıca, vücudunuzu ve genital bölgenizi temiz ve mutlaka kuru tutmaya özen gösterin. Dar pantolon ve kıyafetlerden kaçının, tampon kullanmayın. Enfeksiyon tamamen geçinceye dek partnerinizle ilişkiden kaçının.

                    Tedavi yöntemi

                    Eğer mantar erken dönemde tedavi edilmez ve bulunduğu ortamda istediği şartları bulursa, kısa sürede başka bölgelere de yayılabiliyor. Ayrıca kesinlikle kendiliğinden geçmiyor ve programlı bir tedavi gerektiriyor. Mantar enfeksiyonları ağız yoluyla alınan haplar veya vajinal bölgeye uygulanan krem ya da fitillerle tedavi edilebiliyor. Eğer partneriniz varsa, enfeksiyonun tekrar etmemesi için birlikte tedavi olun.

                    Yorum

                    • delphin
                      Senior Member
                      • 27-12-2005
                      • 15279

                      Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                      Karanlıkta Yat, Kanserden Korun

                      Gece ışıklı ortamda uyumak kanser riskini artırıyor. Çünkü kansere karşı vücudun doğal savunması olan melatonin hormonu geceleri ve karanlıkta salgılanıyor.



                      İSTANBUL - Meme kanseriyle ilgili yapılan son araştırmaya göre, gece ışıkta uyumak kanser riskini artırıyor. Uzmanlar, kadınlar arasında en yaygın kanser türünden biri olan meme kanserinden korunmak için geceleri zifiri karanlıkta uyumayı salık veriyor.

                      Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü ile Ulusal Çevre Sağlığı Bilimleri Enstitüsü’nün yaptığı bir araştırmaya göre; uyku düzenini bozan modern hayat meme kanseri riskini artırıyor.

                      Nitekim meme kanseri gelişmiş ülkelerde gelişmemiş olanlara göre 5 kat daha fazla görülüyor. İşte bu durumun nedenini sorgulayan bilimadamları, meme kanseri ile yapay ışık arasındaki ilişkiyi araştırdı. Buna göre, gece çalışmak, geç yatmak ve ışıkta uyumak hastalık riskin yüzde 60 artırıyor.

                      Çünkü kansere karşı vücudun doğal savunması olan melatonin hormonları geceleri ve karanlıkta salgılanıyor. Ancak ışıklı ortamlar gündüz olduğu yanılgısı yaratarak hormonun işleyişini bozuyor.

                      Uzmanlar, kansere karşı korunma için zifiri karanlıkta ve dokuz saat uyumayı öneriyor.

                      Türkiye’de her yıl ortalama 30 bin kadına tanı konuyor
                      Dünyada her 11 dakikada 1 kadın, meme kanseri nedeni ile hayatını kaybediyor ve her 3 dakikada 1 kadına, yeni meme kanseri tanısı konuyor.

                      Türkiye’de ise, yeterli istatistik bulunmamakla birlikte Türkiye Meme Vakfı, her yıl 30 bin kadının meme kanserine yakalandığını hesaplıyor.

                      Yorum

                      • delphin
                        Senior Member
                        • 27-12-2005
                        • 15279

                        Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                        Dikkat! Baş Dönmesi Tümör Habercisi Olabilir!

                        7'den 70'e herkeste görülebilen baş dönmesi birçok farklı nedene bağlı olarak ortaya çıkıyor. Görme bozuklukları, iç kulaktan kaynaklanan problemler, ruhsal bozukluklar ve hatta beyin tümörleri baş dönmesinin sebepleri arasında yer alıyor.





                        Baş dönmesi ve dengesizlik hissi, tüm dünyada ağrıdan sonra, en sık doktora danışılan ikinci şikayet. Hayatı boyunca başı hiç dönmemiş birisine rastlamak pek kolay değil. Baş dönmesi birkaç saniyelik bir his olabileceği gibi aylarca hatta yıllarca zaman zaman meydana gelen ataklar şeklinde seyredebiliyor. Acıbadem Hastanesi Kozyatağı ve “Kriton Curi Parkı Gönüllüleri” işbirliğiyle gerçekleştirilen “Baş Dönmesi” söyleşisinde konuşan Acıbadem Hastanesi Kozyatağı Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Alev Üneri, “Önemsiz kabul edilen baş dönmesi ciddi hastalıkların habercisi olabiliyor. Kadınlarda ve 30 - 50 yaş grubunda daha çok görülen bu hastalıkta teşhisin doğru konulabilmesi tedavi açısından büyük önem taşır.” diyor.

                        Baş dönmesi nedir?
                        Baş dönmesini, “kişinin vücuduyla dünya arasındaki algısının bozulması” olarak tanımlamak mümkün. Doç. Dr. Üneri “Baş dönmesi kişinin yaşadığı bir hareket illüzyonudur.” diyerek şunları söylüyor: “Bazı baş dönmelerinde kişi etrafının ya da kendisinin hareket ettiğini görürken; duvarlar, eşyalar dairesel olarak döner veya aşağıdan yukarıya kayar, bazen de etrafın değil kendisinin hareket etmekte olduğunu hissedebilir. Bazen bu hareket o kadar kuvvetli ve hızlı hissedilir ki hasta gözünü açamaz ve ayakta durmakta güçlük çeker. Bu görüntü yanılgısının sebebi gözlerde nistagmus denilen istemsiz (refleks) hareketlerdir. Bir baş dönmesi atağı birkaç saniye sürebileceği gibi saatlerce, ya da hafifleyerek günlerce, aylarca sürebilir, bazen de belli aralıklarla tekrarlar.”

                        Baş dönmesi tipleri
                        Vertigo ve Dizziness olarak baş dönmesi ikiye ayrılıyor.
                        Vertigo tipi baş dönmesi birçok kişide rastlanabiliyor. Hasta gözünü açtığı zaman etrafındaki objelerin kaydığını görüyor. Doç. Dr. Üneri bu tip baş dönmesi şöyle tarif ediyor: “ Nasıl ki çocuklukta oynarken etrafımızda birkaç kez döndükten sonra durup gözümüzü açtığımızda etrafın kaydığını görürdük. Hasta da bunu görüyor.”
                        Dizziness ise çok farklı seyrediyor. Bu tipte hasta tam bir dönme hareketi hissetmiyor, daha çok bir sarhoşluk hissinden, sersemlikten ve buna benzer başka bir rahatsızlık hissinden bahsediyor. Doç. Dr. Üneri “Bazen de baş dönmesi, dengesizlik hissi, bulutların üstünde yürüyormuş hissi, ya da yürürken bir tarafa çekilme veya aniden itilme şeklinde, dengesizlik şeklinde tarif edilir.” diyor.

                        Stres tetikliyor
                        Baş dönmesinin nedenleri periferik ve santral olarak ikiye ayrılıyor. Santral nedenler, santral sinir sistemini oluşturan MS gibi nörolojik hastalıklardan kaynaklanıyor. Periferik nedenler ise baş dönmelerinin yüzde 80'ini oluşturuyor. Periferik baş dönmeleri migren, kronik orta kulak hastalıkları, ameliyat ve travmalara bağlı oluşuyor. Doç. Dr. Üneri stresin de baş dönmesinde etken olduğunu belirterek şunları söylüyor: “Stres, tek başına baş döndüren bir faktör olmamasına rağmen, mevcut rahatsızlıkların, kendisini daha şiddetli bir şekilde hissettirmesine yol açıyor. Ayrıca baş dönmesi ya da kronik dengesizlik problemi olanlarda bu hastalığın yanında psikosomatik şikayetler de oluşmaya başlıyor. Zamanla stres dengesizliği, dengesizlik de stresi arttırıyor ve tam bir kısır döngü oluşuyor."

                        Tanı ve tedavi
                        Baş dönmesi tanısı çok zor konan hastalıklardan biri. Doç. Dr. Üneri “Acıbadem Hastanesi Kozyatağı’nda yer alan Baş Dönmesi ve Denge Kliniği ile hastalığın tanısı ve tedavisinde başarılı sonuçlar alınıyor” diyerek tetkikler konusunda şunları söylüyor: “ Hastanın hikayesinden problemin periferik mi, santral mı olduğunu ayırt etmeye çalışıyoruz. Daha sonra nöro-otolojik muayene yapılır. Muayenenin ardından odyolojik inceleme, ENG ve VNG gibi iç kulak fonksiyonlarını ölçtüğümüz tetkiklere geçilir. Bunların dışında MR, tomografi gibi görüntüleme tekniklerinin de kullanılması gereklidir. Elektronistogmografi (ENG) vestibüler sistemin değerlendirilmesinde “temel” testtir. Yaklaşık 30 yıldan beri baş dönmesi olan hastaların incelenmesinde tüm dünyada kullanılmaktadır.”

                        Yorum

                        • delphin
                          Senior Member
                          • 27-12-2005
                          • 15279

                          Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                          Şişmanlığa Karşı Yeşil Reçete

                          İnsanlar ve bilim adamları son yıllarda şişmanlık üzerine daha çok çalışıyorlar. Çünkü bir yandan insanların ortalama yaşam süresi uzarken, bir yandan şişmanlık nedeniyle yaşam kalitesi bozuluyor ve şişmanlığın ileriki yaşlarda neden olduğu hastalıklardan ortaya çıkan ölümlerin sayısı artıyor. Peki fazla kilolardan doğal yollarla nasıl kurtuluruz? İşte mucize bitkiler:

                          Serotoninin doygunluk hissinden sorumlu beyin kimyası olduğundan ve serotonin seviyesinin yüksek olmasının, insanlara buzdolabının kapağını kapatmalarında yardımcı olabileceğinden söz ediyoruz.

                          Serotonini oluşturan anahtar element asit triptofandır. Muhtemelen asit triptofanın yatıştırıcı etkisi olduğunu duymuşsunuzdur. Birkaç yıl öncesine kadar asit triptofan desteklerinin büyük bir pazarı vardı. Derken ABD'de birkaç kişi bozuk bir parti maldan zehirlenince, AGİD aşırı bir tepki göstererek bu desteklerin sağlıklı gıdalar satan dükkanlarda satılmasını yasakladı. Fakat gıdalarla alınan triptofanı yasaklaması mümkün değil tabi.

                          İşte şişmanlığa mucizevi bitkiler:

                          Sinirotu ve karnıyarık otu

                          Sinirotu yapraklı bir bitkidir. Karnıyarık otu ise bitkinin tohumlarıdır. İtalyan bilim adamlarının yaptığı bir araştırmada, araştırmacılar ciddi şekilde obezitenin pençesindeki -olmaları gereken ağırlıklarının % 60 daha fazlasına sahip- kadınlara yemeklerden 30 dakika önce suyla karıştırılmış 3 gram sinirotu vermişlerdir. Araştırmanın sonunda, sinir otu alan gruptaki kadınların, aynı özelliklere sahip olan ve yalnızca rejim yapan kadınlara oranla daha fazla kilo verdikleri saptanmıştır.

                          Acı kırmızıbiber ve diğer acı baharatlar

                          Oxford Üniversitesi'nde yapılan bir deneyde, araştırmacılar standart bir diyet uygulayan deneklerin metabolizma hızlarını ölçmüşler, sonra da diyetlerine her öğün bir çay kaşığı acı biber sosu ve bir çay kaşığı hardal eklemişlerdir. Araştırmanın sonucunda, acılı baharatların metabolizma hızlarının % 25 oranında artırdığı ortaya çıkmıştır.

                          Eğer kilo vermeye çalışıyorsanız, acılı yiyeceklerden de ekstra bir yarar sağlayabilirsiniz. Acılı baharatlar susuzluğu artırır ve daha fazla sıvı almanızı sağlar.

                          Eğer midenizi yemek yerine suyla doldurursanız, daha az kalori ve buna bağlı olarak da daha az kilo alırsınız. Bu nedenle acılı ve baharatlı yiyecekler kilo vermenize yardımcı olur.

                          Kuşotu

                          Bu bitki halk arasında zayıflatmasıyla ünlenmiştir. Öğünlerinizde biraz kuşotu kullanın ve sonuçlarını görün. Kimileri bu bitkiyi çiğ çiğ salata olarak yerken, kimileri ise buharda pişirerek sebze yemeği olarak tüketir. Dr. James A. Duke'in önerisi ise kuşotunu diğer yeşilliklerle karıştırmak. Eğer zayıflatıcı ot yemeği tarifini denemek isterseniz; kuşotu, karahindiba, eşekotu, ısırganotu (haşlanmış ve soğutulmuş), sinirotu ve semizotu gibi yenebilen otları karıştırın. Bu karışımı salata olarak yiyebileceğiniz gibi, pişirip üzerine "inceltici" acılı soslar dökerek de yiyebilirsiniz.

                          Eşekotu

                          Eşekotunu günde üç kez yarım çay kaşığı içmek, kilolarınızdan kurtulmanıza yardımcı olacaktır.

                          Ananas

                          Birçok diyette bulunan ananas, bromelain adlı bir enzim içerir ve bu enzim de bu proteinlerin ve yağların sindirilmesini sağlar.

                          Ceviz

                          Yağ bakımından zengin bir besin olan cevizin, kilo vermeye çalışan herkesin uzak durması gereken bir gıda olduğunu düşünebilirsiniz. Yapılan araştırmalar, bol bol ceviz yiyen bu insanlar arasında obez oranının yok denecek kadar az olduğu görülmüştür. Ceviz, en zengin serotonin kaynağıdır ve serotonin kendimizi tok hissetmemizi sağlar.

                          Yorum

                          • delphin
                            Senior Member
                            • 27-12-2005
                            • 15279

                            Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                            Ceviz damarları açıyor

                            İspanyol uzmanlar tarafından yapılan araştırmaya göre, öğünler sonunda yenen belli miktarda ceviz, yağlı besinlerin damarlara verdiği zararı önlüyor.

                            Amerikan Kardiyoloji Üniversitesi’nin dergisinde yayımlanan araştırmada, 24 kişiye bir hafta boyunca yağ oranı yüksek salam ve peynir içeren öğünler verildi.

                            Araştırmaya katılanların yarısına öğün sonlarında 5 çay kaşığı zeytinyağı, diğerlerineyse 8 adet ceviz verildi. Yapılan testler, hem zeytinyağı hem de cevizin yağlı besinlerin damara verdiği zararı azalttığını gösterdi.

                            Araştırma ayrıca cevizin damarların esnekliğini de koruduğunu ortaya koydu. Cevizin bu özelliğiyle, damar sağlığı için zeytinyağından da faydalı olduğu vurgulandı.

                            Yağlı besinlerin yol açtığı damar sertliği, felç ve kalp hastalıklarının temel nedenleri arasında gösteriliyor.

                            Yorum

                            • delphin
                              Senior Member
                              • 27-12-2005
                              • 15279

                              Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                              Burun kanaması deyip de geçme

                              Lösemiye kadar birçok hastalığın habercisi olabilir
                              Alman Hastanesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Operatör Dr. Yusuf Şener, burun kanamasının hafif alınmaması konusunda uyardı. Burun kanamasının pek çok sebebi olabileceğini belirten Şener, bunları şöyle sıraladı:

                              Lokal sebepler:

                              Burun içi iltihapları

                              Sinüzit t Buruna gelen darbeler

                              Çocukların burun karıştırmaları

                              Buruna sokulan yabancı cisimler

                              Burun içi ve sinüs tümörleri

                              Burunda kemik eğriliği (septum deviasyonu)

                              Allerjik rinit

                              Genel sebepler:

                              Hipertansiyon

                              Kan Hastalıkları (Kanama-pıhtılaşma bozuklukları, lösemi vs.)

                              Bağırsak parazitleri.

                              Öncelikle kanamanın durdurulması gerektiğini ifade eden Dr. Şener, şüphelenilen nedene göre yapılabilecek tetkikleri şöyle sıraladı:

                              Tansiyon ölçülmesi

                              Sinüzit filmlerinin çekilmesi (normal filmler ya da tomografi)

                              Barsak paraziti araştırılması

                              Kanama-Pıhtılaşma testleri

                              Kan hastalıkları ile ilgili testler.

                              Kendiliğinden durmayabilir

                              Birçok burun kanaması kendiliğinden ya da hastanın burun ucunu tutması ve soğuk uygulaması ile durur. Ancak bu şekilde durmayan kanamalar doktor müdahalesini gerektirir. Müdahaleler şunlardır:

                              Damarın yakılması: Hafif derecedeki sık tekrarlayan kanamalar için kullanılır.

                              Tampon konulması: Sık uygulanan bir tedavi yöntemidir. Burun boşluğuna konan tampon kanayan damar üzerine baskı yaparak kanamayı durdurur.

                              Damarların Bağlanması: Bu işlem bir ameliyattır. Kanamanın yerine göre belirlenen damar bazen sinüs içinden bazen de boyun açılarak bağlanır.

                              Yaşlılara ilaç verilebilir

                              ÖZELLİKLE yaşlı ve hipertansiyonlu hastalara rahatlamaları için diazem ya da diğer sakinleştirici ilaçların verilmesi gerekebilir. Hastanın ilk yapması gereken şey burun ucunu sıkıca tutarak başın öne doğru eğilmesidir.

                              Yorum

                              • delphin
                                Senior Member
                                • 27-12-2005
                                • 15279

                                Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                                Fasulye ve domates sağlığınızın bekçisi

                                FASULYE: Taze fasulyenin, vücudun çalışmasını, gelişmesini ve tamirini sağladığını vurgulayan uzmanlar, genç-ihtiyar herkese tavsiye ediyor. Uzmanlar, taze fasulyenin, pankreas bezesini, böbrekleri, karaciğeri ve kalbi kuvvetlendirdiğini, albümin ve şekerde de çok fayda verdiğini bildiriyor. SİVRİBİBER: Uzmanlar, biberlerde, bol beta karoten, C, P ve K vitaminleriyle bazı alkoloidler bulunduğunu kaydederek, bunların, mideyi kuvvetlendirdiğini, iştah açtığını ve mide tembelliğini giderdiğini söylüyor. DOMATES: Uzmanlar, domatesin damarları yumuşattığını, kanı durulttuğunu, üre miktarını düşürdüğünü, vücudu gençleştirdiğini belirterek, kalp, karaciğer, böbrek bozuklukları ve şekerliler için çok faydalı olduğunu ifade ediyor. SALATALIK: Salatalık kanı temizliyor, karaciğeri ve böbrekleri çalıştırarak bol idrar söktürüyor. Salatalığın, içeriğindeki bol kükürdü ile kanı temizlediğini, ciltteki ter bezlerini çalıştırdığını belirten uzmanlar, bol vitamin ve madeni madde verdiğini, böylece cildin taze ve pürüzsüz olmasına yardım ettiğini vurguluyor

                                Yorum

                                İşlem Yapılıyor