Sağlık ile ilgili her konu

Kapat
Önemli Konu
X
X
 
  • Zaman
  • Gösterim
Clear All
yeni mesajlar
  • delphin
    Senior Member
    • 27-12-2005
    • 15279

    Konu: Sağlık ile ilgili her konu

    İlaçlar grip virüsünü güçlendiriyor

    İngiltere’deki sağlık otoriteleri, grip tedavisinde kullanılan ilaçların tedavisi imkansız “süper virüslerin” ortaya çıkmasına neden olduğunu iddia etti.


    LONDRA - Sağlık Bakanlığı denetçilerinden Sir William Stewart, grip ilaçlarının normal grip vakaları ve kuş gribi gibi hastalıklara karşı yaygın olarak kullanılmasının, virüslerin mutasyona uğrayarak ilaca dirençli bir yapıya dönüşmesine yol açtığı uyarısında bulundu.

    Sir William Stewart, bu tür “süper virüslerin” kamu sağlığı için büyük tehdit oluşturduğunu belirterek, bu durumun hastanelerde etkin olan MRSA adlı bakterinin yok edilememesine benzediğini söyledi.

    Gazeteler, uzmanların kuş gribi virüsünün göçmen kuşlarla İngiltere’ye gelme tehlikesinin doğduğunu söylemesinin ardından Stewart’ın uyarılarının çok sayıda kişiyi korkutacağına dikkat çekti.

    Bu arada The Observer gazetesi manşetinde yer verdiği haberde, hastanelerde yayılan bir bakterinin 9 ayda 49 hastanın ölümüne neden olduğunu bildirdi. 78 hastanın bu bakteri nedeniyle son derece güç bir tedavi süreciyle karşı karşıya kaldığını söyleyen uzmanlar, “Clostridium difficile” adlı bakterinin daha çok ameliyatlı hastalara bulaştığına dikkat çekti.

    “Süper bakterilerin” antibiyotikler nedeniyle direnç kazandığına inanan uzmanlar, yeni salgına hastanelerdeki hijyen eksikliğinin yol açtığını kaydetti.

    Bakterilerin, deterjan ve antibakteriyel temizlik malzemelerinin kullanılmasıyla da direnç kazanıyor olabileceğine dikkat çekildi.

    Yorum

    • delphin
      Senior Member
      • 27-12-2005
      • 15279

      Konu: Sağlık ile ilgili her konu

      Ciddi unutkanlıkları önemseyin

      Zaman zaman herkes bir ismi, anahtarları koyduğu yeri veya kapıyı kilitleyip kilitlemediğini unutabilir. Bunlar normal kabul edilir. Ama telefonun nasıl kullanılacağını veya eve gideceği yolu unutmak çok daha ciddi hafıza problemlerinin belirtileridir

      İSTANBUL - Kişinin daha önce bildiği yerde kaybolması, tekrar tekrar aynı soruyu sorması, zaman, yer ve kişiler hakkında net olamaması, kendi bakımını yapamaması (kötü beslenme, banyo yapamama gibi�) ciddi hafıza problemidir. Memorial Hastanesi Nöroloji Bölümü’nden Uzm. Dr. Abdullah Özkardeş, unutkanlık ve unutkanlığın yol açtığı ciddi bellek kusurları hakkında bilgi verdi...

      UNUTKANLIK NEDİR? HANGİ DURUMLARDA CİDDİ BİR SORUN HALİNE GELİR?
      Yaş ilerledikçe unutkanlığın arttığı bir gerçektir. Yeni şeyleri öğrenmek, daha önce bilinen isimleri ve kelimeleri hatırlamak veya gözlükleri bulmak daha uzun zaman alabilir. Bunlar genellikle ciddi bellek kusurlarının değil, ılımlı bir unutkanlığın bulgularıdır. Bir kişi, unutkanlığı hakkında endişeleniyorsa, doktora başvurmalıdır. Ayrıca belleği canlı tutacak, unutmayı engelleyecek pek çok şey de yapılabilir. Hobiyle uğraşma, zamanını arkadaşlarıyla geçirme, iyi ve sağlıklı beslenme ve egzersiz yapma, kişinin daha uyanık ve daha sağlam kafalı olmasına yardımcı olur.

      Belleğe yardımcı yollar şunlardır:
      * Yeni beceriler öğrenin
      * Toplumunuzda, sosyal topluluklarda ve okullarda gönüllü olarak çalışın
      * Mümkün olduğu kadar vaktinizi arkadaşlarınızla ve ailelerinizle geçirin
      * Ajanda kullanmak, liste yapmak ve not tutmak gibi belleğe yardımcı usuller kullanın
      * Cüzdanınızı, anahtarlarınızı ve gözlüklerinizi her gün hep aynı yere koyun
      * Dinlenmenize dikkat edin
      * Eksersiz yapın, iyi ve sağlıklı beslenin
      * Alkol almayın
      * Kendinizi depresyonda hissederseniz yardım arayın


      CİDDİ BELLEK PROBLEMLERİ NELERDİR?
      Ciddi bellek problemleri, kişinin araba kullanma, alışveriş yapma ve para harcama gibi günlük aktivitelerini yapmasını etkileyebilir.

      Ciddi hafıza problemleri:
      * Daha önce çok iyi bildiği bir yerde kaybolma
      * Tekrar tekrar aynı soruyu sorma
      * Yön işaretlerine uyamama
      * Zaman, yer ve kişiler hakkında net olamama
      * Kendi bakımını yapamama (kötü beslenme, banyo yapamama gibi.)

      Eğer bu problemler varsa, doktora başvurmak gerekir. Ciddi bellek problemine, unutkanlığa yol açan olayı bulmak önemlidir. Çünkü tedavi problemin nedenine bağlıdır.

      CİDDİ BELLEK PROBLEMLERİNİN NEDENLERİ NELERDİR?
      Tıbbi nedenler
      Bazı tıbbi nedenler, ciddi bellek sorunlarına yol açabilirler. Bu problemler, tedaviye başlamadan önce giderilmeye çalışılmalıdır.

      Bellek sorunlarına yol açan tıbbi nedenler şunlardır:
      * Bazı ilaçların yan etkileri
      * Depresyon
      * Dehidratasyon denilen vücutta yetersiz sıvı olması
      * Sağlıklı gıdaları yeterli kadar alamama veya vücutta vitamin ve mineral eksikliği
      * Küçük kafa travmaları
      * Troid problemleri
      Bu durumlar önemlidir ve bir doktor tarafından tedavi edilmelidirler.

      Psikolojik problemler
      Yaşlı insanlarda bazı psikolojik problemler ciddi hafıza sorunlarına yol açabilir. Üzgün olma, yalnız, kaygılı ve sıkıntılı olma kafa karışıklığına ve unutkanlığa yol açabilir. Aktif olmak, arkadaşlarına ve ailesine daha çok zaman ayırmak ve yeni beceriler öğrenmek yardımcı olabilir. Tedavi için bir doktoru görmek gerekebilir. Problemler çözüldükçe bellek problemleri daha iyi olur.

      Alzheimer Hastalığı
      Alzheimer hastalığı da, ciddi bellek problemlerine yol açar. Bulgular yavaş bir şekilde başlar ve zaman içerisinde kötüleşir. Başlangıçta basit bir unutkanlık gibi görülebilir. Fakat zamanla net bir şekilde düşünce problemleri gösterirler. Her gün yaptıkları araba kullanma, alışveriş yapma, yemek yapma gibi işler zorlaşmaya başlar. Hastalık ilerledikçe Alzheimerli hastalar beslenme ve banyo yapma gibi ihtiyaçları için başkalarına bağımlı hale gelirler.


      UNUTKANLIÐI OLAN KİŞİLER NE YAPMALIDIR?
      Unutkanlığı olan kişiler, durumlarını çevresindeki insanlar ile birlikte değerlendirip, tıbbi yardım alabilirler.

      Yorum

      • delphin
        Senior Member
        • 27-12-2005
        • 15279

        Konu: Sağlık ile ilgili her konu

        Bilim adamları, ilaçlara dirençli mikropların sayısının giderek arttığı uyarısında bulundular.

        ANKARA - Amerikan Mikrobiyoloji Derneği’nin düzenlediği toplantıda bir araya gelen bilim adamları, antibiyotiklere dirençli bakterilerin sayısının arttığını endişeyle dile getirdiler. ABD’deki Hastalıkların Kontrolü ve Önlenmesi Merkezi’nin bir raporunda da 300 hastanede 8500 “acinotobacter” türü üzerinde yapılan testlerde, 4 antibiyotik çeşidiyle artık tedavi edilemez olan bakterilerin oranının 1995’te yüzde 4,5’ten, 2004’te yüzde 16,7’ye çıktığının tespit edildiği belirtildi.

        Mikropların ilaçlara dirençli hale gelmesine, antibiyotiklerin aşırı kullanımının ve ilaçların nasıl kullanılması gerektiği konusundaki cehaletin yol açtığı belirtildi. Cleveland’daki VA Tıp Merkezi’nden Louis Rice, “Gerekenden fazla doz direnci artırır” dedi.

        California Üniversitesi’nden araştırmacıların bir raporunda da zatürre hastalığına karşı bir hafta ya da bir haftadan daha az süre antibiyotik tedavisi gören hastaların iyileşme oranının, 10-14 gün ilaç tedavisi görenlerle aynı olduğu belirtildi. Rice, daha az süreli tedavilerin etkinliği konusunda araştırmalar yapılması gerektiğini belirtti.

        Rice, bu yıl hastanede alınan mikroplardan 90 bin kişinin hayatını kaybedeceği tahmininde bulunurken, bunların yüzde 70’inin antibiyotiklere dirençli bakteriler yüzünden olacağını kaydetti.

        Yorum

        • delphin
          Senior Member
          • 27-12-2005
          • 15279

          Konu: Sağlık ile ilgili her konu

          horlama

          Acıbadem Bursa Hastanesi Kulak Burun Boğaz Uzmanı Prof. Dr. Levent Erişen, halk arasında pek önemsenmeyen horlama ve uykuda nefes kesilmesi hastalıklarının altında ciddi rahatsızlıkların yatabileceğini söyledi.

          Horlama ve uykuda nefes kesilmesi hastalıkları hakkında bilgi veren Prof. Dr. Erişen, horlamanın hastalık olarak görülmesi için bazı alametleri olduğunu belirterek, "Horlama, uyku sırasında nefes alıp verirken, havanın burun ve gırtlak arasında geçmesi sırasında, küçük dil ve yumuşak damakla birlikte boğaz ve çevresindeki yumuşak dokuların titreşimiyle ortaya çıkan anormal ve gürültülü sestir. Horlama hastalık mıdır diye sorarsak, bu sorunun cevabı hem evet, hem hayırdır. Aslında çoğumuz, en azından normal erişkinlerin yarısı ara sıra horlar. Bu oran yaş ve kiloyla birlikte erkeklerde daha fazla artar. Özellikle çok yorgun olduğumuzda, alkolü fazla kaçırdığımızda, uyku ilacı, kas gevşetici ve alerji ilaçları gibi derin uykuya sebep olan ilaçlar aldığımızda hepimiz horlayabiliriz. Bu tür horlamalar hastalık olarak kabul edilmemelidir. Yine sadece sırtüstü yattığımızda, yani pozisyonla ara sıra ortaya çıkan horlamalar da bu gruba girmektedir" dedi.

          Uykuda nefes kesilmesi hastalığı hakkında da açıklamalarda bulunan Erişen, "Basit horlamadan tamamen farklı ve son derece ciddi bir hastalıktır. Bu hastalıkta da temel mesele horlama olmasına rağmen, diğer bariz yakınmalar, hastanın yatak arkadaşı tarafından görülen uyku sırasında nefes kesilmeleri, uykudan yorgun uyanma ve gün içi yoğun uyuklamadır. Hastalığın belirtileri, çok yüksek sesle horlamak, uyku sırasında sık sık nefes kesilmesi yaşamak, gece yarısı sık sık boğulacakmış gibi uykudan uyanmak hastalığın en belirgin belirtileridir. Uykuda nefes kesilmesi ciddiye alınması gereken bir hastalıktır. Sebebi uykuda nefes kesilmesi demek, o süre için vücudun oksijensiz kalması, kalbin daha zor kan pompalaması ve buna bağlı olarak birçok anormal reaksiyonların gelişmesi demektir. Bu anormal reaksiyonlar her gece birkaç kez olmak üzere aylarca, yıllarca devam ettiğinde, zaman içinde yüksek tansiyona, kalp spazmına, kalp büyümesine ve diğer ciddi kalp-damar-akciğer hastalıklarına sebep olabilir" diye konuştu.

          Erişen, uykuda nefes kesilmesinin tedavisinin tıbben zorunlu olduğunun altını çizerek, bazen birçok cerrahi işlemin aynı anda veya aşamalı olarak farklı zamanlarda uygulanması gerektiği gibi, uyurken maske takılması ve ağız içine bazı protezlerin yerleştirilmesi gibi cerrahi dışı yöntemlerin de uygulanabildiğini sözlerine ekledi.

          Yorum

          • delphin
            Senior Member
            • 27-12-2005
            • 15279

            Konu: Sağlık ile ilgili her konu

            Kalp krizi

            kalbinizi besleyen kan damarlarındaki daralmaların (damar sertliği), zaman içinde tam bir tıkanıklığa dönüşmesi sebebiyle oluşur. Kalbi veya beyni besleyen damarlar, kolesterol (kan yağları), diğer yağlar, kalsiyum ve kandaki bazı maddelerin birleşerek oluşturdukları tabakalar (plaklar) yüzünden daralabilir. Damarlardaki bu daralmalar damar sertliğine (ateroskleroz) yol açar.
            Oluşan tabakanın boyutu büyüdükçe kan akımı azalır. Kalp kası normal çalışmasını sağlayacak miktarda oksijen alamaz hale gelir. Bu durumda göğüste, boyun ve sırtta sıkışma veya nefes alamama hissi adı verilen bir ağrı hissedilebilir. Bu ağrı, bir sıkıntı veya stres haliyle birlikte yaşanır ve genellikle birkaç dakika içinde geçer.
            Eğer kalp damarları ile kalbe yeterince oksijen sağlanıyorsa kalp sorunsuz bir şekilde atmaya devam eder. Kalp damarlarının bazı bölümleri tıkandığında ise kalp damar hastalığı (koroner arter hastalığı) (KAH) oluşur. Bu durumda kalbe gelen kan akımı azalır. Eğer kan akımı uzun süre tamamen kesilirse kalp krizi (miyokard infarktüsü) (Mİ) meydana gelir ve kalp kası zarar görür.

            Kalp krizi hakkındaki gerçekler:
            Kalp krizi dünyanın en öldürücü hastalıklarından biri olmaya devam etmektedir. Her yıl, AB ülkelerinde 600.000 kişi ve 1.1 milyon Amerikalı bir kalp krizi geçirmektedir ve bu hastaların % 25 - 38'i bir yıl içerisinde krizin tekrarlaması ile hayatını kaybetmektedir. Acil servislerde kalp krizine yönelik tedavilerde ilerleme sağlanmakla birlikte, kalp krizinin akut (acil) fazını sağ atlatan kişilerde kalıcı kalp hasarları meydana gelmektedir. Yüksek kan basıncı, kalp krizleri için önemli bir risk faktörüdür.

            Kalp krizi belirtileri nelerdir?
            Geçmeyen göğüs ağrısı
            Kesik kesik soluk alıp verme
            Baş dönmesi, baygınlık
            Alışılmadık halsizlik veya güçsüzlük
            Hızlı ve düzensiz kalp atımı
            Kalp krizi için riskler nelerdir?
            Hipertansiyon (kan basıncı yüksekliği)
            Kan yağlarının yüksekliği (Hiperlipidemi, hiperkolesterolemi)
            Damar sertliği
            Pasif yaşam
            Sigara
            Stres
            İlerleyen yaş
            Kalpte Hasar Meydana Gelir
            Kalp krizi anında kalp iki şekilde zarar görebilir. Kalp kası kalıcı şekilde hasar görebileceği gibi kalp atımı da düzensizleşebilir.
            Hipertansiyon (kan basıncı yüksekliği) kalp krizi için önemli bir risk faktörüdür: Kan basıncı, kanın damar çeperlerine uyguladığı gücü ifade eder. Kan basıncı yükseldiğinde kan damarları zarar görür ve kalp krizi veya felç geçirme riski yükselir. Kan basıncının düzenli olarak ölçülmesi gereklidir. Yüksek kan basıncı hipertansiyon olarak adlandırılır. Hipertansiyon kontrol altında tutulduğu sürece kalp hastalığı oluşma riski azalır.
            Tansiyon çeşitli koşullara göre değişkenlik gösterir, dolayısıyla her gün düzenli ölçüm yapılması gereklidir. Bireyin kendisine ait tansiyon ölçüm cihazıyla veya bir hastanede ölçüm yapılabilir.
            Hipertansiyonu kontrol altına almak için kan basıncınızı düzenli olarak ölçtürün.

            Kalp Krizinden korunmak için yapılması gerekenler:

            İlaç kullanımı
            Diyet ve egzersizin kan basıncı kontrolü için yetersiz kaldığı durumlarda bir veya daha fazla ilaç kullanılması gerekli olabilir. Tansiyon düşürücü ilaçların yaşam boyu düzenli olarak kullanılması gerektiği unutulmamalıdır.
            Diyet
            Sodyum , sofra tuzunun yanı sıra konservelerde, işlem görmüş veya hazır besinlerde yüksek miktarda bulunur ve kan basıncının yükselmesine sebep olur. Günlük tuz tüketiminizi ? 1 silme tatlı kaşığı ile sınırlayın. Yemeklerinizi tuz yerine limon, soğan, sarmısak, taze bitkiler ve baharatlarla lezzetlendirin.
            Doymuş yağlar ve kolesterolün fazla miktarda tüketimi, koroner kalp hastalıkları ile yakından ilişkilidir, dolayısıyla ikisinin de sınırlandırılması gerekir. Tam yağlı süt ve süt ürünleri ile yağlı etlerin tüketiminden kaçının.
            Kilo kontrolü
            Fiziksel Aktivite
            Stresten uzak bir yaşam
            Sigarasız bir yaşam

            Yorum

            • delphin
              Senior Member
              • 27-12-2005
              • 15279

              Konu: Sağlık ile ilgili her konu

              Çocuklara, Asitli İçecek İçirmeyin

              Asitli içeceklerin hiçbir besleyici özellik taşımadığını belirten uzmanlar, ailelerin süt ve meyve suyu tüketimini özendirmesini istiyor.Gençlerin severek tükettikleri asitli içeceklerin şişmanlığa neden olduğu bildiriliyor. Uzmanlar, gençlerin besleyici özellikleri olmayan asitli içecekler yerine, süt ve meyve suyu tüketimine özendirilmeleri için aileleri uyarıyor.
              Kilo aldırıyor
              Beslenme uzmanları, kilo alımında yenen gıda miktarı kadar alınan kalorilerin de önemli olduğuna dikkat çekiyor. Boş kaloriler içeren "soft" içeceklerin tüketiciler için ek şeker kaynağı olduğuna dikkat çeken uzmanlar, bu konuda önemli uyarılarda bulunuyor.
              Ek kalorilere dikkat!
              İçeceklerle alınan ek kaloriler çeşitli aktiviteler ile yakılmadığı takdirde, bir yılda kızlarda 7, erkeklerde ise 12 istenmeyen kiloya neden olur. Asitli içeceklerin diğer bir zararı da açlık hissini gidermemesi ve kişileri başka şeyler yemeye yöneltmesidir, bu da elbette alınan yeni kaloriler anlamına gelir. Aileler de çocukların yiyecek miktarı ve kalitesine dikkat etmeli, bu içecekler yerine sağlık için yararlı besinler içeren süt ve meyve suyu tüketimi konusunda çocukları uyarmalıdır

              Yorum

              • delphin
                Senior Member
                • 27-12-2005
                • 15279

                Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                Rahatlama Egzersizleri

                Gevşeme bedeninizdeki gerilimden sistematik bir şekilde, kurtulmaktır. Derinlemesine gevşediğinizde, motivasyonunuzu ve dikkatinizi yoğunlaştırmayı yitirmeyeceksiniz. Tam tersine bedeninizin neresinde en çok gerilim taşıdığınızın farkına varıp, bu kasları nasıl gevşetebileceğinizi öğreneceksiniz. Hatta, derinlemesine gevşeme için yapılan düzenli alıştırmalar enerjinizi ve üretkenliğinizi artıracaktır.

                Yapmanız gerekenler
                Şimdi yerinize iyice ve rahatça yerleşin ve herhangi bir tedirginlik hali varsa bir kenara bırakın. Kendinizi gevşetebilme yeteneğini kazandıkça tedirginliğiniz azalıp, yerini gevşemeye bırakacaktır.Gözlerinizi kapatın ve dikkatinizi önce kollarınıza ve özellikle ellerinize çevirin. Şimdi ellerinizi yumruk yapın ve bunu yaparken el ve kollarınızdaki gerilime iyice dikkat edin. Şimdi her iki elinizi de bileklerden, parmak uçları tavanı gösterecek şekilde bükün. Ellerinizin üst kaslarını ve kolunuzun üst tarafını kasarak iyice gerin. Gerilimi hissedin. Ve şimdi gevşeyin kollarınızı eski pozisyonuna getirin. Gerginlik ve gevşeme arasındaki farkı hissedin.

                Diğer bölgeler için...

                Kafa:
                1. Alnınızı kırıştırın.
                2. Gözlerinizi sıkıca kapayın.
                3. Ağzınızı iyice açın, dilinizi damağınıza doğru itin, çenenizi kuvvetlice sıkın.
                Boyun:
                1. Kafanızı geriye itin.
                2. Kafanızı göğsünüze değecekmiş gibi öne eğin.
                3. Kafanızı sağ omuzunuza doğru döndürün.
                4. Kafanızı sol omuzunuza doğru döndürün.
                Omuzlar:
                1. Omuzlarınızı kulaklarınıza çekecekmiş gibi yukarı çekin.
                2. Sağ omuzunuzu kulağınıza değecekmiş gibi yukarı çekin.
                3. Sol omuzunuzu kulağınıza değecekmiş gibi yukarı çekin.
                Bu alıştırmalar da bazı kasları belli bir süre gergin hale getirme, gergin tutma ve yavaş yavaş gevşeterek, gerginlik ve gevşeklik arasındaki farkı hissetmek amaçlıdır. Kaslarınızı gergin halden gevşetirken aynı zamanda içinizden "rahatla ve bırak" deyin. Derin soluk alın. Nefesinizi yavaş yavaş verirken sessizce rahatla ve bırak deyin.

                Yorum

                • delphin
                  Senior Member
                  • 27-12-2005
                  • 15279

                  Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                  Kepekli Ekmeğin Faydaları

                  Kepek, vitamin ve minerâl madde bakımından pek çok zengindir. İşte kepekli ekmeğin bazı faydaları..
                  * Kepekli ekmek, çiğneme müddetini uzatır.
                  * Tükürük salgısını da arttırdığı için fazla gıda alımını önler.
                  * Midede fazla kalacağı için çabuk acıktırmaz.
                  * Bağırsaktaki geçişleri ise hızlandırır.
                  * Kabızlığa faydası olur.
                  * Kepek suda çözülmez.
                  * Gıdalar içerisinde karbonhidrat ve yağlı maddelerin emilmesine kısmen mani olur.
                  * Kan şekeri ve kan yağları üzerine müsbet tesir yapar.
                  * Kepek ve posalı gıdalar sindirim sisteminde kanserin meydana gelmesini azaltır.
                  * Kepekteki fitik asit, kalsiyum, demir ve çinko elementlerinin fazla emilmesini azaltır.
                  * Kepekli un mayalanırsa, bu zararlı etkisi kaybolur.
                  * Bol kepekli ekmeklerin kalori değeri azalmakta, buna karşılık vitamin ve protein değeri artmaktadır. Bu sebeple şişmanlığı önlemektedir.
                  * Gıdalar içerisinde karbonhidrat ve yağların emilmesine kısmen mani olur.
                  * Kanda lipid ve kolesterol üzerine etkili olur

                  Yorum

                  • delphin
                    Senior Member
                    • 27-12-2005
                    • 15279

                    Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                    UZMANLAR UYARDI: TEST EDİLMEMİŞ PARFÜMLERİ KULLANMAYIN!

                    Güzel kokmak için kullanılan parfümlerin kullanımına dikkat edilmesi, özellikle içeriğinde ne olduğu bilinmeyen parfümlerin kullanılmaması istendi.


                    AA muhabirine bilgi veren Celal Bayar Üniversitesi (CBÜ)
                    Dermatoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Serap Öztürkcan,
                    parfümlerin alerji ve tahrişe neden olabildiğini belirterek,
                    ''Kullandığınız parfümün içeriğine dikkat edin. Dermatolojik olarak
                    test edilmemiş parfümleri kullanmayın'' dedi.

                    Parfümlerin içindeki bergamot ve alkol oranının çok önemli
                    olduğuna dikkati çeken Öztürkcan, bergamotun güneşe duyarlılığı
                    artırıp leke ve alerjiye neden olduğunu, yüzdesi fazla alkol
                    kullanılmasının da cildi tahriş edeceğini söyledi.

                    Parfümün vücudun doğrudan güneş gören bölgelerine sıkılmaması
                    gerektiğini belirten Öztürkcan, ''Parfüm bileklere ve kulak arkasına sıkılmalı. Ağız, göz ve burun bölgesine yakın yerlere kesinlikle
                    sıkılmamalıdır. Parfüm sıkarken solunulmamalıdır'' diye konuştu.

                    Parfüm diye nitelendirilen sıvıların gerçekten parfüm olup
                    olmadıklarına ve laboratuvarda üretilip üretilmediğinin önemli
                    olduğunu ifade eden Öztürkcan, şu bilgileri verdi:

                    ''Parfümler deride çeşitli reaksiyonlara neden olabilir. O yüzden
                    vücudun her yerine sıkılmamalı. Parfümünüzün nerede üretildiğine,
                    laboratuvarda üretilip üretilmediğine, içeriğine dikkat edin. Cilde
                    sıkılan şeyler deri tarafından emiliyor, vücuda sıkılan ve içinde
                    zehirli maddeler bulunan parfümün emilmesi toksik etkilere neden
                    olabilir.''

                    Yorum

                    • delphin
                      Senior Member
                      • 27-12-2005
                      • 15279

                      Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                      İngiliz ilaç firması

                      GlaxoSmithKline'nin, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 14 ülkede yaptırdığı araştırma, aşı konusunda ailelerin düşüncelerini ortaya koydu.

                      GlaxoSmithKline'den yapılan açıklamaya göre, ''My Generation'' adı
                      verilen araştırma, Türkiye'nin yanı sıra Belçika, Brezilya, Çin,
                      Fransa, Tayvan, Malezya ve Meksika'nın da aralarında olduğu 14 ülkede
                      6-12 aylık bebekleri olan ve 9-11 yaş arası çocukları bulunan
                      annelerle yapıldı.

                      Araştırma sırasında Türkiye'den 254 ebeveyn ile görüşüldü.
                      Araştırmaya katılan Türk ebeveynlerin yüzde 79'u, aşılamanın sağlık
                      için bir koruma olduğunu, yüzde 91'i de çocuklarının sağlıklarına
                      yönelik bir yatırım olduğu görüşünde... Araştırmaya göre, Türk
                      ebeveynlerin yüzde 95'i, aşılamanın çocukları için bir gereklilik
                      olduğunu ifade etti.

                      Yine ebeveynlerin yüzde 71'i, aşılamada doğru karar aldıkları
                      konusunda rahat olduğunu belirtti.

                      Araştırmaya tüm ülkelerden katılanların yüzde 69'u bebeklerinin
                      aşılanması konusunda daha fazla söz hakkına sahip olmak istediğini
                      dile getirirken, bu oran Türkiye'de yüzde 89 olarak gerçekleşti.

                      Uluslararası araştırmada ebeveynlerin yüzde 68'i, aşılama ile
                      ilgili daha fazla bilgi sahibi olmak istediğini dile getirdi. Bu oran
                      Türkiye'de yüzde 72 olarak tespit edildi.

                      Araştırmaya göre, diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de
                      bebeklerin yüzde 99'u bir yaşına basmadan en az bir kez aşı oluyor.

                      Araştırma sonuçlarını değerlendiren İstanbul Üniversitesi Tıp
                      Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Nuran Salman, son yıllarda aşı
                      teknolojisinde çok önemli gelişmeler olduğuna işaret ederek,
                      ''Türkiye'deki anne ve babalar aşılarla ilgili seçimlerde yeterli
                      oranda söz hakkına sahip olmadıklarını hissediyor'' dedi.

                      Prof. Dr. Salman, bu nedenle Türkiye'de sağlık hizmeti verenlerin
                      ebeveynlerle daha fazla bir araya gelerek, onların tereddüt etmeden,
                      güvenle çocuklarının sağlığını koruma konusunda karar vermelerine
                      destek olmaları gerektiğini dile getirdi.

                      Yorum

                      • delphin
                        Senior Member
                        • 27-12-2005
                        • 15279

                        Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                        Göbek eritmenin sırrı

                        İstenilen ölçülerde, düzgün ve orantılı bir vücuda sahip olmak ve göbeğinizden kurtulmak için şunlara dikkat etmeniz gerekiyor:

                        Beslenme
                        Düz bir karın istiyorsanız, dikkat etmeniz gereken en önemli nokta 'beslenme' konusudur. Yağlardan kurtulmak için öncelikle kan şekeri seviyesini kontrol altına almanız gerekiyor. Bu da en iyi günde 4-6 öğünle sağlanır. Tabii 6 öğün deyince aklınıza, masalar dolusu yemek gelmesin. Bir öğün, sebzeli bir omlet de olabilir, meyve doğradığınız bir mısır gevreği de, ya da yarım fincan pilavla bir parça tavuk ve bolca salata veya bir elma. Temel olarak üç ana ve üç ara öğün tüketebilirsiniz. Burada amaç, az ama sık yemektir. Böylece ihtiyacınız kadar protein ve karbonhidrat ve az miktarda da yağ tüketmiş olursunuz.

                        Oranlar
                        Alınan kalorilerin yüzde 80'inin karbonhidratlardan gelmesi halinde, sıkı ve düz bir karna sahip olmak pek mümkün olmuyor. Oranlar değişebilir, ama kalorilerin yüzde 55'inden fazlasının karbonhidrattan alınması, vücuttaki yağdan kurtulmada pek yardımcı olmaz. Vücut tolere edebiliyorsa, az miktarda karbonhidrat alarak diyet yapılabilir. Önemli olan, yüzde 55 sınırını aşmamaktır.

                        Zamanlama
                        Bünyeye giren yağ miktarı azaldıkça, vücut bir tür alarma geçerek, alınan yağı depolamaya çalışır. Bu nedenle gün içinde her 2-3 saatte bir, bir şeyler yenilmesi öneriliyor. Bu, vücuttaki yağı yakmaya yardımcı olur.

                        Kalori
                        Yukarıda belirtilenlerin hepsini uyguladığı halde, yine de düz bir karna sahip olamayanlar, kilolarını sabit tutmak için günde kaç kalori alacaklarını öğrenmeleri gerekiyor. Bunu da biraz uğraşıp deneme yoluyla öğrenebilirsiniz. Ayrıca, tükettiğiniz toplam kaloriyi, kaç gram protein, karbonhidrat ve yağı tükettiğinizi de belirleyip yazmalısınız.

                        Kalori azaltma
                        Kiloyu sabit tutmak için alınması gereken günlük kalori miktarı bulunduktan sonra, alınan kalori miktarının 200 kalori kadar azaltılması gerekiyor. Hedef, yiyebildiğiniz kadar yiyip, yine de yağ yakmaya devam etmek ama bu arada da kas kaybına uğramamaktır. Olabildiğince az yemeyi hedeflerseniz, elde edeceğiniz tek şey metabolizmanızı yavaşlatmak ve kas dokusundan kaybetmek olacaktır. İlk hafta sonra verdiğiniz, kilodan çok, vücutta birikmiş su olacaktır. Esas ondan sonra kilo vermeye başlarsınız.

                        Tutarlılık
                        Haftanın 6 günü bu program uygulanıp, haftada bir gün istenilen bir besinden bir porsiyon tüketilebilir. Ancak burada önemli olan şey abartmamaktır. Çünkü abartmanız halinde kan şekeri seviyesi tekrar yükselebilir ki, bu da yağ yakmanızı durdurur.

                        Ağırlık çalışması
                        Haftada 2-3 kez yapılacak 35 dakikalık (bir saate de çıkılabilir) ağırlık çalışması, hem vücuttaki kas kütlesini, hem de metabolizma hızını arttırır; çünkü kas, yağdan daha çok kalori yakar. Bu şekilde günde fazladan 30 ila 50 kalori yakabilirsiniz. Ağırlık çalışmasına karın egzersizlerini de dahil etmelisiniz. Böylece bir yandan vücudunuzdaki yağ miktarını azaltırken, diğer yandan da karnınızı sıkılaştırmış olursunuz.

                        Kardiyovasküler egzersizler:
                        Haftada 3 ila 5 gün, 30-40 dakikalık orta yoğunlukta kardiyo egzersizleri (yürüyüş, koşu, yüzme, bisiklet vs) yapılması da önerilenler arasında. Başlangıç seviyesindekiler, egzersizin yoğunluğunu kademeli olarak arttırmalılar. Eğer zaten belli bir seviyedeyseniz, haftanın iki günü daha yoğun program uygulayabilirsiniz. Bunu düzenli uygular, yediklerinize dikkat eder ve bu rutini her 3-4 haftada bir değiştirirseniz, düz bir karna sahip olabilirsiniz

                        Yorum

                        • delphin
                          Senior Member
                          • 27-12-2005
                          • 15279

                          Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                          Bilimadamları, 19 yıl boyunca bitkisel hayatta kalan bir hastanın nasıl iyileştiğini anlamayı başardıklarını söylüyor.

                          Araştırmacılara göre Terry Wallis, beyin dokusunu yeniledi. Ancak bunun ne tür bir doku yenilenmesi olduğu henüz tam olarak anlaşılamadı.

                          Wallis 19 yaşında trafik kazası geçirerek komaya girmişti. Üç yıl önce ilk kez konuştu ve ‘Anne’ dedi. Bu tarihten beri de çok yavaş da olsa sürekli gelişme gösterdi. Wallis’in konuşması giderek düzeldi; bacaklarını da bir ölçüde hareket ettirebilmeye başladı. Buna karşılık kısa vadeli hafızası hala çok zayıf, kendisine neler olduğunu da anlayamıyor.

                          Wallis örneğinin beyin hasarı gören diğer hastalar için bir umut kapısı olabileceğini düşünen ABD’li ve Yeni Zelandalı bir grup araştırmacı, beynini ayrıntılı olarak inceledi. Araştırmacılar özellikle beyaz madde denilen kısmına baktı. Beyaz madde, koruyucu yağlı bir maddeyle kaplı sinirlerden oluşuyor ve beyne bilgi akışını sağlıyor. Gri madde de bu bilgiyi değerlendiriyor.

                          Terry Wallis’in beynini konuşmaya başladıktan sekiz ay sonra tarayan bilimadamları, beyaz maddenin ciddi hasar gördüğünü, ancak beynin bir bölümünde dokuların daha sık olduğunu tespit etti.

                          18 ay sonra yapılan ikinci taramada beyaz maddenin beynin bir başka bölümünde, hareket ve koordinasyondan sorumlu bölümde geliştiğini keşfetti.

                          Araştırma ekibinin başı olan Cornell Üniversitesi’nden Henning Voss, Wallis’in aynı dönemde hareket edebilmeye başladığını söylüyor. Ekip, büyük olasılıkla beyin hücrelerini birbirine bağlayan uzun ince iplikçiklerin yeniden geliştiği görüşünde. Ancak başka bilimadamları da sinirleri kaplayan zarların gelişmiş olabileceğini savunuyor

                          Yorum

                          • delphin
                            Senior Member
                            • 27-12-2005
                            • 15279

                            Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                            Tıbbın 10 Mucizesi

                            Teknoloji ilerleyip araştırmalara ayrılan fonlar arttıkça, insanoğluna hayatı zehir eden hastalıklara karşı kazanılan zaferlere her gün bir yenisi ekleniyor. Tıptaki son yenilikler, buluşlar ve uygulamalar arasında küçük bir tura ne dersiniz?

                            1-Bağışıklık kazanan hastalıklar
                            Tıp biliminde hastalıklara karşı verilen en büyük mücadelelerden biri, ilginç bir biçimde, "bağışıklık sistemi"mize karşı veriliyor. Bedenimizin kendi savunma sistemi, bazı hastalıklar karşısında "isyan ederek", koruması gereken organları savunmasız bırakabiliyor. Şimdilerde 80 değişik tipi tespit edilen bu hastalıklar arasından en yaygın olanı eklem iltihabı (romatoid artrit). Yakın zamanlara kadar antienflamatuar ilaçlarla eklem iltihabının yol açtığı ağrıların kontrol altında tutulması sağlanıyordu.Araştırmacılar, hastalık üzerindeki çalışmalarını, bu vakalarda ortaya çıkan iltihaplanmaya yol açan iki "şüpheli" üzerinde yoğunlaştırdılar: Tnf alfa ve T lenfosil...

                            Tnf alfa, kanserll hücreleri öldürüyor, adını da burdan alıyor. Ancak, bağışıklık sistemindeki düzen bozulduğunda, eklem iltihabına yol açan hücreler de üretebiliyor. Tnf alfayı durdurmaya yarayan ilaçlar, iltihabın azalmasını sağlıyor. T lenfosit isi harekete geçebilmek için, aynı banka kasalarında olduğu gibi iki anahtara ihtiyaç duyuyor. Bu demek oluyor ki, bunlardan birisi bloke edildiğinde hareket etmesi önlenebiliyor. Blokajda kullanılan araç, aslında bir antikor ve "abatacept" adını taşıyor. Bir yıllık uygulamanın sonunda, bu antikor ile tedavi edilmiş hastalarda, öteki yöntemler uygulanmış hastalara oranla daha hızlı bir iyileşme görülmüş.

                            2-Tıbbi stentler
                            Tıp dünyasından bir müjdeli haber de damarlara ilişkin. Artık atardamarların tıkanma riski yok! Yeni yöntemler sayesinde "kalp-damar sorunları"na bağlı birçok hastalık çözülebilecek. Peki ama nasıl?

                            30 yıldan beri, kalp ve damarlarda ortaya çıkan sorunların giderilmesinde cerrahi müdahale ön plana çıkmış bulunuyor. Cerrahlar atardamarı kateterle açarak bir "stent" yerleştiriyorlar. Kesin sonuç alınıyor mu? Alınıyor alınmasına ama Almanya'daki Hamburg Üniversitesi doktorlarından Joachim Schofer bir konuya dikkat çekiyor; "Cerrahi müdahale ile açılan bu damarların üçte biri daha sonra yeniden kapanıyor". Dr. Schofer, bu saptamayı, yaptığı uzun soluklu bir araştırma ile kanıtladı. Schofer'in gözlem altına aldığı 380 hastanın yarısına eski, yarısına da yeni tip stent takılmış. Alınan sonuç şöyle: Eski tip stent takılan hastalarda damarların kapanma oranı yüzde 40 iken, yeni tip stent takılan hastalarda bu oran yalnızca yüzde 6. Nitekim, Hol landa'da Rotterdam Araştırma Enstitüsü'nün 500 hastayı izledikten sonra açıkladığı sonuçlar da Dr. Schofer'in çalışmalarını doğruluyor.

                            3- Kalpteki kök hücreler
                            ABD, Pittsburg'daki McGowan Rejeneratif Tıp Enstitüsü doktorlarından Amit Patel, kalp yetmezliğinden şikayetçi 20 hasta üzerinde bir uygulama yaptı. Patel, hastaların hepsine koroner by-pass uyguladı. Ancak, bunlardan 10'unun kalbine by-pass sırasında kalça kemiği iliklerinden aldığı iki tip "kök hücre" enjekte etti. Bu hücreler gelişmelerini tamamlamamışlardı ve bir dokuya hayat vermeye elverişliydiler.

                            Ameliyat tarihinden yaklaşık altı ay sonra, McGowan Enstitüsü yetkilileri, bu uygulamanın yapıldığı hastaların sol kalp kapakçıklarının (kalbin kanı vücuda pompalayan bölüm kapakçığı), öncesine oranla yüzde 24 daha iyi işlediğini açıkladılar. Dr. Patel, kalp yetmezliğinden şikayetçi 40 yeni hasta üzerinde de çalışmalarını sürdürüyor. Belki, hepimiz gün gelecek kendi kök hücrelerimize teşekkür borçlu olacağız. Kim bilir?

                            4-Türk uygulamasıyla by-pass: "Epidural"
                            Şimdilerde yapılan by-pass ameliyatları, "epidural" anestezi ve bir robot yardımıyla yapılıyor. Böylesi hem güvenli hem de ucuz. Yakın zamanlara kadar, by-pass oldukça zor bir ameliyat sayılıyordu ve genel anestezi uygulanarak yapılıyordu. Altı yıl önce, Ankara'da çalışan kalp cerrahı Haldun Karagöz "epidural" adı verilen yeni bir yöntem keşfetti. İki omur arasına yapılan anestezik iğneyle, acının beyin tarafından algılanması engelleniyor. Böylece, ameliyat sırasında hastanın bilinci açık kalıyor. Bu arada by-pass küçük bir robot yardımıyla gerçekleştiriliyor.

                            Haldun Karagöz'ün keşfettiği bu yeni anestezi, en hızlı yaygınlaşan ameliyat yöntemlerinden biri oldu. Günümüzde doktorların yüzde 20'si bu tekniği kullanıyor. Pittsburg Üniversitesi kalp operasyonları programının bölüm başkanı olan Marco Zenati, şu sıralarda kalp yüzeyinde hareket edecek Tem adlı bir robot üzerinde çalışıyor. Bu robotun üretilmesi ile Haldun Karagöz'ün "mucize anestezi"si daha da mükemmelleştirilebilir!

                            5- SARS: Zamanında durdurulan hastalık
                            Günümüzün en çok korkulan hastalıklarından biri olan ve "akciğer katili" diye anılan SARS; son bir yıl içinde köşeye sıkıştırılmış gibi görünüyor. Şubat 2004'ten bu yana yeni bir tedavi yöntemi uygulanmaya kondu.

                            ABD'de, Massachussets Boston Dana Faber Kanser Araştırma Enstitüsü'nde bulunan yöntemle yalnızca Sars değil, başka hastalıklar da kontrol altına alınabilecek. Mucizeyi yaratan bir antikor: "80 R". Adeta, hücrelere saldıran virüsleri zıpkınlıyor. Londra'da, Queen Mary Tıp Okulu'ndan Dr. John Oxford, "Antikorlar hakkında her şey bilindiği için, bu yeni terapinin, yani 80 R'nin kullanımı son derece güvenli. Hastalığın semptomlarını belirler belirlemez uygulamayı başlatıyoruz" diyor.

                            6- Bir karaciğer, iki hayat...
                            Tıp dünyasına yeni bir armağan daha var: Üretilen yeni bir protein ile vücudun nakledilen bir organı reddetmesi engelleniyor! İtalya kökenli bu teknik, alınan karaciğerin bir çocuk ve bir yetişkin arasında paylaştırılmasına dayanıyor. Nakil için alınan ciğer, biri büyük öteki küçük iki parçaya bölünüyor. Küçük parça hasta olan çocuğa, büyük parça ise bir yetişkine yerleştiriliyor.

                            Bu tekniğin asıl ilginç olan yanıysa, organ nakillerinde en büyük sorun olan vücudun reddini büyük ölçüde ortadan kaldırması. Burada, "CP-690-550" adını taşıyan ve bünyenin organ nakIini kabul etmesini sağlayacak olan bir molekül başrolü oynuyor. Bu molekÜı, nakledilen organ ın vücut tarafından reddedilmesinde en büyük rolü oynayan antikortarın etkisiz hale getirilmesini sağlıyor.

                            7- Urlara karşı organ nakli
                            Günümüzde kansere karşı yeni stratejiler üretiliyor: Monoklonal antikorlar, moleküler tedavi, ilik nakli gibi... Yeni tip organ nakline bir örnek olarak, aynı hastadan alınan kemik iliğinin nakledilmesi verilebilir. Yakın zamana kadar, kemik iliği, yalnızca lösemi vakalarında kullanılıyordu. Oysa, artık kemik iliğinin Hodgkin Hastalığı vakalarında da kullanılabileceği kanıtlandı.

                            İtalya'daki Milano Üniversitesi'nin İlik Nakli Bölüm Başkanı Paolo Corradini'nin yönteminde, önce kemik iliğindeki kök hücreler belirleniyor, sonra da hastanın kanında bulunan kök hücreler alınarak donduruluyor. Hastalık ilerlediğinde, kemik iliğinde bulunan hücreler ile tümörlü hücreleri yok eden güçlü bir kemoterapi uygulanıyor. Hemen ardından, dondurulan kök hücreler hastaya geri enjekte edilerek, kemik iliğindeki hücrelerin yeniden yapılandırılması sağlanıyor. 2004 yılının Haziran ayında, Corradini, uygulamanın ilk sonuçlarını açıkladı. Sonuçlar her açıdan ümit vericiydi. Tedavi edilen 70 hastadan 58'inde iyileşme vardı, yani yüzde 82'yi bulan bir oran!

                            8- Lazer sayesinde iyileşen bacaklar
                            Varis... Birçok kişiyi ağrıdan kıvrandıran, hayatı zehir eden bir damar sorunu. Yeni denenen bir sistemle, ciddi varis olaylarında yüzde 83-96 oranında iyileşme kaydedildi. Varislilerin en büyük sıkıntısı, yürüyüş sırasında bacaklarına akut bir ağrının saplanması. Ağrılar, genişleyen damarların ayaktaki kan dolaşımını engellemesinden kaynaklanıyor. Hemen önlem alınmazsa, zamanla bacağın kesilmesine bile neden olabiliyor. Çarelerden biri, böyle hastaların damarlarına anjiyoplasti ile stent yerleştirilmesi; ama, ileri yaştakiler için yöntem oldukça riskli. Bu hastaların imdadına lazer ışınları ile yapılan ameliyatlar yetişti. Bu tür anjiyoplastilerde, cerrah, kateter ile damara girip tıkanma noktasına ulaşınca, devreye lazer giriyor ve tıkanıklığı oluşturan kitleyi buharlaştırıyor.

                            9-Damarı kurtaran eko
                            Radyon sinyalleri yardımıyla hangi damarların ve damarlardaki hangi bölümlerin tıkanıp olup, olmadığını belirlemek, tıp dünyasında elde edilen yeni başarılardan bir başkadı. Araştırmalar sonucu, özellikle böbrek ve kalp damarlarının tıkanmasından oluşan rahatsızlıklarda son yıllarda büyük gelişmeler kaydediliyor. Bu konuda önemli olan damar çeperini kaplayan plankların nasıl kavrandığını belirlemek. Güney İtalya'nın Mercogliano kentindeki Montevergine Hastanesi'nde görev yapan Dr. Paolo Rubino ile Almanya'nın Leipzig kentindeki Herzzentrum Üniversite Hastanesi'nden Dr. Giancarlo Biamino, damara yeni nesil bir kateter ile girip tıkanıklık açılıncaya kadar ilerliyorlar. Kateterin ucunda, 20-30 MHz'lik sinyaller veren 64 verici var. İzleme sırasuında duyulan ekodaki yoğunluk, plağın durumunu gösteriyor.

                            10- Kansere karşı genlerin savaşı
                            Habis veya zararsız tümörlere çare bulunuyor, organ naklinde yeni uygulamalara gidiliyor, antibiyotiklere bağışıklık kazanarak ilaçları etkisiz kılan mikroplarla savaşta yeni kazanımlar elde ediliyor. Düşman kendini yenilese de, tıp alanındaki başarıların ve mucizevi tedavi yöntemlerinin ardı arkası kesilmiyor.

                            Örneğin Gendicine, geleceğin tedavi yöntemi olabilir mi? Gelen ilk veriler, Çin' de geliştirilen bu yeni tedavi yönteminin ümit verici sonuçlar sağladığını gösteriyor. Çinli araştırmacılar, bugüne kadar Gendicine tedavisini uyguladıkları 135 hastadan elde ettikleri verileri açıkladılar. 16 aylık tedavinin ilk 8 haftasında, haftada bir kez olmak koşuluyla, hastalara Gendicine enjekte ediliyor ve eşzamanlı olarak radyoterapi uygulanıyor. Bu ikili yöntemle, 135 hastanın yüzde 64'ü sağlığına kavuştu. Alınan sonuç, yalnızca radyoterapi ile iyileşen hastalara göre üç kat daha olumlu...

                            Çinlilerin geliştirdiği yöntem, kabul görüp onaylanan ilk gen tedavisi. İtalya Milano'daki San Rafaello Hastanesi'nden Dr. Claudio Bordignon; "gelecek iki yıl içinde ABD ve Avrupa'da tümörlere karşı gen tedavisi uygulamasına geçilecek" öngörüsünde bulunuyor.

                            Yorum

                            • delphin
                              Senior Member
                              • 27-12-2005
                              • 15279

                              Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                              Bir tarafa yatarak uyuma durumunda

                              Yatılan yöne bağlı olarak burun deliklerimizin birisinin tıkanırken, diğerinin açıldığı ve solunumun açık olan burun deliğinden yapıldığı araştırmalarla belirlenmiştir. Ayrıca nefes alınan burun deliği ile beynin yarımküreleri ve sempatik-parasempatik sinir sistemleri arasında da bir münasebet olduğu, çalışmalarla gösterilmiştir.
                              Sağ tarafa yatılması durumunda, sağ burun deliği tıkanmakta, sol burun deliği açılmaktadır.

                              Sol burundan yapılan nefes alma ile sağ beyin yarımküresinin aktivitesi artar. Sağ beyin yarımküresinin uyarılması, parasempatik sinir sistemimizin faaliyetlerini artırmasına, kalb hızımızın yavaşlamasına, tansiyonumuzun düşmesine ve mide-bağırsak faaliyetlerimizin yavaşlamasına vesile olur. Dolayısıyla kalbimiz daha az yorulur, uykuya dalmamız daha kolaylaşır, bu da istirahatimizin daha iyi olmasına imkân sağlar.

                              Diğer yandan sol tarafa yatılırsa ne olur? Sol burun deliğinin tıkanması ile birlikte sağ burundan nefes alınması, sempatik sinir sisteminin faaliyetlerinde artışa yol açar; bu durumda kişi heyecanlanmış gibi olur ve kalb atışlarındaki hızlanma ile kalb daha da yorulur. Bu yüzden uykuya dalma zorlaşır. Çünkü kalb atım hızının, tansiyonun, heyecan ve dikkatin artması uykuya engel olabilir. Sol tarafımız üzerine uyumada ise vücudumuz daha çok yıpranacaktır.

                              Sırtüstü veya yüzüstü yatınca durum ne olacaktır? Yüzüstü yatmak zaten uzun süre mümkün olmadığı gibi Efendimiz (sas) tarafından da uygun görülmemiştir. Kalb, akciğerler ve mide bu durumda baskı altında olduğu için, ciğerlerimiz ve midemiz sıkışıp rahatsızlık verebilir. Sırtüstü yatıldığında ise bu rahatsızlıklar olmayabilir.

                              Ancak uykuya dalmada gecikme olabilir. Bu durum da vücudun tam dinlendirici bir uykuya geçmesine ve dinlenmesine engel olabilir. Çünkü bu durumda gündüz olduğu gibi iki burun açık olacak ve parasempatik sistem uyarılamayacaktır. Ayrıca sırtüstü yatılması durumunda mide ve bağırsakların fonksiyonlarını gerçekleştirmesi biraz daha zorlaşacaktır.

                              En faydalı ve belki de en az zarar görebileceğimiz bir yatış pozisyonun Yüce Rehberimiz’in (sas) bize tavsiye ettiği ‘sağ yana yatarak ve ayakları vücuda doğru çekerek uyuma’ şeklinde olduğu hakikati ilmî araştırmalarla ancak bugün doğrulanabilmektedir. Bu yatış şeklinde hem mide ve bağırsaklar korunmakta, hem de sindirimin daha kolayca tamamlanması mümkün kılınmaktadır. Kâinatın Efendisi (sas) bir düstur olarak yemek yedikten hemen sonra uyunmamasını ve uyku için de sağ tarafa yatılmasını bize bildirmektedir.

                              Kaldı ki, bu şekilde bir yatışın anne karnında aylarca büyütülen bir bebeğin pozisyonuna benzer olması da bunun fıtrî bir yatış tarzı olduğunu gösterir. Çünkü bebek anne karnında büyütülüp geliştirilirken, kemiklerinin üzerine yerleştirilen kasları kasılmamış orijinal hâlindedir. Doğumdan sonra ise her türlü hareketimiz bu kasların kasılmasıyla olur. Kaslarımızı en iyi dinlendirmenin yolu ise ilk yaratılış hâlimizi almamızdır.

                              Yorum

                              • delphin
                                Senior Member
                                • 27-12-2005
                                • 15279

                                Konu: Sağlık ile ilgili her konu

                                Yanıklarda İlk Yardım

                                Deri, vücudumuzun dış dünya ile temas yüzeyidir. Çevresel etkilere açıktır. Isı değişikliklerine duyarlı olma özelliği nedeniyle yanıkları sık görülür...

                                Çocuklarda en sık kollar, daha sonra baş ve boyun bölgesi yanar. Yanık vakalarının % 94'ü evde meydana gelmektedir. En çok sıcak sıvılarla haşlanma, daha az olarak alev yanığı ve nadiren elektrik yanıkları görülür.

                                Hekimler, yanığın ciddiyetini belirlerken yanan cilt bölgesinin genişliği ve derinliği yanında yakan maddeyi de göz önünde bulundururlar. Çocuklarda tüm vücut yüzeyinin % 12'sinden fazlası yanmışsa hayati tehlike söz konusu olur.

                                Deride kızarıklığa yol açan 2-3 santimetrelik küçük ve yüzeysel bir yanık önemli değildir, evde tedavi edilebilir. Bundan daha büyük bir yanık ise yanık yerinden su kaybına ve mikrop kaparak enfeksiyona yol açabileceği için tehlikeli olabilir.

                                Aman dikkat! Elektrik yanıklarında yanan saha küçük olsa bile derin dokular yanmış olabilir; mutlaka hekime başvurun.

                                Küçük Yanıklarda İlk Yardım:
                                Küçük yanıklarda yanık bölgesini basınçsız akan soğuk suyun altına tutmak suretiyle ağrıyı azaltın. Böylece yanan yerin su toplamasını da önleyebilirsiniz.

                                Yanık su toplarsa üstünü gazlı bezle kapatıp bantlayın. Su toplayan yeri patlatmayın. Burası yeni deri oluşurken yanan bölgeyi koruyarak iyileşmesini kolaylaştırır.

                                Yanığın üstüne krem, diş macunu ya da yoğurt gibi şeyler sürmeyin.
                                Çocuğunuz elbiseleriyle yanıyorsa hemen yere yatırın. Yanan yerlere elinizle dokunmayın, kendi giysilerinizi değdirmeyin. Su dökerek üzerine kilim, battaniye ya da kalın perde kapatarak alevleri söndürmeye çalışın.

                                Bunu yaparken çocuğun başını örtmemeye olabildiğince dikkat edin. Alevleri naylon gibi yanıcı maddelerle örterek söndürmeye çalışmayın. Çocuğu dışarı çıkarmaya kalkmayın, çünkü hava alevleri güçlendirir.

                                Yanığın nedeni elektrikse çocuğun üzerine su dökmeyin

                                Alevler söndüğünde büyük yanıklarda yapılacak ilkyardımı uygulayın.

                                Büyük Yanıklarda İlk Yardım:
                                Kaynar suyla, kızgın yağ ya da kimyasal maddelerle temas etmiş olan giysileri çocuğun diğer yerlerine değdirmeden makasla keserek üzerinden çıkarın. Yanan deriye yapışmış yanık ve kavruk giysileri çıkarmaya çalışmayın.

                                Yanık sahasını soğuk suyla serinletin. Çocuğu soğuk su dolu küvete sokun veya soğuk su ile ıslatılmış çarşafla yanık yerleri örtün. Derisini ovalamayın. Yanığa kimyasal maddeler yol açtıysa deriyi bol soğuk su ile iyice yıkayın.
                                Yanık bölgeyi temiz sargı bezi ile kapatın. (Steril sargı bezi yoksa sıcak ütülenmiş mendil veya yastık kılıfı da aynı işi görür). İlk girişimden sonra çocuğunuzu derhal acil servise götürün.

                                Yorum

                                İşlem Yapılıyor